tag:blogger.com,1999:blog-13620021644107801962024-02-18T22:34:51.527-08:00İslam Adına Her şey Buradabeytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.comBlogger67125tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-21065639298748553942009-07-25T16:23:00.001-07:002009-07-25T16:23:58.341-07:00Mehmet Akif ve Düşündürdükleri..Ey ALLAH 'in dinine iman ederler! icabet ediniz: ALLAH'a, ALLAH'ın davetine, ALLAH'ın Rasulüne, o muhterem Rasulün davetine, evet onların sizin için sırf hayat olan davetine, ALLAH'ın, Rasulünün sizin hakkınızda sırf hayat olacak bir çok emri var. Onları ifa ederseniz gerek bugünkü fani hayatınızda, gerek yarınki ebedi hayatınızda mesut olur, rahatla, saadetle yaşarsınız. Sonra bilmiş olunuz ki, Cenab-ı Hak, insanın kalbi ile kendi arasına girer, yani mahlukunun bütün sırlarına muttali olur. Şunu da biliniz ki yine döneceğiniz yer ALLAHu Zül-Celal'dir. O musibetten, o fitneden, o felaketten sakınınız. O bela, o felaket hiç bir zaman içinizden yalnız suçlu olanlara gelmez, belki umumunuzu birden istila eder. Bir de gözlerinizi açınız, iyi biliniz ki ALLAH 'in azabı şiddetlidir, dehşet vericidir." (8/Enfal, 24-25)[1]
Ayetler, Akif tarafından açıklamalı meal şeklinde sunulmuştur. Ba-ezid Kürsüsü'nden yaptığı vaazına bu ayetlerle başlayan Akif, müslümların o dönem içinde bulundukları içler acısı duruma -şimdi de farklı duygulara sahip olmanın mümkün olmadığı gibi- İttihad-ı İslam ya da Pan-islamizmin kaçınılmaz olduğunu, bunun aksinde yaşanılan hayatın " islami" olamayacağını, adeta bu durumun ölü durumundaki beden hükmünü giyeceğini vurguluyordu.
Irkı, dili, muhiti, adetleri, kısaca her şeyi bir diğerine zıt olan bu kadar milleti müslümanlığın kardeş yaptığını söyleyen Akif, ümmeti acilen milliyetçilik, ırkçılık gibi sapkınlıklardan kurtulup islami ümmet olma yolunda çabalar göstermeye ve müstevli küfür güçlerine karşı topyekün mücadeleye davet eder. Son zamanlarda müslümanlar arasında yaygınlaşma imkanı bulan emperyalist emellere hizmet eden bu nevi cahili unsurlar yüzünden ümmet parça parça olmuş, küfür cephesi bu işten karlı çıkmıştı. Sonuç; küfrün hesapları doğrultusunda kurulan hizmetçi-işbirlikçi rejimler yani hep tıkız kalmaya mahkum bir geleceği tercih etme kararlılığının acı manzarası. Arnavut, Kürt, Çerkez, Boşnak, Arap, Türk, Laz... oluşuyla övünen ve birbirine karşı durmanın adına "özgürlük mücadelesi" adını veren yeni akımların türemesi hadisenin özünü, vehametin boyutunu göstermektedir.
"Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabirinden kalk!
Diriler koşmadı imdadına, sen bari yetiş...
Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...
Sen misin, yoksa hayalin mi vefasız Kosova!
Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim... Bildim!
Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırb'ın çarığı?
Serilip yerlere binlerce şehidin sarığı,
Silecek miydi en alçak neferin çizmesini?
Dürtecek miydi geçen, leş gibi her limesini?
Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene,
Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne?
(Safahat, "Hakkın Sesleri", s. 204, ist.-1973)
Ümmeti güçsüz kılan, dertlerine duyarsız, yaşanan zulüme seyirci yapan hep bu cahili mubtezelliğe duçar olma değil miydi? Devleti yöneten saltanat çevrelerinin ve halkın adeta anlaşmışlarcasına derin bir sessizlik ve hızlı bir çözülmüşlüğü yaşadığı acı gerçeğinin faturası tek tek kendisine çıkartılıyor ve ardından devletlerini, mallarını, namuslarını, dinlerini kısaca tüm değerlerini götürüyordu! Hızlı bir şekilde, hem de acımasızca... İşte Akif bu ortamın insanıydı... Ne hazindir ki o gün vaki Sırp vahşetinin bu günde, daha yoğun ve kelimelerle ifade edilemeyecek boyutlarda cereyan etmesi karşısında dünya Müslümanları, içinde bir kaç duyarlı muvahhid ALLAH erinin dışında kayda değer ne yapıyorlar ki? Yakın geçmişte yaşanan bu trajik olayların belleklere kazınmış izleri bile henüz silinmemişken yaşadığımız benzer vakıalar karşısında ümmet,daha ne zamana kadar seyirci kalacak!...
Akif, İslam ümmetinin her yönüyle hızlı bir çöküntüyü yaşadığı, geleneksel otoritenin yerini güçsüzlüğe, çaresizliğe terkettiği bir dönemde dünyaya geldi ve yetişti. O günün islam coğrafyasında yaşayanlar, Batılı değer yargılarından etkilenerek, Batılılarca ortaya atılmış kavramları ve kimlik tanımlamalarını tartışmaya ve bu sınırlarda düşünmeye başlamışlardı. O güne kadar yaşatılan görece dini değerler ve beşeri ölçülerden geçilip, etnik unsurlar ve batıcı aymazların iddia ettikleri yaşam tarzları savunulmaya ve hayata uyarlanmaya çalışılıyordu.
Bunlar olup biterken, tevarüs ettiği telakkileri ve yönetim kalıplarını kısmen de olsa koruma mücadelesi veren Osmanlı Devleti, bu durumuyla mevcut konjonktürden doğrudan etkilenir durumdaydı. Devletin otoriter gücü, içte kesif çalkantılar ve dışarıdan etkiyen fiili müdahaleler karşısında iyice güç kaybediyordu. Devlet erkanıyla teba arasındaki görece bağ hemen hemen kopma aşamasına gelmişti. Bu hali zorunlu kılan belli etkenleri özetlemek gerekirse kısaca şunlar söylenebilir:
Halkın sesi olma misyonuna sahip münevver (!) çevrelerde devletin geleneksel gücünü yıpratacak düşünceler tartışılıyor, üzerinde fikirler ileri sürülüyor ve bunlar neşriyata dökülüp hızla yaygınlaştırıyordu. Bu tarz oluşumlara hazırlıksız yakalanan Osmanlı devlet adamları ve o güne kadar kayıtsızlığıyla ünlenmiş ulemanın tepkisi, teamüle binaen olayları fıkhen yargılama yani kısa yoldan tekfir etme şeklinde gerçekleşiyordu. Zaten nakilciliğin ve taklitçiliğin kutsandığı, muhkem ve sahih doğruları referans alan aklın öncelenmesinin afaroz edildiği bu nevi yanlışlarla malul çevrelerden sonuçta biçare kalışlarını resmeden tavırlarından başka bir manzara da sudur edemezdi.
"Mehmet Akif'in yetiştiği, yaşadığı ortam, bu taklitçilik dünyasının başkentiydi işte. Bir yandan ülkeye kalıplar, hazır lokmalar halinde düşünce ithali yapılıyor, bir yandan Osmanlı padişahı, soyunun ve İslam'ın son tahtını (Osmanlı tahtı islam tahtıyla özdeş sayılıyordu hala) koruyabilmenin telaşını yaşıyordu. Osmanlının has halkı Türkler ise, beri yandan ülkedeki yüzlerce yıllık egemenliklerinin doğurduğu gevşeklikle, nasıl olsa ALLAH'ın başlarına bir sahip göndereceğine son derece mü'min olarak ya mahalle kahvesinde domino patlatıyor ya da Kandilli'de, Kuzguncuk'ta pembe sabahların seyrine çıkıyordu."[2]
Hemen hemen islami duyarlılıklarını kaybetmiş basiretsiz aydınlar da, batıdan, Tanzimat'la birlikte ithal edilen özgürlük ve hür düşünce modasına kapılıyor, halkı, fildişi kulelerinden Batı'nın aydınlığına ve yol göstericiliğine davet ettikleri nutuklarını atıyorlardı. Zira onlara göre ülkeyi kurtaracak yegane çözüm, batılı efendilerinin kanatları altına sığınmak ve onlara teslim olmakla mümkün olabilirdi, işte Osmanlı hükümranlığındaki topraklar üzerinde cereyan eden hengamenin özeti buydu.
Sözkonusu iklimde, özetlemeye çalıştığımız ruh halinin ve somut yansımalarının dışında, muvahhid tutumlarıyla Kur'ani kimlik ve kişilik arayışlarını bireysel alanlarda sürdüren ve durumun ciddiyetini kavrayabilenler de yok değildi. Sorunları sosyal, siyasi ve kültürel boyutlarıyla kökünden kavrayabilen, geçmişten o güne intikal eden çözülmüşlüğü derinlemesine sorgulayıp bir an önce çözümler bulmak için gayret sarfeden bu kimselerin çabalarının ne kadar anlamlı ve yerinde bir davranış olduğu anlamak pek zor olmasa gerek!
Mehmet Akif çocukluğunda babasıyla camiye gitmiş, Kur'an okumayı öğrenmiş, islami hayatın ilk birikim ve deneyimlerini babası ve yakın çevresindeki atmosferde elde etmişti. O dönemlerinde bile öne çıkan kişisel yeteneğiyle duygularını terennüm ettiği şiir ve denemeler yazmıştı.
Akif'te şiir, klasik divan şiirlerindeki aruz vezni ve nazım türüyle benzeşir. Ancak Akif'in şiirleri, seçtiği konular ve kullandığı sade dil açısından bu tarzın dışında kalır.
Onun şiiri kimi zaman vaaz üslubunu taşır. Hatta hikaye, dini kıssa, fıkra gibi anlatım türlerini aynen şiire uyarlar. Ayet ve hadislere olduğu gibi yer verir. Buradan biz Akif'in sanat yapmaktan ziyade vermek istediği mesaja ne kadar önem verdiğini çıkarıyoruz. Yedi kitaptan oluşan Safahat'ı incelendiğinde bu sonuca varmamız mümkün olacaktır. Akif eylemiyle, her yönden ilgilendiği hususlarla hayatı bütüncül olarak kavrayabilen ışığıyla çevresini aydınlatan bir İslam neferidir. Kendisini erişkin ve hayata karşı sorumlu hissetmeye başladığı çağlarda eskiden yazıp çizdiklerini bırakarak daha içerikli ve davet dolu çalışmalara yönelmiştir.
Akif'in kişiliğindeki bu ciddiyet, onun kararlılığını, tebliğde takip etiği yöntemini kullandığı üslubunu ve sanat alanındaki ustalığını delillendirebileceğimiz en önemli yanını oluşturur.
"Feiza azemete fetevekkel AlALLAHi: Bir kerre de azmettin .mi, artık ALLAH'a dayan..." Kur'anı Kerim.
"-ALLAH'a dayanmak mı? Asırlarca dayandık!
Düştükse bu hüsrana, onun nârına yandık!
Yetmez mi çocukluktaki efsaneye hürmet!
Hâlâ mı reşîd olmadı, hâlâ mı bu ümmet?
Dersen ki; ufuklarda bir aydınlık uyansın;
Maziye ateş vermeli, baştan başa yansın!
Şaşkınlık olur köhne telakkileri ihya;
Şeydâyı terakkî terakki, koşuyor, baksana dünya.
Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır;
Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır!
-ALLAH'a değil taptığın evhama dayandın;
Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın.
Mefluç ederek azmini bir felc-i iradî, '
Yattın, kötürümler gibi, yattın mu-temâdî!..."
(Safahat, "Gölgeler", S.469, ist.-1973)
İşte kaygı dolu bir ses! Akif'in o zamanı haber veren duygu dolu, keder dolu çağrısı.
Tarihin bu kesitinde diğer çağrı sahipleri arasında, Müslümanlara, önlerinde kapkara günlerin beklediğini göstermeye çalışan ve bu duruma varılmaması için, ilkin dimağlarındaki düşünce savrulmasının önüne geçecek tek çarenin ancak Kur'an'ın kılavuzluğuna teslim olmakla mümkün olabileceğini (ömrü boyunca) vurgulayan Cemaleddin Afgani tarihe kazınan bir çaba ve inancın temsilcisi olarak karşımızda beliriyordu. O, İslam ümmetinin malum hastalıkların enkazı altında görülmemiş bir zaaf ve yitirilen güven duygusuyla iyice ezildiğine, tavırların fena halde bozulduğuna ve düşmanla girilen mücadelede ruhsal bir çöküntünün hakim olduğuna dikkatleri çekiyordu. Afgani'ye göre kalkış noktası, İslam ümmetine yeniden sağlıklı bir akide kazandırmak, inancı amelle bütünleştirerek ümmetin benliğine sarsılmayacak bir imanı ve ruhları devrimci bir düşünceyi aşılamanın zorunluluğunu benimsemek olmalıydı.
Sözlerine, yazılarına, davranışlarına kısaca bir göz atarsak, Afgani'nin ümmetin bu hastalığını, tedavi etmek, tesirlerini azaltmak ve kaybolan asli değerlerin yerine ve asıl düşünce ve davranışların yeniden dirilmesi için hep çabaladığını, bu yola hayatını vakfettiğini görürüz.
Bu aşamada o, her türlü ırkçı ve bölgeci söylemleri bir tarafa itmiş, aklına bile getirmemiştir. Çünkü savunduğu ilke ve stratejinin belli bir bölgeyi değil, tüm İslam coğrafyasını ilgilendirdiğini savunuyordu. Bu yüzden O, ümmeti hep ıslahatçı ve vahdete dayalı tavırlara çağırmıştır. Bu iki ana umde Afgani'de, kişiliğinin, hayatının ve savunageldiği evrensel söyleminin özünü teşkil eden bir uyum içinde var olagelmiştir. Şayet müslümanlar top yekün bu süreci başlatabilirlerse, ALLAHu Teala'nın müminlere vadettiği ilahi zafer bir gün tüm coğrafyanın kaderini belirleyecektir. Durum bundan ibaretti. Ardından İran, Türkiye ve Mısır'da hala ayakta duran tahtlara ateşler saçılacak, uşaklık ve böbürlenmeden başka bir şey bilmeyen bu karton taht sahipleri birbiri ardına devrilecekti. Afgani'nin tutuşturduğu ateş onun hassasiyetini paylaşan bir kaç özveri sahibi erdemli kişiyi buluyor; Mısır'da Abduh, Türkiye'de Akif gibi ıslahatçı müminlere ışık tutuyordu:
"-Şimdi Asım, edebiyatı bırak, bir tarafa;
Daha ciddî işimiz var, geçelim başka lafa.
Galiba söylediğim yoktu? Evet hiç yoktu:
Mısır'ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddin'le;
Der ki tilmizine Afganlı:
"Muhammed Dinle!
İnkılab istiyorum, başka değil, hem çabucak.
Önce bizler düşüp İslam'ı da kaldırmazsak,
Nazariyyat ile bir şeyler olur zannetme!...
O berâhîni de artık yetişir, dinletme!
Çünkü muhtac-ı tezahür değil isti'dâdın...
"-Şüphe yok, hakk-ı semûhîleri var üstadın...
Gidelim bir yere, hatta şu bizim Sûdan'a;
Yeni bir medrese te'sis edelim Urbana.
Daha üçbeş de faziletli mücahid bulalım,
Nesli tehzîb ile, i'lâ ile meşgul olalım,
Çıkarıp gönderelim, hâsılı, şeyhim, yer yer
Oradan alem-i İslama Cemaled-din'ler."
"-Bu, fakat, yirmiyıl ister ki kolay görmüyorum..
Yirmi günlük işe bak sen!" "-Kulunuz ma'zurum..."
(Safahat, "Asım" s. 440-441, İst.-1973.)
Afgani'ye olan derin saygısını ve başlattığı çizgiyle olan irtibatını birçok dize ve söylevlerinde dile getiren Akif, inandığı geleceğe ulaştıracak bu sürecin başladığına olan inancından aldığı güçle yoğun bir çalışma temposuna girmişti. İstanbul'da Bayezid, Süleymaniye; Anadolu'da Bursa Ulu Camii, Kastamonu Nasrullah Cami'inde vaazlar veriyor, halkla diyalogunu artırıyordu. Akif, hayatı boyunca formasyonundaki tüm sanatsal verileri kullanabilen birisi olmuştur, İslam'ı kaynağından öğrenme kolaylığını sağlayan Arapça'yı bilmesi, edebiyata dair başarılarının alt yapısını teşkil eden Farsça'ya vukufiyeti, Batının kültürel ve siyasi geçmişini tanıyabilecek mükemmel Fransızca'sı, onun çok yönlü kişiliğinin arka planını oluşturan etkenler arasındaydı.
Onun yetiştiği, eser verdiği yıllar, Türkiye'de yeni kitle haberleşme araçlarının yaygınlaşmaya başladığı, bu paralelde yeni haberleşme tekniklerinin çokça kullanılmaya başlandığı dönemlerdir. Basın hayatına geçiş yarım asrı aşmasına rağmen, gazete ve dergiler her bakımdan "tercüme haberleşme" tarzından kurtulamamışlardır. Haber ve yorum açısından Batı basınından nakillerin yoğunluğu sürerken içteki yazım türlerinin içerikleri de bu minvalde hiç de hoş olmayan tavırlar içinde sürüp gidiyordu. Gerek gazete ve gerekse diğer matbuat alanlarında baskın olan, batıcı mentalitenin benimsenmiş olması yüzündün bu faaliyetlerle meşgul basın çevrelerinin iddiaları da ancak kendi taraftarları arasında benimseniyordu. Bu vasatta Akif ve arkadaşlarının dergiciliği kayda değer bir farklılığın altını çiziyordu. Öncülüğünü üstlendiği dergi faaliyetinde Akif, her zaman arkadaşlarına, dergiciliklerinin halka İslami düşüncenin ulaştırılması yolunda bir misyon aracı olduğunu, bu yüzden sade bir dil ve anlaşılır ifadelerle mevzuların anlatılması gerektiğini hatırlatıyordu. Zira onun nezdinde aslolan, hedefe varmak ve bunun mücadelesini vermektir. O, sanatı, hep halka ulaşmada bir araç olarak görmüşür.
"Bana sor sevgili kaari', sana ben söyleyeyim,
Ne hüvviyette şu karşında duran eş'ârım;
Bir yığın söz ki, samimiyeti ancak hüneri;
Ne tasannu' bilirim, çünkü, ne san'atkârım."
(Safahat, "Birinci Kitap", s.3, İst.-1973)
"Sırat-ı Müstakim" adını koydukları dergilerine Akif; Eşref Edip, Ahmet Naim, Manastırlı ismail Hakkı, Musa Kazım, Bereketzade, Mardinli-zade, Tahirülmevlevi, Halim Sabit gibi arkadaşlarıyla başlamıştır. Dergide dini, felsefi, edebi, hukuğa dair konular üzerine inceleme-araştırma ve makale türünden çalışmaları yaygınlaşmaya başlarlar. Bu sıralar Akif, bazen, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Ferid Vecdi, Taha Hüseyin gibi şahısların eserlerinden de gerekli gördüğü yazıların tercemesiyle de meşgul olmaktadır. Dünyada yaşayan diğer Müslümanların içinde bulunduğu durumları ilgilendiren haberlere yer verilmiştir.
Akif'in genellikle üzerinde çalıştığı konular Kur'an ve Rasulullah'ın hayatından uygun gördüğü anlatım ve yaşantı örneklerini açıklamak yönünde yoğunluk taşımaktadır. Etkinlik alanında dergiciliğin dışında camilerde düzenlediği programlarına da önem vermiştir. Camilere, muhataplarını bu mekanlarda bulabildiği için ayrı önem veren Akif, gayet beliğ üslubuyla düşüncelerini ve özlemini cemaate aktarıyor, daha sonra bunları dergide kaleme alıyordu.
Onun nezdinde dergi bir okuldur. Bu okulda gençlerin eğitim ve öğretimleri amaçlanmıştır. Bu ortamda, mücadele çizgisinin dışında kalan bazı aydın-elit olma zaafıyla ma'lul şahısların da saflara çekilmesi hedeflenir. Bilgi gerekli olanı sunulmalı, dil en sade şekliyle kullanılmalıdır. Gereksizce lafı uzatmak, sanat icra etmek adına süslü ifadeler, karışık anlatımlar fayda değil, zarar verecektir. Zira salt bilgi ve edebiyat türleri, İslam'ı kitlelere ulaştırmak ve onu anlaşılır kılmak için yalnızca bir araçtan ibarettir.
Akif bir çok kişi üzerinde etkili olmuş, onlara birikimlerini sağlamada katkıda bulunmuştur. "Sıratı Müstakim" dergisi bir süre sonra isim değişikliği ve kısmen yayın kadrosundaki değişikliklerle "Sebilür Reşad" adıyla devam edecektir. "Sebilür Reşad"da isimlerine rastladığımız o dönemin gençlerinden Şemseddin Günaltay, Rıza Doğrul, Hüsnü Açıkgöz, Hasan Basri Çantay, Eşref Edip yine Süleyman Nazif, Akif'in kendilerinde etkili olduğu şahıslar arasındadırlar. Fakat şunu da belirtmekte fayda var: Bu şahıslardan bazılarının algıladıkları hayat, sadece İslam ve ümmetin, sinsi emperyalizmin ve işbirlikçi yerel yönetimlerin yönettikleri sindirici veya yok edici faaliyetlerine sahne olduğunu idrak eden bir zaviyeden değil de, özendirici, sükseli, lüks bir hayatı ardından getirecek; gerici rejimlerin yerine demokratik-laik huzur dolu (!) bir dönemin cazibesiyle tanıtılmaya ve beğendirilmeye uğraşıldığı yeni moda rüzgarların estirildiği bir zamana rastlar. Gençler, Batı'da yetişmiş ve Batı alemini övmekle bitiremeyen şapşalların, İstanbul muhitinde icra eyledikleri alafranga yaşantının etkisine kolayca girebilmektedirler. Akif gibi has insanların söyledikleriyle vakit Gidermeye ne gerek var! Oysa şimdi hayattan zevk alma zamanı değil midir?
Biyografilerinden de öğrendiğimize göre bu gençlerin bazılarının estirilen bu havadan kısmen etkilendikleri görülecektir. Bu gençlerden bazıları dinlerinin reforma, modern değer yargılarına ihtiyacı olduğuna inanmaya başlarlar. Öyle ki bazı şahıslarca modern kalıplara uydurulmaya çalışılacak, demokrasi ve laikliğin İslami olduğu savunulacaktır. İşte Akif'in korktuğu şey, onun irtihalinden sonra bu şahısların mentalitelerine ilham verecektir: Batı'dan batıcı aymazlığıyla faydalanma yanılgısı!
Bu zaafın bir diğer sebebi de geçmişten intikal eden bireycilik, salt bireysel başarı, hırsa tamah etme ve başkalarını aşmayı başararak ulufeye hak kazanma, ekabirin arasında yer alma hastalığına muzdarip olan bu ricali, ıslahatçılıktan alıkoyan saiğin önüne geçilememiş olunmasıdır. Gerçekte bu zevat Akif'ten bilgi ve deneyim itibarıyla faydalanmış ama birikimlerini başkalarının zemininde kullanmıştır. Burada Akif'in talihsizliğinin arka planını irdeleyecek olursak, Onun da yetersiz kaldığı ya da fark edemediği bir gerçek var ki, o da her mücadele sürecinde gerekli eğitim ve öğretimi sağlayacak ve fertleri başarılı kılacak; bilgi düzeyini sistemli bir sekile dönüştürüp, yönü belirlenmiş eksende planlı ve programlı öncü kadroyu temin etmek ve güçlükler karşısında yılmayan, tükenmeyen bir güç ve umudu gönüllere yerleştirmenin bilhassa gerçekleştirmenin zorunluluğunu kavramaktır. Fakat kendisi de öğrendiği ve tecrübe ettiği oranda zaman içinde olgunlaşan Akif için bu bilince erişmesinin kolay olmadığını teslim etmek gerekiyor.
1908 II. Meşrutiyet hareketinden sonra bir taraftan bir çok resmi görevlerde bulunan, diğer yandan da İslam davasının bir neferi olarak dergi çıkaran, vaazlar veren, yazdığı şiirlerle genç gönülleri ateşlemeye gayret eden Akif, l. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesinin ve ardından memleketin yer yer işgal edilmeye başlanılmasından sonra faaliyetlerinin merkezi olan İstanbul'u terkederek Anadolu'ya geçti ve hiç eksilmeyen azmi ile Ankara'da öbeklenen Milli Mücadele saflarında halisane çalışmaya koyuldu. TBMM'ne Burdur Milletvekili olarak katıldı. Meclisin kendisine verdiği görevleri yerine getirmek için il il dolaştı. Konya'da bir isyanın bastırılmasına katıldı. Sonra Kastamonu'ya geçti, halkı irşad etmeye çabaladı. Sebilür-reşad dergisini bir müddet Kastamonu'da yayınladı. Ankara'ya dönüp Taceddin dergahına yerleşti. Bu sırada yazdığı şiir İstiklal Marşı olarak kabul edildi.
Ancak Akif, Hasan Basri, Hüseyin Avni ve birçok arkadaşıyla birlikte sürdürdüğü bu çabasına karşılık Ankara'da yeni kurulmakta olan düzenin, üst kademelerde bulunan yöneticilerce hiç de arzu edilmeyen bir sürece sokulduğunu, Milli Mücadele'nin başındaki amaçlardan saptığını görüyordu. Bu istenmeyen duruma engel olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı. Nihayet yeni cumhuriyet idarecileri, ülkenin ve toplumun İslamiyet'le bağlarını kesmeye, tamamen koparmaya dönük faaliyetlere giriştiler. Akif ve arkadaşları ne yazık ki köşelerine çekilmekten başka yapacak bir şey bulamadılar. Kimi evine kapandı, kimi de Akif gibi soluğu Mısır'da aldı:
Mâmûre-i dünyâyı dolaştıysa da, yer yer,
Sen san, "Hadi sen, kumda biraz oyna!" demişler.
Yahu! Sorunuz bir: bakalım takati var mı?
Kaynarken adam oynamak ister mi? Sarar mı?
(Safahat, "Gölgeler", s. 498, İstanbul-1973)
Burdur Milletvekili olarak katıldığı, Kur'an tilaveti ve dualarla açılan birinci meclis, Akif'e bir Kur'an-ı Kerim meali hazırlama görevi vermişti, ilk önceleri bu işe dört elle sarılan ve bütün dikkati ve birikimiyle çalışmaya koyulan Akif, daha sonra bu işten vazgeçmiş ve "muvaffak olamayacağı" gerekçesini öne sürmüştü. Cumhuriyet hükümeti tarafından Kur'an yerine ibadette kullanılmasının istenebileceği zannıyla, yaptığı meali teslim etmek istemedi. 1936 yılında hastalanınca yakılması kaydı ile Camiü'l-Ezher alimlerinden Yozgatlı ihsan Efendi'ye emanet etti. Nitekim Akif'in endişelerinde ne kadar haklı olduğu, onun ölümünden sonra Türkiye'de yaşanan Türkçe ezan ve mealle namaz kılma olaylarıyla ortaya çıkmıştır.
Gerçekten Akif'in yaşadığı o dönemin zor şartları altında henüz düşünsel netliklerini sağlayamamış ve beraberliklerini temin edemediklerinden ötürü sağa sola savrulan bir avuç müslümanın içinde bulundukları durum hiç de kolayca aşılabilecek bir durum değildir. Memleketin içindeki sorunlar artarken, diğer emperyalist egemen güçlerin yönelttikleri baskılar sonucunda adeta boğulup giden Akif ve arkadaşları kadar, daha bir çok ıslahatçı müslümanın çığlığına, üzerlerine ölü toprağı serpilmişcesine uyuyan halk hiç bir zaman kulak vermedi. Eğer vermiş olsaydı, sonuç hiç bir zaman böyle olmayacaktı. Öyle anlar gelip çatar ki, Akif biçaredir. Ama o ümidini, coşkuyla söylediği sözlerini, tükenmeyen uzun soluğunu hiç bir an tüketmedi. Çünkü o duyarlı bir kimliğe ve kişilik yapısına sahipti. O müslümandı. İnandığı şeyler, savunduğu düşünce, ilhamını yalnızca Kur'an'dan aldığı için o hep hareketi, canlılığı, mücadeleyi tercih etti. Son nefesine kadar da her konuda tüm yönleriyle bu halini sürdürdü. Okuduğunu, öğrendiğini hayatında görmeyi amaçlamış, Müslümanları İslam'ın evrensel mücadele alanına çekmeye çalışmıştı. Düşüncesini, ahlakını vahyi esaslar üzerine kurmaya çalışan Akif, yalnız kaldığında bile duygularını yazarak bir şeyler' yapmayı istemişti. Kavradığı kadar, öğrendiği kadar yaşamında sürdürdüğü çabalarıyla muvahhid ve Kur'ani düşünceye sahip geleneğin takipçisi olma yolunda idi. ALLAH müminlerden razı olsun.
Şuayip Mekeç(Kudüs Yolu)beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-9724120158425449562009-07-25T14:52:00.000-07:002009-07-25T16:33:00.297-07:00Timurtas Ucar Hoca´dan 407 Tane Sohbet (indir)Timurtas Ucar Hoca´dan 407 Tane Sohbet (indir)
Yüksek Kalitede Ses Mp3 (Timurtas Ucar Hoca)
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-in_Muhataplari.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-in_Rizasini_Kazanmak.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAHin_Rahmeti.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAHin_Rahmetini_Devamli_Ummaliyiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Almanya_Hristyan_Avrupada_Musluman.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Amel-i_Salih.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Anneler_Gunu.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Araplar_Harap_Olacak.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Asrin_Firavunu_Amerika.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ateizm.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Basimiza_Gelen_Belalar_ve_Alinacak_Dersler.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bayram-i_Haketmek.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bayram_Degerlendirmesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bayram_Muhasebesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Beraat_Gecesi_1994.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Birbirimizi_Dusunmeliyiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bu_Gemi_Batar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bugun_ALLAH_Icin_Ne_Yaptin.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Buyuk_Gunahlar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Cagdas_Medeniyet_Yalani.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Derdimiz_Cok.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Devlet_ve_Millet.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Din-i_Islamda_Seyahat.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Din_ve_Seriat_Anlayisimiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dini_Bilmeyenler.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dinimize_Saldiriyorlar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dinsiz_Inancsiz_Yasanmaz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dinsiz_Olmanin_Sebepleri.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya_Gundeminde_Islam_Var.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya_Imtihan_Yeridir.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunyayi_Duzenlemeliyiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Erkek_Kadin_Tesettur.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Farz_ve_Sunnete_Riayet.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fatiha_ve_Vitir_Namazi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fethin_Anlami.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fitne.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fitneler_Cogaldi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gayemiz_Rizayi_Ilahi_Olmali.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gecmis_Kavimlerden_Ibret_Almak.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gencligin_Izdirabi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunahlar_ve_Gunahkarlar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunumuzun_En_Onemli_Meseleleri.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hacc-in_Maksadi_ve_Onemi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hadiselerden_Ibret_Aliniz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hayatin_Neticesi_Olumdur.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hayirli_Amel.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hicret-i_Muhammediye.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hicret_Yilbasi_Adetleri.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hidayet_ALLAHtandir.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hristiyanlar_ve_Papazlar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hz_Adem_ve_Insanin_Yaratilisi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hz_Muhammed_SAV_Insana_Rahmet.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hz_Omer_ve_Iman.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ibadet-Cennet.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman-Ortu-Namaz-Kadin.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_Etmeyenler.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_Konusu.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_Olmadan_Huzur_Olmaz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_ile_Kufur_Mucadelesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_ve_Kufur.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_ve_Kufur_Mucadelesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_ve_Seytan.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Haklari.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_ve_Zaman.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insanlar_Gaflet_Icindeler.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-a_Saldiri_Var.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Isci_Haklari.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Kul_Hakki.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Sehitlik_Mertebesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Temizlik_ve_Cevrecilik.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-i_Yasamali_ve_Yasatmaliyiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Alemi_Perisan.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Aleminin_Temizlenmesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Insani.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_da_Evlilik.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_in_Hakkiyla_Tatbik_Edilmesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_ve_Muharrem_Ayi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islami_Hayat.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Israilogullari.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kadin_Sus_ve_Moda.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kadir_Gecesi-1998.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kari-Koca_Iliskileri.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kur-an-i_Anlayarak_Okumak.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kur-an_da_Yahudiler.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran_Etrafinda_Birleselim.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran_in_Bildirdikleri_Ortaya_Cikiyor.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kurban_Bayrami_Vaazi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Lanetli_Insanlar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mahser_Gunu.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Maside_Sultan.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Merhamet_Etmek.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mirac_ve_ALLAH-in_Rizasi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mumin_Olusumuzun_Gayesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muminler_Gayba_Iman_Edenlerdir.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muslumanin_Kilavuzu_Kur-an.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nasil_Bir_Islami_Hazirliktayiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nefsini_Ilah_Edinenler.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nicin_Kardes_Olamadik.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nikah.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Omrumuz_Sayili_ve_Sinirli.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Oruc_Icki_ve_Kumar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Pes_Pese_Gelen_Belalar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Peygamberimizin_Veladeti.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Pislik_ve_Rusvet.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazan_Ayi_ve_Oruc.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazan_ve_Heykel.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Resulullah_in_Kokusunu_Alamiyoruz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sevval_Ayi_ve_Onemi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sizden_Razi_Olmayacaklar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sunnet_in_Onemi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Suur_ve_Suursuzluk.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Tarihin_ve_Gunumuzun_Firavunlari.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Temiz_Toplum.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Tevhid_Bilincinde_Degiliz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Timurtas_Ucar-Birlikte_Olalim.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yaptiklarimizdan_Hesaba_Cekilecegiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yaratmak_ALLAH_a_Mahsustur.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yeniden_Dirilis.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yolsuzluk-Faiz-Rusvet.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yolsuzluk_ve_Yolsuzluklar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Zalimlerin_Akibeti.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/yuksek_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Zulum.mp3
Düsük Kalitede Ses Wma/MP3 (Timurtas Ucar Hoca)
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/ALLAH_Icin_Kurban_Kesmek.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Ashab-i_Kehf.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Ashab-i_Kehfi_Ziyaret.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Basin_Milleti_Yaniltiyor.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Bayramlarin_Hikmetleri_Ve_Gayeleri.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Beraat_Gecesi.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Birlik_Icinde_Hareket_Etmeliyiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Biz_Muslumanmiyiz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Bizi_Birbirimize_Vurduruyorlar.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Boyle_Ulke_Olurmu.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Bu_Devlet_Islam_Devleti_Olamaz.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Bursa_Ramazan_Konusmasi_Kadinlara.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Haram-ve-isyan-Timurtas-Ucar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Islam_Bir_Butundur.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Kabeye-Suikast.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Katil-Amerika.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Kuran_ve_Islamiyette_Kusur_Ariyorlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Kurban_Bayrami.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Kutlu_Dogum_Haftasi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Lut_Kavmi_ve_Lutilik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Muslumanin_Gayesi_ALLAH_in_Rizasidir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Nasilsiniz-Sorusu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Omrumuz_Tukeniyor.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Peygamber_Efendimiz_SAV_Ne_Getirdi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Regaib-Sabahi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Sakin_Namazi_Terketme.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Tabii-Afetler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Tebbet_Suresi_Tefsiri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-3_Aylar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-3_Aylar_Ve_Ummet-i_Muhammed.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-500_Evler_Sunnet_Merasimi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-Nizamini-Hakli-Kilin.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-a_Daima_Hamd_Etmeliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-a_Iman.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-i_Tanimak-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-i_Tanimak-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-i_Unutanlar_Gibi_Olma.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-in_Muhataplari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH-in_Rahmetini_Devamli_Ummaliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH_Adaletle_Emredendir-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH_Adaletle_Emredendir-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH_Hesabi_Tastamam_Gorendir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH_Ve_Ahiret_Korkusu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAH_Yolunda_Edep.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ALLAHa_Teslimiyet_Ve_Feth-i_Istanbul.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Almanya_Hristyan_Avrupa-da_Musluman.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Amel_Ve_Iman.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Amerika-nin_Fethi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Anneler_Gunu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Arafe_Gunu_Vaazi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ashab-i_Kehf.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Asiri_Dinciler_Ve_Islam.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ateizm.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ates_Cukurunun_Kenarindayiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ayetleri_Bilerek_Soylemeyenler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bayram-i_Haketmek.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bayram_Degerlendirmesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bayram_Muhasebesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Beraat_Gecesi_1994.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Birlikte_Olalim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Bu_Devlet_Islam_Devleti_Olamaz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Cagdas_Hayat_Ve_Kur-an.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Cagdas_Medeniyet_Yalani.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Derdimiz_Cok.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Devlet_ve_Millet.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Din-i_Islamda_Seyahat.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Din_Ve_Iman_Duygusu_Olmayan.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dinimize_Saldiriyorlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dinsizlik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dinsizlik_Akimlari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya-Gundeminde_Islam_Var.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya-Huzursuz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya_Islami_Konusuyor.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya_Karmakarisik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunya_Ve_Ahiret.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunyadaki_Islami_Gelismeler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dunyayi_Islam-a_Gore_Degerlendirmeliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dusmanimizi-Taniyalim-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Dusmanimizi_Taniyalim-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Duzen_Degismeli.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ebedi_Saadete_Ulasmak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ehl-i_Kufrun_Maksadi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ey_Musluman_Kendine_Gel.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Farz_ve_Sunnete_Riayet.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fatih-in_Istanbul-u_Fethi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fethin_Anlami.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Fitne.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gayemiz_Rizayi_Ilahi_Olmali.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gecmis_Kavimlerden_Ibret_Almak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gencligin_Izdirabi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Geride_Ne_Biraktin_Musluman.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunahlardan_Korunmak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunahlarimizin_Sebebi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunumuz_Acisindan_Hicret_Ve_Onemi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunumuz_Meseleri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Gunumuzun_Onemli_Meseleleri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Haccin_Manevi_Degeri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hadiselerden_Ibret_Aliniz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hayirli_Amel.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hesab_Gunune_Hazirmiyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hicret-i_Muhammediye.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hicret_Yilbasi_Adetleri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hidayet_Nimeti.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hristiyanlar_Ve_Papazlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hristiyanlara_Kafir_Demeyelim_Mi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hucreden_Imana_Donus.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hurafeler_Ve_Din_Istismarcilari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Hz._Adem_ve_Insanin_Yaratilisi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ibadet-Cennet.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ilahi_Nizam_Ve_Insanin_Gayesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman-i_Hakiki.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_Konusu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_Ortu_Namaz_Kadin.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_Ve_Islam.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_ve_Kufur.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Iman_ve_Kufur_Mucadelesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Esya_Ahiret-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Esya_Ahiret-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Hayati_ve_Onemi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Hayatinin_Onemi-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Hayatinin_Onemi-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Hayatinin_Onemi-3.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Inancsiz_Olamaz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insan_Ve_Hayvan_Fitrati.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insani_Insan_Yapan_Degerler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insani_Oldurebilirsiniz_Ama_Imanini_Asla.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insanlar_Gaflet_Icindeler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insanlarin_Baslarindaki_Belalar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Insanlarin_En_Hayirlilari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Irkcilik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-a_Butunuyle_Giriniz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-a_Gore_Temiz_Toplum.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-a_Saldiri_Var.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Cihad_Ve_Sehitlik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Evlilik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Isci_Haklari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Isci_Ve_Isveren_Munasebetleri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Kadin_ve_Erkek.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Sehitlik_Mertebesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-da_Temizlik_ve_Cevrecilik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-dan_Baska_Din_Arayanlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam-in_Hakkiyla_Tatbik_Edilmesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Alemi_Perisan.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Aleminin_Temizlenmesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Hakim_Olacak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Insani.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Laiklik_Ve_Haramlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Nasil_Teblig_Edilmeli.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Peygamberi_Ne_Getirdi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Ve_Adalet.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_Ve_Bozuk_Sistemler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islam_ve_Muharrem_Ayi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islamda_Kul_Hakki.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islamda_Temel_Meseleler-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islamda_Temel_Meseleler-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islamda_Zenginlik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islami_Hayat.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islami_Oz_Kaynagindan_Koparanlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Islamla_Butunlesmeliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Israilogullari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Istanbul-un_Fethi-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Istanbul-un_Fethi-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kadin_Faiz_Haramlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kadin_Kocasina_Secde_Eder_Mi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kadin_Ve_Tesettur.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kadir_Gecesi_Vaazi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kelime-i_Tevhid-in_Inkilabi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kelimeler_Ve_Kavramlar_Kargasasi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kendimize_Gelelim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kendimizi_Muhasebe_Edelim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kimleri_Destekliyoruz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kitapsiz_Bir_Millet_Haline_Geldik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Komunist_Inanc_ve_Inkarcilar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kotuluklerin_Basi_ALLAHi_Unutmaktir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kunut_Duasini_Mesaji.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kur-an-a_ve_Sunnet-e_Uymak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kur-an-i_Anlayarak_Okumak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kur-an-i_Kerim-e_Uymaliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kur-an-i_Tanimak_Ve_Anlamak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran-i_Kerim_Hem_Gecmisden_Hem_de_Gelecekten_Haber_Veriyor.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran-in_Bildirdikleri_Ortaya_Cikiyor.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran_Etrafinda_Birleselim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran_Okumayan_ALLAH-i_TanIyamaz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuran_da_Yahudiler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Kuranin_Yolunda_Yurumeliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Leyl-i_Kadir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-MGV_Dugun_Merasimi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mahser_Gunu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Manevi_Bunalim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Manevi_Degerler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Maside_Sultan.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Memleketin_Durumu_Ve_Yusuf_AS.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Merhamet_Etmek.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mescid-i_Haram.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mescid-i_Haram_Baskini.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Meseleler_Artarak_Devam_Ediyor.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mesuliyetimizin_Farkindamiyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mirac-in_Maksadi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mirac_Hadisesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mirac_Kandili.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mirac_ve_ALLAH_in_Rizasi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mubarek_Gun_Ve_Gecelerin_Farkindamiyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muharrem_Ayi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mumin_Olusumuzun_Gayesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Mumin_Ve_Kafir_Kimdir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muminin_Kuran-daki_Sifatlari.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muminlerin_Sifatlari_1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muminlerin_Sifatlari_2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Musibetlerden_Ders_Almiyoruz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Musluman_Sifatini_Tasimak.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muslumanin_Kilavuzu_Kur-an.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muslumanlari_Ilgilendiren_Emirler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muslumanlarin_ihtilafa_Dusmesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Muslumanliga_Yuklenen_Hurafeler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Namaz_Ve_Mirac.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nasil_Bir_Islami_Hazirliktayiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nefis_Muhasebesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nefsimizin_Ve_Neslimizin_Islahi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nefsini_Ilah_Edinenler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Neslimizin_Islahi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Neslin_Devami.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nicin_Kardes_Olamadik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nikah.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nikah_Sohbeti.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Nisa_Suresi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Olaylara_Karsi_Tepkimiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Olaylara_Kayitsiz_Kalamayiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Olaylardan_Ders_Cikarmiyoruz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Olen_Insanin_Kabir_Hali.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Olum_Ve_Otesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Oruc_Icki_Ve_Kumar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Oruc_Ve_Nefis_Muhasebesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Oyuna_Gelmeyelim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Pes_Pese_Gelen_Belalar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Pislik_Ve_Musrik.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Pislik_Ve_Rusvet.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazan-i_Serif-ten_Aldiklarimiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazan-in_Hikmetleri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazan_Ayi_Ve_Oruc.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazan_Ve_Heykel.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ramazanin_Rahmeti_Ve_Bereketi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Resulullah-in_Kokusunu-Alamiyoruz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Rusya-nin_Cokusu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sevval.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sirat-i_Mustakim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sizden_Razi_Olmayacaklar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sizi_Asla_Sevmiyecekler.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sozlerin_En_Guzeli.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sunnet-in_Onemi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Sunnet_Ne_Demektir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Suur_Ve_Suursuzluk.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Tek_Davamiz_Islamdir.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Televizyon_Ve_Iletisim.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Temiz_Toplum.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Temiz_Toplum_Konusu.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Tevhid_Bilincinde_Degiliz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Tukenen_Omur_Sermayemiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Uhut_Cengi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Ummetlerin_En_Hayirlisi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Uyusturucu_Olayi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yanlis_Yoldayiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yapmayacaginiz_Seyi_Soz_Vermeyin.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yaratmak_ALLAH-a_Mahsustur.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yolsuzluk_Faiz_Rusvet.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Yonetimsiz_insan_Olmaz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Zalimlerin_Akibeti.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Zamanin_Fitnesi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-Zulum.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ilahi_Kavramlar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ilmihalimiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-ilmihalimizi_Biliyormuyuz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-iman_Sahsiyeti-Hz_Omer_RA.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-iman_Ve_Islam-1.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-iman_Ve_Islam-2.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-inandigimiz_Gibi_Yasamaliyiz.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-insan_iliskilerinde_Tevhid-in_Onemi.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-islam-a_Gereken_Deger_Verilmiyor.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-islam-a_Kurulan_Tuzaklar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_Ucar-islami_Acidan_Gunumuz_Meseleleri.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_hoca-Yeniden_Dirilis.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Timurtas_hoca-Yolsuzluk_ve_Yolsuzluklar.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Turkiye-Nereye-Gidiyor.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Vasiyetname.wma
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/Vatan-Hainleri.mp3
http://ia331307.us.archive.org/3/items/Timurtas_Ucar/dusuk_kalitede_ses/insan_Yalniz_Yasayamaz.wmabeytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-3205257874404732122009-07-25T04:37:00.000-07:002009-07-25T04:41:45.298-07:00Karşılaştırmalı Tefsir Yazılar Hepsi bir arada<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq1mFr2U7ayi_ilCBQ1Z74YxLZqMDUPEHZNqNVHf9wSZWZqn7xB6LZMi-wf_hGUHG2ToUIjZBVqrV3TMhN9ps58QEU7djGj_n497rGUxG0Pb0bOP3Xrtm35Xb-u38W9gwXSiV60Z74wEU/s1600-h/tefsirler.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq1mFr2U7ayi_ilCBQ1Z74YxLZqMDUPEHZNqNVHf9wSZWZqn7xB6LZMi-wf_hGUHG2ToUIjZBVqrV3TMhN9ps58QEU7djGj_n497rGUxG0Pb0bOP3Xrtm35Xb-u38W9gwXSiV60Z74wEU/s320/tefsirler.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5362361367081079458" border="0" /></a>
<a href="http://tefsir.fw.nu/"><span style="font-size:180%;"><span style="font-weight: bold;">tıkla...</span></span></a>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-70460160557510035882009-07-25T04:06:00.000-07:002009-07-25T04:07:18.136-07:00Full İslami Multimedia İzle İndir<table width="810" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"><tbody><tr><td width="697"><table class="content" id="table22"><tbody><tr><td valign="top" width="71%" bgcolor="#ffffcc"><table id="table27" width="100%" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"><tbody><tr><td colspan="2"><div class="contentbox"><div class="boxestext"><b>a kurmak için Lütfen</b> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/YouTubeJackerKur.exe"> <span style="font-family:Verdana;font-size:78%;color:#ff0000;">Tıklayınız....</span></a></b></div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;color:#ffffcc;" valign="top" width="50%" bg> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Cennet'ten Damlalar-1 </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table28" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/69/CENABI-ALLAH-IN-RIZASI-Cennet-Hayati.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=0d4b00b1f8cf38e3&offsetms=115000&itag=w160&hl=de&sigh=mWMkwrzCoK4xcuoCqwQVFGD5xT4" title="CENABI ALLAH IN RIZASI Cennet Hayati" width="101" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/69/CENABI-ALLAH-IN-RIZASI-Cennet-Hayati.html" target="_self" class="gamelink"> CENABI ALLAH IN RIZASI Cennet Hayati</a>
<span class="played">(izlenim: 312 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/64/CENNET-HAYATI-VE-NiMETLERi.html" target="_self"> <img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=485554412d3a258d&offsetms=65000&itag=w160&hl=de&sigh=-6nHofo4G3e_kVn8VNmQKrXznFA" title="CENNET HAYATI VE NiMETLERi" width="99" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/64/CENNET-HAYATI-VE-NiMETLERi.html" target="_self" class="gamelink"> CENNET HAYATI VE NiMETLERi</a>
<span class="played">(izlenim: 331 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/395/Cennet-ile-Cehennem-Ehli-Tomor-Hoca.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=1c45246f41e64abf&offsetms=2795000&itag=w160&hl=de&sigh=r1H_Av6qX2z3LsNexbiguMyRvAc" title="Cennet ile Cehennem Ehli Tomor Hoca" width="100" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/395/Cennet-ile-Cehennem-Ehli-Tomor-Hoca.html" target="_self" class="gamelink"> Cennet ile Cehennem Ehli Tomor Hoca</a>
<span class="played">(izlenim: 161 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/290/Cennet-ve-Nimetleri-CD-01-Nihat-Hatipoglu.html" target="_self"> <img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=dccc3f837caf02a0&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=euowNjE3qM4dFIc7keu3QQ07yq0" title="Cennet ve Nimetleri CD-01 Nihat Hatipoglu" width="100" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/290/Cennet-ve-Nimetleri-CD-01-Nihat-Hatipoglu.html" target="_self" class="gamelink"> Cennet ve Nimetleri CD-01 Nihat Hatipoglu</a>
<span class="played">(izlenim: 138 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/514/Cennette-Muhammed-ilhan.html" target="_self"> <img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=27b3439e7d45e07c&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=1YiyoTPFjbW1YWl4lCN0lTKdmeM" title="Cennette Muhammed ilhan" width="101" border="0" height="75" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/514/Cennette-Muhammed-ilhan.html" target="_self" class="gamelink"> Cennette Muhammed ilhan</a><p>
<span class="played">(izlenim: 320 Kere)</span> </p></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/479/Firdevs-Cennetine-Kimler-Girecek-Tomor-Hoca.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=d7b0a3e0b267a2eb&offsetms=365000&itag=w160&hl=de&sigh=Xq6plbHcd6G6uDxmYYUkPS_jD9E" title="Firdevs Cennetine Kimler Girecek Tomor Hoca" width="101" border="0" height="75" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/479/Firdevs-Cennetine-Kimler-Girecek-Tomor-Hoca.html" target="_self" class="gamelink"> Firdevs Cennetine Kimler Girecek Tomor Hoca</a>
<span class="played">(izlenim: 163 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/2/Kuran-i-Kerim/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Kuran-i Kerim ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;color:#ffffcc;" valign="top" width="50%" bg> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Cennet'ten Damlalar-2</span></div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table29" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/221/CENNET-HAYATI.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=204a480813af607b&offsetms=1405000&itag=w160&hl=de&sigh=6l7qsJdoUXdj8_-ZJxalVjhwXIA" title="CENNET HAYATI" width="100" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/221/CENNET-HAYATI.html" target="_self" class="gamelink"> CENNET HAYATI</a>
<span class="played">(izlenim: 60 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/65/CENNET-HAYATINDAKi-GUZELLiKLER.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c3de41cb2647af3f&offsetms=60000&itag=w160&hl=de&sigh=S-DdsX5RIJNK9lGXwU1bpUMBHRM" title="CENNET HAYATINDAKi GÜZELLiKLER" width="100" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/65/CENNET-HAYATINDAKi-GUZELLiKLER.html" target="_self" class="gamelink"> CENNET HAYATINDAKi GÜZELLiKLER</a>
<span class="played">(izlenim: 32 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/26/CENNET-VE-CEHENNEM.html" target="_self"> <img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=16c0264125438d55&offsetms=1945000&itag=w160&hl=de&sigh=nEvuumz72To96qYM4pY87nfBMyE" title="CENNET VE CEHENNEM" width="99" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/26/CENNET-VE-CEHENNEM.html" target="_self" class="gamelink"> CENNET VE CEHENNEM</a>
<span class="played">(izlenim: 26 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/63/Cennetki-Sonsuz-Nimetler.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c12fa40a4fd64293&offsetms=45000&itag=w160&hl=de&sigh=tw10hXazzsfNiszQ9n_FcrNVrUk" title="Cennetki Sonsuz Nimetler" width="102" border="0" height="59" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/63/Cennetki-Sonsuz-Nimetler.html" target="_self" class="gamelink"> Cennetki Sonsuz Nimetler</a>
<span class="played">(izlenim: 34 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/70/CENNETTE-MUMiNLERiN-YASADIKLARI-ORTAM.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=e85afd83e12a61c3&offsetms=75000&itag=w160&hl=de&sigh=kUHsnBLtXjz5ncLeOZAvlVmQ_cs" title="CENNETTE MÜMiNLERiN YASADIKLARI ORTAM" width="101" border="0" height="72" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/70/CENNETTE-MUMiNLERiN-YASADIKLARI-ORTAM.html" target="_self" class="gamelink"> CENNETTE MÜMiNLERiN YASADIKLARI ORTAM</a>
<span class="played">(izlenim: 32 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/425/Muminlerin-Cennete-Girisi-ve-Karsilanisi-Tomor-Hoca.html" target="_self"> <img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c8c9e084aaca7de3&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=CnI0Xr_SWHKgerVtKK69zqspzB4" title="Müminlerin Cennete Girisi ve Karsilanisi Tomor Hoca" width="100" border="0" height="76" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/425/Muminlerin-Cennete-Girisi-ve-Karsilanisi-Tomor-Hoca.html" target="_self" class="gamelink"> Müminlerin Cennete Girisi ve Karsilanisi Tomor Hoca</a>
<span class="played">(izlenim: 26 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/6/Dini-Sohbetler/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Dini Sohbetler ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Dini Filmler </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table30" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/963/Omer-Muhtar-Col-Aslani-CD-3.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=4f6bfa9507477e38&offsetms=330000&itag=w160&hl=de&sigh=04TCcCdNKO4NU5hehsNWbsZ005s" title="Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-3" alt="Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-3" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/963/Omer-Muhtar-Col-Aslani-CD-3.html" target="_self" class="gamelink">Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-3</a>
<span class="played">(izlenim: 73 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/962/Omer-Muhtar-Col-Aslani-CD-2.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=48192bfd689c1e9a&offsetms=1970000&itag=w160&hl=de&sigh=Wmf-_ASiICUxrdnthJ18-K7sGOQ" title="Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-2" alt="Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-2" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/962/Omer-Muhtar-Col-Aslani-CD-2.html" target="_self" class="gamelink">Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-2</a>
<span class="played">(izlenim: 74 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/961/Omer-Muhtar-Col-Aslani-CD-1.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/vi/TzfrS8C3pE8/default.jpg" title="Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-1" alt="Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-1" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/961/Omer-Muhtar-Col-Aslani-CD-1.html" target="_self" class="gamelink">Ömer Muhtar Cöl Aslani CD-1</a>
<span class="played">(izlenim: 84 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/929/islam-Adalettir.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c4a4bfc8a10e2170&offsetms=985000&itag=w160&hl=de&sigh=tvXWhYnhsHadiseWXqLNPl8-PZc" title="islam Adalettir" alt="islam Adalettir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/929/islam-Adalettir.html" target="_self" class="gamelink">islam Adalettir</a>
<span class="played">(izlenim: 194 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/895/HZ-MUHAMMED-SAV-BABASI-CD-3.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=277534436e8e4a68&offsetms=1&itag=w160&hl=de&sigh=_Wt-NANEVL0kEQAo8CEOtU3OI-s" title="HZ MUHAMMED SAV BABASI CD-3" alt="HZ MUHAMMED SAV BABASI CD-3" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/895/HZ-MUHAMMED-SAV-BABASI-CD-3.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV BABASI CD-3</a>
Onun Babasi - Abdülmuttalib'in Kurbani
<span class="played">(izlenim: 147 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/894/HZ-MUHAMMED-SAV-BABASI-CD-2.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=9f8b4c2dbf7e4fda&offsetms=2300000&itag=w160&hl=de&sigh=5BY2Bx2LgsvZGJXhqeRwXAutkX4" title="HZ MUHAMMED SAV BABASI CD-2" alt="HZ MUHAMMED SAV BABASI CD-2" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/894/HZ-MUHAMMED-SAV-BABASI-CD-2.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV BABASI CD-2</a>
Onun Babasi - Abdülmuttalib'in Kurbani
<span class="played">(izlenim: 125 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/1/Dini-Film/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Dini Film ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Dini Belgeseller</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table31" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/954/Yaratilis-Gercegi.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=520d3a07d9d959e6&offsetms=1880000&itag=w160&hl=de&sigh=5Nwhig-I4VsaQhFoQKEg4F5qDuI" title="Yaratilis Gercegi" alt="Yaratilis Gercegi" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/954/Yaratilis-Gercegi.html" target="_self" class="gamelink">Yaratilis Gercegi</a>
Bedenimizden başlayıp, muhteşem büyüklükteki evrenin en uç nok...
<span class="played">(izlenim: 118 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/953/Gozdeki-Mucize.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c187f7ca3d2d2a35&offsetms=1540000&itag=w160&hl=de&sigh=cEb6HyAsRMA1ogjKB7gCV3Icjic" title="Gözdeki Mucize" alt="Gözdeki Mucize" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/953/Gozdeki-Mucize.html" target="_self" class="gamelink">Gözdeki Mucize</a>
Yaşamınızda sahip olduğunuz herşey gözleriniz saye...
<span class="played">(izlenim: 102 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/952/ALTIN-ORAN.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=2e481fd449074642&offsetms=1425000&itag=w160&hl=de&sigh=wjD8VqxMTLBt-gG_OkFoOWFd81A" title="ALTIN ORAN" alt="ALTIN ORAN" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/952/ALTIN-ORAN.html" target="_self" class="gamelink">ALTIN ORAN</a>
Vücudumuzdaki ve doğadaki canlılarda var olan altın oran örnek...
<span class="played">(izlenim: 117 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/951/PEYGAMBER-EFENDiMiZiN-MUCiZELERi-CD-2.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=1d4b0b0b0b9f459b&offsetms=2495000&itag=w160&hl=de&sigh=YZlmxln3FMzZauc8RbMhjW4V2ew" title="PEYGAMBER EFENDiMiZiN MUCiZELERi CD-2" alt="PEYGAMBER EFENDiMiZiN MUCiZELERi CD-2" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/951/PEYGAMBER-EFENDiMiZiN-MUCiZELERi-CD-2.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBER EFENDiMiZiN MUCiZELERi CD-2</a>
<span class="played">(izlenim: 101 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/950/PEYGAMBER-EFENDiMiZiN-MUCiZELERi-CD-1.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=8b824b83350ca8b1&offsetms=1870000&itag=w160&hl=de&sigh=1uksliO7ey7iFimkuXpVfGOBlYk" title="PEYGAMBER EFENDiMiZiN MUCiZELERi CD-1" alt="PEYGAMBER EFENDiMiZiN MUCiZELERi CD-1" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/950/PEYGAMBER-EFENDiMiZiN-MUCiZELERi-CD-1.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBER EFENDiMiZiN MUCiZELERi CD-1</a>
Kutlu Peygamberimiz (SallAllahü aleyhi vesellem)'in Kuran ayetlerinde ve hadi...
<span class="played">(izlenim: 161 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/949/Peygamberler-Sehri-Kudus.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=5a2af19ddd5eef2b&offsetms=880000&itag=w160&hl=de&sigh=MN5bTWeEth2DBLIVtY4pEQHIKfs" title="Peygamberler Sehri Kudüs" alt="Peygamberler Sehri Kudüs" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/949/Peygamberler-Sehri-Kudus.html" target="_self" class="gamelink">Peygamberler Sehri Kudüs</a>
<span class="played">(izlenim: 81 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/3/Dini-Belgeseller/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Dini Belgeseller ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Tiyatro</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table32" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/580/VUSLAT-GECELERi-CD-2-GOZ-YASLARiNiZi-TUTAMAYACAKSiNiZ.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=98ce79cb70c32f4b&offsetms=910000&itag=w160&hl=de&sigh=ISwWr-HSUEqGKZptWPPyvaEDlNI" title="VUSLAT GECELERi CD-2 GOZ YASLARiNiZi TUTAMAYACAKSiNiZ" alt="VUSLAT GECELERi CD-2 GOZ YASLARiNiZi TUTAMAYACAKSiNiZ" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/580/VUSLAT-GECELERi-CD-2-GOZ-YASLARiNiZi-TUTAMAYACAKSiNiZ.html" target="_self" class="gamelink">VUSLAT GECELERi CD-2 GOZ YASLARiNiZi TUTAMAYACAKSiNiZ</a>
<span class="played">(izlenim: 631 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/579/VUSLAT-GECELERi-CD-1-GOZ-YASLARiNiZi-TUTAMAYACAKSiNiZ.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=841c265891046981&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=w2p0fh_9Pa-i0SCp18S7OemIJlQ" title="VUSLAT GECELERi CD-1 GOZ YASLARiNiZi TUTAMAYACAKSiNiZ" alt="VUSLAT GECELERi CD-1 GOZ YASLARiNiZi TUTAMAYACAKSiNiZ" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/579/VUSLAT-GECELERi-CD-1-GOZ-YASLARiNiZi-TUTAMAYACAKSiNiZ.html" target="_self" class="gamelink">VUSLAT GECELERi CD-1 GOZ YASLARiNiZi TUTAMAYACAKSiNiZ</a>
<span class="played">(izlenim: 731 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/239/Cankusu-CD-03-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=8bc6dbb6a5337c77&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=xRdrow6js0goaSTXtwHXnxb-WfA" title="Cankusu CD-03 Gözyasi Geceleri" alt="Cankusu CD-03 Gözyasi Geceleri" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/239/Cankusu-CD-03-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self" class="gamelink">Cankusu CD-03 Gözyasi Geceleri</a>
(Teblig'de Yeni Boyut)
<span class="played">(izlenim: 637 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/238/Cankusu-CD-02-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=0931234b785d5ae7&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=Cemze30G5WSsJY01GOy9nPmybek" title="Cankusu CD-02 Gözyasi Geceleri" alt="Cankusu CD-02 Gözyasi Geceleri" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/238/Cankusu-CD-02-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self" class="gamelink">Cankusu CD-02 Gözyasi Geceleri</a>
(Teblið'de Yeni Boyut)
<span class="played">(izlenim: 551 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/237/Cankusu-CD-01-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=ee57fd2899ff107a&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=mSrF5rjyNipptg_hsV_NOXqC2cw" title="Cankusu CD-01 Gözyasi Geceleri" alt="Cankusu CD-01 Gözyasi Geceleri" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/237/Cankusu-CD-01-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self" class="gamelink">Cankusu CD-01 Gözyasi Geceleri</a>
(Teblig'de Yeni Boyut)
<span class="played">(izlenim: 408 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/236/Ucuncu-Nesil-CD-01-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=a046fd740d06ca76&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=uNRUFaRd8cq1Y9SoEg_TXIuTmvw" title="Ücüncü Nesil CD-01 Gözyasi Geceleri" alt="Ücüncü Nesil CD-01 Gözyasi Geceleri" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/236/Ucuncu-Nesil-CD-01-Gozyasi-Geceleri.html" target="_self" class="gamelink">Ücüncü Nesil CD-01 Gözyasi Geceleri</a>
(Tebligde Yeni Boyut)
<span class="played">(izlenim: 415 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/4/Tiyatro/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Tiyatro ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Diger</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table33" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/878/Ezan-Kuran-ve-Basortusunden-Rahatsiz-Olanlar.html" target="_self"> <img src="http://i3.ytimg.com/vi/VZE65P0-BdU/default.jpg" title="Ezan Kuran ve Basörtüsünden Rahatsiz Olanlar" alt="Ezan Kuran ve Basörtüsünden Rahatsiz Olanlar" width="100" border="0" height="115" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/878/Ezan-Kuran-ve-Basortusunden-Rahatsiz-Olanlar.html" target="_self" class="gamelink">Ezan Kuran ve Basörtüsünden Rahatsiz Olanlar</a>
Ve, gözleri beni görmeye kapali bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez ola...
<span class="played">(izlenim: 510 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/869/Islam-World-Bulmaca.html" target="_self"><img src="http://uwacadweb.uwyo.edu/religionet/images/islam.JPG" title="Islam-World Bulmaca" alt="Islam-World Bulmaca" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/869/Islam-World-Bulmaca.html" target="_self" class="gamelink">Islam-World Bulmaca</a>
<span class="played">(izlenim: 328 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/799/Amerikada-Hizla-Yayilan-islam.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/vi/1vjsf9HcFKg/default.jpg" title="Amerikada Hizla Yayilan islam" alt="Amerikada Hizla Yayilan islam" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/799/Amerikada-Hizla-Yayilan-islam.html" target="_self" class="gamelink">Amerikada Hizla Yayilan islam</a>
<span class="played">(izlenim: 520 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/798/32-Farz-ve-Dini-Bilgiler.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=1df7f310d07794c5&offsetms=490000&itag=w160&hl=de&sigh=K3OeR-KhLjQH-9FP9VpC4XkuAI0" title="32 Farz ve Dini Bilgiler" alt="32 Farz ve Dini Bilgiler" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/798/32-Farz-ve-Dini-Bilgiler.html" target="_self" class="gamelink">32 Farz ve Dini Bilgiler</a>
<span class="played">(izlenim: 350 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/777/40-Hadis.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/vi/itNUBP20gP8/default.jpg" title="40 Hadis" alt="40 Hadis" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/777/40-Hadis.html" target="_self" class="gamelink">40 Hadis</a>
<span class="played">(izlenim: 419 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/772/Unlu-Hafiz-Mustafa-Altin-dan-Sabah-Ezani.html" target="_self"><img src="http://i2.ytimg.com/vi/aBvoQyjY4aw/default.jpg" title="Ünlü Hafiz Mustafa Altin-dan Sabah Ezani" alt="Ünlü Hafiz Mustafa Altin-dan Sabah Ezani" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/772/Unlu-Hafiz-Mustafa-Altin-dan-Sabah-Ezani.html" target="_self" class="gamelink">Ünlü Hafiz Mustafa Altin-dan Sabah Ezani</a>
<span class="played">(izlenim: 643 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/10/Diger/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Diger ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Kuran-i Kerim - Ses</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table34" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/1036/Mukemmel-Sesiyle-Abdulmohsin-Al-Qasim-Hatim-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.assabile.com/images/artistes/abdulmohsen-al-qasim.jpg" title="Mükemmel Sesiyle Abdulmohsin Al Qasim Hatim dinle indir" alt="Mükemmel Sesiyle Abdulmohsin Al Qasim Hatim dinle indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/1036/Mukemmel-Sesiyle-Abdulmohsin-Al-Qasim-Hatim-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Mükemmel Sesiyle Abdulmohsin Al Qasim Hatim dinle indir</a>
<span class="played">(izlenim: 78 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/979/Ali-Bulac-Meali-Sesli-Kuran-i-Kerim-MP3-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/quran-ali-bulac.jpeg" title="Ali Bulac Meali Sesli Kuran-i Kerim MP3 dinle indir" alt="Ali Bulac Meali Sesli Kuran-i Kerim MP3 dinle indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/979/Ali-Bulac-Meali-Sesli-Kuran-i-Kerim-MP3-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Ali Bulac Meali Sesli Kuran-i Kerim MP3 dinle indir</a>
<span class="played">(izlenim: 278 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/960/Mufti-Ismail-Menk-Taraweeh-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/muftiismail.jpeg" title="Mufti Ismail Menk Taraweeh dinle indir" alt="Mufti Ismail Menk Taraweeh dinle indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/960/Mufti-Ismail-Menk-Taraweeh-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Mufti Ismail Menk Taraweeh dinle indir</a>
<span class="played">(izlenim: 146 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/959/Makkah-Taraweeh-1429-Hatim-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/Taraweeh1429Makkah.jpeg" title="Makkah Taraweeh 1429 Hatim dinle indir" alt="Makkah Taraweeh 1429 Hatim dinle indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/959/Makkah-Taraweeh-1429-Hatim-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Makkah Taraweeh 1429 Hatim dinle indir</a>
<span class="played">(izlenim: 207 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/958/Sacit-Onan-Turkce-Meal-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/sacitonan.jpeg" title="Sacit Onan Türkce Meal dinle indir" alt="Sacit Onan Türkce Meal dinle indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/958/Sacit-Onan-Turkce-Meal-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Sacit Onan Türkce Meal dinle indir</a>
<span class="played">(izlenim: 188 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/957/Yusuf-Ziya-Ozkan-Turkce-Meal-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/ziyaozkan.jpeg" title="Yusuf Ziya Özkan Türkce Meal dinle indir" alt="Yusuf Ziya Özkan Türkce Meal dinle indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/957/Yusuf-Ziya-Ozkan-Turkce-Meal-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Yusuf Ziya Özkan Türkce Meal dinle indir</a>
<span class="played">(izlenim: 224 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/51/Kuran-i-Kerim---Ses/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Kuran-i Kerim - Ses ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Dini Sohbetler Ses</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table35" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/832/Fetullah-Gulen-Dini-Sohbetleri.html" target="_self"><img src="http://www.marmarahaber.net/upload/Image/20008/ekim/26.10.2008/fethullah_gulen.jpg" title="Fetullah Gülen Dini Sohbetleri" alt="Fetullah Gülen Dini Sohbetleri" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/832/Fetullah-Gulen-Dini-Sohbetleri.html" target="_self" class="gamelink">Fetullah Gülen Dini Sohbetleri</a>
183 Tane Dini Sohbeti
<span class="played">(izlenim: 933 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/487/Sonsuz-Nur-Fetullah-Gulen.html" target="_self"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpWXOVH0MBwX99J6sU47wf_XgWDsqUGzpEnggwYwhAmE95VKhBqo0m16j699UrSvDsdaO16rh2X9AK1aJIXAy8igwCCxkosi16T2m7hIPEq3yE5FrA4jONYINvPPrOtUaQazWiGj_Z9znS/s320/son.jpg" title="Sonsuz Nur Fetullah Gülen" alt="Sonsuz Nur Fetullah Gülen" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/487/Sonsuz-Nur-Fetullah-Gulen.html" target="_self" class="gamelink">Sonsuz Nur Fetullah Gülen</a>
<span class="played">(izlenim: 833 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/201/Nihat-Hatipoglu-Dini-Sohbetleri.html" target="_self"><img src="http://video.google.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=84b195593f159d0b&offsetms=850000&itag=w160&lang=de&sigh=Zq3N2RXQltL9q04-A7SruJz3yzg" title="Nihat Hatipoglu Dini Sohbetleri" alt="Nihat Hatipoglu Dini Sohbetleri" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/201/Nihat-Hatipoglu-Dini-Sohbetleri.html" target="_self" class="gamelink">Nihat Hatipoglu Dini Sohbetleri</a>
100 Tane Dini Sohbeti
<span class="played">(izlenim: 3,455 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <img src="http://www.cennetevi.net/images1.jpg" width="101" border="0" height="77" /> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/200/Kursat-Erenbilge-Dini-Sohbetleri.html" target="_self" class="gamelink">Kursat Erenbilge Dini Sohbetleri</a>
80 Tane Dini Sohbeti
<span class="played">(izlenim: 1,905 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <img src="http://www.cennetevi.net/images1.jpg" width="101" border="0" height="77" /> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/199/Timurtas-Ucar-Hoca-Dini-Sohbetleri.html" target="_self" class="gamelink">Timurtas Ucar Hoca Dini Sohbetleri</a>
358 Tane Dini Sohbeti
<span class="played">(izlenim: 2,099 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <img src="http://www.cennetevi.net/images1.jpg" width="101" border="0" height="77" /> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/198/Aziz-Kutluay-Dini-Sohbetleri.html" target="_self" class="gamelink">Aziz Kutluay Dini Sohbetleri</a>
<span class="played">(izlenim: 1,310 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/33/Dini-Sohbetler-Ses/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Dini Sohbetler Ses ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Genel Ses </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table36" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/728/Konulu-Hadisler-Kalplerin-Kesfi-imam-Gazali.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/imam-gazali.jpg" title="Konulu Hadisler Kalplerin Kesfi imam Gazali" alt="Konulu Hadisler Kalplerin Kesfi imam Gazali" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/728/Konulu-Hadisler-Kalplerin-Kesfi-imam-Gazali.html" target="_self" class="gamelink">Konulu Hadisler Kalplerin Kesfi imam Gazali</a>
<span class="played">(izlenim: 550 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/727/Hanim-Sahabiler-13CD-MP3-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/hanim-sahabiler.jpg" title="Hanim Sahabiler 13CD MP3 dinle-indir" alt="Hanim Sahabiler 13CD MP3 dinle-indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/727/Hanim-Sahabiler-13CD-MP3-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Hanim Sahabiler 13CD MP3 dinle-indir</a>
<span class="played">(izlenim: 371 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/715/Dini-Siirler-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/cengiz-numanoglu.jpg" title="Dini Siirler dinle-indir" alt="Dini Siirler dinle-indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/715/Dini-Siirler-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Dini Siirler dinle-indir</a>
<span class="played">(izlenim: 608 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/714/Buhari-Hadisler-dinle-indir.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/buhari-hadisler.jpg" title="Buhari Hadisler dinle-indir" alt="Buhari Hadisler dinle-indir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/714/Buhari-Hadisler-dinle-indir.html" target="_self" class="gamelink">Buhari Hadisler dinle-indir</a>
<span class="played">(izlenim: 754 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/713/Hadisli-Dualar-Arabic.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/saad-al-ghamdi-dua.jpg" title="Hadisli Dualar Arabic" alt="Hadisli Dualar Arabic" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/713/Hadisli-Dualar-Arabic.html" target="_self" class="gamelink">Hadisli Dualar Arabic</a>
Saad Al Ghamdi Hadisli Dualar Arabic
<span class="played">(izlenim: 260 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/706/Esmaul-Husna-Aciklamalari.html" target="_self"><img src="http://www.250kb.de/u/060417/j/cef5f4cd.jpg" title="Esmaul Husna Aciklamalari" alt="Esmaul Husna Aciklamalari" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/706/Esmaul-Husna-Aciklamalari.html" target="_self" class="gamelink">Esmaul Husna Aciklamalari</a>
<span class="played">(izlenim: 403 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/57/Genel-Ses/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Genel Ses ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;">NAMAZ HOCASI </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table37" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/251/NAMAZIN-FARZLARI.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=35b2888e07d66308&offsetms=215000&itag=w160&hl=de&sigh=xpszYWpnDE76h-3wCTTRIKC8LHw" title="NAMAZIN FARZLARI" alt="NAMAZIN FARZLARI" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/251/NAMAZIN-FARZLARI.html" target="_self" class="gamelink">NAMAZIN FARZLARI</a>
<span class="played">(izlenim: 555 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/250/OGLEN-VE-iKiNDi-NAMAZININ-KILINISI.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/vi/F_LCtxPNjTk/default.jpg" title="ÖGLEN VE iKiNDi NAMAZININ KILINISI" alt="ÖGLEN VE iKiNDi NAMAZININ KILINISI" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/250/OGLEN-VE-iKiNDi-NAMAZININ-KILINISI.html" target="_self" class="gamelink">ÖGLEN VE iKiNDi NAMAZININ KILINISI</a>
<span class="played">(izlenim: 600 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/249/SABAH-NAMAZININ-KILINISI.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/vi/y_WVYEq3C74/default.jpg" title="SABAH NAMAZININ KILINISI" alt="SABAH NAMAZININ KILINISI" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/249/SABAH-NAMAZININ-KILINISI.html" target="_self" class="gamelink">SABAH NAMAZININ KILINISI</a>
<span class="played">(izlenim: 699 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/248/CUMA-VE-BAYRAM-NAMAZLARININ-KILINISI.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/vi/yrVFih0qhCU/default.jpg" title="CUMA VE BAYRAM NAMAZLARININ KILINISI" alt="CUMA VE BAYRAM NAMAZLARININ KILINISI" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/248/CUMA-VE-BAYRAM-NAMAZLARININ-KILINISI.html" target="_self" class="gamelink">CUMA VE BAYRAM NAMAZLARININ KILINISI</a>
<span class="played">(izlenim: 451 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/247/NAMAZI-BOZAN-DURUMLAR-VE-SEViH-SECDESi.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=1f056bb41d1ebbe4&offsetms=80000&itag=w160&hl=de&sigh=UyTKaT0mV8C4L-pK_6uKsSO865g" title="NAMAZI BOZAN DURUMLAR VE SEViH SECDESi" alt="NAMAZI BOZAN DURUMLAR VE SEViH SECDESi" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/247/NAMAZI-BOZAN-DURUMLAR-VE-SEViH-SECDESi.html" target="_self" class="gamelink">NAMAZI BOZAN DURUMLAR VE SEViH SECDESi</a>
<span class="played">(izlenim: 419 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/246/NAMAZIN-SUNNET-VE-MERUHLARI.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=01166d29e56e93a5&offsetms=20000&itag=w160&hl=de&sigh=8HbL_JWvHenj97xuGwHp-tUcmgM" title="NAMAZIN SÜNNET VE MERUHLARI" alt="NAMAZIN SÜNNET VE MERUHLARI" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/246/NAMAZIN-SUNNET-VE-MERUHLARI.html" target="_self" class="gamelink">NAMAZIN SÜNNET VE MERUHLARI</a>
<span class="played">(izlenim: 210 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/34/NAMAZ-HOCASI/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla NAMAZ HOCASI ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">KURAN-I KERiM OGRENiYORUM</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table38" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/854/Ders-20-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/k-ogreniyorum.jpg" title="Ders 20 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" alt="Ders 20 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/854/Ders-20-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self" class="gamelink">Ders 20 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli</a>
<span class="played">(izlenim: 308 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/853/Ders-19-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/k-ogreniyorum.jpg" title="Ders 19 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" alt="Ders 19 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/853/Ders-19-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self" class="gamelink">Ders 19 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli</a>
<span class="played">(izlenim: 270 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/852/Ders-18-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/k-ogreniyorum.jpg" title="Ders 18 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" alt="Ders 18 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/852/Ders-18-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self" class="gamelink">Ders 18 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli</a>
<span class="played">(izlenim: 202 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/851/Ders-17-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/k-ogreniyorum.jpg" title="Ders 17 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" alt="Ders 17 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/851/Ders-17-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self" class="gamelink">Ders 17 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli</a>
<span class="played">(izlenim: 302 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/850/Ders-16-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/k-ogreniyorum.jpg" title="Ders 16 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" alt="Ders 16 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/850/Ders-16-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self" class="gamelink">Ders 16 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli</a>
<span class="played">(izlenim: 177 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/849/Ders-15-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/k-ogreniyorum.jpg" title="Ders 15 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" alt="Ders 15 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/849/Ders-15-Yirmi-Derste-Kuran-Ogreniyorum-Flash-Sesli.html" target="_self" class="gamelink">Ders 15 Yirmi Derste Kuran Ögreniyorum Flash Sesli</a>
<span class="played">(izlenim: 191 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/35/KURAN-I-KERiM-OGRENiYORUM/" target="_self"> <b><span style="color:#000080;">Daha Fazla KURAN-I KERiM </span></b>OGRENiYORUM ></a> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="color:#000080;"><span style="font-family:Verdana;">EN GUZEL SALAVATLAR</span> </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table39" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/415/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-07-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=87710f5ad5a7e05f&offsetms=300000&itag=w160&hl=de&sigh=x6TKpzVhJaxSVuRyC-HLQ9mp3cg" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-07 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-07 Dursun Ali Erzincanli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/415/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-07-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-07 Dursun Ali Erzincanli</a>
<span class="played">(izlenim: 726 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/414/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-06-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=8cc1afc174e6bb41&offsetms=370000&itag=w160&hl=de&sigh=hmQL2Cig66AinLWyt4-62CIJwqk" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-06 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-06 Dursun Ali Erzincanli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/414/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-06-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-06 Dursun Ali Erzincanli</a>
<span class="played">(izlenim: 561 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/413/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-05-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=76e777901ab29a01&offsetms=260000&itag=w160&hl=de&sigh=Gkz9D0AWgrRfBG05qXOA567giYc" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-05 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-05 Dursun Ali Erzincanli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/413/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-05-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-05 Dursun Ali Erzincanli</a>
<span class="played">(izlenim: 374 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/412/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-04-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=561efd13e447039c&offsetms=350000&itag=w160&hl=de&sigh=br8DpNj5vRyFNVu9iise2CbnoN8" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-04 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-04 Dursun Ali Erzincanli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/412/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-04-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-04 Dursun Ali Erzincanli</a>
<span class="played">(izlenim: 462 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/277/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-03-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/vi/8cVeF6r75kU/default.jpg" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-03 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-03 Dursun Ali Erzincanli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/277/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-03-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-03 Dursun Ali Erzincanli</a>
<span class="played">(izlenim: 1,314 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/276/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-02-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=7dde846551d12e8c&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=qh-xD37S63hLwea9KBS8GQ_iUTo" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-02 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-02 Dursun Ali Erzincanli" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/276/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-02-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-02 Dursun Ali Erzincanli</a>
<span class="played">(izlenim: 426 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/37/-EN-GUZEL-SALAVATLAR/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla EN GUZEL SALAVATLAR ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">PEYGAMBERiMiZ SAV HAYATI </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table40" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/273/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-10.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=1bf29152516a70e9&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=eUfyKIl_QHF7WTJtNzBIz_vdSu8" title="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-10" alt="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-10" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/273/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-10.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-10</a>
<span class="played">(izlenim: 305 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/272/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-9.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=9ea3d22061f04c47&offsetms=1&itag=w160&hl=de&sigh=lxK43CVsFeMUTfz8h4RlUXWBgfY" title="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-9" alt="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-9" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/272/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-9.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-9</a>
<span class="played">(izlenim: 276 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/271/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-8.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c895e2176fc760a6&offsetms=610000&itag=w160&hl=de&sigh=n_xxpVIW_-V-eusKCok9HzeQnZA" title="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-8" alt="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-8" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/271/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-8.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-8</a>
<span class="played">(izlenim: 349 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/270/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-7.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=ee0910ced986029e&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=hw-Sp62oOnUcEMnDNPaDs1Kw8MQ" title="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-7" alt="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-7" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/270/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-7.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-7</a>
<span class="played">(izlenim: 166 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/269/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-6.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/vi/Pb_Mw0-TZEI/default.jpg" title="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-6" alt="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-6" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/269/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-6.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-6</a>
<span class="played">(izlenim: 151 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/268/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-5.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/vi/FAZB99InHEk/default.jpg" title="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-5" alt="HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-5" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/268/HZ-MUHAMMED-SAV-HAYATI-CD-5.html" target="_self" class="gamelink">HZ MUHAMMED SAV HAYATI CD-5</a>
<span class="played">(izlenim: 148 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/38/PEYGAMBERiMiZ-SAV-HAYATI/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla PEYGAMBERiMiZ SAV HAYATI ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Yabanci Diller</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table41" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/997/The-Muslim-Jesus.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=44d457a7c56c632e&offsetms=755000&itag=w160&hl=de&sigh=VBP8tq0nT-WSVrVBlErUKcjlBNY" title="The Muslim Jesus" alt="The Muslim Jesus" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/997/The-Muslim-Jesus.html" target="_self" class="gamelink">The Muslim Jesus</a>
<span class="played">(izlenim: 15 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/943/Medicine-of-the-Prophet.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=b4ffa39759e03d8d&offsetms=990000&itag=w160&hl=de&sigh=zChAmuOFrii98Om7uUcq3HrCy4o" title="Medicine of the Prophet" alt="Medicine of the Prophet" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/943/Medicine-of-the-Prophet.html" target="_self" class="gamelink">Medicine of the Prophet</a>
<span class="played">(izlenim: 51 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/228/02-Mohammad-The-Messenger-of-God-CD-01-The-Messge.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=d98cd2e1950bb0fc&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=ed7kb4sXG-8pY5G8uOwJnrg6apw" title="02-Mohammad The Messenger of God CD-01 The Messge" alt="02-Mohammad The Messenger of God CD-01 The Messge" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/228/02-Mohammad-The-Messenger-of-God-CD-01-The-Messge.html" target="_self" class="gamelink">02-Mohammad The Messenger of God CD-01 The Messge</a>
<span class="played">(izlenim: 208 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/227/01-Mohammad-The-Messenger-of-God-CD-01-The-Messge.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=843f4c523bbe2e79&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=iyZu_TNUUwpqmkqyHU0OAYYxSIM" title="01-Mohammad The Messenger of God CD-01 The Messge" alt="01-Mohammad The Messenger of God CD-01 The Messge" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/227/01-Mohammad-The-Messenger-of-God-CD-01-The-Messge.html" target="_self" class="gamelink">01-Mohammad The Messenger of God CD-01 The Messge</a>
<span class="played">(izlenim: 228 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/204/02-Mohammed-sav-Der-Gesandte-Gottes-CD-02.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=eaec1f794b945367&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=vb4ip6l-wxvvNqlsX9h8F6FAhZQ" title="02-Mohammed sav Der Gesandte Gottes CD-02" alt="02-Mohammed sav Der Gesandte Gottes CD-02" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/204/02-Mohammed-sav-Der-Gesandte-Gottes-CD-02.html" target="_self" class="gamelink">02-Mohammed sav Der Gesandte Gottes CD-02</a>
<span class="played">(izlenim: 194 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/203/01-Mohammed-sav-Der-Gesandte-Gottes-CD-01.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/vi/IFJrrfaljC8/default.jpg" title="01-Mohammed sav Der Gesandte Gottes CD-01" alt="01-Mohammed sav Der Gesandte Gottes CD-01" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/203/01-Mohammed-sav-Der-Gesandte-Gottes-CD-01.html" target="_self" class="gamelink">01-Mohammed sav Der Gesandte Gottes CD-01</a>
<span class="played">(izlenim: 334 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/16/Yabanci-Diller/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Yabanci Diller ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">ilahiler </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table42" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/732/Mustafa-Ozcan-Gunesdogdu-Almanca-ilahi-weisst-du.html" target="_self"><img src="http://i3.ytimg.com/vi/Ve-KNLBIBXU/default.jpg" title="Mustafa Ozcan Gunesdogdu Almanca ilahi weisst du" alt="Mustafa Ozcan Gunesdogdu Almanca ilahi weisst du" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/732/Mustafa-Ozcan-Gunesdogdu-Almanca-ilahi-weisst-du.html" target="_self" class="gamelink">Mustafa Ozcan Gunesdogdu Almanca ilahi weisst du</a>
<span class="played">(izlenim: 207 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/622/Doyamadim-Muhammed-e-Ali-Ercan.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=eaebc6169a33afb6&offsetms=1100000&itag=w160&hl=de&sigh=20LBWt0XjJUh3msimWsAt-v_am0" title="Doyamadim Muhammed-e Ali Ercan" alt="Doyamadim Muhammed-e Ali Ercan" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/622/Doyamadim-Muhammed-e-Ali-Ercan.html" target="_self" class="gamelink">Doyamadim Muhammed-e Ali Ercan</a>
<span class="played">(izlenim: 413 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/600/Yarali-Gonlum-Hasan-Dursun.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/vi/x_1e7gyO2oI/default.jpg" title="Yarali Gonlum Hasan Dursun" alt="Yarali Gonlum Hasan Dursun" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/600/Yarali-Gonlum-Hasan-Dursun.html" target="_self" class="gamelink">Yarali Gonlum Hasan Dursun</a>
<span class="played">(izlenim: 315 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/530/ALLAH-U-Ekber.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=2da991ef0b3f2113&offsetms=175000&itag=w160&hl=de&sigh=K5kwa2qtf_uSmMlBMLPOJg1cTm4" title="ALLAH-U Ekber" alt="ALLAH-U Ekber" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/530/ALLAH-U-Ekber.html" target="_self" class="gamelink">ALLAH-U Ekber</a>
<span class="played">(izlenim: 385 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/529/GARiP-Celaleddin-ADA.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=417f50b79884d2d9&offsetms=165000&itag=w160&hl=de&sigh=zxDgWY8TptwQALo51g18NyaA4fU" title="GARiP Celaleddin ADA" alt="GARiP Celaleddin ADA" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/529/GARiP-Celaleddin-ADA.html" target="_self" class="gamelink">GARiP Celaleddin ADA</a>
<span class="played">(izlenim: 259 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/528/Meded-Ya-Nebi-ismail-Beyhan.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=76480548ee63b54d&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=2Ovqc5iyL-Sye5s8lfkHE9_et44" title="Meded Ya Nebi ismail Beyhan" alt="Meded Ya Nebi ismail Beyhan" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/528/Meded-Ya-Nebi-ismail-Beyhan.html" target="_self" class="gamelink">Meded Ya Nebi ismail Beyhan</a>
<span class="played">(izlenim: 212 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/52/ilahiler/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla ilahiler ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">MUBAREK GUNLER </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table43" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/564/Mevlid-Kandili-Duasi-Nihat-Hatipoglu.html" target="_self"><img src="http://i1.ytimg.com/vi/hXPRW3qgImo/default.jpg" title="Mevlid Kandili Duasi Nihat Hatipoglu" alt="Mevlid Kandili Duasi Nihat Hatipoglu" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/564/Mevlid-Kandili-Duasi-Nihat-Hatipoglu.html" target="_self" class="gamelink">Mevlid Kandili Duasi Nihat Hatipoglu</a>
<span class="played">(izlenim: 240 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/563/Mevlid-Kandili-Nihat-Hatipoglu.html" target="_self"><img src="http://i4.ytimg.com/vi/OZk4JjAPdf4/default.jpg" title="Mevlid Kandili Nihat Hatipoglu" alt="Mevlid Kandili Nihat Hatipoglu" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/563/Mevlid-Kandili-Nihat-Hatipoglu.html" target="_self" class="gamelink">Mevlid Kandili Nihat Hatipoglu</a>
<span class="played">(izlenim: 315 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/554/Mevlid-Kandili-1991-CD-2-M-Esad-Cosan.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=b86296f4ba8dd1a4&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=-aK3Zp1qvhOB1o9HKhdNVUlCW0Q" title="Mevlid Kandili 1991 CD-2 M-Esad Cosan" alt="Mevlid Kandili 1991 CD-2 M-Esad Cosan" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/554/Mevlid-Kandili-1991-CD-2-M-Esad-Cosan.html" target="_self" class="gamelink">Mevlid Kandili 1991 CD-2 M-Esad Cosan</a>
<span class="played">(izlenim: 222 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/553/Mevlid-Kandili-1991-CD-1-M-Esad-Cosan.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/vi/5dBVXNzw3JA/default.jpg" title="Mevlid Kandili 1991 CD-1 M-Esad Cosan" alt="Mevlid Kandili 1991 CD-1 M-Esad Cosan" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/553/Mevlid-Kandili-1991-CD-1-M-Esad-Cosan.html" target="_self" class="gamelink">Mevlid Kandili 1991 CD-1 M-Esad Cosan</a>
<span class="played">(izlenim: 226 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/552/Mevlid-Kandili-Ozel.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=54169b32abb3bed6&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=RWHDKpPJuqiyM61LORVDirg36mU" title="Mevlid Kandili Ozel" alt="Mevlid Kandili Ozel" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/552/Mevlid-Kandili-Ozel.html" target="_self" class="gamelink">Mevlid Kandili Ozel</a>
<span class="played">(izlenim: 196 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/551/Mevlid-Kandili-1996-Mahmud-Esad-Cosan.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=5f6eb4b1b124f478&offsetms=160000&itag=w160&hl=de&sigh=1yWHuJ1rapyy7pd0tP5iRSNImTE" title="Mevlid Kandili 1996 Mahmud Esad Cosan" alt="Mevlid Kandili 1996 Mahmud Esad Cosan" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/551/Mevlid-Kandili-1996-Mahmud-Esad-Cosan.html" target="_self" class="gamelink">Mevlid Kandili 1996 Mahmud Esad Cosan</a>
<span class="played">(izlenim: 182 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/55/MUBAREK-GUNLER/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla MUBAREK GUNLER ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Sorularla islamiyet </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table44" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/605/Mezhep-Nedir.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=24c27199463ae50a&offsetms=355000&itag=w160&hl=de&sigh=KMJ6Zq17wCQBgUu3irxpx1tcXyc" title="Mezhep Nedir" alt="Mezhep Nedir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/605/Mezhep-Nedir.html" target="_self" class="gamelink">Mezhep Nedir</a>
<span class="played">(izlenim: 253 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/604/Ummetin-ihtilafi-Rahmettir.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=a8b2959d6fbdbb2d&offsetms=190000&itag=w160&hl=de&sigh=YQRxByLE9yOeh-rAWp7Nz0fNH-A" title="Ummetin ihtilafi Rahmettir" alt="Ummetin ihtilafi Rahmettir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/604/Ummetin-ihtilafi-Rahmettir.html" target="_self" class="gamelink">Ummetin ihtilafi Rahmettir</a>
<span class="played">(izlenim: 137 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/603/insanin-Nefsine-Zulm-Etmesi-Nedemektir.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=224ee9919f6bf7de&offsetms=390000&itag=w160&hl=de&sigh=Hx9QEVHHVbcSD3WrsQTEb2iYeHg" title="insanin Nefsine Zulm Etmesi Nedemektir" alt="insanin Nefsine Zulm Etmesi Nedemektir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/603/insanin-Nefsine-Zulm-Etmesi-Nedemektir.html" target="_self" class="gamelink">insanin Nefsine Zulm Etmesi Nedemektir</a>
<span class="played">(izlenim: 189 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/602/Buyuk-Gunah-islemek-insani-Kafir-Yaparmi.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=2c3821b254d0bb4a&offsetms=175000&itag=w160&hl=de&sigh=FC77ZnFweYaJWqGAWH7NISshwRY" title="Buyuk Gunah islemek insani Kafir Yaparmi" alt="Buyuk Gunah islemek insani Kafir Yaparmi" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/602/Buyuk-Gunah-islemek-insani-Kafir-Yaparmi.html" target="_self" class="gamelink">Buyuk Gunah islemek insani Kafir Yaparmi</a>
<span class="played">(izlenim: 185 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/601/Kadin-Erkek-Esitmidir.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=079211d7b8b1d678&offsetms=300000&itag=w160&hl=de&sigh=b3cjtChaBxfLZ1AUtNLp3wxc6bQ" title="Kadin Erkek Esitmidir" alt="Kadin Erkek Esitmidir" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/601/Kadin-Erkek-Esitmidir.html" target="_self" class="gamelink">Kadin Erkek Esitmidir</a>
<span class="played">(izlenim: 117 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/599/imaniYenilemek-Nedir-ve-Nasil-Olur.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=d7a0cd35edca327f&offsetms=30000&itag=w160&hl=de&sigh=XXJuC7RJLJH_FbZAhlYI9CkZjBc" title="imaniYenilemek Nedir ve Nasil Olur" alt="imaniYenilemek Nedir ve Nasil Olur" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/599/imaniYenilemek-Nedir-ve-Nasil-Olur.html" target="_self" class="gamelink">imaniYenilemek Nedir ve Nasil Olur</a>
<span class="played">(izlenim: 112 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/58/Sorularla-islamiyet/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Sorularla islamiyet ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">islami Download</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table45" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/984/Peygambeler-tarihi-Cizgi-Filmler-VCD-Rip-MP4.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.com/peygamberim.jpg" title="Peygambeler tarihi Cizgi Filmler VCD Rip MP4" alt="Peygambeler tarihi Cizgi Filmler VCD Rip MP4" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/984/Peygambeler-tarihi-Cizgi-Filmler-VCD-Rip-MP4.html" target="_self" class="gamelink">Peygambeler tarihi Cizgi Filmler VCD Rip MP4</a>
<span class="played">(izlenim: 94 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/983/KURAN-I-KERiM-YENi-iNGiLiZCE-CEViRi-MP3.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/quran_2.jpg" title="KURAN-I KERiM YENi iNGiLiZCE CEViRi MP3" alt="KURAN-I KERiM YENi iNGiLiZCE CEViRi MP3" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/983/KURAN-I-KERiM-YENi-iNGiLiZCE-CEViRi-MP3.html" target="_self" class="gamelink">KURAN-I KERiM YENi iNGiLiZCE CEViRi MP3</a>
<span class="played">(izlenim: 54 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/965/Risale-i-Nur-dan-37-Super-Videolar-WMV---VCD-Kalitesinde.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/44.jpg" title="Risale-i Nur-dan 37 Süper Videolar WMV - VCD Kalitesinde" alt="Risale-i Nur-dan 37 Süper Videolar WMV - VCD Kalitesinde" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/965/Risale-i-Nur-dan-37-Super-Videolar-WMV---VCD-Kalitesinde.html" target="_self" class="gamelink">Risale-i Nur-dan 37 Süper Videolar WMV - VCD Kalitesinde</a>
<span class="played">(izlenim: 328 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/896/Son-Peygamber-Hz-Muhammed-Sav.html" target="_self"> <img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=283afe67fa93e89e&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=jeI7q77lX3LNnK-nHXtMvxCYo3M" title="Son Peygamber Hz Muhammed Sav" alt="Son Peygamber Hz Muhammed Sav" width="96" border="0" height="81" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/939/Kuran-i-Kerim-Ogretimi-5-93.html" target="_self" class="gamelink">Kuran-i Kerim Ögretimi 5-93</a>
<span class="played">(izlenim: 258 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/896/Son-Peygamber-Hz-Muhammed-Sav.html" target="_self"> <img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=283afe67fa93e89e&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=jeI7q77lX3LNnK-nHXtMvxCYo3M" title="Son Peygamber Hz Muhammed Sav" alt="Son Peygamber Hz Muhammed Sav" width="98" border="0" height="81" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/938/Hz-Muhammed-sav-4-Halife-Devri-Sahabelerin-Hayati-14-VCD.html" target="_self" class="gamelink">Hz Muhammed sav 4 Halife Devri Sahabelerin Hayati 14 VCD</a>
<span class="played">(izlenim: 363 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/936/Kuran-i-Bilmiyorum-Ogrenemiyorum-Diyen-Kalmayacak-Super-Program.html" target="_self"><img src="http://image-upload.de/thumb/eBu7cy/52e9caf524.jpg" title="Kuran-i Bilmiyorum Ögrenemiyorum Diyen Kalmayacak Süper Program" alt="Kuran-i Bilmiyorum Ögrenemiyorum Diyen Kalmayacak Süper Program" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/936/Kuran-i-Bilmiyorum-Ogrenemiyorum-Diyen-Kalmayacak-Super-Program.html" target="_self" class="gamelink">Kuran-i Bilmiyorum Ögrenemiyorum Diyen Kalmayacak Süper Program</a>
<span class="played">(izlenim: 514 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/62/islami-Download/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla islami Download ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">CiZGi FiLMLER </span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table46" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/996/Hz-Yunus-Cizgi-Film.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=a4279da7b73098c5&offsetms=1380000&itag=w160&hl=de&sigh=Pnd4jqUDYPM3ZQKjPzclIzNJoiE" title="Hz Yunus Cizgi Film" alt="Hz Yunus Cizgi Film" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/996/Hz-Yunus-Cizgi-Film.html" target="_self" class="gamelink">Hz Yunus Cizgi Film</a>
<span class="played">(izlenim: 25 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/995/Hz-Yusuf-Cizgi-Film.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=8b3e5ad38e585508&offsetms=2080000&itag=w160&hl=de&sigh=SAhR0YZMyamwu39OgapedWl_czM" title="Hz Yusuf Cizgi Film" alt="Hz Yusuf Cizgi Film" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/995/Hz-Yusuf-Cizgi-Film.html" target="_self" class="gamelink">Hz Yusuf Cizgi Film</a>
<span class="played">(izlenim: 31 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/994/Magaradaki-Uc-Arkadasin-Duasi.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=741aec2a24640de6&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=KnOqJx5VcBriwLuQfFCQuI0JfXc" title="Magaradaki Üc Arkadasin Duasi" alt="Magaradaki Üc Arkadasin Duasi" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/994/Magaradaki-Uc-Arkadasin-Duasi.html" target="_self" class="gamelink">Magaradaki Üc Arkadasin Duasi</a>
<span class="played">(izlenim: 34 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/993/Canakale-Gecilmez.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=fc3118a3186412ad&offsetms=425000&itag=w160&hl=de&sigh=RdPPXc_DekDbT9xWWy4CgnHmDE4" title="Canakale Gecilmez" alt="Canakale Gecilmez" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/993/Canakale-Gecilmez.html" target="_self" class="gamelink">Canakale Gecilmez</a>
<span class="played">(izlenim: 42 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/992/Abdestin-Alinisi.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/vi/h4Deo9sfakM/default.jpg" title="Abdestin Alinisi" alt="Abdestin Alinisi" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/992/Abdestin-Alinisi.html" target="_self" class="gamelink">Abdestin Alinisi</a>
<span class="played">(izlenim: 45 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/991/Hukumdar-Peygamberler-CD-7.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=a8d0ef8df4f6d70d&offsetms=155000&itag=w160&hl=de&sigh=LStBLtcFRgoCE5Vc6kCKDoYFBug" title="Hükümdar Peygamberler CD-7" alt="Hükümdar Peygamberler CD-7" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/991/Hukumdar-Peygamberler-CD-7.html" target="_self" class="gamelink">Hükümdar Peygamberler CD-7</a>
<span class="played">(izlenim: 28 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <span style="font-family:Verdana;font-size:78%;"> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/23/CiZGi-FiLMLER/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla CiZGi FiLMLER ></span></a><span style="color:#000080;"> </span> </span> </b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td style="padding-left: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">ESMAUL HUSNA</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table47" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/903/ESMAUL-HUSNA-04.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/vi/aho9M3XCkBQ/default.jpg" title="ESMAUL HUSNA 04" alt="ESMAUL HUSNA 04" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/903/ESMAUL-HUSNA-04.html" target="_self" class="gamelink">ESMAUL HUSNA 04</a>
<span class="played">(izlenim: 219 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/902/Esmaul-Husna-Mustafa-Demirci.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=2dfcb813ae7f3730&offsetms=300000&itag=w160&hl=de&sigh=RPiYd7eel1zWLVHIp8Dmy6KwHLg" title="Esmaül Hüsna Mustafa Demirci" alt="Esmaül Hüsna Mustafa Demirci" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/902/Esmaul-Husna-Mustafa-Demirci.html" target="_self" class="gamelink">Esmaül Hüsna Mustafa Demirci</a>
<span class="played">(izlenim: 217 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/901/Esmaul-Husna-Mehmet-Eminay.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=556230dae02a3f60&offsetms=675000&itag=w160&hl=de&sigh=f7R9vy9fFcFo2Ffq42JULT2KEoY" title="Esmaül Hüsna Mehmet Eminay" alt="Esmaül Hüsna Mehmet Eminay" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/901/Esmaul-Husna-Mehmet-Eminay.html" target="_self" class="gamelink">Esmaül Hüsna Mehmet Eminay</a>
<span class="played">(izlenim: 248 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/900/ESMAUL-HUSNA-03.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=c15e86072a401cd1&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=EhocHCjjVvI7zZiyT6xoanVBQEw" title="ESMAUL HUSNA 03" alt="ESMAUL HUSNA 03" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/900/ESMAUL-HUSNA-03.html" target="_self" class="gamelink">ESMAUL HUSNA 03</a>
<span class="played">(izlenim: 160 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/899/Mucizelerle-Esmaul-Husna.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/vi/cEHqz7hRj-w/default.jpg" title="Mucizelerle Esmaul Husna" alt="Mucizelerle Esmaul Husna" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/899/Mucizelerle-Esmaul-Husna.html" target="_self" class="gamelink">Mucizelerle Esmaul Husna</a>
<span class="played">(izlenim: 237 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/898/ESMAUL-HUSNA-02.html" target="_self"><img src="http://3.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=007d5e9b6843675f&offsetms=260000&itag=w160&hl=de&sigh=leVPLtIDN33NwlVuOImc7zHGahY" title="ESMAUL HUSNA 02" alt="ESMAUL HUSNA 02" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/898/ESMAUL-HUSNA-02.html" target="_self" class="gamelink">ESMAUL HUSNA 02</a>
<span class="played">(izlenim: 187 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <span style="font-family:Verdana;"> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/20/ESMAUL-HUSNA/" target="_self"> <span style="font-size:78%;color:#000080;">Daha Fazla ESMAUL HUSNA ></span></a><span style="font-size:78%;color:#000080;"> </span></span> </b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td style="padding-right: 3px;" valign="top" width="50%"> <div class="filebox"> <div class="fileboxheader"> <span style="font-family:Verdana;color:#000080;">Okumak icin Kitaplar</span> </div> <div class="boxestext"> <table class="boxestext" id="table48" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/982/Sahih-Muslim-English-Translation.html" target="_self"><img src="http://www.cennetevi.net/files/image/Sahihmuslim.jpg" title="Sahih Muslim English Translation" alt="Sahih Muslim English Translation" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/982/Sahih-Muslim-English-Translation.html" target="_self" class="gamelink">Sahih Muslim English Translation</a>
<span class="played">(izlenim: 35 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/981/Fatiha-Tefsiri-ve-Namaz.html" target="_self"><img src="http://www.netpamarket.com/img/urun/tefsir_interaktif_Cd.jpg" title="Fatiha Tefsiri ve Namaz" alt="Fatiha Tefsiri ve Namaz" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/981/Fatiha-Tefsiri-ve-Namaz.html" target="_self" class="gamelink">Fatiha Tefsiri ve Namaz</a>
<span class="played">(izlenim: 81 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/980/Kutub-i-Sitte-de-Kiyamet.html" target="_self"><img src="http://www.artidusunce.org/dergi/foto2/kiyamet1.jpg" title="Kütüb-i Sitte-de Kiyamet" alt="Kütüb-i Sitte-de Kiyamet" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/980/Kutub-i-Sitte-de-Kiyamet.html" target="_self" class="gamelink">Kütüb-i Sitte-de Kiyamet</a>
<span class="played">(izlenim: 58 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/977/Der-Prophet-Muhammad-SAV.html" target="_self"><img src="http://www.youngislam.org/wp-content/uploads/2009/03/muhammadcalibgrafy-300x291.jpg" title="Der Prophet Muhammad SAV" alt="Der Prophet Muhammad SAV" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/977/Der-Prophet-Muhammad-SAV.html" target="_self" class="gamelink">Der Prophet Muhammad SAV</a>
<span class="played">(izlenim: 37 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/976/Eine-Beschreibung-der-Holle.html" target="_self"><img src="http://www.molwick.com/de/geschichten/r-holle.jpg" title="Eine Beschreibung der Hölle" alt="Eine Beschreibung der Hölle" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/976/Eine-Beschreibung-der-Holle.html" target="_self" class="gamelink">Eine Beschreibung der Hölle</a>
<span class="played">(izlenim: 31 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="71"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/975/Prophet-Muhammad-the-Last-Messenger-in-the-Bible.html" target="_self"><img src="http://www.darussalam.com/images/bible.jpg" title="Prophet Muhammad the Last Messenger in the Bible" alt="Prophet Muhammad the Last Messenger in the Bible" width="100" border="0" height="79" /></a> </td> <td valign="top"> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/975/Prophet-Muhammad-the-Last-Messenger-in-the-Bible.html" target="_self" class="gamelink">Prophet Muhammad the Last Messenger in the Bible</a>
<span class="played">(izlenim: 33 Kere)</span> </td> </tr> <tr> <td colspan="2" align="right"> <b> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/82/Okumak-icin-Kitaplar/" target="_self"> <span style="color:#000080;">Daha Fazla Okumak icin Kitaplar ></span></a><span style="color:#000080;"> </span></b> </td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> <td> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/274/DELAiL-iN-NUR-EN-GUZEL-SALAVATLAR.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=822906d6096166a5&offsetms=1575000&itag=w160&hl=de&sigh=xPnmI_2bp6uhr3QENNr2B2DFNpw" title="DELAiL-iN NUR EN GÜZEL SALAVATLAR" alt="DELAiL-iN NUR EN GÜZEL SALAVATLAR" width="70" border="0" height="59" /></a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/274/DELAiL-iN-NUR-EN-GUZEL-SALAVATLAR.html" target="_self" class="gamelink">DELAiL-iN NUR EN GÜZEL SALAVATLAR</a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/275/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-01-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://2.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=51f2af5276813db2&offsetms=190000&itag=w160&hl=de&sigh=36sVxclzGKvO0eusf2PwN-HnHfw" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-01 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-01 Dursun Ali Erzincanli" width="70" border="0" height="59" /></a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/275/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-01-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ'E SALAVATLAR CD-01 Dursun Ali Erzincanli</a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/276/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-02-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://0.gvt0.com/ThumbnailServer2?app=vss&contentid=7dde846551d12e8c&offsetms=5000&itag=w160&hl=de&sigh=qh-xD37S63hLwea9KBS8GQ_iUTo" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-02 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-02 Dursun Ali Erzincanli" width="70" border="0" height="59" /></a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/276/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-02-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ'E SALAVATLAR CD-02 Dursun Ali Erzincanli</a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/277/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-03-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self"><img src="http://1.gvt0.com/vi/8cVeF6r75kU/default.jpg" title="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-03 Dursun Ali Erzincanli" alt="PEYGAMBERiMiZ SAV SALAVATLAR CD-03 Dursun Ali Erzincanli" width="70" border="0" height="59" /></a></p> <p> <a href="http://www.cennetevi.net/dinivideos/277/PEYGAMBERiMiZ-SAV-SALAVATLAR-CD-03-Dursun-Ali-Erzincanli.html" target="_self" class="gamelink">PEYGAMBERiMiZ'E SALAVATLAR CD-3 Dursun Ali Erzincanli</a></p> <table class="boxestext" id="table49" width="100%" border="0"> <tbody><tr> <td align="right"> <a href="http://www.cennetevi.net/cennetevim/37/-EN-GUZEL-SALAVATLAR" target="_self">Daha Fazla Esmaul Husna ></a> </td> </tr> </tbody></table> </td></tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </td> <td class="csag" width="59" height="818"> </td> </tr> <tr valign="top"> <td colspan="3" class="calt" height="199"> <div align="center"> </div> <div align="center"> <img src="http://www.cennetevi.com/divider1bx.gif" width="658" border="0" height="50" /></div></td></tr></tbody></table>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-57715033775067705312009-07-23T15:26:00.000-07:002009-07-25T05:00:39.269-07:00<a href="http://%3cdiv%3e%3cobject%20width=/" 512="" height="322"></a><param name="movie" value="http://d.yimg.com/static.video.yahoo.com/yep/YV_YEP.swf?ver=2.2.40"><param name="allowFullScreen" value="true"><param name="AllowScriptAccess" value="always"><param name="bgcolor" value="#000000"><param name="flashVars" value="id=13139280&vid=4933261&lang=en-us&intl=us&thumbUrl=http%3A//l.yimg.com/a/p/i/bcst/videosearch/8511/84265324.jpeg&embed=1"><a href="http://%3cdiv%3e%3cobject%20width=/" 512="" height="322"><embed src="http://d.yimg.com/static.video.yahoo.com/yep/YV_YEP.swf?ver=2.2.40" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" bgcolor="#000000" flashvars="id=13139280&vid=4933261&lang=en-us&intl=us&thumbUrl=http%3A//l.yimg.com/a/p/i/bcst/videosearch/8511/84265324.jpeg&embed=1" width="512" height="322"></embed>
</a><a href="http://video.yahoo.com/watch/4933261/13139280">Hz Muhammed (SAV) Efendimizin VEDA HUTBESİ islami video burda islamburda ilahi e</a> @ <a href="http://video.yahoo.com/">Yahoo! Video</a>">
Hz Muhammed (SAV) Efendimizin VEDA HUTBESİ islami video burda islamburda ilahi ezgi dini çizgi filmler dini videolarbeytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-16486646532649796652009-05-08T05:11:00.000-07:002009-07-25T05:03:54.150-07:00İslami ProgramLar DownLoad<p align="center"> <b><span style="color: rgb(255, 0, 0);font-size:130%;" >İslami ProgramLar DownLoad</span></b></p><p align="center"> <table id="table1" width="100%" border="0" cellpadding="6" cellspacing="6"> <tbody><tr><td width="100%"> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://rtsoft.dilafilm.com.tr/diger/Kkerim.exe')" value="Kuran Öğrenme Programı indir" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://www.turkcekuran.com/02.exe')" value="Kuran-ı Kerim Meali indir" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://rtsoft.dilafilm.com.tr/diger/RTklavye.exe')" value="RT klavye Arapça Türkçe v2.54" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://rtsoft.dilafilm.com.tr/diger/pey+hayati.exe')" value="Sevgili Peygamberim (S.A.V)" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://rapidshare.com/files/63178084/Mehmet.Dogru-Resimli.Namaz.Kitabi.rar')" value="Namaz Kitabı indir" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://rtsoft.dilafilm.com.tr/diger/ArTrSoz.exe')" value="Arapça-Türkçe-Arapça Sözlük 1.33 beta" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://www.why-islam.net/download/esmaul_husna.exe')" value="Esma-ül Hüsna" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('http://mm.nurpenceresi.com/program/NurRis30a.rar')" value="Nur Ris 3.0 Programı indir" type="button"></form></div> <div align="center"> <form name="webCI"><input onclick="self.location.href=('mms://67.159.5.252/ahmetelacmi')" value="Cüz okuma bölümü Dinle" type="button"></form></div> </td></tr> </tbody></table> </p><p align="center"> </p>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-81524830125942844442009-05-05T08:46:00.000-07:002009-05-05T08:54:28.905-07:00Kitap:İslam Peygamberi - M.Hamidullah<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_Qp7VZM8lsuoWN4kbGCpZDFhUFNIBJaS6ZS7omBZg8tFQVbDxBSriw1eJgylaxqEoHaoJ4pxDIzALMRstbEg2pHFA-WBdg5mNvSE9T1GvZqEP0oKEUbo6Jia1_-vroTZAfYyWmvGbJy0/s1600-h/islaam+peygamberi.png"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 117px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_Qp7VZM8lsuoWN4kbGCpZDFhUFNIBJaS6ZS7omBZg8tFQVbDxBSriw1eJgylaxqEoHaoJ4pxDIzALMRstbEg2pHFA-WBdg5mNvSE9T1GvZqEP0oKEUbo6Jia1_-vroTZAfYyWmvGbJy0/s200/islaam+peygamberi.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332368373966137986" border="0" /></a>
<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpVBcqK2we-7SFnKqwrj3n1_bjzmtLeww8cV63ViR14J5A0mJsShY_6VJUUL9mDg4bgvcEnhB8Roy4KUI2WS98ravV7Qb4kUAmRcpES6mh3W3w8GkvPWLV_acrVWlmnoD0jk7192eg8SQ/s1600-h/muhammed+hamidullah.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 151px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpVBcqK2we-7SFnKqwrj3n1_bjzmtLeww8cV63ViR14J5A0mJsShY_6VJUUL9mDg4bgvcEnhB8Roy4KUI2WS98ravV7Qb4kUAmRcpES6mh3W3w8GkvPWLV_acrVWlmnoD0jk7192eg8SQ/s200/muhammed+hamidullah.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332368047291895122" border="0" /></a>
<span><strong>
Yazan: Ali Bulaç
Kaynak: Zaman Kitap Eki</strong>
Peygamberler ve Hz. Peygamber'in hayatını anlatan kitapların telifi bir bakıma İslam yazılım geleneğinin ilk halkalarından üçüncüsünü teşkil eder. Birinci halkada Kur'an vahyinin önce vahiy katipleri tarafından çeşitli nesnelere yazılması, ardından tamamlanmış vahyin toplanması sonucunda ilk nüshanın çoğaltılması amacıyla iki kapak arasında, yani bir mushafta toplanması yer almaktadır. İkinci halkayı 23 yıllık tebliği sırasında Hz. Peygamber'in (sas) söyledikleri, yaptıkları ve huzurunda yapılanları sükut (ikrar) ile karşılaması teşkil eder. Her üç durumun ortak ifadesi "Hadis"tir. Başlangıçta Hz. Peygamber, Kur'an ile şahsi sözlerinin birbirine karışmaması amacıyla hadislerin yazılmasını yasaklamıştı, söz konusu tehlike geçtikten sonra "İlmi kaydedin." buyurdu, böylelikle hadisler de yazıya geçirilmiş oldu. Üçüncü halka Hz. Peygamber'in irtihalinden hemen sonra hayatının kaleme alınması faaliyeti oluşturur. Kur'an'da haklarında verilen bilgiler referans alınarak sonraları buna diğer peygamberlerin hayatı eklenmiştir ki, literatürde bunun ismi "kıssalar"dır (Kısasü'l-enbiya).
<!-- --more---->
Hz. Peygamber'in yapıp ettikleri ile hayatının adeta mercek altına alınıp yazılması "Siret ve siyer"in ana konusunu teşkil eder. İlk siyer çalışması İbn İshak'a aittir, Hicri 213'te vefat eden İbn Hişam'ın Siyeri (Es Siretü'n-Nebeviyye) bu konuda en çok şöhret bulan eserdir. Arkasından başka önemli siyer ve tabakat kitapları yazılmıştır. Mesela İbn Sa'd'ın Tabakat'ı bunlardan meşhur olanıdır. Hz. Peygamber'in hayatını ele alan eserlerin tam bir dökümünü yapmak hemen hemen mümkün değildir. Mübalağasız bunun binlerle ifade edilmesi mümkündür. İnsaf sahibi oryantalistlerin de itiraf ettiği gibi, tarihte hiçbir dini liderin hayatı Hz. Peygamber kadar ayrıntılı yazılmamış, kimse hakkında bu kadar eser telif edilmemiştir.
Şu hususun altını çizmekte yarar var: Başka dinlerde ve özellikle Hıristiyanlıkta kurucu liderin hayatı ile İslam dininin Peygamber'i arasında temel bir fark söz konusudur. Dinin ana referans çerçevesi açısından, siyer kitapları bağlayıcı olmayan 'yardımcı bilgi' kaynakları hükmündedir. İki bağlayıcı kaynak, Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'tir. Siyer kitapları bunların devamında açıklayıcı tarihi bilgiler verir. Bu açıdan Hıristiyanlıkta tamı tamına İncillere tekabül ederler. Bir analoji yapmak icap ederse, Hıristiyan teolojisi içinden Hz. İsa'nın bedeni bizzat vahiydir; İslamiyet'te Kur'an ona karşılıktır. Hadislerin Hıristiyanlıkta karşılığı yoktur. İnciller, Hz. İsa'nın göğe çekilmesinden çok sonra -30 ile 60 sene arası- Hz. İsa'nın gezip dolaştığı yerlerdeki şifahi bilgileri toplama esasına dayanırlar, üstelik Hz. İsa ilahi vahyi Aramice aldığı halde, İncil yazarları Hz. İsa hakkında topladıkları bilgileri Grekçe olarak kaleme aldılar. Başka bir ifadeyle İnciller, Hıristiyanlığın "Grekçe siyer kitapları" sayılırlar.
Her zaman diliminde yeni siyer kitaplarının yazılmış olması, üzerinde durulması gereken bir konudur. Denebilir ki, her yeni siyer, ilk bilgi kaynakları esas alınarak Hz. Peygamber'in hayatının ve kişiliğinin yapılmış farklı bir resmidir. Bu açıdan siyer edebiyatında siyercinin şahsi bilgi birikimi, aldığı eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve maddi durum, siyasi ve mezhebi görüşleri ile zamanı önemlidir. İlk siyer kitapları ile modern siyer kitapları arasında dikkat çekici mahiyette resim farkı var. Mesela modern siyerlerde Hz. Peygamber, neredeyse salt bir devlet adamı, politik başarılara imza atan bir lider, muzaffer bir askeri komutan ve bir toplum kurucu olarak tasvir edilir. Klasik siyerlerde ise onun daha insani, gündelik ve manevi hayatı ön planda bulunmaktadır.
Modern zamanlarda yazılmış en başarılı siyer kitabı hangisidir, diye sorulacak olursa, tartışmasız Prof. Muhammed Hamidullah'ın iki ciltlik İslam Peygamberi'dir derim. 20 yıllık sabırlı bir çalışmanın sonucu kaleme alınmış olan bu muhteşem eserin iki önemli özelliği var: Biri ilk kaynaklara dayanıyor olması; diğeri, müellifin eseri kaleme alırken, doğumundan irtihaline kadar Hz. Peygamber'in hayatında -Mekke, Medine, Taif vd.- takip ettiği güzergahları adım adım takip etmiş olmasıdır. Eser aynı zamanda olayların ve klasik bilgilerin bir kritiğini de yapar. Bu açıdan Hamidullah, naçizane kanaatime göre İbn İshak, İbn Hişam ve İbn Sa'da gibi bu sahanın önemli isimlerinden biridir.</span>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-32041049607086935822009-05-05T08:04:00.000-07:002009-05-05T08:19:10.549-07:00Kitap:Ebuzer -hakan Albayrak<table style="border-width: 0px;" id="table43" width="587" border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" height="587"><tbody><tr><td style="border-style: none; border-width: medium;" width="587" background="http://www.haberincele.com/tema/Ahududu/genelbar.gif" height="25"><span class="devamfont" style="text-decoration: none;"><span style="font-size:85%;"><b>Ebuzer -hakan Albayrak</b></span></span></td> </tr> <tr> <td style="border: 1px solid rgb(243, 243, 243);" valign="top" width="585" height="311"> <div align="center"> <table style="border-width: 0pt;" id="table46" width="100%" border="1" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody><tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;">
<div class="habericerik"> <a href="javascript:resimac('http://www.tulumba.com/mmTULUMBA/Images/bk/zBK980990WC080_250.jpg')"><img src="http://www.tulumba.com/mmTULUMBA/Images/bk/zBK980990WC080_250.jpg" alt="Ebuzer ,hakan Albayrak" style="border: 1px solid rgb(221, 221, 221); width: 150px;" align="left" border="0" /> </a><div class="kisahabericerik"> </div><table id="table47" style="border-width: 0px; width: 376px; height: 230px;" border="1"> <tbody><tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;">Kitap Tanıtımı
</td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" width="226"> <table id="table48" style="border-width: 0px;" width="169" border="1"> <tbody><tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" width="60">
</td> <td style="border-style: none; border-width: medium;" width="99">
</td> </tr> </tbody></table> </td> <td style="border-style: none; border-width: medium;" width="187"> <p align="right"> <span style="font-size: 8pt;">
</span></p></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"><hr /></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"><b>Hakan Albayrakın kitabı olması bize güzel bir kitap olacağını okumadan müjdelese de bu bir tahminden öte olmadığından baştan sona okuması bir saati geçmeyen çabuk roman Ebuzeri bir nefeste okuyuvermiş ve tahminlerimin bu kitabın güzelliği hususunda</b></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"><hr /></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"> </td> </tr> </tbody></table>
<div id="haberdetay"><span style="font-size:130%;"><span class="normalkucuk">
<a href="http://www.kitapyurdu.com/yazar/5655/hakanalbayrak.htm">Hakan Albayrak</a>
<a href="http://www.kitapyurdu.com/yayinevi/default.asp?id=142">VADİ YAYINLARI</a></span>
<span style="color: rgb(0, 0, 0);" class="kitapyazi">Ebuzer'i ortak manevi <a class="ortabaslikrenkli" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=tarih&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">tarih</a><a>imizin en tevekküle açık, en iğneyi kendine batıran, en bıçak sırtında yürüyen ve en anlamı çağıran güncellemesi olduğu için önemsiyorum. Hem yitirilmiş vicdanımızı yeniden aramaya koyulan ve hem de bir türlü deşemediğimiz </a><a class="ortabaslikrenkli" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=kimlik&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">kimlik</a><a> yaralarına cesaretle neşter vuran bu yazınsal çabayı heyecan ve takdirle karşılıyorum. Ebuzer, bir yandan içimize sıkıntılar düşüren karmaşanın röntgenini çekerken, bir yandan da bağlısı olduğumuz </a><a class="ortabaslikrenkli" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=insan&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">insan</a><a>i damarın, yani Malcolm'ın, İmam'ın, </a><a class="ortabaslikrenkli" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=aliya&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">Aliya</a><a>'nın ve </a><a class="ortabaslikrenkli" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=%C3%B6teki&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">öteki</a><a> mübarek yolcuların 'yol'una dair umut verici kıvılcımlar çaktırıyor. Böyle düşünsel bir çabaya, böyle sorumlu bir vicdana ve böyle sarsıcı bir metne ihtiyacımız vardı.</a></span><a style="color: rgb(0, 0, 0);"><span class="normalkucuk">Hakan Albayrak’ın kitabı olması bize güzel bir kitap olacağını okumadan müjdelese de bu bir tahminden öte olmadığından baştan sona okuması bir saati geçmeyen çabuk </span></a><a style="color: rgb(0, 0, 0);" class="normalkucuk" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=roman&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">roman</a><a style="color: rgb(0, 0, 0);"> Ebuzer’i bir nefeste okuyuv</a><a style="color: rgb(0, 0, 0);" class="normalkucuk" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=ermi%C5%9F&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">ermiş</a><a style="color: rgb(0, 0, 0);"> ve tahminlerimin bu kitabın güzelliği hususunda ne kadar aciz kaldığını anlayıvermiştim. Üzerinden aylar geçtikten sonra kitap hakkında bir şeyler yazmak için göz atmak maksadıyla kitabı tekrar elime aldım ve sadece göz atmaya niyetlendiğim kitabı tekrar okudum. Eleştirilebilecek bir yer, beğenilmeyecek bir yön aradım. Ya benim yetersizliğim yahut kitabın mükemmele yakınlığı nedeniyle olumsuz bir şeyler bulamadım.
Kitap, yolumuza ışık tutanların neden önemli olduklarını anlatma çabası içindeyken bize de onlara bir teşekkürden fazlasını borçlu olduğumuzu söylüyor. Tevazuya önem verip gösterişi lanetleyen kitap söylemek istediklerini alışılagelmiş ve sloganlaşmış bir biçimde söylemek yerine bir bölümü/hikayeyi en fazla iki sayfada anlattıktan sonra son cümleyi Hakan Albayrak’ın kendine mahsus vurucu, hafif alaylı, sert üslubuyla söyleyip sonraki bölüme okurun bir vurgun daha yemiş biçimde geçmesini sağlıyor.
Her bölümün sonunda okurun kendisini tartmasını bekleyen kitap nihayete erdiğinde, bizi, önem vermemiz gereken, bazen topluma bilinçli bir şekilde empoze edilmiş önyargılardan etkilenerek hakkında yanlış düşündüğümüz hususların hepsini bir kere daha düşünmüş bir şekilde kendi kendimize terk ediyor. Kitap samimiyet kokuyor. Bitirdiğinizde içinize dokunan bir film izlemiş ya da sizi vecd haline sokan bir </a><a style="color: rgb(0, 0, 0);" class="normalkucuk" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=m%C3%BCzik&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">müzik</a><a style="color: rgb(0, 0, 0);"> dinlemişsiniz gibi bir hisse kapılıyorsunuz.
Aslında en etkileyici kitap ve </a><a style="color: rgb(0, 0, 0);" class="normalkucuk" href="http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?stype=4&LogID=&type=list&anahtar=romanlar&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0&populer=1">romanlar</a><a style="color: rgb(0, 0, 0);">ın hacimli kitaplar olmaları beklenir, çünkü kitap ancak uzun bir okuma sonucu okuru tamamen sarıp kendi atmosferiyle hemhal edebilir diye düşünülür. Bu fikir doğru gibi görünse de Hakan Albayrak gibi okuyucuyu kısa sürede kitapla hemhal edebilecek bir üsluba sahip olan yazarların kitapları için geçerli değildir. Dolayısıyla minik bir görünüme sahip olan bu eser size bir çok hacimli eserden daha çok tesir edebilir.
Gerçi kitabın arka kapağında yer alan Gökhan Özcan’ın Ebuzer eleştirisi bu yazıyı tamamen değersiz kılacak kadar güzel ama belki de bu yazı Ebuzer diye bir kitaptan bîhaber olan bir kişinin kitabı alıp hem kitabı hem de Gökhan Özcan’ın eleştirisini okumasına vesile olur.
KAYNAK</a></span></div></div></td></tr></tbody></table></div></td></tr></tbody></table>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-2589417058767484812009-05-05T07:05:00.000-07:002009-05-05T08:03:35.550-07:00Mustafa İslamoğlunun Üç Muhammed adlı kitabından önemli notlar.<table style="border-width: 0px;" id="table43" width="587" border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" height="587"><tbody><tr><td style="border-style: none; border-width: medium;" width="587" background="http://www.haberincele.com/tema/Ahududu/genelbar.gif" height="25"><span class="devamfont" style="text-decoration: none;"><span style="font-size:85%;"><b>Mustafa İslamoğlunun Üç Muhammed adlı kitabından önemli notlar.</b></span></span></td> </tr> <tr> <td style="border: 1px solid rgb(243, 243, 243);" valign="top" width="585" height="311"> <div align="center"> <table style="border-width: 0pt;" id="table46" width="100%" border="1" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody><tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;">
<div class="habericerik"> <a href="javascript:resimac('http://www.suffe.net/islamoglu7.jpg')"><img src="http://www.suffe.net/islamoglu7.jpg" alt="Mustafa İslamoğlunun Üç Muhammed adlı kitabından önemli notlar." style="border: 1px solid rgb(221, 221, 221); width: 150px;" align="left" border="0" /> </a><div class="kisahabericerik"> </div><table id="table47" style="border-width: 0px; width: 423px; height: 162px;" border="1"> <tbody><tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;">
</td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" width="226">
</td> <td style="border-style: none; border-width: medium;" width="187">
</td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"><hr /></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"><b>Mustafa İslamoğlunun Üç Muhammed adlı kitabından önemli notlar.</b></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411"><hr /></td> </tr> <tr> <td style="border-style: none; border-width: medium;" colspan="2" width="411">
</td> </tr> </tbody></table>
<div id="haberdetay"><b><span style="color:red;">Birinci Bölüm: AŞIRI YÜCELTMECİ PEYGAMBER TASAVVURU</span>
1) <span style="color:blue;">İnsan ve Bilgi</span>
İnsan her şeyi tanımak, anlamak ve anlamlandırmak ister. Kendi varlığıyla diğer varlılar arsındaki ilişkiyi çözmeye çalışır. Bu ilişkiyi çözmede ilk başvuru kaynağı ‘tasavvur’dur. Çünkü kelimeler içerik ve anlamlarını önce zihinde kazanır. İnsan tasavvurunu oluşturan bilgi ya fıtridir, ya da sonradan kazanılmıştır. Bilginin en aşağı derecesi insanın biyolojik varlığına, en üst derecesi ise ruhuna hayat verir. Doğru bilgi doğru bilinci kurar. Ama doru bilgiye ulaşmak yetmez. Onun doğru anlaşılması da gerekir.
<span style="color:blue;">2) Anlama Problemi İnsanoğlunun En Ezeli Problemidir</span>
Her yanlış anlama, gerçekte bir anlamamadır. Anlamak en eski problemlerdendir. Örneğin, Hz. Muhammed de yanlış anlaşılmıştır. Onun görevi insanın yanlış anladığı, anlayamadığı şeyleri anlamlandırmanın, doğru anlamanın yollarını göstermektir. Ama bazıları Peygamberin görevi bir yana, Peygamberin varlığını yanlış anlamışlardır. Kimiler onu sadece Araplara has kılarak indirgemiş. Kimileri de onun ölmediğini, ebedi olduğunu ileri sürerek aşırı yüceltmiştir.
<span style="color:blue;">3) Aşırı Yüceltmenin Sonucu Hayattan Dışlamadır</span>
Peygamberi ve misyonunu hayattan dışlamak, Hz. Peygamberi ve peygamberlik kurumunu yanlış anlamanın en vehim sonucudur. Peygamberi aşırı yücelterek yani ona melekuti - ilahi bir anlam vererek onun örnekliğini ortadan kaldırıyor yani onu hayattan dışlıyorlar. Peygamberin insan olmasına karşı çıkıp melek olmasını istiyorlar. Aşırı yüceltme sonucunda yücelten ile yüceltilen arasındaki ilişki boyut değiştirir. Yani durum yatay (insan-insan) ilişkiden çıkıp, dikey (insan-aşkın) ilişkiye döner.
<span style="color:blue;">4) ‘Yatay İlişki’den ‘Dikey İlişki’ye, ‘Makul’den ‘Mahsus’a</span>
İlişkinin mahiyeti değişince, bakış açısı, algılama biçimi de algılayan için değişir. Yani algılayan üzerindeki etki ve onun vereceği tepki değişir. Artık algılayan kişi olaya makul (aklı ile) bakmaz, o artık mahsus (hisleri ile) bakar. Artık o, anlamaya değil hayran olmaya meyillidir. Artık her şey, anlaşılabilecek şeyler bile esrarlı hale gelir. Ve peygamber artık efsaneler ülkesine ait olur.
<span style="color:blue;">5) Aşırı Yüceltmenin Psikolojik Arka Planı</span>
İnsan-insan ilişkisinin, insan-Allah ilişkisinden mahiyet açısından farklı ve yatay bir ilişki olduğunu benimsemek, mahsus olana karşı makul olanı kabul etmek insana özgüven kazandırır. Yani insan mahsus-makul arasındaki farkı, yatay ilişki-dikey ilişki arasındaki farkı anlamazsa, anlamamışsa, benimsememişse özgüveni kaybolur.
Özgüven; insanın kendi misyonuyla tatmin olması, başka alemlere ait varlıkların misyonunu üstlenmeye kalkışmamasıdır.
Kişiye özgüveni inandığı değerler verir. Özgüveni olmayan kimse inandığı değerlere güvenmeyen, yeterince güvenmeyen ya da o değerlerin yeterince yüce olduğuna kendisini inandıramamış olan kişilerdir. Ve işte bu yüzden kişi yüce olduğuna inanmadığı değerlere tasavvurunda yücelikler (olağanüstülükler) ilave eder. Aslında bu, değerleri yüceltmek değil kişinin kendi egosunu yüceltmesidir. İşte aşırı yüceltmenin psikolojik arka planı budur. Aşırı yüceltme yanlıları yücelttikleri değerleri elbette severler ama bu sevgi üretici değil tüketici bir sevgidir. Yani tutkudur. Tutku tutuklar, ama sevgi azad eder, özgür bırakır.
Hz. Muhammed’i aşırı yücelterek bilmeden hayattan dışlayanların çoğu, gerçekten de onu seven ve sevgisini nasıl ispat edeceğini bilemeyen kimselerdir. Bu yüzden sevgileri tüketicidir, bu yüzden sevginin karasıyla severler. Ak sevda; sevenin yüzünü, gözünü, özünü, aklını aydınlatır. Kara sevda; sevenin yüzünü, gözünü, özünü, aklını karartır, yüreğini sevdiğine zindan eder.
<span style="color:blue;">6) Aşırı Yüceltmenin Sosyolojik Arka Planı</span>
Bedevi arapların aklı, anlayış tarzı, Allah’a – insana – doğaya bakış tarzı Kuran’da yerilir. Çünkü bu cahiliyye aklıdır. Cahili/bedevi akıl, sahte bir kutsallık, bir efsanevi olağanüstülük atfetmeden bir gücü ve iktidarı elde edemiyor ya da tutamıyordu. Cahili akıl bu şekilde olağanüstülüklerle halkı etkisi altına alıyor, bu efsaneleştirmeyi iktidar elde etmek için kullanıyordu. Ve işte bu insan-insan, insan-Allah, mümin-peygamber ilişkisini bozdu.
Cahili/bedevi/mahsus akıl, toptancılığa çağırır, abartmaya, büyütmeye çağırır. Ama Kuran aklı/ makul akıl seçiciliğe, açıklamaya çağırır. Düşünmeye çağırır. Kim hakkında ne söyleyeceğini nasıl söyleyeceğini düşünmeye çağırır. Ama cahili akıl seçici olmaz, düşünmez, o toptancılığı tercih eder, olağanüstüleştirir. Olur olmaz insanları (çıkarı olduğu için) över, göklere çıkarır, işine gelmeyenleri yerin dibine sokar. Ayrıca biraz farklı olan bir olayı ilk fırsatta efsaneleştirir. Mesela, güneş tutulmasını o gün olan bir olaya bağlar, ‘o olay veya o kişi yüzünden güneş tutuldu’ deyip hiç düşünmeden o kişiyi efsaneleştirir. Ama Kuran düşünmeye çağırır, Güneş tutulmasının Allah’ın ayetlerinden olduğunu ve bunların kişiye veya olaya göre değişmeyeceğini söyler.
<span style="color:red;">Bir Hristiyanlaşma Temayülü Olarak Aşırı Yüceltme</span>
Peygamberlik kurumu insanlık tarihi boyunca iki tür tehditle karşı karşıya geldi. Birincisi, peygamberin fiziki varlığına yönelik tehditler (örneğin; görmezden gelme, tehdit ve taciz ile yıldırma, canına kast etme). İkincisi, peygamberin tebliğ ettiği vahye yönelik tehditlerdir (örneğin; getirdiği mesajın özünü bozma, eksiltme ve artırma yoluyla tahrif etme).
İlahi mesajı saptırmaya yönelik en tehlikeli çabalar onu anlaşılır ve yaşanır olmaktan uzaklaştıran çabalardır. Bunlar ikiye ayrılır: Birincisi, yahudileşme temayülüdür. İlahi mesajın özünü bozmaya, onu tahrif ve tahrip etmeye yönelik açık tehdittir, fark edilebilir. İkincisi, hristiyanlaşma temayülüdür. Görünürde ilahi mesaja ve peygamberlik kurumuna saygı ve sevgiye dayalıymış gibi duran, fakat sonucu itibariyle yahudileşme temayülünden daha vahim olan gizli ve zor fark edilir bir tehdittir. Yahudileşme açık düşmanlık şeklinde tezahür eder. Ama hristiyanlaşma, peygamberi sevme ve yüceltme şeklinde tezahür eder.
<span style="color:blue;">1) Meryem Oğlu İsa</span>
Hz. İsa hakkında bir çok kaynak farklı farklı cevaplar verir. Ama bu bilgiler birbirleriyle uyuşmaz, hatta bazen çelişir. Hz. İsa ile ilgili en doğru gerçeği Kuran söyler. Kuran’daki bilgilerin yanlışlığı yönünde hiçbir delil keşfedilememiştir. Kuran’ın verdiği bu bilginin kimi unsurları rasyonel (akli) bilgi türüne girmeyebilir ve girmesi de gerekmez. Çünkü tüm varlığın rasyonel olduğu, insan tarafından ’bilinebilir ve kavranabilir’ olduğu iddiası insanoğlunun en büyük yalanıdır. Kuran aşkın bir kaynaktan doğan ilahi bir kelamdır, bu tür bir rasyonalizme boyun eğmez, yani içeriği sırf insanın kavrayabileceği şeylerle dolu değildir. Ama Kuran kutsalla ilişkili, fıtrat alt yapısı üzerinde kendine özgü bir rasyonelliğin temellerini atar. Hz. İsa’nın doğumuna ilişkin olağanüstülüklerden bahseden Kuran, bu doğumun sonuçlarını mahsusun alanına mahkum etmez. Ve bütün bu olanları makulün alanına sokar, ondan makul sonuçlar elde edilmesi için müminleri uyarır.
İnciller olarak bilinen metinler, İsa’dan çok sonra havarilere ait kimi risalelerden alıntılarla oluşturulan ve 325 yılında İznik Konsili’nin üçte birinin onayıyla meşru kabul edilen kilise İncilleridir. Öyle zamanlar geldi ki çok kişi el yazıyla İncilleri kaleme aldı ve bu İncillerin bazı yerleri birbirinden farklıydı. Ki İznik Konsili tarafından kabul edilen İncillerin de içinde birçok tutarsızlık, belirsizlik bulunuyor. Bu farklılıklar da Hz. İsa olayını efsaneleştiriyor, mitolojik bir olay yapıyor.
<span style="color:blue;">2) Mecazdan Hakikate: Baba-Oğul</span>
‘’ İsa onlara cevap verdi: ‘Size dedim ve iman etmiyorsunuz. Babamın ismiyle yaptığım işler benim için şahadet ediyor. Fakat siz iman etmiyorsunuz, çünkü koyunlarım değilsiniz. Halbuki ben koyunlarıma ebedi hayat veririm ve böylece kimse onları elimden kapamaz. Onları bana veren Babam hepsinden büyüktür. Baba ve ben biriz.’’ (Yuhanna, 10.25-30)
İncildeki metinler İsa’nın ağzından çıkan kelimelerin kaydı değildir. Kilisenin İncillerdir. Ama kilise İncillerinin rivayetleri metodolojik açıdan hadis rivayetleri gibi lafzen değil manen yapılmış rivayetlerdir. Mana ile rivayet; anlamın formuna dikkat edilmeksizin içeriğinin taşınması demektir. Yukarıdaki metinde geçen ‘koyunlarım’ ifadesi gerçek koyuna değil de kendisini takip eden kimselere delalet eder. ‘hayat vermek’ de vahiy vermek anlamındadır. ‘kapmak’ ifadesi de şeytani ayartma anlamındadır. Yani bu metin sembolik ifadelerle yazılmış bir metindir. Yani mecazlarla yazılmış bir metindir. Ve metindeki ‘Baba’ ifadesi de semboliktir. Büyük olan anlamındadır. ‘Babam hepsinden büyüktür’ ifadesinin bizdeki karşılığı ‘Allahu Ekber’dir.
Yani hristiyan ilahiyatının en büyük problemlerinden biri ‘anlamama problemidir’ ve ‘mecazın hakikate dönüştürülmesi’ teokratik (inançsal) bir krize yol açmıştır. ‘Baba’ sembolü israiloğullarının dini metinlerinde ve geleneğinde ‘Allah’ yerine mecaz olarak kullanılır. Tevrat kitaplarında Allah birçok yerde eb/peder (baba) lafzı ile nitelendirilmiştir. Eb’in lügat manası ‘meyve veren’dir. Allah da tüm varlıkların mucidi ve tüm kainatın yaratıcısıdır. Fakat kilise ve onun icat ettiği Yeni Ahid kitapları bu durumda büyük bir istismar sergiledi.
<span style="color:blue;">3) Pavlus</span>
Bir İslam peygamberi olan Allah’ın kulu ve elçisi Hz. İsa’yı öldürüp onun yerine muhayyel ve düzmece bir Tanrı-İsa kurgulayan kişidir.
-Hz. İsa, ‘Kutsal Kavim’ putunun peşindeki israiloğullarının bu inanç sistemini kıran kişidir. Pavlus ise, Hz. İsa’nın getirdiği yeni insan tasavvurunu kıran kişidir.
-Hz. İsa Eski Ahid’in ‘Din kutsal kavim içindir’ projesini ‘Din, her bireyi özgün bir model olan insan içindir’e çevirdi. Pavlus ise bunu ‘Din de birey de kilise içindir’e çevirdi.
-Hz. İsa, insan merkezli hümaniter bir din geliştirdi. Pavlus ise, kilise merkezli religiokrat ‘din adamları’ bir din tasavvuru yerleştirdi.
Pavlus Hz. İsa’nın getirdiği mesajı, putperest Roma’nın istediği şekilde evcilleştirip, İsa’nın peşinden giden bir Roma yerine Roma’nın pagan kültürüne eklenmiş bir hristiyanlık icat etti. Pavlus, eğitimgörmüş, Helenistik kültür içinde yetişmiş, Yahudi bir Roma yurttaşıydı. Aziz olmadan önce hristiyanlara işkence etmişti. Pavlus, Allah’ın kelimesi İsa’ya kafasında kurguladığı yanlış bir anlam yüklemiş ve böylece onu nesnelleştirmiştir. Nesnelleştirmek demek, onu tasavvurunda bambaşka bir şekilde kurgulamak demektir. Hileli mantık oyunlarına çokça başvuran Pavlus, amaçlarına erişebilmek için Yahudilerin var olan sünnetlerini terk edip reddederek ve yeni tekvin için yeni bir din kurucusu gibi davrandı. Hz. İsa’nın şahsını aşırı yüceltmeye ve insanüstüleştirmeye tabi tutarak kendi pagan din tasavvurunu meşrulaştırma aracı olarak kullandı. Ve putperest Roma tasavvurunun tüm unsurlarını taşıyan bir kilise kurarak İsa’yı oraya hapsetti.
<span style="color:blue;">4) Günah Üzerine Din, Zulüm Üzerine İman İnşa Etmek</span>
Hristiyanlığın en görünür simgesi haçtır. Ve İsa haça gerildi. Hz. İsa’nın haça gerilmesinin tek açıklaması ‘İlk Günah’tır. Pavlus, ilk günah teorisiyle bireyleri eşitler. Yani her insanı eşit konuma getirir. Ve ‘Hz. İsa insanları günahlarından kurtarmak için kendini feda etti’ düşüncesi, ilk günah teorisinin sonucudur. Pavlus ’günah’ temeli üzerine din inşa etti. Çünkü insanları doğuştan günahkar olduklarına ikna edebilirse, mucidi olduğu kiliseyi sonsuza kadar yaşatabileceğini düşündü. Yani insanlar doğuştan günahkar olduklarını düşünürlerse bu günahtan kurtulabilmek, temizlenmek isteyeceklerdi. İşte bunu kilise gerçekleştirecekti.
Hristiyan dogmasına göre; İsa kendi bireyselliğinde günahsızdı, çünkü o bir Tanrıydı ve günah yaratamazdı (işleyemezdi). Ama tüm insanların günahları toplamı için acı çekmiş ve bedelini yaşamıyla ödemişti. Bir Musevi için günahın iki sonucu vardır. Ya Rab cezalandırır ya da bağışlar. Ama Pavlus Musevi geleneğine üçüncü bir seçenek ekledi: Acı çekmek. Pavlus hristiyanlığında acı ve ızdırap çekmek bir iman şartıydı. Pavlus herkesten vaftiz olarak arınmasını ya da İsa gibi acı çekerek günahlarını affettirmesini istiyordu. Çünkü Pavlusa göre vicdanın temizliği yani ‘tevbe (derin pişmanlık)’ insanı masum kılmaya yetmezdi. Bu korkunç öğreti zulmü içselleştirmekten ve ona dinsel bir kılıf uydurmaktan başka bir şey değildi. Acı çekmek insanı masum kılmanın tek yoluydu. Hristiyan olmayan ya da sapık olan birine acı çektirmek ona iyilik etmek demekti. Bunun sonucunda en iğrenç canavarlıklar dahi din kisvesi altında meşrulaştırıldı. İnsanı günahkar ve suçlu bir varlık olarak algılama, dünyada insanın değil Tanrı’nın krallığını bekleme gibi bir sonuç doğurdu. Bu da Mesihçi (Müslümanlara mehdicilik olarak yansımıştır) teorilerin gelişmesine neden oldu.
Zamanla kilisenin otoritesi kurumsallaştırıldı. Hristiyan Roma imparatorlarının da desteğini alan kilise, İsa’nın öğretilerini kilisenin iradesine uydurdu. Yani tevhidi unsurlar her yolu kullanarak yok edildi.
‘Tanrı insanı ilahileştirmek için kendini insan(i)leştirdi.’ İşte bu yorumla religiokratlar (din adamları), ilahi konularda en yüce makam kisvesine büründüler, yeryüzünde Tanrı’nın Bir ve Kutsal Vekilleri gibi davrandılar. Kurumsallaştırılmış bir Tanrı haline getirilen İsa’ya karşı ateistlerden eleştiriler yükselmiştir. ‘İnsan insanın tanrısıdır.’ İşet bu bakış açısıyla eleştirdiler bozulmuş İsa’yı ve kiliseyi.
Aslında ‘ateizm’in ilk anlamı, Arapça’da batıldan dönmek, yığınların gittiği yöne gitmemek, toplumun inancını terk etmek kelimeleriyle eş anlamlıdır. Putperest Yunan ve Roma, yerleşik tanrıları toptan reddeden ve tek tanrıya inananları ‘ateist’ adıyla isimlendirmiştir. Ama zamanla Papalar bu kavramı kendilerinden olmayan herkes için kullanmışlardır. Daha sonra da ateist nitelemesi, mutlak inkarcıları ve materyalistleri de içine alacak şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Görüldüğü gibi hristiyan düşüncesi, Hz. İsa’yı önce aşırı yüceltti, ve sonunda ateistler türemeye başladı. Yani hayattan dışlamalar başladı.
<span style="color:red;">İkinci Bölüm: İNDİRGEMECİ PEYGAMBER TASAVVURU</span>
<span style="color:blue;">1) İnsan ve İndirgemecilik</span>
İndirgeme; tüm elemanlarıyla birlikte anlamlı olan, parçalanınca anlamını yitiren bir bütünün parçalarına indirgenmesidir. Yani bir şeyi kendisi olmaktan mahrum etmektir.
İnsanın hakikati indirgeme nedenleri şunlardır; Doğru açıdan bakmama, yetersiz bilgilenme, bütünü algılayacak kapasiteden yoksun olma, parçayı bütün sanma…
-İndirgemeci akla örnekler; Şeytan, insanı toprağa indirgedi, ruhu yok saydı. İnsan hayatı dünya hayatına indirgedi. Salih Peygamberin kavmi Allah’ın devesini, etine kemiğine indirgedi. Firavun Musa’nın mucizesini büyüye indirgedi…
-Batının indirgemeciliğine örnekler; Batı düşüncesi, hakikati önce gözlemlenebilir olana, sonra da salt akla indirgedi. İnsanı biyolojik canlıya, hayatı mikroorganizmanın ömrüne, ölümü hayati fonksiyonların durmasına indirgedi. Melekleri yüksek enerji moleküllerine, cenneti ise dünyevi refaha indirgedi. Vahyi para-psikolojinin konusuna indirgedi.
-Müslümanların indirgemelerine örnekler; Mücessime ekolü, Kuran’da Allah için kullanılan el-yüz-göz-taht-oturmak terimlerini lafzi alarak Mutlak Aşkın Varlığı cisme indirgedi. Haşeviyye ekolü, İlahi Kelamı yazılı mushafa indirgedi. Mürcie ise, imanı vicdana indirgedi ve bilgiyi – bilinci – ikrarı – ameli yok saydı.
<span style="color:blue;">2) Peygamber Bir İletişim Aleti Değildir</span>
Nebi- Peygamber: Haber veren, haber alan.
Resul: Haberin kaynağını (Allah), haberin hedefi (insanlar) nezdinde temsil eden elçi.
Nebi, haberi taşıma fonksiyonuna tekabül eder. Resul, haberin kaynağını temsil etme misyonuna tekabül eder. Nübüvvet haberle ilgilidir. Risalet haberin kaynağıyla ilgilidir.
İndirgemeci akıl, peygamberliği salt haber taşımaya indirgeyip, misyonu sınırlama ya da görmezden gelme yanılgısına düşer. Misyonun sınırlanması, fonksiyonu daraltır. Yani indirgemeci akıl peygamberin örnekliğini görmezden gelir. Hiçbir peygamber bir iletişim aleti değildir. Yani sesleri, görüntüleri, yazıları bir yarden başka bir yere taşıyan cihazlar değildirler. Elçiler kaynaklarına sadıktırlar. Getirdiklerine önce kendileri iman ederler, önce kendi hayatlarına geçirirler. Onlar örnektir, dolayısıyla da önderdirler. İnsanların önünden giderler, yol gösterirler, iz bırakırlar. Onların sadece Allah’tan haber getirdiğini düşünmek, onların örnekliğini kabul etmemek ya da önemsememek, onların hayatlarının bizim için birer model olduğunu kabul etmemek indirgemeciliktir.
<span style="color:blue;">3) İndirgemecilik de Bir Hayattan Dışlamadır</span>
İndirgeme; peygamberlik kurumunu tarihsel olana mahkum etmektir.yani peygamber getirdiği mesajdan ayrı düşünülür. Oysaki peygamber hem vahyin ilk muhatabı hem de vahyi alan öznedir. Ve vahyi alan özne olması yani vahyin kaynağıyla doğrudan ve fiili ilişki içinde olması peygambere büyük bir anlama kolaylığı kazandırır. Çünkü peygamberin vahiyle olan ilişkisi dolaylı değil doğrudan yaşanmış bir tecrübeye dayanıyordu. O vahyi dışarıdan bakan ve anlamaya çalışan bir gözlemci olarak değil, sürecine bizzat katıldığı bir özne olarak anlıyordu. Peygamberin vahyi nasıl anladığı bir kenara bırakılarak vahyi anlamaya çalışmak işte bu yüzden yanlıştır. Çünkü peygamber vahyi anlamada beşeri çabayla ulaşılamayacak bir imkana sahiptir.
Peygamber hem insandır hem de resuldür. O insan olarak tarihin konusudur, resul olarak ise akidenin yani imanın konusudur. Mümin için iman yaşayan, yaşanan ve yaşatan bir şeydir. Her mümin peygamberin risaletini yani model (örnek) olma misyonunu imanıyla hayatında, her anında taşır, taşımak durumundadır. Bunun aksi indirgemeciliktir. Aşırı yüceltmeci mantığın Kuran’a uygulanmasıyla indirgemecilik ortaya çıkar. Ve bu Kuran’cılık akımı, peygamberlik kurumunun örneklik misyonunu sınırlar, hatta ortadan kaldırır.
İndirgemeci yaklaşım ile aşağılayıcı yaklaşım birbirinden farklıdır. İndirgemeci yaklaşımın amacı peygamberi – peygamberlik kurumunu aşağılamak değildir. İndirgemeci yaklaşım sadece peygamberin örnekliğini yok sayar ve peygamberin bu misyonunu Kuran’a yükler. Yani örnekliği Kuran’dan bekler. Peygamberin örnekliğini çağdışı sayar.
Aşağılama
<span style="color:blue;">1) Bir Yahudileşme Eğilimi Olarak Aşağılama:</span>
Aşırı yüceltmeci peygamber tasavvurunda hristiyanlaşma baskın bir eğilimdir. Peygamberlik kurumunu aşağılayıcı tavırlarda ise Yahudileşme baskın bir eğilimdir. Bu eğilimin adının Yahudileşme olmasının nedeni, israiloğulları tarihinin peygamberliğe ve peygambere yönelik saldırı örnekleriyle dolu olmasıdır. Kuran israiloğullarının kendi peygamberlerine yönelik tavırlarını, Hz. Peygamberin risaletine yönelik tavırlar bağlamında birer ibret sahnesi olarak ele alır.
Yahudilerin yaptığı aşağılama örnekleri: peygamberlerin çoğunu sahte iddiasıyla taşa tuttular. Hz. Süleyman’ı putperestlikle suçladılar. Hz. Süleyman önderliğindeki Yahudileri siyasette – sanatta – ilimde ulaştığı yüksek seviyeyi Süleyman’ın sihirbazlığına bağladılar. Hz. Yakup’u Allah’a başkaldırmak ve O’nu azarlamakla suçladılar. Hz. Harun’un buzağıya tapmayı emrettiğini söylediler…
<span style="color:blue;">2) Mekke Tipi Aşağılama Örnekleri:</span>
Yahudilerin peygamberlerine karşı gösterdikleri bu aşağılayıcı tavır, Mekke toplumu tarafından Hz. Peygamber’e ve onun getirdiği mesaja karşı da sergilemiştir.
Muhammedi davetin ilk başladığı zamanlarda Mekke, önce bu daveti umursamadı. Bölgede bazen haniflerin yaptığı gibi aykırı ama güçsüz bir çıkış olduğunu düşündüler. Böyle düşünmüşlerdi çünkü, hakkı ve haklıyı, güce ve güçlüye indirgemişlerdi. Onlara göre güçlü olan haklı, güçsüz olan haksızdı. Onlar Hz. Muhammed’i, Abdulmuttalib’in yetimi olarak görüyorlardı. Ve ona ‘el-emin’ ünvanını vermiş olmaları bile müstağniliklerini gösteriyordu. Onlara göre güvenilir olana ünvanını ancak kendileri verirdi. İyiyi kötüyü belirleme hakkı onlardaydı. Gerektiğinde de bu ünvanı alıp o kişinin şan ve şerefini söndürebilirlerdi.
Fakat Muhammedi davet, önündeki engelleri emin adımlarla aşıyordu. Mekke ileri gelenlerinin suskun kalmaları işe yaramamıştı, bu davet kendi kendine sönebilecek bişey değildi. Ve onlar da alay ve iftira kampanyasına başvurdular. Önce ‘soyu kesik’ dediler. Ama bu hakarete cevap Allah’tan geldi. Sonra ‘deli’ dediler. Kuran buna cevap vermeye bile gerek duymayarak onların ne kadar saçmaladıklarını gösterdi. Çünkü onlar da Muhammed’in akıllı biri olduğunu biliyorlardı. Sonra ‘o bir sihirbazdır’ dediler. Kuran bunu ciddiye bile almayarak onları küçümsedi. Ama bundan sonraki iftiraları çok ağırdı, ‘o bir şairdir’ dediler. Ve Allah bunu kesin ve keskin bir dille reddetti. Çünkü o dönemde şairliğe yüklenen misyon, ‘kahinlik’ ve ‘arraflık’ misyonuydu.
Mekkeliler, Kuran’ın Arap belagatını da aşan diliyle eşsiz mesajının akıllara ve yüreklere girmesini önlemek için Muhammed’in şahsını hedef almışlardı. Çünkü diğer türlü bir saldırıdan galip çıkamayacaklarını anladılar. Ayrıca Peygamberin misyonunu bitirebilirlerse, Kuran’ın misyonunun da biteceğine inanıyorlardı. Ama Peygamberi Allah savunuyordu. Hz. Peygamber de Kuran’a yapılan saldırıları göğüslüyordu. Kuran mesajını savunmanın en güzel yönteminin onu yaşanan bir hayata dönüştürmek olduğunu biliyordu. Yani hakikatin mesajını model bir hayata aktarıyordu. Mekkelilerin Peygamberi aşağılama yöntemlerinden biri de mucize istemekti. Böylece onu mahcup etmeyi umuyorlardı. Fakat Allah cahili aklın Kuran gibi bir mucizeyi görmediğini vurguluyordu. Bunun nedeninin de tabiatı okuyamamalarından kaynaklandığını söylüyordu. Tabiat gibi bir mucizeyi nasıl olu da fark edemezlerdi.
Mekkeliler için Peygamberin davetindeki en büyük problem misyonuydu. Yani o misyonunu terk etse ve sadece sözlerle yetinse bu çağrı korkulacak bir şey olmayacaktı. Onlar Peygamberi misyonundan soyutlamaya çalışıyorlardı. Çünkü misyon, davetin harekete geçiren boyutuydu.
<span style="color:blue;">3) Medine Tipi Aşağılama Örnekleri:</span>
Peygamber Medine’de hem inanmaya hazır kişilerle, hem ikiyüzlülerle, hem de Yahudilerle karşılaştı. Yahudilerin aşağılama taktikleri kelime oyunlarıyla başladı. ‘İşittik ve reddettik’ dediler, ‘dinle ey dinlenilmeyesi’ dediler. ‘Bize bak’ anlamına gelen sözcüğü değiştirip ‘çobanımız’a çevirdiler. Selam verirken ‘boyun devrilsin’ dediler.
4) Yalancı Peygamberlik: Sadece inanmayanlar değil, peygamberlik kurumuna inanan kimseler de bu kurumu aşağılayıcı tavırlar takınabiliyor. Bunun en ilgin örneği vahiy aldıklarını iddia eden kimselerdi. Vahiy alma iddiası peygamber olma iddiasının örtülü bir biçimidir. Vahiy alma iddiası bir tür misyon çalmadır. Çalınan gerçek peygamberlik kurumunun misyonudur.. nerde böyle bir yalancı peygamber taslağı çıkmışsa, orda ya Hz. Peygamber’in misyonuna ilişkin bir boşluk doğmuştur, ya da bizzat bu iddiayla çıkanlar tarafından misyon sınırlamasına gidilmiştir. Yalancı peygamberlerin bazısı liderlik ve kavimcilik duygularını sahte peygamber elbisesi altında saklayarak çıkmışlardır.
Vahiy Aldıklarını İddia Eden Bu İnsanların Ortak Özellikleri:
-Hiçbiri Allah’ı inkara ya da şirke çağırmıyor.
-Rasulullah’ın peygamberliğini reddetmiyorlar.
-Hiçbiri imanla ilgili bir esası reddetmiyor, başka bir akideye çağırmıyor.
-Hepsi de kendilerine vahiy geldiği iddiasıyla ortaya çıkıyorlar, ve şer’i hükümlerde değişiklik yapıyorlar. Örneğin; namazı iki vakte indiriyorlar, orucu bir güne indiriyorlar, şarabı ve zinayı helal kılıyorlar, namazda secde etmeyi kaldırıyorlar…)
Yalancı peygamberlerin en ünlüleri; Müseylime el-Hanefi, Seccah et-Temimiyye (kadın), Esved el- Ansi, Tuleyha el-Esedi…
Bunlar yeni bir tezle ortaya çıkmak yerine, son Peygamberin ve onun tebliğ ettiği son vahyin kopyası olmak için çırpınmışlardır.
<span style="color:blue;">5) İrfani ve Burhani İndirgemecilik</span>
Hermetik Kökenli İrfani İndirgeme: Hermetik öğretinin kaynağı Eski Mısır’a dayanır. Hermetik irfan öğretisi, sezgici, kendine has bir varlık felsefesi olan, varlığın tamamını su-ateş-hava-toprak gibi dört unsura indirgeyen Mutlak Aşkın bir Tanrı inancına sahiptir. Hermetizmin Tanrısı; her şeyin babası, hayat ve nur olan akıl’dır. Tanrı kendine benzeyen insanı yaratır. Ve meydana getirdiği oğlunun kendisine benzeyen güzelliğine hayran olur. Aslında O oğlunda kendi güzelliğini sevmiştir. Ve tüm yaratıklarını onun hizmetine verir.
İşte bu hermetik irfan öğretisi, peygamberliği ilahi bir seçimin sonucu değil de, nefis terbiyesi ve ruh tezkiyesi ile kazanılacak bir mertebe, yaşanacak bir müşahede olarak görür.
Kadim irfancılık, peygamberleri fazla beşeri ve dünyalı bulmaktadır (yiyorlar, içiyorlar, uyuyorlar, ölüyorlar v.s). Dolayısıyla onlara iman etmenin gerekliliğine inanmamaktadır. Onlar Allah ile aralarında vesile olacak ruhanileri peygamberlere tercih etmekteler. Hermetik irfancı İbn. Arabi: ‘Kuran sana nazil oluyormuş gibi oku ve anla’ der. İbn. Arabi’ye göre peygamberlik ikiye ayrılır. Bu ayrımdan maksadı, risaleti önce nübüvvet, sonra velayet üzere inşa etmektir. Ona göre nübüvvet kapısı kapanmıştır ama velayet asla son bulmayacaktır, ahirette de devam edecektir. Çünkü Allah’ın Veli ismi vardır, ama nebi-resul ismi yoktur. İbn. Arabi: ‘Allah’ın büyük kulları kendi zamanlarında peygamber gibidirler, peygamberlere denktirler,’ der.
Hermetik irfanla burhan (felsefe) arasında uzlaşma arayan Farabi’ye göre ise; akıl öyle bir mertebeye çıkar ki faal akıl’dan (Allah) doğrudan bilgi (vahiy) almaya başlar. Ve bu mertebede peygambere denktir, hatta daha yüksektir. Çünkü filozof faal akıl’dan (Allah) hakikatleri kendi aklıyla alır. Ama peygamber hakikatleri hayal gücü aracılığıyla alır.
<span style="color:blue;">
6) Yaygın Bir İndirgeme Türü Olarak Sünnet Karşıtlığı</span>
1)Kuran’ın Peygambere Yüklediği Misyon: İlahi mesajı hayata bağlayan ana damar peygamberdir. Çünkü o vahyin ilk muhatabıdır. Allah bu ikisinin birleştirilmesini emreder. Ve bu ikisinin ayrılmasının fesada yol açacağını söyler. Yani bunların ayrılması insan-Allah, akıl-vahiy, dünya-ahiret arasındaki ilişkiyi bozar, dengeyi altüst eder. Kuran’ın peygambere yüklediği misyonun maddeleri hitap ve muhatap olmak üzere ikiye ayrılır.
<span style="color:red;">Hitap;
-Verilen mesajı alma,
-İlahi mesajı eksiksiz iletme,
-İlahi mesajı açıklama.</span>Muhatap;
<span style="color:blue;">-İnsanı ilahi mesaja taşıma,
-İnsana mesajı yaşayarak öğretme,
-İnsanı bilinç, duygu ve eylem düzeyinde arındırma.
Bu misyonun içeriğinde iki görev vardır; Okuma ve Beyan</span>
Okuma: anlama, bir araya getirme, bir bütün oluşturma, taşıma, açıklama, duyurma, aktarma…
İşte bu okuma çabası Peygamberin misyonunun sünneti de önceleyen boyutunu oluşturuyordu. Çünkü sünnet bu okuma çabasının eyleme dönüşmüş ürünüydü.
Beyan: birleştirme, ayırma, üzerini açıp ortaya çıkarma, mesajı muhataba net ve açık olarak aktarma…
Peygamber beyan sorumluluğunu iki şekilde yerine getirmiştir;
-Mesajı eyleme dönüştürüp eylem düzeyinde açıklamak, yani sünnetle açıklamak,
-Eylemi desteklemek için ya da eyleme ilişkin olmayan konularda söylem düzeyinde açıklamak, yani hadislerle açıklamak.
Öncelikle olan sünnettir. Çünkü Kuran’ın kendisi zaten bir söylemdir.
<span style="color:blue;">4) Sünnet Nedir ve Nasıl Anlaşılmalıdır:</span>
Bir hareketin sünnet olabilmesi için şu vasıfları taşıması gerekir: orjinallik, örneklik, doğruluk, mutedillik, kuralsallık.
Yani Hz. Peygamber’in her davranışı her eylemi sünnet değildir. Hangilerinin sünnet olduğu iyi anlaşılmalıdır.eğer Peygamberin her hareketi sünnet kabul edilirse, bu bidat’a yol açar. Onun sünnet olmayan normal hareketlerini sünnet diye devamlı yapmak, bunu dinden bilmek bidat olur.
<span style="color:blue;">
5) Hadis Nedir ve Hadise Nasıl Yaklaşılmalıdır:</span>
Hadisi normal bir kelamdan-lafızdan ayıran, onun özgün, orijinal ve amaçlı bir söz oluşudur. Bir sözün hadis sayılabilmesi için peygamberlik misyonuyla doğrudan ilişkili olmalı. Peygamberin ağzından çıkan her söz misyonuyla ilgili değildir.
Hz. Ömer, bir hüküm barındırmayan ve bir sünnet ifade etmeyen hadislerin naklini yasaklamıştır. Bir hadiste, bir uygulamada sünnet olan amaçtır, araç değil. Yani önemli olan o sözün ya da o eylemin yapılış amacıdır. Bu gerçek göz ardı edilince sünnetçilik ve hadisçilik adında bir ideoloji ortaya çıkıyor.
<span style="color:blue;">5) Haricilerden Oryantalistlere Sünnet Karşıtlığı:</span>
Sünnet ve hadisin sultası altına sığınarak kendi meslek, meşrep ve hiziplerini savunmak için rakip hiziplere karşı savaş açanlar oldu. Karşı tarafın saldırıları da tabii ki sünnet ve hadise yapıldı. Bunun sonucunda sünnet ve hadise karşı bir tepki oluştu. Bu tepkilerin ilki Harici tepkisidir. Harici mezhebinin temeli Kuran’ı yüceltmek ve ona uymaya çağırmaktı. Fakat onlar sünnetten ve hadisten uzaklaştılar. Emeviler kendi sultaları için güçlerini artırmak için hadis uydurmacılığını teşvik ettiler. Bunu bilen Hariciler de bu hadisleri hep reddettiler. Bu durum alışkanlık yapmış olacak ki tüm hadisleri tüm sünnetleri reddetmeye kadar vardı bu iş.
Hint Kuraniyyun Akımının İndirgemeci Serüveni
Her Tepkisel Aşırılık Bir Başka Aşırılığın Ürünüdür: Sünneti toptan inkara dayanan Hint Kurancılık hareketi tepkisel bir harekettir. Çıkışı iki nedene dayanır. Birincisi; sömürgeci İngilizlerin kültürel etkisi. Hindi Moğol İslam Devleti parçalanınca batının ilk sömürgesi oldu. Fransa ve İngiltere’nin bölge üzerindeki hakimiyet savaşını İngilizler kazandı. Ve tüm alt kıtayı işgale kalkıştılar. Bölge halkına zulümler ayyuka çıktı. İşte böyle bir durumda Batı, alt kıtada hristiyanlaştırma faaliyetlerine ayrı bir özen gösteriyordu. Misyoner teşkilatları her yere yayılmıştı, harıl harıl çalışıyorlardı. Hristiyanlaştırma çalışmalarına en sert direniş İslam’dan geldi. Müslümanların direnişiyle karşılaşan İngilizler oryantalizm çalışmalarını (yani İslam’a ve Müslümanlara karşı nasıl bir din ve kültür savaşı verecekleriyle ilgili çalışmaları) hızlandırdılar. Ve Müslümanları her türlü saldırıya karşı ayakta tutan en büyük gücün İslam olduğunu anladılar. Bu dinin kodlarını çözmek için uğraştılar ve dini hayata taşımada birinci önceliğe sahip olan sünneti ve onun söz dağarcığı olan hadisi gördüler. Ve çalışmalarını buraya yoğunlaştırdılar. Bu arada İngiliz sömürgesi altında kalan Hint Müslümanları İngilizlere karşı mağlup olmalarının sebeplerini araştırdılar. Onlara göre mağlubiyetin sebepleri şunlardı; parçalanmışlık, taklit, hurafe, tembellik, cahillik… Kendilerindeki bu hastalıkları fark eden Hint Müslümanlar bunların sebebini Kuran’dan uzaklaşmak ve aklı aktif olarak kullanmamak olarak buldular. Ve sonra siyasal ve askeri yenilginin nedeni olarak gördükleri ihtilaf ve tefrikanın esas nedeninin sünnet ve hadis olduğunu düşündüler. Çünkü türetilen uydurma hadisler ve sonradan sünnet diye ortaya çıkan şeyler hurafelerle doluydu ve aklı pasifleştiriyordu. Tabii burada İngiliz oryantalistlerin payı da oldukça büyüktü. Ve sonuç; yenilgilerinin en büyük nedeni olarak gördükleri sünnet ve hadise karşı topyekün savaş açtılar.
İkincisi; bölgede tüm versiyonlarıyla yaygın olan mahsus akıl.Biri çıkıp kendi belirlediği inanç esasları etrafında bir yapı kuruyor. Bu esaslar şunlar; Hz. Peygamber bir nurdur. Hiç kuşkusuz gaybı bilir. Tüm varoluş onun elindedir. Her doğanın zaman ve mekanında hazır ve nazır bulunur… Başka biri de çıkıp önce Mesihlik iddiasında bulunuyor. Allah’ın konuşturduğu ve konuştuğu kişi olduğunu iddia ediyor. Sonra da bunu ilerletip, peygamber olduğunu söylüyor. Daha sonra iyice azarak Tanrı’nın yeryüzünde insan kılığına girdiği kişi olduğunu söylüyor. Kendine göre bir inanç sistemi kuruyor. Cihadın sadece içsel olduğunu, başka türlü cihad olmadığını söylüyor. Bu söylev de İngilizlerin hoşuna gidiyor ve bu şahsı destekliyorlar. Bu cihad öğretisini, kendileriyle mücadele etmeye kalkışanlara örnek gösteriyorlar.
İşte böyle mahsus akıl birbirini takip eder bir şekilde ortaya çıkıyor. Ve bunun sonu sünneti toptan inkar oluyor.
<span style="color:red;">Üçüncü Bölüm: KURAN’IN PEYGAMBERİ</span>
<span style="color:blue;">Kuran’ın Tanıttığı Peygamber</span>
Aşırı Yüceltmeci Peygamber Tasavvuru ve İndirgemeci Peygamber Tasavvuru: ikisi de bir anlama probleminin ürünüydüler, bu iki eğilim de yanlış anlamaya dayanıyordu. Ortada yanlış anlamalar varsa, Hz. Peygamber’i anlamada doğru açı ne? Doğru Peygamber kim? Tabii ki, Kuran’ın Peygamberi. Peygamberi en iyi Kuran’dan öğrenebiliriz. Çünkü onu peygamber olarak atayan ilahi kaynak Kuran’dır. Yani onun şahsiyetini, meziyetlerini, varsa zaaflarını o bilir, görev alanını, yükümlülüklerini, yetkilerini o makam (Kuran) belirler. Ayrıca Hz. Peygamber’i tanıtan en objektif, en orijinal, en sahih kaynak odur. Objektiftir çünkü, beşerin hissi yaklaşımlarından uzaktır. Orjinaldir çünkü, Kuran’la Peygamber arasına mesafe, zaman, mekan girmemiştir. Diğer iki yanlış anlayış için ‘tasavvur’ denilip, Kuran’ın Peygamberi için bu kelime kullanılmamıştır. Çünkü tasavvur, eşyanın kendisinden bağımsız olarak, eşya hakkında zihinde oluşan imaj demektir. Yani biraz kurgusal ve türetilmiş, biraz muhayyile ürünüdür. Ama Kuran’ın Peygamberi oluşturulmuş bir imaj değildir. O her şeyiyle bir bütün olarak Kuran ekranına yansıyan bir gerçekliktir.
Hz. Peygamberi Kuran’dan öğrenmenin tek ayrıcalığı onu olduğu gibi görmekten ibaret değildir. Ayrıca Kuran – Peygamber ilişkisinde ‘model bir şahsiyet nasıl inşa edilir?’ sorusunun cevabı bulunur. Çünkü Kuran sadece Peygamber’i tanıtıcı değil, onun şahsiyetini inşa edici/kurucu bir hitaptır.
Nitelikleri
<span style="color:blue;">1) Beşer-İnsan Peygamber:</span>
İnsan ilahi bir müdahaleyle hakka, doğruya, güzele, iyiye açık ve meyilli olarak yapılandırılmıştır. Ve bu yapı vicdan, irade ve akılla güçlendirilmiştir. İşte ademoğluna yapılan kat kat ikramın en başında bunlar gelir.
İnsana kat kat ikram ederek ona varlıklar içerisinde ayrıcalıklı bir konum veren Allah, bu ayrıcalığı insana özgü bir özellikle dengelemiştir. Bu dengenin adı; sorumluluk’tur. İnsan sorumlu olduğu için, sorumluluğunu yerine getirecek yetilerle donatılmıştır, ki bunların başında akıl gelir. İnsanoğlu selim akla yabancılaştığı oranda kendine yabancılaşmış, kendine yabancılaştığı oranda da Allah’a ve O’nun mesajına yabancılaşmıştır. Kendine, Allah’a ve eşyaya yabancılaşan insanın kendiyle bilişik, barışık ve tanışık olması için Allah Peygamberler aracılığıyla mesajlar göndermiştir.
Ancak insanlık tarihinde her toplum peygamberini insan olmakla suçlamış ve bir melek peygamber istemiştir. İşte bu tavra karşılık önce Allah sonra peygamber ısrarla ve vurguyla her fırsatta Muhammed’in bir beşer olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü Peygamber’in beşer oluşu, vahyin amacını gerçekleştirmesinin bir ön şartıydı. Çünkü vahiy, onu ulaştıran kişinin yaşaması gereken bir hayat tarzıydı. Bu yüzden de vahyin ilk muhatabıyla son muhatapları aynı hamurdan olmalıydılar.
<span style="color:blue;">2) Nebi-Rasul</span>: O hem nebidir, hem de rasuldür. Hem nübüvvet görevi vardır, hem de risalet. Hem mesaj alır, hem de aldığını tebliğ eder. Onun elinde hiç sönmeyecek bir ışık var; nebilik vasfıyla aldığı vahiy. Ve o bu ışıkla karanlıktaki bir gecede dirençle etrafını aydınlatmaya çalışıyor; yani risalet göreviyle vahyi tebliğ ediyor. Yani onun sorumluluğu iki yönlüydü. O hem göklerin öğrencisiydi (nebi), hem de yerlerin öğretmeniydi (rasul).
<span style="color:blue;">3) Hayranlık Verici Bir Ahlak:</span> Ahlak; biri ahlakın nedeni, diğeri ahlakın sonucunu veren iki kök anlama ayrılır. Birincisi; birine bir şeyin takdir edilmesi, bir pay verilmesi… İkincisi; bir şeyin sükunete ermesi, bir kararda durması, oturmuş olması… Bu iki kök anlamdan nedene ilişkin olanı (birincisi), ahlakın verilen boyutuna; sonuca ilişkin olanı ise (ikincisi), kazanılan boyutuna delalet eder. Kuran’ın, Peygamberi anlatırken kullandığı ahlak kavramı birinci kök anlama işaret ediyor, yani onun peygamberlik öncesi ahlakına. İşte bu, şu gerçeği göstergesidir: Allah, din binasını Hz. Peygamber’in şahsında ’doğal ahlak’ üzerine inşa etmiştir. Yani İslamiyet, insaniyet üzerine bina edilmiştir. Peygamber ahlakı Kuran tarafından övüldüğünde henüz onun karakteri üzerinde vahyin izleri oluşmamıştı. Onun ahlakı, fıtratın bir ürünüydü. Fıtratın korumuş ve korunmuştur. Çünkü ‘sakınanların korunacakları’ ilahi bir yasadır.
Peygamberin peygamberlikten sonraki davranışları, peygamberliğinden önceki doğal ahlakı üzerine bina edilmişti. Allah ondan geçmişini kesip atmasını istememişti. Ancak onda varolan kişiliği geliştirmiş, yüksek karakterini terbiye etmiş, eksik olanları tamamlamış, fazla olanları kısmış, gereksiz olanları ayıklamıştı. Mesela o içine kapanıktı. Ama Allah onu topluma açılmaya, sosyal kişiliğini geliştirmeye, içine gizlendiği örtüsünü kaldırıp atmaya çağırıyordu. Mesela o çok yumuşak tavırlı ve davranışlı biriydi, kimseyi incitmezdi. Ama Allah ona dedi ki: ‘Ey Peygamber! Küfürde direnenlerle ve ikiyüzlülerle tavizsiz bir mücadele yürüt ve onlara karşı sert davran.’
Ve artık onun ahlakı Kuran olmuştu. Çünkü onun ahlakını Kuran şekillendirmişti, inşa etmişti. Onun ahlakı Kuran olmuştu, çünkü o kendini vahyin ellerine bırakmış, ona kayıtsız şartsız teslim olmuştu. Onun ahlakı Kuran olmuştu. Çünkü o Kuran’ın insana dönüşmüş biçimiydi.
<span style="color:blue;">4) Alemlere Rahmet</span>: Peygamber’in alemlere rahmet olması, kendi çağında yaşayan ve ondan sonra gelen tüm insanlık ailesini kapsar. Kendisine vahiy ulaşıp da onun ışığıyla aydınlananlar için bilfiil bir rahmet, kendisine henüz vahiy ulaşmamış olanlar için ise bilkuvve (potansiyel) bir rahmettir.
Kuran Peygamber için rauf (şefkat pınarı) ve rahim (merhamet kaynağı) der. Kuran bu iki sözcüğün aynısını Yüce Allah için de kullanır. Peygamber’in alemlere rahmet olması ise vahyin sayesinde gerçekleşmiştir. Çünkü aynı sıfat (rahmet), vahyin niteliği olarak da kullanılır. Vahiy, Allah’ın insanoğluna olan kat kat rahmetinin son katını temsil eder. Vahiy, aç ruhlara inzal edilmiş bir gök sofrası, bir ilahi ziyafettir.
<span style="color:blue;">5) Güzel Bir Örnek: </span> ‘İşte böylece sizin dengeli bir ümmet olmanızı istedik ki, insanlığa örnek ve model olasınız ve Rasul de size örnek ve model olsun.’
İşte Kuran vahyin inişine şahit olan ilk müminlere model toplum olma misyonu yüklüyor. Ama model olacak bir toplumun örnek aldığı bir modeli olması gerektiğinden Hz. Peygamber’e de model şahsiyet olma misyonu yüklüyor. Hz. Peygamber’in örnek alınması, üretilebilecek ahlaki tavır ve davranışlarının yeniden üretilmesi demektir. Tersi onu tüketmektir, onu taklit etmektir.
Gazzali’ye göre, onu örnek edinmek Peygamberin amacının bilinmesine bağlıdır. Peygamber’in örnek alınacak eyleminin amacı bilinmeden onu örnek edinmek doğru değildir, bu taklittir.
Ebu Huseyn el-Basri’ye göre, kişi Peygamber’in yaptığını, yaptığı sebeple ve yaptığı maksatla, yaptığı gibi yapmalıdır.
Onu örnek almak, onun yaptığını yapmak değil, onun yaptığını yaptığı amacı gerçekleştirmek için yapmaktır.</b>
Kaynak: Mustafa İSLAMOĞLU / Üç Muhammed </div></div></td></tr></tbody></table></div></td></tr></tbody></table>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-61955402610277117072009-05-05T06:09:00.000-07:002009-05-05T06:57:19.504-07:00Kitap:TÜRKİYE'DE İSLAMLAŞMA VE ÖNÜNDEKİ ENGELLER<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_gZs3FdugqKZh1dl1Lhohyphenhyphenxp6i_l9yaBisREekmLxjDHAR5v0wwqk44v1HSrGycP_vB4_rUFn6wkroSy-IjwEhP2pIszWoY-1EIp0DqkOcS2kjk8t7iSR4Vwvp8HWfwJyoNwV9kdVk6k/s1600-h/hayreddin+karaman+islamla%C5%9Fma.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 143px; height: 239px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_gZs3FdugqKZh1dl1Lhohyphenhyphenxp6i_l9yaBisREekmLxjDHAR5v0wwqk44v1HSrGycP_vB4_rUFn6wkroSy-IjwEhP2pIszWoY-1EIp0DqkOcS2kjk8t7iSR4Vwvp8HWfwJyoNwV9kdVk6k/s200/hayreddin+karaman+islamla%C5%9Fma.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332337781851481698" border="0" /></a>
TÜRKİYE'DE İSLAMLAŞMA VE ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Yazar: HAYREDDİN KARAMAN
Yayıncı: ENSAR NEŞRİYAT
Konu: ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİ
Türkiye'de İslamlaşma ve Önündeki Engeller
Kitap Tanıtımı
Yazan: Hülya Alper
Yazı Kaynağı: Haksöz Haber
Bir mümin, hayatının her noktasını inandığı esaslarla uyumlu hale getirmek; inancını yaşantıya dönüştürmek, inancıyla çelişmeyen bir hayat tarzını benimsemek ve bununla da yetinmeyip kabul ettiği esasları etrafına tebliğ etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük iman sahibi olmanın tabii bir sonucu olarak görülmelidir. Nitekim Kur'an-ı Kerim incelendiğinde iman ve amelin beraber zikredilmesi, cennetin sadece iman edenlere değil, iman edip salih amel işleyenlere va'd edilmesi bunu destekler.
Bu sebeple kişinin Allah'a tümüyle itaatkar bir kul olması ancak bütünüyle İslami bir hayat sürmesi; İslam'ın hayatının her noktasında hakim bir unsur olmasıyla gerçekleşir. Tabii İslami bir hayat sürmenin içinde İslam'ı tebliğ etmek de vardır. Zira tebliğ etmek de ilahi bir buyruktur ve tebliğ görevini yerine getirmeyen bir müslümanın, diğer emir ve yasaklara riayet etse dahi, Allah'a bütünüyle itaatkar olduğu söylenemez. Dolayısıyla Allah Teala'ya kul olmayı kabul eden her insan öz bir ifadeyle kendinin ve çevresinin İslamlaşması için mücadele etmekle yükümlüdür.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Türkiye'de İslamlaşma ve Önündeki Engeller adlı eserinde İslamlaşma mücadelesi nereden başlamalı!, İslamlaşma nedir! gibi sorulara cevaplar aramakta; içinde bulunduğumuz durumu daha iyi tahlil etmemizi sağlayacak açıklamalar yapmaktadır.
Kitap, yazarın Ensar Vakfı bünyesi altında yapmış olduğu çeşitli konferansların bir derlemesi olup, problemler derinlemesine incelenmekten ziyade, genel boyutlarıyla ele alınmış, müslümanları ilgilendirip Türkiye toplumunun gündemini meşgul eden muhtelif konularda görüşler serdedilmiş, müslümanların birleşmesinde Ensar Vakfı'nın yerine ağırlık verilmiştir.
Eserde tebliğ faaliyetinin özellikle İmam-Hatip bünyesi altında gerçekleşmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Ancak yazara göre İmam-Hatiplilik bir okuldan mezun olmakla değil de İmam-Hatip ruhunu taşımakla, İslam'a hizmet gayesiyle hareket etmekle gerçekleşir. Bir manada imanının şuurunda olan, tebliğ yükümlülüğünü ifaya çalışan her müslüman İmam-Hatiplidir.
Kitapta İslamlaşma kavramı ele alınmış ve İslamlaşmanın fertten başlayıp topluma doğru uzaması gereken bir hareket olduğu belirtilmiştir. Bu düşünceler şu cümlelerle ifade edilmiştir: "...İslamlaşma dediğimiz zaman birinci derecede biz kendimizin İslamlaşmasını anlayacak ve öncelikli hizmeti buna sarf edeceğiz." "İslamlaşmada ikinci adım, en yakınınızı yani eşinizi ve çocuğunuzu içine almaktadır." (s. 103-104). "Mesela düşüncenizi İslam düşüncesine, imanınızı İslam imanına uygun hale getirirsiniz ama ahlakınız ona uymazsa, bu sefer de sizin İslamlaşmanız tam değildir. O halde bizim iş hayatımız, dünya ile olan ilişkimiz, kazancımız, mevkiimiz, vazifemiz de İslam'ın dışında kalmıyor..." (s. 105) Benzeri cümlelerle eserde Din'in hayatın her safhasını içeren bir yapısı olduğu, müslümanın İslami ve gayrı İslami bir hayatı olamayacağına değinilmiştir. Hatta yaşantısında ilahi emirlere uygun bir hayat tarzı sürmeyen bir kişinin durumu, ömrünü tebliğle geçirmiş olsa da, sorgulanmıştır.
Ancak eserde dindarlığın sadece belirli esasları kuru bir tasdik veya belirli kuradan şekli uygulamanın ötesinde, bir hayat tarzı, bir tercih olduğunu düşündüren ifadelerin zikriyle beraber, ömrü boyunca fahişelik etmiş bir kadının, ahir ömründe bir köpeği sulamakla cennete konulduğu rivayetine yer verilmesi anlaşılamamıştır. Her ne kadar istisnai bir durum olduğu belirtilse de, bu rivayetin ortaya konan genel din anlayışıyla bağdaştırılması oldukça güç olan yönleri olduğunu ileri sürmek mümkündür. Üstelik itikadı ve gaybi karakter arz eden bir konuda, kesin bilgi ifade etmeyen bir rivayete dayanılması usul açısından da eleştiriye açıktır.
"İslamlaşmayı nasıl sağlayacağız! " ve "Sivil Kurumları Oluşturalım" başlıkları altında İslamlaşma metodu hakkında şu cümlelere yer verilmiştir. "Toplumu İslamlaştırmak için iki noktadan gidileceği hep söylenegelmiş; biri tabandan ve eğitim suretiyle ve bu uzun vadeli, ikincisi de tavandan -bu ta eski zamanlardan günümüze tartışıla gelmiştir- mesela okuyun Akif'in Safahatını, işte orada Mısır'da Cemaleddin Efgani ile Şeyh Muhammed Abduh'un arasında geçen, bu konu ile ilgili bir tartışmadan bahseder. Onlardan ilki, mesela Abduh, işte gençleri okutmak, iyi kaliteli birer insan olarak yetiştirmek, onlar vasıtasıyla da insanları eğitip İslamlaştırmak, böylece müslüman tabanı oluşturarak, ondan sonra da tavanı oluşturmayı savunur. Halbuki onun üstadı sayılan Cemaleddin Efgani ise, siyasi yoldan gidilerek üstten, tavanı elde etmek, önce müslümanlardan orayı oluşturmak, ondan sonra tabana inme konusunu müdafaa eder... Bana sorarsanız, ikisini de ihmal etmemek lazım derim ve demin söylediğim gibi, tavuk-yumurta misalidir; -birisini ihmal ettiğinizde diğerini yürütemezsiniz, yürütemiyorsunuz." (s. 114). "Haddizatında bunlar birbirine bağlıdır. Eğer siz tabanda faaliyet gösterememişseniz, sözlerimin başında uzun uzun anlattığım gibi, insanları teker teker müslüman kılmağa muvaffak olamamışsanız, o zaman siz tavanda bir iktidarı zaten oluşturamazsınız. Mesela demokratik yoldan oluşturamazsınız; çünkü yeterli oyunuz olmaz. İhtilalle de oluşturamazsınız; çünkü o da güç ister. Sizin öyle gücünüz bulunmaz.
Öyleyse, bir kere bu uzun vadeli eğitim yolu kaçınılmaz, zaruri ve öncelik itibariyle tek yol gibi gözüküyor, öncelik itibariyle tabii. Fakat o faaliyetinizin selametle yürüyebilmesi, engellenmemesi için, bu sefer, içinde bulunduğumuz toplumun yönetim mekanizması neyse, mesela siyasi mekanizması, ekonomik ve kültürel ve siyasi güçleri nasıl odaklaşıyor, oluşuyor ve nasıl etkiliyorsa, bunu kavrayarak yolumuzun önüne taş ve engel olmamaları için, o vadilerde meşgul olmak, o kulvarda da at koşturmak gerekmektedir. O halde bu anlamda bir yandan tepeden, fakat, öte yandan ısrarlı, kararlı, devamlı, öncelikli olarak tabandan gitmek suretiyle İslamlaşma hareketine devam etmek zarureti vardır." (s, 155-156). İslami mücadele içinde olan her müslümanın, yazarın bu açıklamalarını dikkate alması ve üzerinde düşünmesi gerekir. Çünkü genelde müslüman gruplar belirtilen iki metoddan sadece birine ağırlık verip diğerini reddetmiş veya meşgul olmamışlardır. Bu vasatta her ikisine de dengeli bir ağırlık verilmesi gerektiğinin ortaya konması önem taşımakta, İslami harekete ufuk açmaktadır.
"Münkere karşı" başlığı altında İslamlaşma hareketinde, karşılaşılan İslam dışı bir durumda alınması gereken tavır tartışılmış, Ebu Hanife'nin Emevi sultanlarına karşı sergilediği davranış örnek olarak verilmiştir (s. 138). Bilindiği üzere Ebu Hanife, Hz. Ali efradını gizli olarak desteklemiş ve muhalefet şuurunu beslemiş bir kişidir. Dolayısıyla müslümanların içinde bulundukları gayr-i İslami şatları değiştirecek güçleri olmadığında mevcut duruma boyun eğip, bir mehdinin gelip kendilerini kurtarmasını beklememeleri gerekir. Bir yandan toplumun İslamlaşması için gereken her türlü mücadeleye devam ederken, İslam'a aykırı olan uygulamalarda da en azından muhalefet şuuru taşımalıdırlar.
"İslamlaşma Yöntemi" isimli kısımda fertlerin İslamlaştırılması için sivil kurumların oluşturulması gereği üzerinde durulmuştur. Zira yazarın deyimiyle "Türkiye Cumhuriyeti'nin böyle bir davası yoktur." (s. 153) Her ne kadar kendisinin demokratik ve laik bir hukuk devleti olduğunu belirten TC devletinin İslami bir kaygısı olmadığı yazar tarafından ortaya konmakta, yine laikliğin İslam'a aykırı olduğu ortaya konmakta ise de kitabın bir başka yerinde devlet ve rejim ayrımı yapılarak devletin bizim olduğu şikayetimizin yönetim ve yöneticilerden olduğu ileri sürülmüştür (s. 77). Ancak nasıl bir ayrım yapılabildiği vuzuha kavuşamamıştır.
Yazar şöyle devam eder: "Kendisi iyi müslüman olmayan insanlardan bir İslam toplumu teşekkül etmez. Kendisi İslam olmayan bir toplumdan İslam devleti oluşmaz. O halde, şeriat şeriat diyenler, İslam devleti İslam devleti diyenler, önce aynanın karşısına geçip kendi nefislerinde İslam devletinin hakim olup olmadığına baksınlar." (s. 141) cümleleriyle bireyin İslamlaşmasının toplumun İslamlaşması ile olan sıkı irtibatı vurgulanmıştır. Bu irtibatın vurgulanması tamamen yerinde olmakla birlikte, niçin özellikle şeriat ve İslam devleti diyenlerin muhatap alındığı açık değildir, Zira bu kavramların bilincinde olmak, olmayanlara göre belirli bir dini şuur seviyesinin varlığını gösterir. Sanıyoruz, burada dini bir hayat tarzı olarak benimsemedikleri halde, konuşmalarında dini istismar edenler kasdedilmiş olmalıdır.
Eserde müslümanlarla yakın alakası olan çeşitli konularda açıklamalar yapılmıştır. Mesela tartışmaları halen devam eden laiklik konusunda şu ifadeler bulunmaktadır: "Benim anlayışıma göre laikliğin her şekli İslam'a aykırıdır. Laiklik insan fıtratına zıttır. Çünkü insan bölünmez. İnsan caminin içerisinde Allah'ın ve ahiretin, caminin dışında dünyanın adamı olamaz. Bu insan fıtratına aykırıdır. Neden! Çünkü laikliğin olduğu bir toplumda laiklik, nasıl tatbik edilirse edilsin, İslam toplumlarında laiklik ancak böyle kabul edilebilir ve uygulanır. Hoca! Batıda laiklik başka türlü tatbik edilebilir diyebilirsiniz. Ama İslam toplumlarında laiklik, ancak Cezayir'de olduğu gibi, bizde olduğu gibi tatbik edilir. İşte o yerlerde müslümanlar, yani insanlar zulüm görür, haksızlık görür. Bu açıdan laiklik insan haklarına da aykırı hale gelir." (s. 68) Bu arada bazı bölümlerde modern dünyanın diline doladığı insan hakları, demokrasi, sivil toplum, çoğulculuk, müsamaha gibi kavramların tamamının bir aldatmaca olduğu dile getirilmiştir (s. 11-7). Günümüzde müslümanları sömürü yolu olarak kullanılmak istenen bu tür kelimelere karşı mü'minlerin bilinçlendirilmesi gereği ve bazı müslümanların konudan habersiz olduğu gerçeği düşünüldüğünde yapılan bu açıklamaların değeri ve önemi artmakta, müslümanların bilinçlendirilmesine yardımcı olmaktadır.
Çeşitli bölümlerde İslamlaşmanın önünde içten ve dıştan kaynaklanan engeller olduğu ideolojik, ekonomik, pedagojik pek çok engelin bulunduğuna dair açıklamalar yapılmıştır. İçerde İslam'ı engellemek isteyenlerin durumu şu cümlelerle özetlenmiştir: "İçerde de İslam'a karşı çeşitli ideolojiler var. Ama ben İslam'a karşıyım demiyor, bakın ne diyor: 'Ben müslümanım; İslam'a evet, şeriata hayır.' Demiyor mu, ben mi uyduruyorum! Diyor, İslam'a evet, şeriata hayır. Sonra ne diyor! 'Uslandırılmış İslam'a evet, fundamentalizm'e hayır.' 'Biz size müslüman olmayın demiyoruz; ama fundamentalist olmayın diyoruz, ' kim diyor! Amerika, Fransa, Almanya, yani bütün gayr-i müslümler diyor. Şimdi bunların içerde işbirlikçileri var; bunların işbirlikçileri de aynı şeyi söylüyorlar... Biri de Kur'an diyordu ondan vazgeçti şimdi; yakınlarında birisi baktı bu Kur'an biraz problem çıkaracak; ilk günler ezan, Kur'an ve Bayrak diyordu, sonra biri ikaz etti, ona dedi ki bu Kur'an'ı söyleme; bu netamelidir, bunun içine girdiğin zaman çıkamazsın, ezan o kadar zararlı değil, sen o ezanı söyle; ama öyle Kur'an'ı fazla telaffuz etme. Bayrak; bayrağı da söyle, zararı yok. Yani bayrağınıza dokunmuyoruz, ezanınıza dokunmuyoruz, imanınıza, ibadetinize dokunmuyoruz, ama şeriata geçit yok." (s. 118-119). Yazarın fundamentalist İslam'ı reddederek kendilerine müslüman görünümü veren kişilerin de aslında İslam'a karşı olduğunu belirtmesi, bu konulardan habersiz ve bilgisiz olan halkın aydınlatılması ve aynı zamanda muhaliflerinin kim olduğunu bilmesini sağladığı için dikkate değer.
Eserde İslamlaşma üzerindeki engellerden bahsedilirken, müslümanların kendi içlerindeki bölünmüşlüğüne, parçalanmışlığına da değinilmiş, durumun İslamlaşma üzerindeki olumsuz etkileri irdelenmiş, müslümanların teşkilatlanması ve birlik olmasının gereği üzerinde durulmuştur.
Bu tanıtım yazısında kitapta farklı konulara yer verilmesi sebebiyle eserin bütününün özetlenmesi usulünden ziyade, kitaptan bazı pasajlar aktarılmak suretiyle okuyucunun genel bir malumat kazanması amaçlanmıştır.
Netice olarak genel muhtevası açısından kitap, bilhassa İslami şuura erme aşamasında, mücadeleye yeni adım atmış olanlara tavsiye edilebilir bir el kitabı mahiyetindedir. Ayrıca Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları bilen, deneyimli, tecrübe sahibi bir kişinin yorumları ve düşünceleriyle meselelere bakma imkanı tanıması açısından da bigane kalınamayacak bir eser niteliğindedir.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-64472973582838353212009-05-05T06:01:00.000-07:002009-05-05T06:09:31.815-07:00MEVLANA EBUL KELAM AZAD Kimdir<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzWS8TaQ5QILTvueq0tmMfk8aRBE3mdjk3E-QiLqf2m5jQdsB8OpEmMBtI0m0sqtMkQlvhu2AQ3eDUxvKnTemj-EF5G06VCludSbnlZd7Kg1B4pzVSGNx_GEiIzQ-AWISvWzD4VoxB9Z4/s1600-h/MEVLANA+EBUL+KELAM+AZAD.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 144px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzWS8TaQ5QILTvueq0tmMfk8aRBE3mdjk3E-QiLqf2m5jQdsB8OpEmMBtI0m0sqtMkQlvhu2AQ3eDUxvKnTemj-EF5G06VCludSbnlZd7Kg1B4pzVSGNx_GEiIzQ-AWISvWzD4VoxB9Z4/s200/MEVLANA+EBUL+KELAM+AZAD.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332324573843233858" border="0" /></a>
MEVLANA EBU'L KELAM AZAD (1888 – 1958)
Ebu'l Kelam Azad 1888 yılında dünyaya geldi. Azad'ın babası Hindistan'da ve Orta Doğu'da tanınmış seçkin bir İslam lideri, âlimi ve yazardı. İlk tahsiline Mekke'de başlayan Azad, daha sonra Ezher'de eğitim görmek için Mısır'a gitti ve Kahire'ye yerleşti. Ezher'de tahsile başlayan Azad, zekâsı ve çalışmalarıyla kısa sürede tanındı. Mükemmel bir kavrayışla Arapça ve Farsça'ya intibak eden Azad Ezher'den mezun olduğunda dört başı mamur bir âlimdi. Babasının ölümünden sonra asıl ülkesi olan Hindistan'a dönen Azad, burada Batı'nın yeni bilimleri üzerinde çalışmaya başladı. Henüz çalışmalarına yeni başladığı dönemlerde birçok Avrupa dilini okuyabilecek düzeye ulaştı. Hindistan'ın tarihini tetkik edip araştıran Azad'ı İngiliz emperyalizmi ve yaptıkları zulüm, halkın hali ve müslümanların durumu çok etkiledi. Yaptığı bu araştırmalar sonucunda Cemaleddin Afgani'ye büyük saygı duyan Azad, onun takipçisi olarak geniş kitlelere hitap etmek ve onları uyarmak gerektiğine inanıyordu. Bunun için önce kendisi gibi düşünen ve mücadeleden korkmayan bilgili insanlar arayan Azad bu araştırma sonucunda Mevlana Muhammed Ali ve kardeşi Şevket Ali ile tanıştı. İslam dünyasında hilafet çevresinde bir birlik oluşturmak için harekete geçen Azad ve Ali kardeşler Hilafet Teorisi'ni geliştirdiler. Bu arada Azad yayın hayatına atıldı. Urduca yayınlamaya başladığı Hilal adlı haftalık derginin ilk sayısı 13 Temmuz 1912'de çıktı. Yayınladığı Hilal dergisinde birçok konuyu gündeme getiren ve emperyalizme karşı halkı uyandırmayı amaç edinen Azad'ın bu çalışmaları İngiliz hükümetince tehlikeli görüldüğü için Hilal dergisi 18 Kasım 1914'te yasaklandı ve kapatıldı.
Mevlana Ebu'l Kelam Azad İslam dünyasının büyük buhran ve karışıklıklara şahit olduğu, ancak bununla birlikte çağdaşları Afgani, Abduh, Reşid Rıza, Mevdudi gibi öncü şahsiyetlerin yetiştiği bir dönemde, Hindistan'daki İslami direnişe soluk verdi. Yoğun İngiliz baskısına ve Osmanlı İmparatorluğu'nda görülen çözülmenin Hind yarımadasındaki etkilerine rağmen Azad'ın hayatı yılmayan bir mücadeleyle geçti. Dönemindeki Sir Seyyid Ahmed Han ve yandaşlarının gösterdiği İngiliz bağımlısı politikayı yoğun eleştirilere tabi tutan Azad, İngilizler'e karşı savaşta halkın direnişine öncülük etti. Azad'ın taviz vermeyen bu mücadeleci kimliği, döneminde Hindistan'da görülen İslami canlılıkta önemli paya sahipken, kendisinden sonraki nesillere de örneklik etti.
Hilal dergisinin kapatılmasından bir sene sonra yeni bir haftalık dergi yayınlamaya başlayan Azad bu dergide de sahip olduğu fikirleri savunmaya devam etti. Belağ adlı bu haftalık derginin ilk sayısını Kasım 1915'te yayınlayan Azad'ın emperyalizme karşı tavrı daha da sertleşti. Bunun üzerine Azad'ın Belağ dergisi de 3 Nisan 1916'da kapatıldı. Haftalık Belağ dergisinde Tercümanu'l-Kur'an diye adlandırılan Kur'an mealini ve Tefsiru'l-Beyan adlı tefsiri hazırlamayı düşündüğünü ilan eden Azad'ın bu ilanının üzerinden birkaç ay geçmemişti ki 3 Mart 1916'da Bengal hükümeti, Hind yönetiminin baskısı altında Azad'ın Bengal'den sürülmesi için emir çıkarttı. Emrin ani olması Azad'ın Belağ'ı devam ettirecek hazırlıkları yapmasına veya Tercümanü'l-Kur'an ve Tefsiru'l-Beyan'ın planlanan yayınlarını hazırlamasına süre bırakmamıştı.
1921 yılı sonunda Hindistan'da İngilizler'e karşı başlatılan boykot hareketi gün geçtikçe güçleniyordu. Bunun üzerine İngiliz hükümeti toplantı ve konuşma hürriyetini kaldırdı. Bu şiddet yasağına karşı itaat etmeme emrini veren Ebu'l Kelam Azad'la birlikte elli bini aşkın insan tutuklandı.
Azad'ın uzun süren meal ve tefsir hazırlığından geriye hiç bir şey kalmamıştı. Önceden hazırlanıp kaybedilen her şeyin yeniden hazırlaması çok zor olduğu için bir müddet yazma cesaretini kendisinde bulamayan Azad 1927 yılı bitmek üzereyken meal ve tefsir çalışmasını yeniden yazmaya karar verdi. Fatiha Suresi'nin Kur'an tefsiri için birinci derecede önemi olduğunu hissettiği için ilk dikkati ona yöneldi ve 20 Temmuz 1930'da Mecrut Cezaevi'nde iken çalışmasını bitirdi.
Zindan hayatından sonra da mücadelesine devam eden Azad, 35 yaşında Hindistan Milli Kongresi ve 1940 yılında Hindistan Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na seçildi. Bu vazifelerdeyken emperyalist güçlerle uzlaşmaya gitmedi. İngilizlerin Hint müslümanlarını parçalayacak olan Pakistan projesine karşı çıktı. Bu konudaki tavrı, İngilizleri rahatsız ettiğinden 53 yaşında 1942'nin Ağustosundan itibaren 6 kez tutuklanıp hapsedildi.
1948 yılında bağımsız Hindistan'da Pandit Nehru hükümetinde "Başbakan Yardımcısı ve Milli Eğitim Bakanı" olarak vazife alan Azad hayatının sonuna kadar bu makamda kaldı, hayatını tamamen hizmete ve ilmi çalışmalara veren Azad, 1958 yılında vefat etti.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-11980694088156910522009-05-05T05:55:00.000-07:002009-05-05T06:00:31.741-07:00İZMİRLİ İSMAİL HAKKI Kimdir<img src="http://www.nidadergisi.com/resim/bio/ismail%20hakk%C4%B1.jpg" style="margin-right: 10px;" width="250" align="left" /><p> </p> <p> ><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><o:smarttagtype name="metricconverter" namespaceuri="urn:schemas-microsoft-com:office:smarttags"></o:smarttagtype></span><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning> <w:validateagainstschemas> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables> <w:snaptogridincell> <w:wraptextwithpunct> <w:useasianbreakrules> <w:dontgrowautofit> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><!--[if !mso]><object classid="clsid:38481807-CA0E-42D2-BF39-B33AF135CC4D" id="ieooui"></object> <style> st1\:*{behavior:url(#ieooui) } </style> <![endif]--><style type="text/css"> <!-- /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:DE;} @page Section1 {size:595.3pt 841.9pt; margin:70.9pt 70.9pt 2.0cm 2.0cm; mso-header-margin:35.45pt; mso-footer-margin:35.45pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> </p><p style="margin-left: 21.3pt; text-indent: 35.4pt; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><span style="">İZMİRLİ İSMAİL HAKKI<o:p></o:p></span></strong></span></p> <p style="line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><span style=""><o:p> </o:p></span></strong></span></p> <p style="margin-left: 21.3pt; text-indent: 35.4pt; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><span style="">(1868–1946)<o:p></o:p></span></strong></span></p> <p style="text-align: center; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal" align="center"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><span style=""><o:p> </o:p></span></strong></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style=""><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style=""><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><em><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style=""><o:p> </o:p></span></span></em></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><em><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">“Metodum şudur: Hz. Muhammed’den başka hiçbir Müslümanı masum bilmem. Bütün âlimlerin sözlerini, yalnız burhan ve delille kabul ederim. Lehte ve aleyhte olanların sözlerini dinlerim. Hiçbir âlimin şiddetli taraftarı değilim. Hiçbir âlimin sözünü vahiy telakki etmem… Hanbelî de değilim, Eş’ari de… Körü körüne tasavvufçulara da kelamcılara da tabi olmam. Mensubiyetim ancak İslam dininedir. Tarikatım ancak en hayırlı tarikat olan Tarikat-ı Muhammediye’dir…”</span></span></em></p> <p> </p><p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"> <span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="">1868’de doğdu.<span style="color: black;"> İlk ve Orta tahsilini İzmir’de yaptı. İkiçeşmelik İbtidai Mektebi’ni ve Rüştiye’yi bitirdi. Medrese derslerine devam etti. Daha sonra İstanbul’a gelerek yeni açılan Dârü’l-Muallim-i Âli-ye’ye girdi(1892) ve Dârü’l-Muallim-i birincilikle bitirdi(1894). <o:p></o:p></span></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">1908’de çıkmaya başlayan Sıratı Müstakim ekibine katıldı, daha sonra Sebilürreşad adıyla yayımını sürdüren Mecmua’da pek çok yazısı çıktı, özellikle tartışma ve cevap türü yazılarını burada neşretti.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İzmirli’nin mesleği tam anlamıyla öğretmenlik ve hocalıktır. O tam anlamıyla bir Osmanlı muallimidir. Ders verdiği okullar ve yazdığı eserlere bakıldığında bu daha iyi anlaşılır. Mülkiye Mektebi’nde Arapça, Kelam, İslam Tarihi, Fıkıh Usulü, Mecelle (1904–1908), Daru’ş-Şafaka’da Mantık, Kelam, İslam Tarihi, Daru’l-Funun’un İlahiyat’ta Fıkıh Usulu, ilmi-Hılaf, Hikmeti-Teşri, Siyer, Arap Felsefesi, Hadis ve Hadis Tarihi, Fıkıh Tarihi, İslam Tarihi, Daru’l-Funun Edebiyatta Felsefe, Felsefe Tarihi, İslam Felsefesi, Mantık, Metafizik, Arap Edebiyatı ( 1911–1915), Mektebi Hukuk’da Fıkıh Usulu; Sahnı Süleymaniye’de Felsefei ilmi-Hilaf, Hikmeti Teşri; Medresetü’l-Mütehassısın’de İslam Felsefesi Tarihi, Metafizik, Dinler Tarihi, Medresetu’l-Vaizin’de Kelam, Felsefe, Dinler Tarihi, İstanbul Üniv. Edebiyat Fakultesi’nde ( <st1:metricconverter st="on" productid="1933’">1933’</st1:metricconverter> den sonra) Hadis ve Tefsir Tarihi dersleri okuttu. Ord. Prof.’luğa yükseldi.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;"><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><em style=""><span style="color: black;">Düşünce Dünyası</span></em></strong><strong style=""><span style="color: black;"><o:p></o:p></span></strong></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İzmirli İsmail hakkı’nın düşünce dünyası, yıkılmakta olan bir medeniyetin dert ve acılarını yüreğinde hisseden bir aydının umutlarını yansıtır.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İsmail Hakkı, İslam düşüncesini karşılaştırmalı düşünce ve felsefe tarihi bağlamında yeniden inşa etmek ister. Bu konuda kaleme aldığı ‘Yeni İlm-i Kelam’ı Türkiye İslamcılığının düşünce havsalasını yansıtması bakımından oldukça önemlidir. O, akıl ve din, İslam, felsefe konularında şöyle der: “Din taklidi kötüler, aklı bütün sınırlamalardan kurtararak bağımsızlaştırır, ta ki orada ancak Allah düşüncesi doğsun. Aklın kendi alanında faaliyetine sınır yoktur. Din, akaidi akli delillerle beyan eder, adap ve ahlakı ruhi ve cismani faydalara yaklaştırır, dünyevi hükümlerini insanların faydasına olacak şekilde indirir. Düşünce özgürlüğü insanlarda tabii ve fıtridir. Hürriyet, düşünce özgürlüğünün tecelligâhıdır. Diğer milletler din adamlarının taklit zincirleri ve sultanların tahakkümü altında inlerken İslam her ikisini de söküp atmıştır. İslam’ın en büyük alameti taklit zincirlerini kırarak insanları apaçık delillerle yüz yüze getirmektir. Tefekkür, düşünme, ibret alma ve içtihat gibi aklî hususlar İslam ahkâmının ruhudur…” <o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İsmail Hakkı, zihin dünyasına şekil veren temel metodu, kendi ifadesiyle şu şekilde ifadelendirir: “Meslek ve metodum şudur; Hz. Muhammed’den başka hiçbir Müslümanı masum bilmem. Bütün âlimlerin sözlerini, yalnız burhan ve delille kabul ederim. Lehte ve aleyhte olanların sözlerini dinlerim. Hiçbir âlimin şiddetli taraftarı değilim. Hiçbir âlimin sözünü vahiy telakki etmem… Hanbelî de değilim, Eş’ari de… Körü körüne tasavvufçulara da kelamcılara da tabi olmam. Mensubiyetim ancak İslam dininedir. Tarikatım ancak en hayırlı tarikat olan Tarikat-ı Muhammediye’dir… Her zaman aldığım son görüş son Peygamber’in görüşüdür. Yalnız onun ümmetindenim, yalnız onun şiddetli savunucusuyum. Hak taraftarıyım, her nerede bir hakikat kokusu alırsam hemen ona el atarım. “Hak, tabi olmaya en layık olandır” (Yunus, 10/35) ayeti düsturumdur…” <o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;"><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><em style=""><span style="color: black;">Yenilik Arayışı</span></em></strong><strong style=""><span style="color: black;"><o:p></o:p></span></strong></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İzmirli’nin özellikle “Yeni İlm-i Kelam”ı yazarken müsbet bir yenilik düşüncesinden hareket ettiğini görüyoruz. İzmirliyi bu yenilik anlayışı içinde harekete geçiren sebeplerin başında; bir takım insanların İslam’a saldırarak inançlarımıza hurafe, dini ahkâmımıza da geride kalmış kurallar olarak bakması gelmektedir. Dini müdafaa etmek isteyen zevatın vurdumduymazlığı da cabasıdır. ‘En önemli sebep ise dosdoğru olan dinimizin bir türlü kendini anlatamamasıdır’ diyen İzmirli, bunu İslam’ın değil bizim bir ayıbımız olduğunu da özellikle vurgular. İslam’ın asıl olan özünün anlaşılmadığından şikâyet etmektedir.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İzmirli, Dehlevi tarafından ‘daimi din, değişen şeriat’ şeklinde formülize edilen fikri kabul etmekle birlikte, bunun ancak Ebu Hanife ve Şatibi’nin kabul ettiği; ‘dinin değişmeyen yüzü itikadi, ahlaki, ibadi ve takdir edilmiş cezalar (hadler)’dir’ görüşünü benimseyerek kayıt düşer.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">İzmirli, İslam’ın önceki yenilikçi birikimine ilgi duymakta, seçmeci bir tavırla, aktarma üslubu ile de olsa bu çizgiyi sahiplenmektedir. İslam düşüncesinde (kelamında) bir yenilenmenin olması gerektiğini açık bir dille söylemektedir. Ontolojik olarak âlemin tecrübî akılla kavranması gerektiğini dile getirmekte, epistemolojik olarak bu çerçevede aklı ve vahyi yerli yerine oturtmaktadır. <o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">Tıpkı Elmalılı gibi İzmirli’nin de yeniliği ‘süreklilik içinde değişim’ olarak algıladığı unutulmamalıdır. <o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><span style="color: black;">01 Şubat 1946’da Ankara’da vefat eden İzmirli İsmail Hakkı; Arapça, Farsça, Fransızca, Rusça ve Latince bilmektedir.</span></span></p> <span style="font-family:Times New Roman;font-size:100%;"><strong style=""><span style="color: black;">Bazı Eserleri:</span></strong><span style="color: black;"> Yeni İlmi Kelam, Miyaru’l-Ulum, Mantıki Tatbiki ve Fenni Esalib, Kitabu’l-İfta ve’l-Kaza, İlmi Mantık, Usuli Fıkıh Dersleri, Fenni Menahic, Muhtasar Felsefei Ula, Mizanu’l-İtidal, Felsefe Dersleri, İlmi Hılaf, Siyeri Celilei Nebeviyye, Meani-i Kur’an.</span></span>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-51284735380839374922009-05-05T05:52:00.000-07:002009-05-05T05:55:57.008-07:00FİLİBELİ AHMET HİLMİ Kimdir<img src="http://www.nidadergisi.com/resim/bio/filibeli.jpg" style="margin-right: 10px;" width="250" align="left" /><p> </p> <p> <!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning> <w:validateagainstschemas> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables> <w:snaptogridincell> <w:wraptextwithpunct> <w:useasianbreakrules> <w:dontgrowautofit> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style type="text/css"> <!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:Calibri; panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:-1610611985 1073750139 0 0 159 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin-top:0cm; margin-right:0cm; margin-bottom:10.0pt; margin-left:0cm; line-height:115%; mso-pagination:widow-orphan; font-size:11.0pt; font-family:Calibri; mso-fareast-font-family:Calibri; mso-bidi-font-family:"Times New Roman"; color:windowtext; mso-fareast-language:EN-US;} p {mso-margin-top-alt:auto; margin-right:0cm; mso-margin-bottom-alt:auto; margin-left:0cm; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; color:black;} @page Section1 {size:595.3pt 841.9pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> </p><p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><strong style=""><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >FİLİBELİ AHMET HİLMİ<o:p></o:p></span></strong></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" ><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" ><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" ><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" ><o:p> </o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >Ahmet Hilmi, 1281/1865 yılında şimdi Bulgaristan sınırları içinde kalan Polovdiv (Filibe)’de doğar. Filibe ismi M.Ö 342’de şehri bir tepe üzerinde kuran Makedonya kralı II. Filip’e dayanır. Filibe 1361’de Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve 1878’deki Osmanlı-Rus harbine kadar yaklaşık olarak eş yüz yıl kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalır. Filibeli Ahmet Hilmi’nin babası Şahbender (konsolos) Süleyman Bey, annesi Şevkiye hanım ‘dır. Ahmet Hilmi ilk tahsilini Filibe’de yaptıktan sonra İstanbul’a gelerek Galatasaray Sultanisi’nden mezun olur. Ailesiyle birlikte bir müddet İzmir’de bulunur. Daha sonra Düyun-u Umumiye idaresine girerek memuriyet hayatına başlar (1890). Görevli olarak Beyrut’a gönderilir. Burada Jöntürkler’le ilişki kurar. Büyük ölçüde onların etkisiyle Mısır’a kaçar. Mısır’da iken Terakki-i Osmanî cemiyetine üye olur. Yine Mısır’da “Çaylak” adında bir dergi çıkarır. <o:p></o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >1901 yılında İstanbul’a dönse de siyasi suçlu olarak yakalanıp Fizan’a sürülür. Fizan’da iken belki sürgün hayatının etkisi ile tasavvufa merak sarar. Arusi tarikatına girer. Bu intisabın etkileri daha sonra yazdığı kitaplarına yansıyacaktır. II. Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar İstanbul’a döner ve İttihad-ı İslam adlı bir haftalık gazete çıkarır (1908). Filibeli 18 sayı çıkan bu gazetede o dönem üzerinde çokça durulan ve Osmanlı Devletinin siyaset olarak bel bağladığı İttihad-i İslam<span style=""> </span>(İslam Birliği) siyasetini birçok yönüyle ele almaya çalışır. 1910’da ise haftalık Hikmet Gazetesini çıkarmaya başlar. 9 Eylül 1911’de günlük Hikmet gazetesini çıkarmaya başlar. Bu gazetede yazdığı yazılarda İttihat ve Terakki’yi eleştirir. Bu sebeple bir buçuk ayda beş defa kapatılır. Aynı yıl içinde gazetesi ve matbaası süresiz kapatılarak Bursa’ya sürülür. 1912 Ağustosunda Hikmet’i yeniden çıkarmaya başlar, bu dönemde Birinci Dünya savaşı Balkan savaşlarının çıkacağına dair yazılar yazar.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >Filibeli, yenileşme meselesini geleceğe ait bir ölüm kalım meselesi olarak görür. Ona göre hayat yenileşme demektir. Bir hali muhafaza fikriyle hayat fikrini bileştirebilmek için kara cahil veya tamamıyla cahil olmak gerekir. Evrim süreci, zaman ve çevrenin değişimi, şahıslar gibi toplumları doğal seçimlere mecbur bırakır. Bu mecburiyetten kaçınmaya kalkışmak, fikri duraklamadır ki, önce hastalığı sonra da ölümü doğurur. <o:p></o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >Filibeli’ye göre geçen bin yılda İslam âlemine hâkim olan eğilimler bu gerçeklerden habersiz olmakla kalmadılar, Müslümanları zamanın dışına ittiler. İslam toplumunu, Rabbani irade demek olan sünnetullah, yani tabiata ve insana hükmeden kanunlarla karşı karşıya getirdiler, İslam toplumlarını, bu Rabbani iradeye çarparak kırdılar. Çağlar boyunca duraklama ve alçalma amilleri, İslam binasını kemirip, temellerini yıprattıktan sonra, dış saldırıların da başlamasıyla, üç yüz yıldır İslam âlemi cehaletin zulmetiyle karardı, bütünüyle mahkûm hale geldi. Daha sonra bu çöküşün ve sefaletin neden olduğunu sormaya başladılar.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >Filibeli, ıslahat ve yenilik için “içtihat” kurumunun işletilmesini savunur. Ona göre içtihat küçücük, fakat çok etkili bir kelimedir. “içtihat kapısı kapandı” demek ruhi ve toplumsala ihtiyaçlara çare arama kapısı kapandı demektir. Böyle bir söz, bir sosyal topluluğun dini hislerine ve ihtiyaçlarına idam hükmü vermekten başka bir mana taşımaz. Çünkü bu söz aynı zamanda tabii ve insani kanunları, zamanın ve çevrenin sürekli değişimini, gelişim ve ilerlemeyi, insanlığı inkâr etmek demektir. Oysa içtihadın zamanın ortaya çıkardığı ihtiyacı görmek anlamına geldiği bilinmelidir. <o:p></o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >Dönemin İslamcılık akımına dâhil olan ve bu fikir etrafından görüşler beyan eden Filibeli, “Meclis-i Ali İçtihat” kurulu adından yüksek içtihat kurulunun oluşturulmasını ve bu kurulun dünyadaki meşhur Müslüman mütefekkirlerden oluşması gerektiğini söyler. Bunların yapacağı içtihatların Müslümanlar için yol gösterici olacağını söyleyen Filibeli, bu kurulun “Tevhid-i Mesahip” yani var olan mezheplerin incelenerek tek bir çatı altında toplanması gibi bir vazifesinin olduğunu da söylemektedir.<span style=""> </span><o:p></o:p></span></span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" >Filibeli’ye göre bu umumi mezhebin en belirgin vasfı “hikmet ve siret” olmasıdır. Ayrıntı kabilinden şekilciliğe dalarak dini hissi öldürmemelidir. Üzerinden durulacak en önemli konu “tevhidin” adam akıllı ortaya konması olmalıdır. İslam dünyası tenzih ve teşbih anlayışının getirdiği yanlış bir Allah tasavvuru ile sapmalara uğramıştır. Filibeli bu konuların ele alınması ile Müslümanların ontolojik tasavvurunu yeniden inşa etmek ister gibidir. Ona göre “Ne şöyledir ne de böyle” itikadi sapmalar olmuştur. Bir yanda boşluğa ulûhiyet atfedenler, diğer yanda insana, türbe ve hatıralara tapanlara kadar ontolojik denge bozulmuştur. Allah tasavvuru yara almıştır. Müslümanların zihninde “Arş denen yerde oturan bir tanrı” fikri yerleşmiştir.<o:p></o:p></span></span></p> <p style="text-indent: 2cm; line-height: 150%;"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><strong><o:p> </o:p></strong></span></p> <p style="text-indent: 2cm; line-height: 150%;"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><strong>Eserleri:</strong> Abdülhamid ve Seyyid Muhammedü'l Mehdi ve Asr-ı Hamidi'de Alem-i İslâm ve Sunisîler (1325/1909), Tarih-i İslâm (2 cilt, 1326/1910), A'mak-ı Hayâl (1326), Vay Kız Beğciği Seviyor (1326), Öksüz Turgut (1326), İstibdadın Vahşetleri yahut Bir Fedainin Ölümü (1326), Allah-ı İnkar Mümkün müdür? Yahut Huzur-ı Fende Mesâlik-i Küfür (1327/1911), Felsefeden Birinci Kitap: İlm-i Ahval-i Ruh (1327), Yirminci Asırda Alem-i İslâm ve Avrupa (1327), Beşeriyetin Fahr-i Ebedisi Nebimizi Bilelim (h.1331/1915), Muhalefetin İflâsı (h.1331), Huzur-ı Akl ü Fende Maddîyyûn Meslek-i Dalâleti (h. 1332/1916), Yeni Akadi: Üssü İslâm (h.1332), Hangi Meslek-i Felsefeyi Kabul Etmeliyiz (1329/1913), Akvâm-ı Cihan (1329), Türk Ruhu Nasıl Yapılıyor? (1329), Türk Armağanı (ty.), Müslümanlar Dinleyiniz (ty.).</span></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span style="line-height: 150%;font-family:";font-size:12;" ><o:p> </o:p></span></span></p>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-26996318926361236432009-05-05T05:42:00.000-07:002009-05-05T05:49:11.756-07:00Eşref Edip Fergan Kimdir<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIdUtAbH-1gtsUYyGBB3N0lQJUlgOimTfRbHoT_-Gz85bv1UrUAF4Vip4SGD580eK51N6E37D8H4E0qxz2EZiSWCBGWu8DStzWzIDF2bD1KDxkjcyvE-ShWHFadMbzvCjPoupwwCKo1KI/s1600-h/e%C5%9Fref+fergan_11262.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 127px; height: 135px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIdUtAbH-1gtsUYyGBB3N0lQJUlgOimTfRbHoT_-Gz85bv1UrUAF4Vip4SGD580eK51N6E37D8H4E0qxz2EZiSWCBGWu8DStzWzIDF2bD1KDxkjcyvE-ShWHFadMbzvCjPoupwwCKo1KI/s200/e%C5%9Fref+fergan_11262.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332320357077397026" border="0" /></a>
Eşref Edip Fergan (1882 – 1971)
Türkistanlı bir ailenin çocuğuydu. Selanik / Serez'de doğdu. Sıbyan Mektebi'ni ve Rüştiye'yi burada bitirdi, Müftü Ümaduddin Efendi’den ilimler tahsil etti. Bir yıl kadar Mahkeme-i Şeriyye'de kâtip olarak çalıştıktan sonra İstanbul'a geldi. Mektebi Hukuk'a devam ederken Atik Ali Paşa Camii'nde Medrese derslerini takip etti.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra Sırat-ı Müstakim adlı haftalık dergiyle yayıncılığa başlamıştır. Sebilürreşad’ın da sahibidir. Uzun yıllar İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılan saldırı ve tenkitlere yazılarıyla cevap vermeye çalışmıştır. Fikri istikametini bozmadan devam ettirdiği yayıncılık hayatında sıkıntılarla karşılaşmış, sansür ve kapatmalara maruz kalmıştır. Önce Ebulula ile birlikte, daha sonra tek başına gerek bu derginin gerekse Sıratı Müstakim - Sebilürreşad Kütüphanesi'nin Kitap yayıncılığında büyük emekleri geçti. O dönem için çok başarılı sayılabilecek bir şekilde vaaz ve konuşmaları not almak ve düzenlemek suretiyle Dergi’de yayımladı.
Milli Mücadale yıllarında Sebilürreşad'ı Ankara, Kastamonu ve Kayseri'de yayınladı. İstanbul'a karşı Ankara'yı destekleyen Mecmua’nın geniş halk kitlelerini etkileyecek faaliyetlerinde hizmetleri geçti. Lozan Anlaşması sonrasında İslamcı kesimin Meclis'den ve etkin odaklardan uzaklaştırılması teşebbüslerinden Sebilürreşad da büyük ölçüde etkilendi. Nihayet Şeyh Said ayaklanması vesile edilerek çıkarılan Takriri Sükûn Kanunu ile Sebilürreşad kapatıldı ve sahibi Eşref Edip tutuklanarak Şark İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandı (1925). Şartlı olarak serbest bırakılmasının ardından İstanbul’a geldi, Asarı İlmiye Kütüphane’sini kurdu ve çoğu tercüme küçük risaleler yayınladı. Eşref Edip, Ebül’ula Mardin ile birlikte 182 sayı çıkardı. Bu sayıdan itibaren Ebül’ula Üniversite hocalığına başladığı için tek imtiyaz sahibi olarak dergiyi yayınlamaya devam etti.
Yaklaşık bir buçuk yıl yayın hayatına ara veren Eşref Edip, savaş sonrasında işgal altında bulunan İstanbul’da yeniden Sebilürreşad’ı yayınlamaya başladı. Milli Mücadele’nin başlamasından sonra Anadolu Hareketine destek verdi. Mehmed Akif ile birlikte Milli Mücadelecilere arka çıktı. İşgal altında bulunan İstanbul’da derginin yayınlanamayacağı endişesiyle Anadolu’ya geçti. Önce Kastamonu ve daha sonra Ankara’da dergisini yayınlamaya devam etti.
Mehmed Akif’in, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde yaptığı vaazları dergisinde yayınlayarak Milli Mücadele şuurunun güçlenmesine katkıda bulundu. Derginin Anadolu’nun ücra yerlerine ulaştırılmasında askeri birliklerden istifade etti. Bunlar aracılığıyla insanlara ulaştırmaya çalıştı. Ankara’da, Mehmed Akif ile Taceddin Dergahı’nda birlikte bulundu. İslam Şurasını toplamak gayesiyle Bediüzzaman Said Nursi, Şeyh Ahmed Senusi ve Mehmed Akif ile birlikte fikir teatisinde bulundu.
Eşref Edip 1948 yılında Sebilürreşad’ı yeniden yayınlamaya başladı. Dergide Ali Fuat Başgil, Cevat Rifat Atilhan, Kazım Nami Duru, Ömer Rıza Doğrul ve Hasan Basri Çantay gibi müelliflerin yazılarına yer verdi. Yıllarca CHP’ye karşı mücadele veren ve yanlışlarını eleştiren Eşref Edip, 1950 öncesinde Celal Bayar’ın, dini konularla ilgili sergilediği yanlış tutum ve davranışlarını da eleştirdi. Bu eleştirilerden oldukça etkilenen Celal Bayar, derginin kapatılması maksadıyla dönemin başbakanı Şemsettin Günaltay’a müracaat etti. Ancak, isteği kabul görmedi.
Tek Parti yönetimi çözülmeye başlarken o tekrar yoğun bir yayın faliyete girişti. MEB’in neşrettiği İslam Ansiklopedisi’ne karşı İslam-Türk Ansiklopedisi'ni neşre başladı. Mayıs 1948’den itibaren Sebilürreşad'ı yeniden yayın hayatına soktu ve etrafına topladığı yazar kadrosuyla Halk Partisi'nin 1950 sonrasında da DP’nin Din, Laiklik, Siyaset konularındaki icraatını tenkit etti. Yazdığı yazılar ve Ahmed Emin Yalman'la yaptığı yazılı münakaşalar yüzünden Malatya hadisesi sonrasında tutuklandı. Son yargılanması ise Kara Kitap yüzünden oldu. 15 Aralık da vefat etti. Edirnekapı mezarlığına defnedildi.
Eserleri:
-Mehmet Akif- Hayatı, Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları,
-Inkılap Karşısında Akif- Fikret Gençlik Tan'cılar,
-Tevfik Fikret'i Beş Cepheden 40 Mukarririn Tenkitleri,
-İslam Ansiklopedisinin ilmi Mahiyeti,
-Çocuklarımız Din Kitabı,
-Risalei Nur müellifi Bediuzzaman Said Nur- Hayatı, Eserleri, Mesleği,
-Qur'an- Garp Mütefekkirlerine Göre Qur'an'ın Azamet ve İhtişamı Hakkında Dünya Mütefekkirlerinin Şehadetleri,
-Bediuzzaman Said Nur ve Nurculuk,
-Risalei Nur Muarızı Yazarların İsnadları Hakkında ilmi bir Tahlil,
- Kara Kitap- Milleti nasıl aldattılar, mukaddesatına nasıl saldırdılar?,
Sebilürreşad ve İstiklal Mahkemesi hatıraları hemen Sebilürreşad'ın yeni döneminde tefrika edilmiş, N. Şahiner tarafından hazırlanan bazı hatıraları da Yeni Asya gazetesinde (Ocak 1978) neşredildi.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-69273655875549727462009-05-05T05:40:00.000-07:002009-05-05T05:42:34.151-07:00ALİ SUAVİ Kimdir<img src="http://www.nidadergisi.com/resim/bio/ALi%20Suavi.jpg" style="margin-right: 10px;" width="250" align="left" /><p> </p> <p> </p> <p> <!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables> <w:snaptogridincell> <w:applybreakingrules> <w:wraptextwithpunct> <w:useasianbreakrules> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><style type="text/css"> <!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:"Bookman Old Style"; panose-1:2 5 6 4 5 5 5 2 2 4; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:647 0 0 0 159 0;} @font-face {font-family:Calibri; panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:-1610611985 1073750139 0 0 159 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin-top:0cm; margin-right:0cm; margin-bottom:10.0pt; margin-left:0cm; line-height:115%; mso-pagination:widow-orphan; font-size:11.0pt; font-family:Calibri; mso-fareast-font-family:Calibri; mso-bidi-font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:TR; mso-bidi-language:AR-SA;} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:72.0pt 90.0pt 72.0pt 90.0pt; mso-header-margin:36.0pt; mso-footer-margin:36.0pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman";} </style> <![endif]--> </p><p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">ALİ SUAVİ<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"> </p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">(1838 – 1879)<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"> </p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"> </p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">1838’de Tanzimat’ın ilan edildiği yılda İstanbul’da doğan Ali Suavi, İmparatorluğun en uzun yüzyılı kabul edilen 18. yy Osmanlı tarihinin fikri, siyasi ve kültürel çalkantılarının odağında olan bir Müslüman aydınıdır. Suavi, devrinin bütün çocukları gibi Sıbyan mektebinde ilköğrenimini gördükten sonra Davutpaşa rüştiyesine devam etmiştir. Daha sonra bir yıl süren, İslami ilimleri, Arapça ve Farsçayı geliştirmek için yaptığı Hac yolculuğu vardır. Hicaza azimet ederken mısırdan beş kuruşa pek eski ve biraz noksan Suyuti’nin “camiu’s sağir” adlı kitabını satın alarak bunun noksanını yazıp tamamını İzmir’e gelene kadar yolda ezberlemiştir. Daha sonra bu hadisleri bir analize tabi tutmuştur. Onun hadis ilmine olan ilgisinden dolayı “hadis muhibbi” lakabı takılmıştır ve hadis ilmi kişiliğini oluşturmada önemli bir etkendir.” Hadis-i şeriflerden zulüm aleyhine şiddetle vürud etmiş olan eserleri mecmuama ekleyip onlarla pek ilgilendim. Ve peygamberin zulüm aleyhine ol derece şiddet göstermesini en büyü ve birinci mucizesi itikad ederim. Bu hadisler beni zulüm aleyhine öyle besledi ki her tüyümü zalime karşı bir kahraman bulurdum” demiştir. Bu Hac yolculuğundan sonra ilk önce İzmir’e gelmiş, oradan da Bursa’ya geçmiştir. Arapça ve Farsçayı bilmesi, İslami ilimlerdeki vukufiyeti, gittiği bütün yerlerde toplumun ve devlet erkânın teveccühünü kazanmasına sebep olmuştur. <o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Tanzimat Fermanı (1839), Islahat Fermanı (1856), Kanun-ı Esasi (1876) gibi üç dönemin toplumsal ve fikri çalkantıları içinde yetişen Ali Suavi; dönemin birçok aydınında olan devletin bekasının muhafazası ve aynı zamanda, idari yenilenme, eğitim gibi birçok sosyal meseleyi tahlil edip daha rasyonel bir düzenin kurulması çabası ve aceleciliğine sahipti. O’nun bu özelliğinin cemiyet hayatındaki ilk belirtileri yeni görev yeri olan Filibe’de, medresedeki dersleri haricinde yeni cemiyet ve cemaatlerin teşkiline çalışması, milleti tenvir edecek dersler ve konferanslar vermesi; aynı şekilde İstanbul Şehzade Camiinde siyasi ve içtimai konularda vaazlar vermesidir. Ali Suavi, o dönemin ender rastlanılan karakterlerinden biridir. Çünkü o Rüştiye’de muallim, medresede hoca, konferanslarda hızlı bir siyasetçidir. <o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Suavi ilk gazete deneyimini Londra da çıkardığı “muhbir” adlı gazeteyle yaşamıştır. Bu gazete İslam dünyasına ait birçok sorunu değerlendirmeye almış ve yankı uyandırmıştır. Dönemin en önemli problemi olan Osmanlıyı değerlendirirken meşveret olgusu üzerinde durmuştur.</span><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR"> O’nun meşrutiyet yazılarında meseleleri tamamen İslami normlarda ele aldığını görürüz. Meşrutiyetin karşılığı olarak kullandığı ıstılah (usul-ü meşveret) dahi İslami’dir. Keyfi idareyi reddeden Suavi pek tabii olarak, bu rejimin zıddı olan usul-ü meşvereti İslami ölçüler doğrultusunda müdafaa edecektir. O’na göre dahildeki sorunların sebeplerinden birisi de “fakr-ı meşverettir.” Suavi’nin meşrutiyetin ve alt birimlerinin, İslamiyet’in özünde varolduğunu ve bunların zamanla terk edildiğini açıklayan yazılarında, üzerinde durduğu diğer bir konu ise usul-ü meşveretin devlet sisteminde uygulanış şekli olan meclistir: “Elhasıl hükümet-i İslamiye şura üzere tertip olunmuştur. Milletle istişare eden devlet terakki eder. Ne güzel hükümettir o ki, varidat ve sarfiyatı birkaç kimsenin eline kalmayıp umumunun, yani millet tarafından intihap olunmuş beş altı yüz zevatın nezareti altında buluna ve israf vuku bulundurulmaya.” Muhbir gazetesinde “Meşveret meclisi olmadıkça devlet yaşamaz” diyen Suavi, “kurumsallaşmış bir devlette meclis yapı taşıdır, o yerinden oynadığı zaman devlet zarar görür ve teba’nın hakları muhafaza edilemez olur” fikrini işler: “Zira mahkûm-ı tabiat himaye olunmak ister; vüzera hâkim, teba’a mahkûm, hani hâmi?” <o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Öte yanda aynı gazetede dönemin Girit ve balkan muhacirleri olaylarını gündeme taşımış ve çeşitli kampanyalarla buradaki Müslümanlara yardım toplamıştır. Ayrıca doğu ve batı üzerine derinlikli makaleler yazmıştır. Doğu ile Batıyı kıyasladığı bir yazısında da "şarkta cinslik (ırk) davasına bedel Tevhid davası vardır. Yani Türklük hâkim değildir, Müslümanlık hâkimdir. Avrupa'da ise din hâkim değil cinslik hâkimdir." (Muhbir Gazetesi, 12 Haziran 1868) sözleriyle şarktaki din birliğinin önemine dikkat çekmiştir. Abdulmecid zamanında alınan bir kararla resmiyette “abd ve bende” kavramlarının padişahlara karşı kullanılması yasaklanmıştır. Suavi bu konuda: “ Abdulmecid’e rahmet olsun ki, muharrerat-ı resmiye de abd ve bende tabirlerini kullanmayı yasakladı” demiş ve öven bir yazı yazmıştır. Devletin adaletle yönetimi hususunda “ eğer Ömer gibi bir devlet başkanı isteniyorsa Osman, Ali ve Halid gibi “Allah adamları” (vatandaşlar) olmalıdır” diye yazmıştır. Osmanlı da devletin hüküm gücünü eleştiren bir yazısında:” başkasının varlığına ihtiyaç duymaksızın hükmetme gücü Allah’tadır. İşte bu anlamca insandan hiçbir fert yoktur ki, souverainete’si (amir-i mutlak) olsun. Çünkü kimse ne idrakinde ne idaresinde kendiliğinden değildir… Bu anlamda insan yapısı cemaati gerektir. İnsan cemaati ikidir. Birisi ailesi, diğeri siyasi cemaatidir ki, ümmettir.”<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Suavi toplumun ilim ve kültür değerini artırması için kitabi bir kültürün yaygınlaştırılması gereğini dile getirmiştir. “ilim ve kitap medeniyetin gereklerindedir… Bedenin gıdası yemek olduğu gibi, Kalbin gıdası da ilimdir. Kalbin hayatı ameldir. Bu sebepten ilmi olmayan kişinin kalbi hastadır… Velhasıl insanın insan olması hiçbir şeyle değil ilimledir…”<span style=""> </span><o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Suavi Avrupa yaşantısının ilk dönemlerinde jöntürklerle birlikte hareket etmiştir. </span><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Suavi’nin diğer Jön Türklerden ayrılan özelliği, siyasi ve sosyal sıkıntılara çareler ararken, İslamiyet’i referans almaktan hiç vazgeçmemesidir.<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Kısa bir ömre koca bir hayat sığdırmıştır Suavi. 14 yaşında memur olmuş, 18 yaşında Simav’da ve 20 yaşında Bursa da hocalık yapmıştır. 17 18 yaşlarında hacca gitmiş ve Ortadoğu’yu gezmiştir. 28 yaşında Londra da muhbir gazetesini ve 30 yaşında Paris’te ulum gazetesini yayımlamıştır. 27 yaşına geldiğinde telif ettiği eser sayısı 120 civarıdır.<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR"><span style=""> </span>Ali Suavi hayatı boyunca çok atak, her an galeyan halindeki “impulsif” mizacıyla bir çok devlet, siyaset ve kültür adamı ile boğuşmuş ve bu yüzden pek çok düşmanı olmuştur. Nihayet yanındaki kırk kadar adamı ile son çağ Türk tarihine Çırağan hadisesinin tertipçisi ve kurbanı olarak, neticesi belli olan ümitsiz bir isyan hareketinin “sarıklı ihtilalcisi” 1879 yılında, 40 yaşında ölmüştür.<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Eserlerinin bir kısmı:<o:p></o:p></span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; line-height: 115%; font-family: "Bookman Old Style";" lang="TR">Nesayih-i ebu Hanife şerhi, Terceme-i Tertibi’l-Ulum, Terceme-i Cevami-i İlmi’r-Riyazi, Hukuku’ş-Şevari, Hive, Girit Tarihçesi, Türk, Yarım Fakih Din Yıkar, Kudreti Siyasiye Der Düvel-i İslamiye, İlm-i Usul-ul hukuk, Muhtasar İhyai Ulumuddin Tercemesi, Tedbir-i Servet, Ulema, Herseklilerin İfadatı, Ali Paşanın Siyaseti, Salname, Tercemetü Lügaz-ı Kabes Eflatun, Almanak. </span></p> <p style="text-align: justify;" class="MsoNormal"> </p>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-90252309203482224352009-05-05T05:36:00.000-07:002009-05-05T05:39:43.128-07:00BABANZADE AHMET NAİM Kimdir<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzV7pTP3qD-L1hzelPHuDFTkTsKfuN9DhK7GupS8AHkEQwtuIBBbsfsL9z4DrcO1vQRYCME6wz7GC7zJ4EJ16r8_IP48LWOA3vfmLKWl6WAbBZakVcvWhGpuk0qFzWIFXEFGrerV5rE-Y/s1600-h/2.jpeg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 154px; height: 138px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzV7pTP3qD-L1hzelPHuDFTkTsKfuN9DhK7GupS8AHkEQwtuIBBbsfsL9z4DrcO1vQRYCME6wz7GC7zJ4EJ16r8_IP48LWOA3vfmLKWl6WAbBZakVcvWhGpuk0qFzWIFXEFGrerV5rE-Y/s200/2.jpeg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332318169108733554" border="0" /></a>
<p style="line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><o:p> </o:p></span></p> <p style="line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><strong style="">BABANZADE AHMET NAİM </strong>(1872–1934) </span></p> <p style="text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><o:p> </o:p></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><o:p> </o:p></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><o:p> </o:p></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><o:p> </o:p></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >
</span></p><p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim Osmanlı’nın son ve çalkantılı döneminde yaşamış, <em>Sahih-i Buhari</em>'nin muhtasarını (özetini) geniş açıklamalarla birlikte Türkçe'ye kazandıran Osmanlı'nın son dönem âlim ve en önemli fikir adamlarındandır. </span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim Süleymaniye kökenli Babanlar veya Babanzâdeler olarak bilinen aileye mensuptur. Osmanlı’nın son dönemlerinde Irak, Yemek, Antalya ve Bolu’da valilik yapmış olan ve 1929’da vefat eden Mustafa Zihni Paşa’nın oğlu olan Babanzâde Ahmet Naim, 1872 yılında Bağdat’ta doğdu. Cuhuriyet döneminde <em style="">Baban</em> soyadını alan ailenin oğlu olan Ahmet Naim bundan sonra <em style="">Babanzade Ahmet Naim</em> olarak anılacaktır. Son devrin hem felsefe, hem de dini ilimler sahasında en kapasiteli âlimlerinden olan Naim Efendi, Bağdat Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a geldi.</span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Sırasıyla Galatasaray Sultanisi, ardından Mülkiye Mektebi’ni bitirdikten sonra aynı yıl 1894 Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı) tercüme kaleminde çalışmaya başladı. Aynı zamanda mektep tahsilinin yanında medreselerde okutulan İslami bilgileri de tamamlayarak Arapçasını da ilerletti. Aynı zamanda müderris ve mütercim olarak çeşitli çalışmalar yaptı. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra tamamen Eğitim Bakanlığı'na (Maarif Nezareti) geçmiştir. Bu bakanlıkta çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1914 yılından itibaren İstanbul Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ne felsefe müderrisi (profesörü) olarak atanmıştır. Burada genel felsefe, metafizik, psikoloji, mantık ve ahlak gibi felsefe grubu derslerini okutmuştur. Yirmi yıldan fazla üniversitede felsefe dersleri okutmuştur. Felsefe alanındaki ilk önemli eserler onun tarafından tercüme edilmiş ve Türkçede felsefe terimlerinin yerleşmesinde ciddi katkıları olmuştur. Öğrencileri arasında Niyazi Berkes, Macit Gökberk, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, Osman Pazarlı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimler vardır.</span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Arap ve Fransız dillerini iyi bile ve esas alanı felsefe olmasına rağmen daha çok hadis alanında tanınmış olan Ahmet Naim uzun süre Darulfunun’da felsefe dersleri okutmuştur. Babanzâde Ahmed Naim II. Meşrutiyet döneminde had safhaya ulaşan fikri mücadelelere katılmış, yayın yoluyla İslami hayatın ve düşüncenin ihyası için çalışmıştır. Çok küçük yaşlardan itibaren çevresince dindarlığı ve yüksek ahlaki seciyesiyle tanınır olmuştur. İmanında güçlü, inandığını değerleri söylemekte, savunmakta ve yaşamakta kararlı kişiliğiyle tanınan Ahmet Naim ilim yoluna terk etmeyen, felsefeci olmasına rağmen pozitivizmin amansız düşmanı idi. </span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim’in öğrencilerinden felsefe tarihçisi Macit Gökberk farklı dünya görüşlerine sahip olmasına rağmen Ahmet Naim hakkında şunları söylemektedir: "<em style="">Naim Bey, dünya görüşlerimiz birbirine büsbütün karşı olduğu halde, çok saydığım bir hocamızdı. Genel felsefe ve metafizik dersleri verirdi. İslam kültürüne hayrandı. Değişen toplum koşulları içinde düşüncelerini değiştirmedi ve kişiliğinden hiç ödün vermedi. Geçmişe bağlı ve görüşlerinde tutarlı bir müslüman Osmanlı aydını idi. Cumhuriyetin en coşkulu en parlak günlerinde bile geçmişe bağlılığını bir bütün olarak korudu. Kişiliğindeki bu bütünlük onu ister istemez bir saygı konusu yapıyordu."</em></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim, o dönemki tüm siyasi ve sosyal alandaki problemlerin çözümünü Kur'an ve Sünnete dönüşte aramış bir münevverlerdendir. Ona göre din bir bütündür, öyle kabul edilmeli ve yaşanmalıdır. İslam'ın emirleri yalnız itikat ve ibadetlerden ibaret değildir. İslam insanlar arasındaki muamelat, muhakemat ve cezalara da şamildir. Bu yüzden din ve dünya işlerini ayırmak prensibi İslam'a uymaz. Kitap, sünnet, icma ve kıyasla tesbit edilmiş bulunan hükümlerin, İslam dünyasının kıyamete kadar bütün hükümlerini karşıladığı inancındadır.</span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim'in gerek telif gerekse tercüme olmak üzere birçok kitap ve makalesi bulunmaktadır. Dönemin seçkin dergilerinde yazıları yayınlanmıştır. Ahmet Naim bir parti üyesi olmamış, ilmi ve fikri çalışmalarıyla öne çıkmış bir münevverdir. </span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim'in yaşadığı dönemde ülke Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet olmak üzere üç farklı yönetim değişikliği yaşamıştır. Her üç dönemde de Ahmet Naim, iktidara muhalif bir tavır içerisinde olmuştur.<em style=""><o:p></o:p></em></span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" >Ahmet Naim'in Cumhuriyet döneminde de yönetime karşı muhalif tavrını sürdürmüştür. Mehmet Akif’in en samimi dava arkadaşıdır Ahmet Naim. Ahmet Naim, Akif’in “Ashap’tan sonra en sevdiği adamdır. Onun için bakiye-i selef dermiş ve onu <span style="">sikadan (güvenilir kimselerden) sayar; sözlerini sened kabul edermiş.</span><span style="">Ahmet Naim'in öldüğü haberini aldığı zaman hüngür hüngür ağlayacak derecede bu aziz dosttan ayrılışının acısını derinden hissedecek ve evim barkım yıkıldı, altında kaldım; şarkta böyle adamlar zor yetişir”. Ahmet Naim </span>13 Ağustos 1934 tarihinde sabah namazını kılarken secdede vefat etti. Edirne Kapı Mezarlığı’na defnedildi.</span><span style="font-size:100%;"> Akif kırk iki senelik dostu olan </span></p> <p style="text-align: justify; text-indent: 2cm; line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><o:p> </o:p><span style=""> </span><span class="normal1"><span style="line-height: 150%;font-size:10;" >“O ne büyük bir insandı. O ne faziletli adamdı. Ben ki, ölümü çok tabii bulurdum. Bazen çok sevdiğim birisinin ölümünü benden saklarlardı. Yahut yavaş yavaş söylerlerdi. Ben de için için gülerdim. ‘Bundan daha tabii bir şey olur mu? Beni hiç anlamıyorlar, böyle bir haber karşısında bayılacağımı sanıyorlar.’ Derdim. Fakat vakta ki, Naim’in ölümünü haber aldım. Nasıl diyeyim? Cihan yıkılmış da ben altında kalmışım zannettim. Bana öyle geldi. Meğer ben Naim’i ne kadar severmişim.”</span></span><span class="normal1"><span style="line-height: 150%;font-size:10;" ><o:p></o:p></span></span></span></p> <p style="line-height: 150%;" class="MsoNormal"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span class="normal1"><span style="line-height: 150%;font-size:10;" ><o:p> </o:p></span></span></span></p> <p style="text-align: center; line-height: 150%;" class="MsoNormal" align="center"><span style=";font-family:Times New Roman;font-size:100%;" ><span class="normal1"><span style="line-height: 150%;font-size:10;" >Mehmet Akif’in Bananzâde Hakkındaki sözleri…</span></span></span></p> <p style="text-align: center; line-height: 150%;" class="MsoNormal" align="center"> </p>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-37661489610148927562009-04-22T02:46:00.000-07:002009-07-25T05:01:40.880-07:00Şubat"ta Bir Kardelen: İskilipli Atıf Hoca<h1 class="haberbaslik">Şubat"ta Bir Kardelen: İskilipli Atıf Hoca</h1>TAKDİM
Avrupa"da birkaç ay kalabilme fırsatını elde etmiş ve şöyle-böyle bir yabancı dili hecelemeye başlamış pek çok insan, yapacak başka bir şey kalmamış gibi kendi insanını tezyif etmekte ve milletini hakir görmektedir. Bu tür insanların ağzından şu ifadeleri çok duymuşsunuzdur: "Ah, ne kadar geri bir milletmişiz!.. Meğer hayat Batı`daymış... Bizim ülkenin insanları âdetâ canlı cenazeler... Bu yığınların, yaşadıkları çağı yakalamaları mümkün değil... Hele <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muslumanlik/" class="u">Müslümanlık</a>, o bütün bütün çağdışı... Biz, bu kılık ve kıyafetle varılabilecek yerlerin en yakınına dahi varamayız!.. Dünya başını almış göklerde dolaşırken, bizler bu sıkma başlarla hâlâ yerde yürürken de tökezliyoruz. Milletin yükselip çağıyla hesaplaşması düşünülüyorsa, bu, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/batililasmadan/" class="u">Batılılaşmadan</a> geçer..." vs...<p>İşte bu düşünceler, merhametsiz yılların ve karanlık günlerin yabancılaştırdığı derbeder nesillerin düşünceleri ve bir dönemde heder olup gitmiş yığınların hezeyanlarıdır. O talihsiz günlerde bu hezeyanlara cevap veren bir baş yüce kamet vardır: İskilipli Atıf Hoca. O, "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/frenk-mukallitligi/" class="u">Frenk Mukallitliği</a> ve Şapka" ismiyle yazmış olduğu eseriyle geri kalışımızın gerçek sebepleri üzerinde durarak hakikati haykırmıştır. Ne var ki, hak ve hakikate tahammülü olamayan yarasa ruhlular, sesini soluğunu kesmek için onu sudan bahanelerle idam sehpasına kadar götürmüşlerdir. Şimdi sizleri bu büyük dava adamının ibret dolu hayatıyla baş başa bırakıyoruz..</p><p>YETİŞTİĞİ ÇEVRE</p><p>Atıf Efendi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/akkoyonlu/" class="u">Akkoyonlu</a> aşiretinden ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/imamogullari/" class="u">İmamoğulları</a> denilen aileden <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mehmed-ali/" class="u">Mehmed Ali</a> ağanın oğlu olup, 1292 hicri senesinde <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/corum/" class="u">Çorum</a>"un İskilip kazasının <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/tophane/" class="u">Tophane</a> köyünde dünyaya gelmiştir. Annesi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mekke/" class="u">Mekke</a>-i Mükerreme"den göç etmiş Ben-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hattap/" class="u">Hattap</a> aşiretinden, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/arap/" class="u">Arap</a> dedenin torunlarından Nazlı hanımdır. Altı aylıkken öksüz kalan <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mehmed-atif/" class="u">Mehmed Atıf</a>, dedesi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hasan-kethuda-efendinin/" class="u">Hasan Kethüda Efendinin</a> himayesinde yetişmiştir.</p><p>TAHSİL HAYATI</p><p>Büyük babası Hasan Kethüda Efendinin himmetiyle evvela köy hocasından başladığı tahsiline 1891 yılından itibaren iki sene İskilip"te, müderris <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hoca-abdullah-efendi/" class="u">Hoca Abdullah Efendi</a> nezaretinde devam etmiştir. 1893 Nisanında, ailesinin karşı çıkmasına rağmen İstanbul"a geldi ve medrese tahsiline burada devam etti. Meşhur Çarşambalı hocanın rahle-i tedrisine oturdu. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/medresede/" class="u">Medresede</a> daha çok "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/iskilipli-mehmed/" class="u">İskilipli Mehmed</a>" olarak anılırdı. 26 yaşında,1902"de medrese eğitimini iyi derece ile bitirdi ve aynı yıl açılan <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ruus/" class="u">Ruus</a> imtihanına(bir nevi mesleki kariyer sınavı) girerek İstanbul müderrisliğini kazandı, ertesi sene <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fatih-camiinde/" class="u">Fatih Camiinde</a> ders vermeye başladı. Bu arada <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/istanbul-dar/" class="u">İstanbul Dar</a>-ül <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fununu-ilahiyat-fakultesine/" class="u">Fünunu İlahiyat Fakültesine</a> girdi ve 1905"te buradan mezun olarak <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kabatas-lisesi-arapca/" class="u">Kabataş Lisesi Arapça</a> muallimliğine atandı.</p><p>MEYVELİ <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/agac/" class="u">AĞAÇ</a></p><p>Mehmed Atıf Efendi Cumhuriyet döneminde olduğu gibi, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mesrutiyet/" class="u">Meşrutiyet</a> öncesi ve sonrasında da çeşitli garazkârların yanlış tevil ve nazarları yüzünden taşlanıp durdu. Ama o bunlara tevekkülle sabretti, fazilet yemişleri vermeyi sürdürdü. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mesihat/" class="u">Meşihat</a> ı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islamiye/" class="u">İslamiye</a> dairesinde bulunan dersiamların mağduriyetini giderme konusunda yaptığı çalışmalar üzerine devrin <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/seyhulislam/" class="u">Şeyhülislam</a>"ı tarafından <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bodrum/" class="u">Bodrum</a>"a sürüldü. Üzerinde yoğunlaşan baskılar yüzünden Kırım"lı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ibrahim-tali-efendinin/" class="u">İbrahim Tali Efendinin</a> pasaportu ile gizlice Kırım"a geçti. Kırım"dan <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/varsova/" class="u">Varşova</a>"ya kadar gitti.. Meşrutiyet"in ilanından bir hafta evvel İstanbul"a geri döndü. 1910"da medreselerin genel müfettişliğine getirildi. Bu sıralar Sebilürreşad, Beyan-ül Hak, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mahfel/" class="u">Mahfel</a> gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Fazileti ve ilmi İstanbul"un her tarafına yayıldı, hatta yurtdışına kadar taştı. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kosova/" class="u">Kosova</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/plevne/" class="u">Plevne</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/uskup/" class="u">Üsküp</a> gibi yerlerden heyetlerin memleketlerinde yerleşmesi için yaptıkları ricaları, Kırım evkaf nazırlığı tekliflerini nazikçe geri çevirdi. Rivayete göre <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/japon/" class="u">Japon</a> büyükelçisi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/baron-usida/" class="u">Baron Uşida</a> kendisini ziyaret ettiğinde <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-hocaya/" class="u">Atıf Hocaya</a> şöyle söylemiş: "Sizin gibi birkaç hoca daha olsaydı, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islamiyet/" class="u">İslamiyet</a> bütün doğuyu, bu arada <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/japonya/" class="u">Japonya</a>"yı da fethederdi."</p><p>Bilahare Çorum"dan mebus adayı olduysa da İttihatçılar buna mani olmuşlardır. 31 Mart olayında bir hafta tutuklu kaldı. Suçsuz olduğu tebeyyün edince serbest bırakıldı. İttihatçıların entrikaları ile <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mahmud-sevket/" class="u">Mahmud Şevket</a> paşanın öldürülmesi olayında dahli olduğu gerekçesi ile <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sinop/" class="u">Sinop</a>"a sürüldü. Çorum, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bogazliyan/" class="u">Boğazlıyan</a> ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sungurlu/" class="u">Sungurlu</a>`da yaklaşık 1,5 yıl sürgün hayatı yaşadı. Sinop sürgününün canlı şahitlerinden emekli imam <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cevdet-soydanses-bey/" class="u">Cevdet Soydanses Bey</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif/" class="u">Atıf</a> hocayı şöyle anlatmakta: "Atıf hocayı ilk defa Sinop"ta gördüm. Küçük bir çocuktum henüz. İttihatçılar 600 kadar kişiyi Sinop"a sürmüştü. Aralarında babamla <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-hocanin/" class="u">Atıf Hocanın</a> da bulunduğu bu sürgünlerin mühim kısmı hoca idi, din adamıydı. Atıf Hoca çok efendi bir insandı. Sessiz, sedasız, ağzı çok iyi laf yapar, eli kalem tutardı. Bu sürgünden sonra İstanbul"a dönmüştü." Bahsi geçen iki hadisede de resmi makamlar, bir yanlışlığa kurban gittiğini, suçlu olmadığının anlaşıldığını ifade etmişlerdir. 1919 yılında Dar-ül Hilafet-i âliye medresesi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ibtida/" class="u">İbtida</a>-i Dahil umum müdürlüğü ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/medreset/" class="u">Medreset</a>-ül <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kudat/" class="u">Kudat</a>"ta Hikmet-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/tesriiyye/" class="u">Teşriiyye</a> dersi müderrisliğine getirildi. Bu yıllardan itibaren Atıf Hocanın şöhreti iyice arttı. 21 Ocak 1926 tarihli <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ankara-istiklal/" class="u">Ankara İstiklal</a> mahkemesi zabıtlarında <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/reis-kel-ali/" class="u">Reis Kel Ali</a> bu durumu şöyle ifade etmekte ve idam konusunda bize bir ipucu vermektedir: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fatihin/" class="u">Fatihin</a> en tanınmış bir hocasıdır."</p><p>CEMİYET HİZMETLERİNDE</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-efendi/" class="u">Atıf Efendi</a> içine kapalı, toplumdan uzak, kitapları arasında ördüğü kozasında yaşayan bir insan değildi. Eserlerine baktığımızda da her birinin bir toplumsal yarayı tedaviye, bir hayır hizmetine matuf hazırlandığını görürüz. Mesela, geliri donanma cemiyetine bağışlanmak üzere kaleme aldığı "Nazar-ı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/seriatta-kuvve/" class="u">Şeriatta Kuvve</a>-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/berriye/" class="u">Berriye</a> ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bahriyenin-ehemmiyeti-ve-vucubu/" class="u">Bahriyenin Ehemmiyeti Ve Vücubu</a>" adlı eser o sıralar çok takdir toplamıştı.</p><p>19 Ocak 1919"da <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mustafa-sabri/" class="u">Mustafa Sabri</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bediuzzaman-molla-said-efendi/" class="u">Bediüzzaman Molla Said Efendi</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ermenekli-saffet-efendi/" class="u">Ermenekli Saffet Efendi</a> gibi arkadaşları ile beraber <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muderrisler-cemiyetini/" class="u">Müderrisler Cemiyetini</a> kurdu ve ikinci başkanlığına getirildi. Bu cemiyet müderrislerin haklarını korumak ve aralarında dayanışmayı sağlamak üzere kurulmuştu. Daha sonra cemiyet aldığı bir karar gereği ismini Teali-i İslam"a çevirdi ve halka açıldı. Mustafa Sabri Beyin Şeyhülislam olması üzerine, Atıf hoca cemiyetin başkanlığına getirildi.</p><p>Tahir-ül <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mevlevi-bey/" class="u">Mevlevi Bey</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-hocayla/" class="u">Atıf Hocayla</a> ilk tanışmasını şöyle anlatıyor:"Fatih dersiamlarından İskilipli Mehmed Atıf Efendi 1336(1920) tarihlerinde İbtida-i Dahil medresesi umum müdürlüğüne getirilmişti ki, ben de orada müderris bulunuyordum. İttihat hükümeti tarafından nefy edilmiş ve birkaç sene sürgünde kalmış olan <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-efendiyi/" class="u">Atıf Efendiyi</a> o vakte gelinceye kadar tanımıyordum. Kendisi ile vazife sebebiyle görüştüğümde "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cemiyet/" class="u">Cemiyet</a>-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muderrisin/" class="u">Müderrisin</a>" adı ile teşkil eylemiş olduğu cemiyete benim de dahil olmamı teklif etti."</p><p>İŞGAL GÜNLERİ</p><p>Memleketin kara günleriydi... <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/payitahta/" class="u">Payitahta</a> düşman çizmesi girmiş, vatan toprakları yüzyıllar sonra yeni bir haçlı işgaline maruz kalmıştı. Şairin dediği gibi "felek bi rahm, devran bir sükûn. Dert çok, derman yok, düşman kavi, talih zebundu"</p><p>İzmir"in işgali üzerine Teali-i İslam cemiyeti bir protesto beyannamesi neşretti. 1922 yılı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ramazan/" class="u">Ramazan</a> ayında Saray"daki <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/huzur/" class="u">Huzur</a> derslerine muhatap olarak katıldı. Huzur dersleri Ramazan aylarında, Saray"da padişah huzurunda yapılan ve seçkin bazı âlimlerle saray erkânının katıldığı ilmi sohbetlerdi. Huzurda doğrudan ders veren alimlere "mukarrrer" ders veren hocalara soru tevcih eden, ve kendisine soru sorulursa cevap veren hoca efendilere ise "muhatap" denirdi. Bu gelenek 1922 yılında son bulmuştu.</p><p>Bu sıralar Atıf hocanın Alemdar ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mahfil/" class="u">Mahfil</a>"de yazıları yayınlandı. Bu arada şunu da belirtelim; Alemdar Gazetesinde 11 Nisan 1920"de <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mustafa-kemal-pasa/" class="u">Mustafa Kemal Paşa</a> hakkındaki idam kararı yayınlanmıştı. Atıf Hocanın idamında burada yazı yazmasının etkisi var mıdır, bilemiyoruz. Fakat tam bu sıralar cereyan eden bir başka hadise hocanın idam edilmesinde mühim bir amil olmuştur. İstanbul hükümeti Anadolu"daki <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kuvva/" class="u">Kuvva</a>-i Milliye hareketine karşı halkın teveccühünü kırmak için bir fetva yayınlamış, ama Anadolu ulemasının karşı fetvası bunu boşa çıkarmıştı. Bunun üzerine <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/seyhulislam-mustafa-sabri-efendinin/" class="u">Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin</a> marifetiyle Teali-i İslam cemiyeti namına yazılmış ve bastırılmış bir beyanname zorla Teali-i İslam cemiyeti idare heyetine imzalatılmaya çalışılmıştı. Ama Atıf Hoca ve Tahir-ül <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mevlevi/" class="u">Mevlevi</a>"nin şiddetle karşı koymaları üzerine de mühürsüz olarak <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/yunan/" class="u">Yunan</a> uçaklarınca Anadolu"ya atıldı. Buna karşın, o zamanın <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/vakit/" class="u">Vakit</a> gazetesinde Atıf Hoca tekzibname yayınladıysa da, Ankara <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/istiklal/" class="u">İstiklal</a> mahkemesi zabıtlarında okuduğumuza göre, bu beyanname Hocaefendi"ye karşı güdülen kinin mühim bir amili olarak zihinlerde kaldı. (Geniş bilgi için Tahir-ül Mevlevi"nin hatıralarının 73 ila 81. sayfalarına bakılabilir.)</p><p>CUMHURİYET DÖNEMİ YAZILARI</p><p>Atıf Efendi, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki yazılarında, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/frenklesme/" class="u">Frenkleşme</a> illetine tutulmuş <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cenab-sahabeddin/" class="u">Cenab Şahabeddin</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/omer-riza-dogrul/" class="u">Ömer Rıza Doğrul</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/suleyman-nazif/" class="u">Süleyman Nazif</a> gibi zatlarla çeşitli mevzularda kalem münakaşalarına girişti. Yazılarını ve eserlerini incelediğimizde onun <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sark/" class="u">Şark</a> ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/garb/" class="u">Garb</a>"da yazılan eserlere vukufu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Yalnız şunu da hatırlatalım ki, merhum hocamız bazen muhataplarına çok sert bir üslup kullanmıştır. Mesela meşhur İslam seyyahı ve âlimi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/abdurresit-ibrahim/" class="u">Abdürreşit İbrahim</a> hakkındaki "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bir-muctehid-taslaginin-dalalet-ve-idlali/" class="u">Bir Müçtehid Taslağının Dalalet Ve İdlali</a>" adlı yazısında olduğu gibi&</p><p>O, Ehl-i sünnet vel cemaat düşüncesinin yılmaz bir müdafaacısı ve kalesi idi. Tabii bu özelliği, onun İbn-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/teymiyye/" class="u">Teymiyye</a>"den alıntılar yapmasına engel teşkil etmiyordu. Ona göre güzel bir fikir kimden gelirse gelsin alınır ve sahip çıkılırdı. Özelikle modernist düşüncelerin <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/osmanli/" class="u">Osmanlı</a> ülkesinin saçaklarını sardığı bir zamanda engin bilgisiyle bunlara karşı dimdik durdu. Şimdilerde memlekette cirit atan bir grup modernist, oryantalist mütercimi, ilmilik yaparak meşhur olmak isteyen zavallılar o zaman da vardı. Ama karşılarında Atıf Hoca ve emsali çetin ceviz ulemayı bulmuşlardı. Beyan-ül Hak dergisinde bir yazısında Atıf Hoca bunlar hakkında şunları yazıyordu: "Vakıa şimdiye kadar İslam dini aleyhinde hasımlar tarafından hücumlar olmuş ve bu konuda pek çok küfür ve hezeyanlar neşredilmiş ise de, ulema-i kiram hazeratı ilmi satvetleri ile hepsini red ve iptal etmişlerdir. Son zamanda ise bir taraftan maddeciler, tabiatçılar, farmasonlar gibi İslam dininin en şiddetli düşmanları tarafından ilahi nurun mahvına çalışılıyor.</p><p>Diğer taraftan İslamiyet kisvesi altında türlü türlü küfür, hezeyan ve fesatlıklarla İslam dininin yıkılmasına çalışılıyor. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/zamanimizdan/" class="u">Zamanımızdan</a> ikinci zümreden olmak üzere bir takım müçtehid, istinbat melekesine malik imişler gibi içtihada yeltenmek ve hatta bütün Ehl-i sünnetçe Allah katında umum <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ummet/" class="u">Ümmet</a>-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muhammed/" class="u">Muhammed</a>"den efdaliyetleri müsellem olan şeyhayn hazeratına(Hz. Ebubekir ve Ömer) dil uzatmak, dört imam gibi müçtehidin-i kiram ve fukaha-i izamı hatalı bulmak ve tahkir etmek, esası bütün müçtehidlerce kabul olunan dini meseleleri inkar etmek cüretinde bulunan dalalet ve idlal erbabının Müslümanları zehirlemekte olduğu maalesef görülmektedir. Nitekim bunlardan evvel birisinin de hakkında nass varit olan kurban meselesinde içtihad hülyasında bulunduğu malumdur."(Not: Hatırlanacağı gibi günümüz Türkiye"sinde de sözüm ona bir profesör böyle bir iddiayı önümüze sunmuştu; <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/tavuktan/" class="u">Tavuktan</a> kurban olabilir diye&)</p><p>1923 yılında yayınladığı "Tesettür-ü Şer"i" ve 1924"de neşrettiği "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/din/" class="u">Din</a>-i İslam"da Men-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muskirat/" class="u">Müskirat</a>" adlı eserleri ile "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-efendi-kutuphanesi-nesriyatindan/" class="u">Atıf Efendi Kütüphanesi Neşriyatından</a>" adıyla yeni bir serinin telifine başladı. Bu seriyi 10 sene içerisinde 50 kitaba ulaştırma azmindeydi. Üçüncü eser "Frenk Mukallitliği ve Şapka"dır. Dikkat edilirse, üç eser de devrin idaresini rahatsız edecek cinstendir ve devam etmesine meydan verilmemiştir. FRENK MUKALLİDLİĞİ VE ŞAPKA</p><p>Atıf hoca 1924 yılında Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabını neşretti. Yani <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sapkaya/" class="u">Şapkaya</a> dair kanunun kabulünden bir buçuk sene evvel. Tabii, diğer kitapları gibi neşretmeden önce onu da Maarif vekaletine gönderdi, izin hatta takdir aldı. Bu risale körü körüne Avrupa taklitçiliğini eleştiren bir eserdi. Atıf Efendi 32 sayfalık bu eserinde; Avrupa"nın ilim ve fennini almanın caiz, hatta lüzumlu bulunup, ama bizde yapılanın ise daha çok şuursuz bir batı taklitçiliği olduğunu, kılık kıyafette onlara benzemenin aslında ruhtaki bir bozuluşa alamet veya onun bedene aksetmesine sebebiyet vereceğini, bunun ise müstakil bir şahsiyet inşa eden İslam düşüncesine zıt düştüğünü, Resul-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ekrem/" class="u">Ekrem</a>"in Ebu <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/davud/" class="u">Davud</a> gibi sünen kitaplarında geçen "Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır." hadis-i nebevisi ışığında izah etmeye çalışıyor ve şu hükmü veriyordu: "Bir Müslüman şiar ve alamet-i küfür addolunan bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak suretiyle gayr-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muslimleri/" class="u">Müslimleri</a> taklit etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer"an memnû ve yasaktır." Hoca bu görüşünde yalnız da değildi. İşte <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bediuzzaman/" class="u">Bediüzzaman</a>"dan bir misal: "Sonra o zâlim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: "Sen, yirmi senedir bir tek defa takkemizi(şapka) başına koymadın. Eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski kıyafetinle bulundun. Halbuki on yedi milyon bu kıyafete girdi." Ben de dedim: "On yedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupa-perest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer`iye ve cebr-i kanunî cihetiyle girmektense, azîmet-i şer`iye ve takvâ cihetiyle, yedi milyar zatların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim."</p><p>Atıf Efendi, kitabını neşrettikten sonra bu eser hakkında bir tenkit kaleme alan Süleyman Nazif"e verdiği cevapta şöyle diyordu: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/risalede/" class="u">Risalede</a> şapkaya dair olan bahisleri <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fetava/" class="u">Fetava</a>-i Hindiyye, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kadihan/" class="u">Kadıhan</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bezzaziye/" class="u">Bezzaziye</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muhit/" class="u">Muhit</a>-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/burhani/" class="u">Burhani</a> gibi muteber fıkıh kitaplarından ahz ile tercüme ettim. Meselenin ruhuna kendiliğinden bir şey ilave etmedim."</p><p>Bu arada şunu da belirtelim ki, Atıf Efendi meselesinde iki jurnalciden bahsetmek doğru olacaktır;</p><p>1-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/zeynelabidin/" class="u">Zeynelabidin</a>; İsmi ile müsemma olmayan bu şahıs, medrese öğrencisiyken <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-efendiye/" class="u">Atıf Efendiye</a> haksız yere kin bağlamış bir ruh hastasıdır. Şapka inkılabı olunca çeşitli yerlere "filan şapka aleyhtarıdır" diye ihbarlarda bulunan bu zavallı, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/atif-efendinin/" class="u">Atıf Efendinin</a> asılmasında ve onca mazlumun zindanlarda sürünmesinde başlıca amillerden birisidir. Mesela, iğrenç bir hareketinden dolayı kendisini pataklayan ve medreseden kovan <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nuruosmaniye-camii/" class="u">Nuruosmaniye Camii</a> imamı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hafiz-osman-efendi/" class="u">Hafız Osman Efendi</a> için; "Frenk Mukallitliği ve Şapka eserini Atıf efendi ile birlikte kaleme aldı" gibi iftiralarda bulunmuştur.</p><p>2-Süleyman Nazif: Bu edibimiz de daha önce oruç ile alakalı bir meselede kaleminin Atıf Efendi karşısında susması üzerine intikam için fırsat kollamış, Şapka risalesi yazılınca "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bir-hocaefendiye/" class="u">Bir Hocaefendiye</a> cevap" adıyla vukufsuzca bir yazı yazmıştı. Atıf Efendi"nin mukabil yazısı ve cevabı üzerine daha sert karşılık vermiş ama bunu hocanın eli kolu bağlanıp, hapse gönderildiği sırada yayınlamıştır. Daha sonra da kendi iki makalesini maalesef-Atıf Hocanın verdiği cevabı araya koymadan- "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/imana-tasallut/" class="u">İmana Tasallut</a>" adıyla neşretmiştir.</p><p>Süleyman Nazif adı geçen yazısında tehevvürle ve hakaretvari davranmış ve selef ulemasına ağır ithamlarda bulunmuştu. İşte bazı misaller: "Fetva kitapları İslam"a ayak bağı olacak satırlarla dopdoludur." "Ben bile bugün usulden hüküm çıkarmaya ilmim yeterli olsa bin iki yüz senelik mezhebimin imamı olan Ebu Hanife"yi aradan hürmetle çıkartarak <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/peygamberim/" class="u">Peygamberim</a> ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/allahimla/" class="u">Allahımla</a> yalnız kalacağım." "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hicretin/" class="u">Hicretin</a> bin senesinden beri fıkıh ve fukaha bizde cehaleti çoğaltıp, istismar eden zararlı bir kuruluş ve bir sürü zararlı şahıslardır."</p><p>Nazif bu yazısında Atıf Efendi için de "dar düşünceli, cahil, Allah"ın haram etme yetkisini gasp eden" gibi seviyesiz ithamlarda bulunmuştu. Atıf Efendi bu hücuma mükemmel bir cevap verdi. İşte bir paragrafı:"<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fikih/" class="u">Fıkıh</a> ilminde ihtisas sahiplerinden bulunan ve sözleri her vecih ile itimada şayan olan muhterem zatların sözlerine mi Müslümanların itimad ve iman etmesi vacip olur, yoksa kendi itiraf ettiği vech ile 20"den 45 yaşına kadar 25 sene şüphe vadisinde dolaşıp ve diğer bir makalesinde itiraf ettiği üzere bu esnada bir çok kimseleri dalalete sürüklemiş olan, on bir senelik bir Müslüman olduğu halde, benim bildiğim bir sene içinde iki defa, dini zaruretlere taarruz eden, (biri orucun mükellefiyetinin vücubunu inkar, diğeri Hz. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/isa/" class="u">İsa</a>"yı(as) tahkir ve tezyif etmiş olması) artık 25 sene dinsizlik, dalal ve idlal vadisinde yaşayan, on bir senelik İslamiyet zamanında da dini zaruretlere saldırmaktan geri durmayan Süleyman Nazif beyin Şapka hakkında vermiş olduğu hükümlere, fetvaları mı itimat etmeleri lazım geleceğine dair verilecek hükmü yine efkar-ı ammeye havale ederim."</p><p>Bu konuda da sözü Tahir-ül Mevlevi"ye bırakalım: "Bir adam; dine, imana, peygambere hatta Allah"a karşı dil uzatabilir. Bu, onun vicdanına ait bir şeydir. Fakat dindar görünmemek şartıyla. Hem dindar, hem dine tecavüzkâr görünmek ya daimi nifaktır yahut gizlenemez bir deliliktir. Bana karşı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mevlana/" class="u">Mevlana</a>"yı takdis ettiğini söyleyen bir adamın, asrın en beliği gazel söyleyeni <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muhyiddin-raif/" class="u">Muhyiddin Raif</a> bey muvacehesinde onun, (haşa) <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/husameddin/" class="u">Hüsameddin</a> ismindeki oğlana abayı yakmış bir kallaş olduğunu ağıza alması, zekasının taşkın ve derece-i lüzumu pek aşkın bulunduğuna delalet eder. Bu gibilere acınır ve Allah şifa versin denilir. Lakin bir adamın en tehlikeli anında, sırf ilmi bir mübahasedeki mağlubiyetin hıncını çıkarmak için onun aleyhinde ve müdafaa edemeyeceği bir surette jurnal vermeye kalkışmak ne dinde hoş görülür ne dinsizlikte."</p><p>Rahmetli <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-ulvi-kurucu-bey/" class="u">Ali Ulvi Kurucu Bey</a>,<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/son-seyhulislamlarimizdan-mustafa-sabri-efendi/" class="u">Son Şeyhülislamlarımızdan Mustafa Sabri Efendi</a>`nin oğlu <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ibrahim-sabri-beyin/" class="u">İbrahim Sabri Beyin</a> bir dost sohbetinde bu meseleye değinişini şöyle anlatıyor: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bahis-akif/" class="u">Bahis Akif</a> bey üzerinde devam ederken, İbrahim Bey, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/akif-bey/" class="u">Akif Bey</a>`in "Süleyman Nazif`e" adlı şiirinde onun için; "Ey tek kara gün dostu, bu hicranzede yurdun" demesi hakkında şunları söyledi; "Yahu, Akif Bey heyecanlarında mutedil, kızarak konuşmayan, sakin bir insandır. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/suleyman-nazif-bey/" class="u">Süleyman Nazif Bey</a>`e bu yüksek payeyi nasıl vermiş? Bunu İskilipli Atıf Hoca faciasından önce yazmış olmalı. Bu faciayı görseydi herhalde Nazif`e "kara gün dostu" demezdi. Süleyman Nazif iyi bir ediptir, şairdir, ama kararsız, hercaimeşrep bir adamdır. Çabuk kızar, çabuk sever, çabuk söver. Atıf Efendinin şehadetine de sebeb oldu derler."</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/besir-ayvazoglu/" class="u">Beşir Ayvazoğlu</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/faruk-nafiz-camlibel/" class="u">Faruk Nafiz Çamlıbel</a>`den naklen M. Akif`in bu meseledeki tutumunu şöyle anlatıyor: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/faruk-nafiz/" class="u">Faruk Nafiz</a>, 1924 yazında <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-rifat-beyin/" class="u">Ali Rıfat Beyin</a> konser provasını Nazif`in davetlisi olarak dinlemeye gittiği Hale sinemasında onu Akif`le samimi bir dostluk içinde görünce hayrete düştüğünü söyler. Çünkü Nazif`le Atıf Hoca arasında tartışma o günlerde iyiden iyiye şiddetlenmiştir ve hocanın fikrinde olması gereken Akif bir konser provasında Nazif`le birlikte Ali <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/rifat-beyin/" class="u">Rıfat Beyin</a> bastelerini dinlemektedir.</p><p>Konserden sonra bir ara Nazif, "Atıf Hocayla aramızda geçen münakaşaya ne buyurulur?" diye sorunca, Akif tartışmadan haberi yokmuş gibi; "Ne münakaşası bu?" diye başka bir soruyla mukabele eder. Nazif; "Şapka münakaşası" der "Ben serpuşu değiştirmeli diyorum. O da değiştirmemekte ısrar ediyor." Akif bunun üzerine şöyle bir cevap verir:" Serpuş değiştirmek bence mühim değil. Şapka da, kalpak da müsavi. Elverir ki kafaları değiştirmeli. Bunu yapabiliyor muyuz mesele burada."</p><p>Sayın Ayvazoğlu bu meselede -şair tabiatından olacak- Nazif`e meyilli gibidir ki, kitabında merhum Atıf Efendiyi; "katı bir Müslüman" mağrur" "inatçı" olarak vasfediyor. Havada iddialar..</p><p>Süleyman Nazif, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/iskilipli-mehmed-atif-hocanin/" class="u">İskilipli Mehmed Atıf Hocanın</a> şehadetinden bir yıl sonra 4 Ocak 1927"de zatürree`den öldü...</p><p>ŞAPKA İNKİLAPI VE TEPKİLER</p><p>1 Kasım 1925"te kabul edilen Şapka kanunu Anadolu"da yer yer protestolara sebeb olunca, hükümet demir yumruğunu kullanmaya karar verdi. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/konya/" class="u">Konya</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/maras/" class="u">Maraş</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/giresun/" class="u">Giresun</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/rize/" class="u">Rize</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/erzurum/" class="u">Erzurum</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kayseri/" class="u">Kayseri</a> gibi şehirlerde halkın şapkaya direnmesi buralarda gezici İstiklal mahkemelerinin dolaşmasına sebep oldu. Bu mahkemeler sadece Erzurum"da 30 kadar idam hükmü verdi. Bu arada Şapka olaylarında etkili olduğu gerekçesi ile Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabı toplatıldı ve müellifi hakkında inceleme başlatıldı. Hâlbuki müellif bu eseri Şapka kanunundan evvel neşretmişti. Kanunların ise geçmişe yönelik işlememesi bütün hukuk sistemlerinde en temel bir esastı ve bu bir güzel çiğnenecekti Atıf Hocanın mazlumiyet, mağduriyet, mahkûmiyet dakikaları artık gün sayıyordu...</p><p>TEVKİFİ</p><p>Ve nihayet beklenen oldu. 7 Aralık 1925"te tutuklandı. Ankara İstiklal mahkemesi tarafından Giresun"a gönderildi. Buradaki mahkemede suçsuz olduğu anlaşılıp beraatına karar verilmesine rağmen, İstanbul"a getirildiğinde salınmadı. Çünkü asıl mesele Atıf hocanın suçlu olup olmaması meselesi değildi. Suç olmasa bile icat edilecekti. Hani kurdun kuzuya "Suyu bulandırıyorsun" demesi hikâyesi vardır ya... <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/necip-fazil/" class="u">Necip Fazıl</a>"ın da dediği gibi artık onu mahkûm edebilmek için "Halis dindar olmak kabahati yüzünden asılacaksın" demekten başka çare yoktu.</p><p>İstanbul"a getirildiği zaman bitkin ve zayıflamış bir haldeydi. Tahir-ül Mevlevi anlatıyor: "Akşama doğru Atıf ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nuruosmaniye/" class="u">Nuruosmaniye</a> imamı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hafiz-osman-efendilerin/" class="u">Hafız Osman Efendilerin</a> getirildiklerini ve müdüriyet dairesine götürüldüklerini yine pencereden gördük. Her ikisinde de yol hali olmak üzere yorgunluk ve zayıflık vardı."</p><p>Maznunlar tekrar yargılanmak üzere trenle Ankara"ya götürüldüler. Ankara"da hapishaneye sevk edilirken yanında bulunan Tahir-ül Mevlevi ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: "Atıf Efendi ile aynı otomobile tesadüf etmiştik. "Geçmiş olsun" dedim. "Evet, kefeni yırttık. Bereket versin ki, Muharrem(Giresun"da Şapka olaylarının elebaşı olduğu iddiası ile asılan şahıs) ile tanışmıyordum" cevabını verdi.</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hapishane/" class="u">Hapishane</a>`de <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hocaefendilere/" class="u">Hocaefendilere</a> reva görülen muameleyi, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/emin-sarac-hocaefendi-ali-haydar-efendi/" class="u">Emin Saraç Hocaefendi Ali Haydar Efendi</a>`den naklen bana şöyle anlatmıştı:</p><p>"Şunu da, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-haydar-efendi/" class="u">Ali Haydar Efendi</a>`nin kerimeleri <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/saide/" class="u">Saide</a> abladan duymuştum. "Bir akşam" demiş "kapıyı açtılar. Gardiyan; "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-haydar-gurbuzler/" class="u">Ali Haydar Gürbüzler</a> çabuk çabuk" diye bağırıyor. Kalktık, gittik. "Ne olacak acaba? Yoksa son nefeslerimizi mi alıyoruz?" derken, bir koğuşun kapısını açtılar. Orada sarhoşlar, ayyaşlar, derbeder, çapulcu insanlar toplanmışlar." Oraya atıyorlar. Ne yapsın istiğfar, salâvat ile o anki ahvale göre meşgul oluyor. Aradan bir iki saat geçtikten sonra kapı açılıyor, çağırıyorlar. Bu sefer Atıf Efendi"yi getiriyorlar. Orada tenekeler var, insanlar onlara abdest bozuyorlar. Odanın içindeki kokuyu düşünün. Orada saatlerce mahsus tutuyorlar, öyle muamele ediyorlar.</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/istiklal-mahkemeleri/" class="u">İSTİKLAL MAHKEMELERİ</a></p><p>İstiklal mahkemeleri yargılamaları bana <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/karakusi/" class="u">Karakuşi</a> mahkeme fıkrasını hatırlatır: "Bir hırsız <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kadi-karakus/" class="u">Kadı Karakuş</a>"a gelir ve hırsızlık için girdiği evin sahibini şikâyet eder: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kadi-efendi/" class="u">Kadı Efendi</a>, evin penceresi çürükmüş; kaçarken düştüm ve kolum kırıldı" der. Ev sahibi, "pencereyi ben yapmadım, marangoz yaptı" diyerek, işin içinden sıyrılır. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/marangoz/" class="u">Marangoz</a>, "pencereyi takarken, gözüme falanca kadının elbisesi ilişmişti" der. Kadın, elbiseyi boyayanı suçlar. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/boyaci/" class="u">Boyacı</a> herhangi bir mazeret bulamayınca, Karakuş boyacının idamına karar verir. Ne var ki, boyacının boyu idam sehpasından uzun olduğu için yerine daha kısa boylu bir boyacı bulunur ve hüküm infaz edilir."</p><p>Sadece şu husus bile İstiklal mahkemelerinin yargılamasının ne kadar gülünç olduğuna yeter; Ankara İstiklal mahkemesi azalarından sadece Rize mebusu <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-bey/" class="u">Ali Bey</a> ile, savcı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/necip-ali-bey/" class="u">Necip Ali Bey</a> hukuk öğrenimi görmüştü. Reis <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kel-ali/" class="u">Kel Ali</a>(<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cetinkaya/" class="u">Çetinkaya</a>) ve diğer azalar <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kilic-ali/" class="u">Kılıç Ali</a> ile <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/resid-galip/" class="u">Reşid Galip</a> beyler asker kökenli idiler. Zaten bunun çok da önemi yoktu. Hıfzı Veldet <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/velidedeoglu/" class="u">Velidedeoğlu</a>"nun "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/milli-mucadele-anilari/" class="u">Milli Mücadele Anıları</a>" adlı eserindeki İstiklal mahkemeleri hakkındaki şu ifadesi çok şeyi açıklıyor: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mubalagasiz/" class="u">Mübalağasız</a> denilebilir ki, bunlardan her biri kendi başına bir Büyük <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/millet-meclisi/" class="u">Millet Meclisi</a>, kendi başına birer diktatördü."</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ugur-mumcu/" class="u">Uğur Mumcu</a> bu durumu sanki meşru gösterme gayreti içindedir: "Devrim bir şiddet olayıdır! Devrim, şiddet ile gelir& her devrim idam sehpalarıyla, giyotinlerle ile başlar; sonra evrim sürecine dönüşüp barışçı yöntemlerle gelişir. Hangi devrim kansız yapılmıştır? Hangi devrim toplumsal gerilimler yaşatmamıştır? Ve hangi devrim <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cavit/" class="u">Cavit</a> beyin haksız yere asılması gibi adaletsizliklere ve haksızlıklara yol açmamıştır?"</p><p>İstiklal mahkemeleri zabıtlarını incelediğimizde mahkemelerin hiç de Prof. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ergun-aybars/" class="u">Ergün Aybars</a>"ın "İstiklal Mahkemeleri" adlı kitabında anlattığı gibi pembe bir çizgide olmadığı görünecektir. Misal olarak, mahkeme heyetinin maznunlara hitap tarzına birkaç numune verelim: "...İnkâr filan edeyim deme! <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/temyizsiz/" class="u">Temyizsiz</a>, istinafsız bir mahkeme karşısında bulunuyorsun. Ufak bir yalan söylersen okkanın altına gidersin."</p><p>"Hocam ruhun karanlık."</p><p>"Anlaşılıyor ki, İstiklal mahkemesi kanunlarına biraz daha şiddet lazım. Senin gibi muzır adamlara bir iki sual sorduktan sonra hemen hükmü vermeli."</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mehmed-akif/" class="u">Mehmed Akif</a>"in damadı, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/aslen-burdur/" class="u">Aslen Burdur</a>`lu olup Mısır`da doğmuş olan Ömer <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/riza-dogrul/" class="u">Rıza Doğrul</a>"a: "Ne olursan ol! Türk vatanında, Türk vatandaşları arasında yaşamaya hakkın yok. Sana daha açık söyleyeyim mi? Kendimizden başkasının bu toprakta oturmasını istemiyoruz."</p><p>"Bu Gürcülüğü, Araplığı, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cerkezligi/" class="u">Çerkezliği</a> ruhunuzdan ne vakit çıkaracaksınız bilmiyorum ki? Türkiye"de doğar, Türkiye"de büyür, burada yer, içersiniz. Niye yok <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/gurcuyum/" class="u">Gürcüyüm</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cerkezim/" class="u">Çerkezim</a> bilmem neyim dersiniz?"</p><p>İşte mahkemeyi yürüten heyetin fikir seviyesi... Bize şairin dediği gibi şöyle dua etmekten başka bir şey kalmıyor: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kalmasin-allahim/" class="u">Kalmasın Allahım</a> dünyada bir hakikat nihan."</p><p>MAHKEME <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/safahati/" class="u">SAFAHATI</a></p><p>Atıf Efendi mahkemenin beraat vereceğinden ümitlidir. Zira bir suç bulunamamaktadır. Mahkemeye getirildikleri bir gün kendisiyle görüşebilen dostu Tahir ül Mevlevi bu durumu şöyle anlatmaktadır. "Burada Atıf Efendi ile bir parça konuşabildim. Teali-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islam-cemiyetinin-anadolu/" class="u">İslam Cemiyetinin Anadolu</a>"ya hiçbir beyanname göndermemiş olduğuna dair Vakit gazetesi ile yapılan ilanın para kesesinde gizlediği maktuasını mahkemeye gösterdiğini, beyanname cürmünden cemiyetin beri olduğuna dair olduğuna dair heyete kanaat geldiğini, şapka risalesini kanunun neşrinden bir buçuk sene evvel tab"ettirmiş olduğunu, ikinci defa basılmak şöyle dursun, ilk tabının tamamıyla satılmadığını ispat eylediğini haber verdi.</p><p>-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sonunu/" class="u">Sonunu</a> nasıl görüyorsun? diye sordum.</p><p>-"Cürüm bulunmadı ki ceza verilsin. Tabii beraat umuyorum" dedi.</p><p>Birkaç gün münferit koğuşuna konulmuşken oradan çıkarılıp 8. koğuşa getirilmiş olmasını da beraatına delil saydığını söyledi.</p><p>-Benim için ne düşünüyorsun? dedim.</p><p>-Ben Şapka risalesini yazmışken beraat ümidini beslersem, sen onu hakk-ı sarihin bilmelisin" cevabını verdi.</p><p>-İnşallah öyle olur mukabelesinde bulundum. Hoca hakikaten kurtulacağımıza ümit veriyor, bizim mahkemeye verilişimizin vehimden ileri geldiğine, biraz da o vehmi İstanbul polis idaresinin körüklediğine kani bulunuyordu."</p><p>Hocaefendi"nin bu ümidi maalesef doğru değildi. Mahkeme bir suç bulabilmek için adeta yırtınıyordu. İşte mahkemeden bir sahne: Atıf Hoca: "Belgeyi arz ediyorum. Vakit gazetesinin 1034. nüshasında tekzibnamem duruyor. Şimdi bu durup dururken, bendenize vesika sormak bilmem nasıl olur?</p><p>-Sen bu tekzipnameyi ancak bir gizli maksat için yaparsın.</p><p>-Ne maksadı beyefendi?</p><p>-Çünkü gördünüz ki, bunlar Yunan tayyareleriyle atıldı ve aksi tesir yaptı. Anadolu halkı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/milli-mucadeleye/" class="u">Milli Mücadeleye</a> daha fazla destek vermiştir. Siz de bu kötü durumdan kurtulmak için bunu yaptınız.</p><p>-Eğer öyle olsa idi, onlarla beraber olurdum, cemiyete devam ederdim. Halbuki devam etmedim. Bu da bir delildir. Eğer bu düşünceniz akla gelebilirdi.</p><p>-Sus! Bizi çileden çıkarma! <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hurriyet/" class="u">Hürriyet</a> ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/itilaf/" class="u">İtilaf</a>"tan ve Mustafa Sabri"den destek alarak bu cemiyeti kurduğun buradan belli oluyor. Sen hala onlardan ayrıyım diyorsun. Biz budala olmalıyız ki, bu sözlere inanalım. Bol bol atıyorsun. Çıkarın."</p><p>Mahkeme Hocaefendi karşısında aciz kalmış bu da onları iyice asabileştirmiştir. İşte bir başka numune: Atıf Hoca:</p><p>-Beyefendi bendeniz zat-ı âlinize resmi belge sundum ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ferid-pasa/" class="u">Ferid Paşa</a> hükümetini karşı kalemimle mücadele ettiğimi açıkça ispat ettim.</p><p>-Ne ile ispat ettin? <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sikilmiyor/" class="u">Sıkılmıyor</a> musun, bunu nasıl söylüyorsun? Biz senin söylediğin sözlere inandık mı? İnanmak mecburiyetinde miyiz?</p><p>Atıf Hoca: -Vakit gazetesinin 1134. nüshasında ki tekzibi kim yazdı?</p><p>-Ben de sana cevap verdim, bunu din perdesi altında kötülüklerinize daha fazla devam etmek için yaptınız.</p><p>-Beyefendi ben deli olmalıyım ki, kendi yaptığım işleri kendim yalanlayayım.</p><p>-Cemiyet namına rol yapıyorsunuz. Sana sorarım. Tüzüğünüzde vatan müdafaasına, mücadeleye dair ufak bir madde, bir fıkra göster.</p><p>-Beyefendi bu bir hayır cemiyetidir.</p><p>-Sus, sus bir parça utan. Saçın, sakalın ağarmış utanmak nedir zerre kadar bilmiyorsun"</p><p>Mahkemeye dair bazı hatıralar da şöyle; O sıralar adi bir suçtan Ankara İstiklal mahkemesine verilen bir zat, bir mahkeme arasında şahit olduğu manzarayı şöyle anlatıyor: "Atıf hocayı getirdiler. Kılıç Ali, Kel Ali ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/necip-ali/" class="u">Necip Ali</a> ayağa kalktılar. Ellerinde şapkaları da var. Atıf Hocaya: "Hocam, bunu giymekte bir beis yoktur deyiver" dediler. Fakat Atıf hoca: "Hayır" dedi.</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bolu/" class="u">Bolu</a>"lu <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nizamettin-sarac-bey/" class="u">Nizamettin Saraç Bey</a> anlatıyor: "Zannedersem 1926 veya 27 seneleriydi. O sıralarda vazifem icabı Ankara"da bulunuyordum. Genç olmama rağmen <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/istiklal-mahkemelerini/" class="u">İstiklal Mahkemelerini</a> takip için verilen vesikalardan birini elde etmiştim. Bununla imkân buldukça celseleri takip ediyordum. Bir tesadüf eseri olarak Atıf Hocanın muhakemesinde de bulundum. Muhakemeyi reis sıfatıyla Kel Ali adıyla maruf <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-cetinkaya/" class="u">Ali Çetinkaya</a> yürütüyordu. Büyük bir hışımla hocaya dönerek: "Sen şapka aleyhinde bulunmuşsun!" dedi. Hoca sakin ve vakur bir tavırla: "Evet efendim. Şapka kanunu çıkmadan iki sene önce, şapkanın bir Müslüman kisvesi olmadığına dair bir risale yazmıştım."dedi. Kel Ali: "Şimdi ne yapıyorsun?" diye sordu. Hoca: "Kanunlara itaat ediyorum" cevabını verdi. Bunun üzerine Kel Ali hiddetle bağırarak: "Sen bilmiyor musun ki şapka da bezdir, fes de bezdir" deyince hoca sükunetle: "Evet biliyorum, ancak hey"et-i hakimin arkasındaki bayrak da bezdir, lütfen o bezi kaldırınız da yerine bir İngiliz bayrağı asınız." karşılığını verdi. Kel Ali hiddetlenmişti. "Ne diyorsun?"diye bağırdı. Hoca:"Şapka bir alamettir, adet ile alamet arasındaki farkı düşünerek o risaleyi yazmıştım." dedi. Bunun üzerine celse tatil olundu ve savunmasını yapmak için mahkeme bir gün sonrasına ertelendi."</p><p>Ve nihayet 2 Şubat 1926 günü, mahkemede müdde-i umumi Necip Ali Bey iddianamesini ve ceza taleplerini okudu. Tek idam isteği <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/babaeski/" class="u">Babaeski</a> müftüsü Ali <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/riza-efendi/" class="u">Rıza Efendi</a> hakkındaydı. Atıf Efendi 10 senelik sürgün(kürek) cezası istenen mazlumlar arasındaydı. Normalde mahkemelerdeki bir anane olarak, hâkimler savcının isteğinden fazla ceza vermezler, ya aynını ya da daha azını verirlerdi. Burada da durum öyle olacağını gösteriyordu. Ama bu hüküm ertesi gün ne hikmetse, Atıf Efendi hakkında değiştirilecekti. Mahkeme son müdafaaları dinlemek ve hükmünü vermek üzere ertesi güne tehir olundu.</p><p>ATIF HOCA"<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nin-ruyasi/" class="u">NIN RÜYASI</a></p><p>Bu meseleyi yazmak bana en zor gelen kısmı oldu bu çalışmanın. Zira, senelerdir insanların kabul ettikleri bir meselenin aksini savunmak kolay bir şey değil...İnsanlar ve özelde bizim halkımız sevdikleri kimseleri oldukları gibi sevemiyorlar nedense. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hele/" class="u">Hele</a> o zat bir kanaat önderi, bir irşad eri, bir yol göstericiyse...Hayali bir takım makamlar, usturevi hadiseler, rüyalar ile o şahsı sevmek daha cazip geliyor bize...</p><p>Türkiye"de birçok konuda olduğu gibi, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/iskilipli-atif-hocayi/" class="u">İskilipli Atıf Hocayı</a> da ilk defa maşeri vicdanda seslendiren o enfes üslubuyla merhum Necip Fazıl oldu. Çoğumuz Atıf hocayı onun "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/son-devrin-din-mazlumlari/" class="u">Son Devrin Din Mazlumları</a>" adlı eserinden tanıdı. Kendisine bir kere daha Rahmet diliyoruz.</p><p>Tabii, Üstad zaman ve şartlar gereği bir çok mesele de olduğu gibi bu konuda da derin araştırma imkânını bulamadı. Daha çok kulaktan duydukları ile yetindi. Bu kitabını eleştirel bir gözle takip edenler bana hak vereceklerdir. Bir küçük misal vermek gerekirse; <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/din-mazlumlarinda/" class="u">Din Mazlumlarında</a>, Atıf Hocanın 1926 yılının bir sonbaharında evinden alındığı yazılıdır. Hâlbuki Atıf Efendinin idamı zaten 4 Şubat 1926"dır.</p><p>Necip Fazıl"ın naklettiği bir hadise de, Atıf Efendi"nin mahkemeden bir gün evvel müdafaasını yazarken, birden dalıp rüyasında <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/resulullah/" class="u">Resulullah</a>"ı(SAV) görmesi, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kainatin-fahrinin/" class="u">Kâinatın Fahrinin</a>(<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/asm/" class="u">ASM</a>): "Yanıma gelmek dururken ne diye müdafaa karalamakla meşgul oluyorsun?" buyurması üzerine, yazdığı müdafaasını yırtması hadisesidir. Necip Fazıl bunu parlak ifadelerle kitabında anlatmış, çoğumuzda bunu gözyaşları içersinde okumuşuzdur.</p><p>Elbette böyle bir rüyayı Atıf Hocanın görmüş olması çok güzeldir. Ama görmemiş olsa da bir şey fark etmez. Biz, onun, ağuşunu açıp kendisini bekleyen Peygamberimize kavuştuğuna, mazlumen şehid olduğuna yürekten inanıyoruz. Ama tarihi gerçekler böyle bir rüya hadisesinin olmadığına bizi itiyor gibi.</p><p>Şimdi delillerimizi sıralayalım;</p><p>1-Bu hadisede Atıf Efendinin yanında olduğu iddia edilen Tahir-ül <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mevlevi-ankara/" class="u">Mevlevi Ankara</a>"da hiçbir zaman Atıf hoca ile aynı koğuşu paylaşmadı.</p><p>2-Atıf Efendinin böyle bir rüya gördüğüne dair Tahir-ül Mevlevi"nin hatıratında hiçbir şey yok.</p><p>3-Tahir-ül Mevlevi"nin de belirttiği gibi, Atıf Efendi uzunca bir müdafaa yazmış ve bu, mahkemede okunmuştur. Aşağıdaki kısımda bunu görebileceksiniz. Aslında son gün müdafaa yapmayan müftü <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ali-riza-efendidir/" class="u">Ali Rıza Efendidir</a>. (ayrıca bak: <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ankara-istiklal-mahkemesi-zabitlari/" class="u">Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları</a>-s: 280-281) Tabii bir çok kaynakta bu rüya meselesinin anlatılması, hatta filimde yer alması da çok bir şey ifade etmiyor. Zira hepsinin kaynağı Necip Fazıl"ın aynı eseridir.</p><p>MAHKEMENİN <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/son-gunu/" class="u">SON GÜNÜ</a></p><p>Tahir-ül Mevlevi, Atıf Hocanın mahkemede son gününü şöyle anlatıyordu: "Atıf Efendi metin görünüyordu. Suud Beyin söylediğine göre gece sabaha kadar oturmuş, 8-10 tane eser-i cedid kağıdını doldurmak suretiyle bir müdafaanâme yazmıştı. Yazılmışını görmediğim ve mealini öğrenemediğim o müdafaanamenin kıraati epeyce uzun sürmüştü ki, o mahkemede okunurken biz merdiven altında bekliyor, mahbesimizin kapısı kapalı olduğu için de okunan şeyi işitemiyorduk. Ali Rıza Efendi müdafaaname yazmamış, verilecek hükme razı olduğunu söylemiş. Atıf efendi müdafaanamesini bizzat okumuş ve hitamında Reis beye tevdi etmiş."</p><p>Muhakemeyi takip eden yazar <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sevket-sureyya-aydemir/" class="u">Şevket Süreyya Aydemir</a> mahkeme zulmüne olan tanıklığını şöyle anlatıyor: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hukumluler/" class="u">Hükümlüler</a> arasında sarıklı bir müderris göze çarpıyordu. Müderrisin başında fes ve sarık vardı. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cubbesi/" class="u">Cübbesi</a> ve kıyafeti temizdi. Suçu, o sıralar yayınlanan şapka kanununa muhalefet etmekti. Fakat bu suç, bir takım ithamlarla da karışınca mahkemeden en ağır hükmü yemişti. Artık son saatlerini yaşıyordu. Hocanın yüzü sakindi. Metanetini muhafaza ediyordu. Yalnız dudakları kımıldıyor ve galiba bir dua okuyordu. Fakat eskiden kalpaklı ve şimdi hasır şapkalı zat, bu hükümle de kanmamış gibiydi. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bagiriyor/" class="u">Bağırıyor</a>, çağırıyordu. Acaba Hoca"yı bir tekmeyle merdivenlerden aşağıya yuvarlayacak mı diye bekledim. Fakat olmadı. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muderris/" class="u">Müderris</a>, bu sözler üzerine kendisine değilmiş gibi bekledi. Sonra sağanak geçince yürüdü. Muhafızların arasında merdivenlerden indi. Önümüzden geçerken gene dudakları kımıldıyordu."</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sehadeti/" class="u">ŞEHADETİ</a></p><p>4 Şubat 1926 <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/persembe/" class="u">Perşembe</a>... Sabahın ilk saatleri... Eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan çarşısı...<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/metin/" class="u">Metin</a> bir şekilde, dilinde dualarla idam sehpasına gelen Atıf Efendi kelime-i şehadetle bu dünya defterinin kapısını kapıyor ve "yevme tüble"s serair"( bütün sırların açığa çıkacağı gün) olarak Kur"an"da bildirilen dar-ı ahiretin, özel bir bekleme salonu olan şehadet kapısını çalıyordu. Allah Rahmet eylesin...</p><p>Ali Tahmilci Bey, Hocaefendi ile aynı cezaevinde yatan amcası <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hasan-tahmilci/" class="u">Hasan Tahmilci</a> beyin anlattıklarını şöyle naklediyor: "Mahkemeler bitmiş, kararlar verilmiş, her şey belli olmuştur. Hücrelerine çekilen hükümlüler, infaz anını bekliyorlar. Sırası gelenlerin kimisi kapıyı şaşırır, bacakları titrer, yürümekte güçlük çekermiş. Derken, sıra merhuma gelmiş. "İskilipli Mehmed Atıf" diye bağırmış bir görevli. Hoca metin ve mütevekkil... Ağır adımlarla, vakar içinde, dualar mırıldanarak yürümüş sehpaya."</p><p>O gece hanımının gördüğü rüya şöyledir: "Bahçemizde kızı ile birlikte dikmiş olduğu çam ağacının dibinde hoca abdest almakla meşguldü. Kızı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/melahat/" class="u">Melahat</a> ona su döküyordu. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/abdestini/" class="u">Abdestini</a> aldıktan sonra doğrulan hoca bize; "Ben artık gidiyorum. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sakin/" class="u">Sakın</a> ağlamayın. Yalnız bana yedi Yasin okuyun" diyordu&</p><p>Nuri Saraç Bey, Atıf Efendinin mübarek nâşını idamının ertesi günü görenlerden: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/garip/" class="u">Garip</a> bir tesadüf ki, Hocanın muhakemesinin bittiği günün ertesi günü onu asılmış vaziyette eski Meclis"in avlusunda, iri yarı gövdeleriyle ve normal ebattan daha uzun bir darağacında sallandığına şahit oldum. Tesadüfen oradan geçiyordum. Hoca pırıl pırıl parlayan sakallı ve nurani yüzüyle, sanki hiçbir şey yokmuş gibi sallanıyordu."</p><p>Onu İdam sehpasında görenlerden biri de, yakın arkadaşı Tahir ül Mevlevi"dir. Mahkemeden beraat alan <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/tahir-bey/" class="u">Tahir Bey</a> o gün Ankara"da kaldığı otelde geceyi üzüntü ile geçirir ve sabah namazı sonrası dışarı çıktığında eski Meclis binasının önüne gelince ciğer parçalayan manzaraya o da şahit olur. Gerisini kendi kaleminden takip edelim: "Birdenbire gözüme ilişen bir manzara, beni olduğum yere mıhladı. Evet, eski Meclis önündeki meydanın ortasına iki tane sehpa dikilmiş, onların arasına da beyazlar giydirilmiş iki vücut çekilmişti. Yüzleri diğer tarafa müteveccih olan bu cesetlerden birinin Atıf Efendi olduğu, boyunun uzunluğundan ve hala görünen metin vaziyetinden anlaşılıyor, o refi vaziyetiyle merhum hayatındaki halinden yüksek görünüyordu. Bilâ ihtiyar gözlerimden yaşlar akarken dudaklarımdan da meşhur bir mersiyenin matlaı olan: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/uluvvun/" class="u">Uluvvün</a> fi"l hayati ve fi"l memat Le-hakkun ente ikdü"l mucizat" (Sen hayatta da, ölümünde de yücesin. Gerçekten sen mucizelerden birisin) beyti döküldü."</p><p>Cevdet Soydanses Bey de şunları ifade etmekte; "Atıf hocaya İttihatçılar da düşmandı. Sanırım idamında İttihatçıların bu eski kininin rolü de olmuştur. İdam edileceği sırada başında sarığı varmış. Kılıç Ali de orada... Kılıç Ali ağır bir söz sarf etmiş ve "Alın şu herifin başından sarığı" demiş. "Son sözün ne?" diye sorduklarında, sadece "kelime-i şehadet" getirmiş... Atıf hocayı astıklarında kimsenin sesi çıkmadı. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/diyanet/" class="u">Diyanet</a> işlerinde çok yakın arkadaşları vardı. Onlar da sustu. Kimse konuşamadı."</p><p>Nasıl konuşacaklardı ki?...Bu ölümü göze alabilmek demekti. Ama o günden beri müminlerin vicdanında bir sızı olarak kaldı Atıf Efendi. Onu her anışımızda içimiz burkuldu, gözlerimiz doldu... Ona bu muameleyi reva görenleri Rabbimize havale ettik...</p><p>Memleketimizin değerli ilim adamlarından <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hayreddin-karaman/" class="u">Hayreddin Karaman</a> hocamız, Atıf Efendi"nin hazırladığı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/multeka-tercumesi/" class="u">Mülteka Tercümesi</a>"nin sadeleştirilmiş ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islam-fikhi/" class="u">İslam Fıkhı</a> adıyla yayınlanmış baskısına yazdığı Sunuş yazısında Atıf Hocaya karşı olan tavrı gösterir bir hatırasına değinmektedir. Hemşerisi olan Atıf Hoca merhumu gençlik döneminin "kahramanlarından biri" olarak tavsif eden hocamız şunları anlatıyor; "Onun şehid edilmesine sebep olan Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli risalesini İmam <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hatip/" class="u">Hatip</a> yıllarımda, Çorum"un <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cemilbey/" class="u">Cemilbey</a> nahiyesinde bir evin çatı arasında bulduğum zaman çok sevinmiştim. Kitap, yağmur damlalarından biraz bozulmuş olmasına rağmen okunur durumda idi.</p><p>Evin sahibi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hocaefendiye/" class="u">Hocaefendiye</a>"bu kitabın çatı arasında işi ne? Niçin diğer kitapların arasında değil?" sorusunu yönelttiğimde (1950"lili yıllardı) Müslümanların ve özellikle hocaların hâlâ korku içinde olduklarını verilen cevaptan anlamıştım; "Bu yüzden müellifini astılar. Kimin evinde ve elinde buldularsa, eziyet ettiler. Biz de yakmaya ve gömmeye kıyamadık. Çatı arasında sakladık."diyordu.</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/risaleyi/" class="u">Risaleyi</a> hemen okudum. Eser, yazanın hem ilmine, hem de bir kültür mücahidi olduğuna açık bir delil mahiyetinde idi. Atıf Efendiye sevgim ve takdirim bir kat daha arttı."</p><p>A.Hamdi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ertekin-bey/" class="u">Ertekin Bey</a> anlatıyor: "<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/omer-yuce/" class="u">Ömer Yüce</a>"nin merhum babası, Atıf hocanın yanında okumuştu. Bir gün Ömer efendiye babasının Atıf hocanın idamıyla ilgili kendisine anlattığı bir şeylerin olup olmadığını sorduğumda şu cevabı vermişti: "O konu açıldığı zaman babamı bir ağlama tutar ve konuşamazdı."</p><p>Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mustafa-sungur/" class="u">Mustafa Sungur</a> da 01.06. 2003"te kendisini ziyaretimizde şu hatırayı anlatmıştı: "Büyük Doğu" da neşredilen, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/iskilipli-atif/" class="u">İskilipli Atıf</a> hoca" nın başına gelenleri anlatan yazıyı Üstad"a okuyordum. Bir ara baktım, Üstad gözlerini siliyordu."</p><p>Son olarak Atıf Efendinin ders arkadaşı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/seyh-ali-haydar-efendinin/" class="u">Şeyh Ali Haydar Efendinin</a> bir sözünü nakledelim. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/emin-sarac-hoca/" class="u">Emin Saraç Hoca</a> şöyle diyor: "Ali Haydar Efendi, Atıf Efendi ile birlikte 6 ay Ankara`da hapiste kalmış. Ne sıkıntılar çekildiğini anlatır, bir taraftan da elini dizine vurarak;</p><p>"Atıf Efendi kardeşimiz kazandı" derdi.</p><p>Muhterem <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/emin-sarac-hocaefendi/" class="u">Emin Saraç Hocaefendi</a>, 02.02.2007 tarihinde Fatih camiinde bana bizzat şunları da anlattılar: "Ali Haydar Efendi İskilipli Atıf Efendi için "O azimetle amel etti, biz ruhsatla amel ettik" der, ellerini dizlerine vurur "Atıf Efendi kardeşimiz kazandı, biz kaybettik" derdi. Onlar ders şerikidir, beraber <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/carsambali-ahmet-efendi/" class="u">Çarşambalı Ahmet Efendi</a>"den okumuşlar.O dönem öyle bir devir ki, zor şeyler geçirmişler. İnsan da zayıf.. bazıları ruhsatla bazıları azimetle amel etmişler. Atıf Efendi hakkında bir şey daha diyeyim.Ali Haydar Efendi demişti ki: "Bir gece rüyamda görmüştüm ki, bir çocuk annesi tarafından nasıl okşanırsa Resulullah da(SAV) Atıf Efendi"yi kucağına almış, öyle okşuyor."</p><p>Bu arada bir şeyi de hatırlatalım; Mahkeme zabıtlarını okuduğumuzda, bazı kimselerin, Atıf hocadan beri olduklarını, tasvip etmediklerini "Bu adam bütün tarikatlara karşıdır, ben ise <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/halidi/" class="u">Halidi</a> tarikatındanım" demeleri gibi ifadelerini okuyup, o zatlar hakkında suizanna düşmeyelim... O şartları göz önüne getirelim... <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hocaefendinin/" class="u">Hocaefendinin</a> en yakın arkadaşlarından Tahir-ül Mevlevi bile, beraatı sonrası <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kilic-ali-beyle/" class="u">Kılıç Ali Beyle</a> görüştüğünde, Ali Beyin; -Tahir Bey! Atıf Hocanın idamı hakkında ne dersin? demesi üzerine -Ne diyeyim efendim. Cürmü varmış ki, cezasını gördü" deme zorunda kalmıştır.</p><p>İDAM SONRASI AİLESİ</p><p>Acaba Hocaefendinin şehadetinden sonra ailesi ne oldu? Atıf Efendinin yeğenlerinden <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bahaddin-imal-bey/" class="u">Bahaddin İmal Bey</a> bu konuda şunları anlatıyor: "Tarihini pek hatırlamıyorum. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hatirimda/" class="u">Hatırımda</a> kaldığı kadarıyla, Zahide hanımla,(eşi) Melahat hala(kızı) dayımın idamından sonra İstanbul"dan buraya(İskilip) geldiler. Köyde az bir müddet kaldılar. Burada kaldıkları müddet zarfında <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/zahide-hanim/" class="u">Zahide Hanım</a> köydeki hanımlara Kur"an okuttu. Yanlarında Zahide hanımın kız kardeşinin oğlu da vardı, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/semih/" class="u">Semih</a> adında. Köydeki şartlara intibak edemediklerinden tekrar İstanbul"a döndüler. İstanbul"da ne kadar kaldıklarını tam bilemiyorum. Fakat 1960"lara doğru tekrar köye döndüler. Zahide hanım bu gelişlerinde "Kızım, ben bir daha İstanbul"a dönemeyeceğim. Kendin için ise kararını kendin ver" demiş.</p><p>"<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kelebekler-sonsuza-ucar/" class="u">Kelebekler Sonsuza Uçar</a>" adlı filmde de gördüğümüz gibi, Melahat hanım da İskilip"te kalmış. 1989-90"larda 75 80 yaşlarında olan Melahat Hanım, babasının bir gece karanlık ruhlu adamlar tarafından evinden götürülmesi ile akli dengesinde hep gelgitler yaşamış. "Bu halim doğuştan değil. Polislerin babamı gözlerimin önünde evden alıp götürmeleri bende büyük bir korku meydana getirdi. Onu bir daha hiç görememem ise, beni yalnızlığa mahkum etti. Bu hal yaşadıklarımın eseri" demiş <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bahaddin-imal/" class="u">Bahaddin İmal</a> beye...</p><p>Araştırmacı-yazar <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/huseyin-yilmaz-bey/" class="u">Hüseyin Yılmaz Bey</a> bütün ısrarlarına rağmen görüşememiş bu dertli hanımla. "Babam ölmedi, yaşıyor, gidin kendisi ile görüşün" diyormuş Melahat hanım... İnşallah şimdi, dünyada tadamadıkları rahatı yaşıyorlardır Atıf hoca ve ailesi...</p><p>Atıf hocaya uygulanan zulüm akrabalarına da teşmil edilmiştir. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/eskisehir/" class="u">Eskişehir</a>"de Üstad Bediüzzaman hazretlerini evinde misafir eden ve el"an hayatta olan bir zat, bir sohbetimizde 1950"li yıllarda Eskişehir"de İskilipli Atıf efendinin bir yakını ile tanıştığını anlatmıştı. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/abdulmecit-efendi/" class="u">Abdülmecit Efendi</a> isimli bu zatın tırnaklarının hiçbiri yokmuş. Sebebi mi?...Atıf Hoca hakkındaki soruşturma sırasında kaybetmiş hepsini...</p><p>MEZARI <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nerede/" class="u">NEREDE</a>?</p><p>Bu mesele de, maalesef dramın bir başka parçası... Eskiden beri Atıf hocanın mezarı nerededir diye düşünürdüm. Meğer belli değilmiş... <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/emekli/" class="u">Emekli</a> astsubay <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hasan-sureykan/" class="u">Hasan Sureykan</a> şunları söylüyor bu konuda: "Merhumun mezarını araştıracak oldum. Fakat bulmak ne mümkün? <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/dikimevinden-mamak/" class="u">Dikimevinden Mamak</a>"a giderken yaklaşık bir kilometre ilerde, sağ tarafta askeri bir mezarlık var. Bu mezarlığın karşısında şimdi bir park var, bir zamanlar mezarlıktı. Merhum Atıf Hocanın mezarı da bu mezarlıkta idi. Buradaki kabirler 1954 senesinde yakınları tarafından Gülveren"de yapılan Asri mezarlığa nakledilmişler. Atıf hocanın yakınları sahip çıkmamışlar. Bu durumda mezarın bu parkta kaldığını ve park çalışmalarıyla ortadan kalktığını sanıyorum."</p><p>Tesellimiz Hz. Mevlana"nın şu sözlerindedir: "Biz öldükten sonra kabrimizi arama. Bizim mezarımız Ariflerin gönüllerindedir."</p><p>ESERLERİ</p><p>1-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mirat/" class="u">Mirat</a>-ül İslam</p><p>2-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islam-yolu/" class="u">İslam Yolu</a></p><p>3-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islam-cigiri/" class="u">İslam Çığırı</a></p><p>4-Din-i İslam"da Men-i Müskirat</p><p>5- Nazar-ı Şeriatta <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kuvve/" class="u">Kuvve</a>-i Berriye ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bahriyye/" class="u">Bahriyye</a></p><p>6-Tesettür-ü Şer"i</p><p>7-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/muayenet/" class="u">Muayenet</a> üt Talebe</p><p>8- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/medeniyyet/" class="u">Medeniyyet</a>-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/seriyye/" class="u">Şeriyye</a></p><p>9- Frenk Mukallitliği ve Şapka</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/eserlerinden-secmeler/" class="u">ESERLERİNDEN SEÇMELER</a></p><p>*** "Ehl-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sunnet/" class="u">Sünnet</a> vel cemaat mezhebi haktır. Bundan başka mezhepler hep batıldır. Doğru değildir. Ehl-i Sünnet vel cemaat itikadı, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cenab/" class="u">Cenab</a>-ı <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hakkin-kur/" class="u">Hakkın Kur</a>"an-ı Kerim ve Peygamberin(sav) hadis-i şerifleriyle beyan buyurdukları müstakim, doğru yol olup bu itikatta olanların itikatlarında bozukluk yoktur."</p><p>*** Osmanlı devletinin kuruluş sıralarında fevkalade durumlarda sancak beyleri ve Ocak ağaları gibi milletin ileri gelenlerin görüşleri sorulur ve ona göre hareket olunurdu. Sonraları, meşveret adı ile meclislerde işlerin müzakeresi yapılmaya başlandı. Fakat çoğunlukla hükümetin satvetine mağlup olup, şeriatın tarifi şekliyle söz hürriyeti ve azarlayanın azarlamasından sakınmamak esaslarına dayanmadığından, hakkıyla fayda sağlanamadığı gibi, sultanların istibdatlarını ve onların keyfi muamelelerini de kaldıramamıştır."</p><p>*** "Zulüm üç kısımdır:</p><p>1-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/allah-tealaya/" class="u">Allah Tealaya</a> karşı icra olunur: Küfür(İnkar), <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sirk/" class="u">Şirk</a>, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nifak/" class="u">Nifak</a>, İsyan gibi&</p><p>2-Halka karşı icra edilir: Halkın canlarına, ırzlarına, mallarına ve sair haklarına tecavüz gibi&</p><p>3-Kendi şahsına karşı yapılır: "bir şahsın, nefsi arzularına kapılarak dünya ve ahirette nefsi için zararlı hal ve hareketlerde bulunması gibi&</p><p>*** Tesettür-ü Şer"i gibi dini hükümler, esasen süfli medeniyeti ve terakkiyat-ı sefihaneyi yıkmak ve men etmek üzere vaz olunduğundan onunla içtimaı gayr-i kabil ise de, medeniyet-i fazıla ve hakiki terakkilere hiçbir suretle mani teşkil etmez. Çünkü medeniyet-i fazıla ulum, maarif, sanayi, ticaret ile hasıl olmuş olur. Hâlbuki tesettür-ü şer"i buna mani değildir."</p><p>***Atıf Efendi Osmanlı medreselerinin gerileme sebeplerini bir yazısında şöyle sıralıyor:</p><p>1- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/osmanlilar/" class="u">Osmanlılar</a> zamanında, ilim tahsili hususunda Seyyid(Cürcani) ve <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sadeddin/" class="u">Sadeddin</a>(<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/taftezani/" class="u">Taftezani</a>) mesleği, yani allamelik davasında bulunmak için her ilmi, her fenni öğrenmek ve bilmek usulü takip olunup, daha faydalı, daha semereli olan mütekaddimin ve eslaf mesleği yani ilmi şubelerinde birinde ihtisas kesbetmek usulünün terk olunması&</p><p>2- İlmin kaynakları mesabesinde bulunan eslafın eserlerini terk ve ihmal ederek, müteahhirin ulemanın kısa ve muğlak kitaplarının medreseler programında kabulü ile maksatlarını anlamak için şer, haşiye, haşiyet"ül haşiye tedris olunarak talim ve terbiyede suubet(güçlük) gösterilmesi</p><p>3-Ulum-u aliye(alet ilimleri denilen dilbilgisi dersleri) ve ibarelerin lafızlarının tahlilleri ile lüzumundan fazla vakit harcanıp, dini ilimler ve faydalı hakikatlere pek az iştigal olunması ve ilimlerin göğüslerde değil, satırlarda muhafazasına çalışılması</p><p>4-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ilmiye/" class="u">İlmiye</a> mensupları maişetçe darlığa düçar olup, ilmi şerefleri ile gayr-i mütenasip ve mezelleti mucip bir çeşit maişete sevk olunmaları ve bu vesile ile de talebelerin zekilerinin memuriyet ve makam arkasından koşarak ilmi araştırmalarla meşgul olmaktan mahrum olmaları</p><p>5- İbn-i Kemal, <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ebu-suud/" class="u">Ebu Suud</a> merhumlar ile bazı emsallerinden sonra riyaset ve idare-i ilmiyeyi ihraz ile ilmiyenin mukaderratını tedvir edenlerin ehliyetsiz ve ilmiye mesleğine ruh verecek kabiliyetten mahrum olmalarıdır."</p><p>***Ashab-ı Kiram hazretleri de rızkını talep konusunda son derece gayret gösterip de kendi el emeklerini yemeye ehemmiyet verirlerdi. Bu cümleden olarak <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/asere/" class="u">Aşere</a>-i <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mubessereden-zubeyir/" class="u">Mübeşşereden Zübeyir</a> bin Avvam hazretleri vefatında bin at, bin cariye geriye bırakmakla beraber, terk ettiği malların kıymeti büyük bir yekûn teşkil etmekteydi. Hz. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/talha/" class="u">Talha</a>"nın Irak"ta mevcut olan emlak akarından beher gün bin altın, başka yerdeki mülklerden de pek çok irat hâsıl olmaktaydı. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/abdurrahman/" class="u">Abdurrahman</a> bin <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/afv/" class="u">Afv</a> hazretleri de bin at, bin deve, on bin koyuna sahip olduğu halde vefatlarında terekesinin dörtte biri 84.000 altına ulaşmıştı. Hz. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/osman/" class="u">Osman</a> da servet sahibi idi. Hatta vefatlarında bir milyon dirhem ve bir milyonu mütecaviz dinar terk ettiği rivayet edilmektedir. Artık bu kadar izahtan anlaşılıyor ki, zahid asla malı olmayan kimse değil, belki bütün dünya malı kendisinin olsa bile, mal ile kalbi meşgul olmayan kimsedir. İşte bunun için İmam-ı Ali(kv) hazretleri buyurmuşlardır ki; "Bir kimse yeryüzünde bulunan bütün şeyleri alıp onlarla Allah"ın rızasını murad ederse, Cenab-ı Haktan yüz çevirmiş sayılmaz."</p><p>-KAYNAKLAR-</p><p>1-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/son-devrin-osmanli-ulemasi/" class="u">Son Devrin Osmanlı Uleması</a>- Cilt:3- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sadik-albayrak/" class="u">Sadık Albayrak</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/milli-gazete-yayinlari/" class="u">Milli Gazete Yayınları</a>- İst 1980</p><p>2-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islam-ansiklopedisi/" class="u">İslam Ansiklopedisi</a>- Cilt 22- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ifav-yayinlari/" class="u">İFAV Yayınları</a></p><p>3-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/inkilap-kurbanlari/" class="u">İnkılâp Kurbanları</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/huseyin-yilmaz/" class="u">Hüseyin Yılmaz</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/timas-yayinlari/" class="u">Timaş Yayınları</a>- İst 1991</p><p>4-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/turk-basininda-mustafa-kemal-ataturk/" class="u">Türk Basınında Mustafa Kemal Atatürk</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/gazeteciler-cemiyeti-tayinlari/" class="u">Gazeteciler Cemiyeti Tayınları</a>-İst:1981</p><p>5-Türkiye"de <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/islamcilik-dusuncesi/" class="u">İslamcılık Düşüncesi</a>-Cilt:2- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ismail-kara/" class="u">İsmail Kara</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/risale-yayinlari/" class="u">Risale Yayınları</a>- İst:1986</p><p>6-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sahabeden-gunumuze-allah-dostlari/" class="u">Sahabeden Günümüze Allah Dostları</a>-10. cilt- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sule-yayinlari/" class="u">Şule Yayınları</a>-</p><p>7-http:// www.patara.kolayweb.com</p><p>8- http://www.ulumulhikmekoeln.de/iskilipatif.htm</p><p>9-Son Devrin Din Mazlumları- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/necip-fazil-kisakurek/" class="u">Necip Fazıl Kısakürek</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/buyuk-dogu-yayinlari/" class="u">Büyük Doğu Yayınları</a>-İst 2000</p><p>10- Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları(1926)- Hazırlayan: <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ahmed-nedim/" class="u">Ahmed Nedim</a>- İşaret Yayınları- İst:1993</p><p>11-Matbuat Âlemindeki <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hayatim-ve-istiklal-mahkemeleri/" class="u">Hayatım Ve İstiklal Mahkemeleri</a>-Tahir-ül Mevlevi-Nehir Yayınları- İst 1991</p><p>12-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/altinoluk-dergisi/" class="u">Altınoluk Dergisi</a>- Nisan 1988-Sayı:26 (<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/emin-sarac/" class="u">Emin Saraç</a>"la <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/roportaj/" class="u">Röportaj</a>)</p><p>13-Fasıldan Fasıla 1-M. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fethullah-gulen/" class="u">Fethullah Gülen</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nil-yayinlari/" class="u">Nil Yayınları</a>-İzmir 1997</p><p>14-Şualar- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bediuzzaman-said-nursi/" class="u">Bediüzzaman Said Nursi</a>-(12. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/sua/" class="u">Şua</a>)- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/envar-nesriyat/" class="u">Envar Neşriyat</a>- İst:1995</p><p>15-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/gazi-pasa/" class="u">Gazi Paşa</a>"ya <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/suikast/" class="u">Suikast</a>- Uğur <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/mumcu/" class="u">Mumcu</a>-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/tekin-yayinevi/" class="u">Tekin Yayınevi</a>-İst 1993</p><p>16-İ.Atıf Hoca Niçin İdam edildi?-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/alem-yayincilik/" class="u">Alem Yayıncılık</a>-İst-</p><p>17-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/yakin-tarih-ansiklopedisi/" class="u">Yakın Tarih Ansiklopedisi</a> 5. cilt-Akit Gazetesi <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/nesriyati/" class="u">Neşriyatı</a></p><p>18-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/suyu-arayan-adam/" class="u">Suyu Arayan Adam</a>-Şevket Süreyya <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/aydemir/" class="u">Aydemir</a>- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/remzi-kitabevi/" class="u">Remzi Kitabevi</a>-İst-2003</p><p>19-<a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/bir-fotografin-uzun-hikayesi/" class="u">Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi</a>-Beşir Ayvazoğlu- <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/kapi-yayinlari/" class="u">Kapı Yayınları</a>-İst-2006</p><p>20-Mehmed Akif`in <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/misir-hayati/" class="u">Mısır Hayatı</a>- M. <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/ertugrul-duzdag/" class="u">Ertuğrul Düzdağ</a>-Şule Yayınları- İst-2005</p><p>21-İslam <a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/fikhi/" class="u">Fıkhı</a>-Nehir Yayınları-İst 1994</p><p><a href="http://www.tumgazeteler.com/haberleri/salih-okur/" class="u">Salih Okur</a>/ Cevaplar.org</p>beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-21353121380092564792009-04-19T13:19:00.000-07:002009-04-19T13:25:27.131-07:00ŞEYHULİSLAM MUSA KAZIM EFENDİ<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh50ro1kngCLUa-4CgnS9AJwby38OM6ILKLZ8dgfcU0IBXHPH4iN4-osEzo0euzovAdFOSUjWRG8PP8jK-AbkyZxPmCu37Ei16z-Hj09SzLdnGjeYHsQtfMDl5dq64qLGYYoXL9MFzqITY/s1600-h/Musa+Kaz%C4%B1m+Efendi.jpeg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 82px; height: 103px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh50ro1kngCLUa-4CgnS9AJwby38OM6ILKLZ8dgfcU0IBXHPH4iN4-osEzo0euzovAdFOSUjWRG8PP8jK-AbkyZxPmCu37Ei16z-Hj09SzLdnGjeYHsQtfMDl5dq64qLGYYoXL9MFzqITY/s200/Musa+Kaz%C4%B1m+Efendi.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5326501274612334802" /></a>
ŞEYHULİSLAM MUSA KAZIM EFENDİ
Şeyhülislam Musa Kazım Efendi 1275/1858'de Erzurum'un Tortum kazasında dünyaya geldi. Babasının adı İbrahim'dir. Tahsiline memleketinde başladı. Balıkesir'de oturan ağabeyinin yanına giderek tahsilini orada sürdürdü, Balıkesir ulemasından Ali Şuurî ve Lutfi Efendilerden dinî ilimler okudu, İstanbul’a gelerek Kazas¬ker Eşref Efendi ve Hoca Şakir Efendi'nin derslerini takip etti. 1888'de icazet aldı. Aynı yıl açılan ruüs imtihanını kazandı ve Fatih Camii'nde ders okutmaya başladı.
Devrin meşhur ediplerinden Muallim Naci'ye fıkıh usülünden Mirat, Ahmed Midhat Efendi'ye de tefsir dersleri okuttu. (Tefsir dersleri sırasında Ahmed Midhat Efendi'nin tuttuğu notlar Enam süresine kadar gelmiş ve daha sonra bu eksik tefsir basılmıştır).
1895'te İstanbul ruusuna nail oldu. 1900'de Mekteb-i Hukuk'ta Mecelle dersi vermeye başladı. 1908'e kadar bu görevi devam etti. Bu yıllarda mutasavvıf Mehmed Cemaleddin Nuri'nin Vahdet-i vücud risalesi ile Bedreddin Simavî'nin Varidat'ını Türkçeye tercüme etti. Mekteb-i Hukuk'taki görevi sürerken Mekteb-i Sultanî Darülfünun ve Daru'l-Muallimîn'de de dersler verdi. 1907'de ( Şeyhülislamlık bünyesindeki Tedkik-i Müellefat Başkatipliğine, kı¬sa bir zaman sonra da aynı meclisin azalığına getirildi.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra Maarif Nezareti'nde kurulan Meclis-i Kebîr-i İlmî azalığına ve Ayan (senato) meclisi üyeliğine tayin edildi. İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin ilim heyetinde olduğu için Sadrazam İsmail Hakkı Paşa kabinesinde şeyhülislam oldu (1910), bir ara sadrazam vekilliği de yaptı. Musa Kazım Efendi bundan sonra üç defa daha Şeyhülislam olacak ve azledilecektir (Son şeyhülislamlığından ayrılışı 8.10.1918 tarihine rastlar).
Şeyhülislamlıklardan uzaklaştırıldığı zamanlarda Mekteb-i Kudat, Medrese-i Süleymaniye ve Medresetü'l-Vaizîn'de müderrislikler yapmıştır.
Mason olduğuna dair basında çıkan ve gittikçe yaygınlaşan haberlere cevap olarak 1911'de uzun sayılabilecek bir beyanname yayımladı (Metni için bk. Sırat-ı müstakim, sayı: 169). bu beyannamede küçük yaşından beri dinî ilimlerle uğraştığını, Nakşibendiye tarikatına mensup olduğunu, yıllarca İslam’a hizmet ettiğini ileri sürdü ve bu tür iftiraları reddetti.
I. Dünya Harbi mütareke ile sonuçlanınca birçok îttihadçı ve kabine üyeleriyle birlikte Divan-ı Harb-i Örfi'de mahkeme edildi. Arkadaşları Malta'ya sürülürken hastalığı sebebiyle Musa Kazım Edirne'ye sürüldü. 1920 yılında burada vefat etti ve Muradiye Ca¬mii bahçesine defnedildi.
Eserleri: İslam’da usül-i meşveret ve hürriyet (1908),
Devr-i istibdad ahvali ve müsebbibleri (1911),
Usül-ı fıkıh (ts.), İslam’da cihad (1917),
Süre-i Ihlas ve Alak tefsiri (1918),
Safvetu'l-beyan fî tefsiri'l-Kur'an (1919.
Tefsirin basılmamış ciltleri kitapçı İbrahim Subaşı'dadır),
Külliyat-ı Şeyhülislam Musa Kazım - Dinî, içtimaî makaleler (1920),
Usül-i fıkıh (Darülfünun dersleri, ts.).
Varidat tercümesi (Yazma Î.Ü. Ktp. TY. Nü. 2263),
Cemaleddin Muhammed Nuri'nin Vahdet-i vücud risalesi tercümesi (Tercüman Gazetesi Ktp. Türkçe yazmalar, nü. Y-342), Redd-i ebalıl (Külliyat içinde, s. 199-240),
İbn Rüşd'ün meslek-i felsefîsi ve İmam Gazalî ile bazı mesail hakkında münazarası (Külliyat içinde, s. 139-196),
Mebde ve me'ad-Zevra ve Havra (Celaleddin Devvanî'den tercüme, 1919),
el-Fetava'l-Kazımiyye fî ıslahi'l-fetava't-Türkiye (Diyanet işleri Başkanlığı Ktp. Yazmalar, nü. 173),
Musa Kazim'ın Sırat-ı müstakim, İslam ve diğer mecmualarda yayımlanmış makaleleri de vardır.
Geniş bilgi için bk. İlmiye salnamesi, s. 626-28 (1334), İ. M. Ke¬mal - H. Hüsameddin, "Musa Kazım Efendi", Evkaf-ı Hümayun Ne¬zareti..., s. 248-51 (1335), İbrahim A. Gövsa: Türk meşhurları ansiklopedisi, s. 262 (1943),
Sadık Albayrak: Son devir Osmanlı uleması, IV-V, 157-58 (1981),
Abdulkadir Altunsu: Osmanlı şeyhülislamları, s. 233-37 (1972). Musa Kazim'ın Divan-ı Harb-i Örfi'de yargılanması için bk. Ali Fuat Türkgeldi: Görüp işittiklerim (1971), Sadık Albay¬rak: Türkiye'de din kavgası, s. 98-123 (1975), Cafer Ergin: "Şeyhülislam Musa Kazım Efendi", Türk Mason dergisi, sy: 35, Ga-lata 1959, Thierry Zarcone, "Soufisme et franc-maçonnerie a la fin de l'Empire Ottoman: l'Exemple du Şeyhülislam Musa Kazım Efen¬di", Anatolia moderna - Yeni Anadolu, II, Paris-İstanbul 1991.
Kaynak: İsmail Kara, Türkiye'de İSLAMCILIK Düşüncesî, I, Kitapevi, 3. bsk.İst, 1997, 119-120.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-41824069463605881782009-04-19T08:14:00.000-07:002009-04-19T08:20:33.223-07:001900-1960 Dünyada Değişim Tarih Kronolojisi<span style="font-weight:bold;">1900-1920</span>
İngiliz arkeolog Arthur John Evans'ın Girit Adası'nda başlattığı kazılarda, Ege'deki en eski uygarlık olan Minos'un başkentindeki Knossos Sarayı bulundu.
Petrol gazıyla çalışan hafif motorun kaşifi Alman mühendis Gottlieb Daimler öldü.
Tarihe, Boxer Ayaklanması olarak geçen, Çin'deki bütün yabancıları ülkeden çıkarmayı amaçlayan ve devletçe de desteklenen köylü ayaklanması başladı. Elçiler, aileleri, elçilik görevlileri ve yüzlerce Hıristiyan, elçilik binaları ve Pekin'deki Katolik Katedrali'nde mahsur kaldı. Ayaklanma, 7 Eylül 1901'de sona erdi.
Kont Zeppelin tarafından yapılan ilk güdümlü zeplin uçtu.
Dünya'nın ilk metrosu Paris'te hizmete girdi.
Alman filozof Friedrich Nietzsche öldü.
<span style="font-weight:bold;">1901</span>
İtalyan kaşif Gugliemo Marconi, telsiz-telgraf sistemini geliştirdi ve Atlantik çevresinde mesaj yollamayı başardı.
İngiltere Kraliçesi Victoria öldü.
ABD'nin 25. Başkanı William McKinley, Leon Czolgosz adlı bir terörist tarafından öldürüldü.
İsveç Kralı ve Norveç Parlamentosu Nobel Komitesi, ilk Nobel Ödüllerini dağıttı. Kızılhaç'ın kurucusu İsviçreli Henri Dunant'a Nobel Barış Ödülü verildi.
X ışınlarını keşfeden ve tıp dünyasında yeni bir çığır açan Alman fizikçi Wilhelm Conrad Rontgen, Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü.
<span style="font-weight:bold;">1902</span>
İngiltere İmparatorluğu'nun kurucularından Cecil Rhodes öldü.
Martinik'te Pele Yanardağı patladı: 30 bin kişi öldü.
İrlanda Bağımsızlık Hareketi ''Sinn Fein''kuruldu.
Ünlü Fransız yazar Emile Zola öldü.
<span style="font-weight:bold;">
1903</span>
Amerikalı W. Read, sarı humma virüsünü buldu.
Aleksandr Pavlov, şartlı refleks çalışmalarını tanıttı. Bu araştırma ''Pavlov'un köpeği''örneğiyle özdeşleşti.
Bisikletle, ilk Fransa turu atıldı.
Uranyumun radyoaktivite etkisi bulundu.
Henri Becquerel, Pierre Curie ve eşi Marie Curie-Sklodowska Nobel Fizik Ödüllerini aldılar.
Modern havacılığın başlangıcı. ABD'de Orville ve Wilbur Wright kardeşler, ilk kez motorlu bir uçak uçurdular.
<span style="font-weight:bold;">
1904</span>
Japonya, Rusya'ya savaş ilan etti.
İngiliz kâşif Henry Morton Stanley öldü.
Transsibirya demiryolu hattı (8.314 km) tamamlandı.
Siyonizm Hareketi'nin kurucusu Theodor Herzl öldü.
Rus yazar Anton Pavloviç Çehov öldü.
<span style="font-weight:bold;">1905</span>
Jules Vernes, 77 yaşında öldü.
Ortak bir anlaşmayla Norveç'in 500 yıllık İsveç'le olan birliğini bozan Karlstad Antlaşması imzalandı.
Potemkin zırhlı gemisinde ayaklanma çıktı.
<span style="font-weight:bold;">1906</span>
İlk çizgi film ''Humorous Phases of Funny Faces'', Amerikalı Blackton tarafından yapıldı.
San Francisco'da deprem: 1000 kişi öldü.
Ressam Paul Cezanne öldü.
<span style="font-weight:bold;">
1907</span>
Pablo Picasso'nun ''Demoiselles d'Avignon''isimli tablosu, kübizm akımını başlattı.
Baden-Powell, izci hareketini kurdu.
<span style="font-weight:bold;">
1908</span>
İlk kez siyah bir boksör Jack Johnson, dünya şampiyonluk ünvanını kazandı.
Henri Farman ve Leon Delagrange, ilk kez bir yolcu uçağını uçurdular.
Sigmund Freud ile psikanaliz üzerine ilk uluslararası kongre düzenlendi.
İlk Ford model T otomobil, piyasaya çıkarıldı.
1878'den bu yana Bosna-Hersek'i işgal altında tutan Avusturya-Macaristan, bu toprakları ilhak etmesi için Sırbistan'a baskı yaptı.
Sicilya'da Messine Kenti'nde meydana gelen depremde 84 bin kişi öldü.
<span style="font-weight:bold;">
1909</span>
Alman Ehrlich ve Japon Hata'nın, ilk kimyasal ilaç olan arsenobenzeni bulmalarının ardından, kemoterapi tedavisi uygulanmaya başladı.
Detroit'te Ford, zincirleme çalışma yöntemini başlattı.
Brighton'da halka açık ilk renkli film gösterimi yapıldı.
Amerikalı Robert-Edwin Peary, Mattew Henson ve 4 eskimo ile birlikte Kuzey Kutbu'nu fethetti. Frederick Cook, Kutup'a ilk ulaşanın kendisi olduğunu iddia etti.
Manş Denizi'ni uçakla ilk kez Fransız Louis Bleriot geçti.
<span style="font-weight:bold;">
1910</span>
Pancho Villa ve Emiliano Zapata'nın Meksika Devrimi başladı.
Vassily Kandinsky'nin bir suluboya resmi soyut sanatı başlattı.
Japonya, Kore'yi ilhak etti.
Portekiz Cumhuriyeti ilan edildi. Kral 2. Emmanuel, sürgün edildi.
Leon Tolstoy öldü.
<span style="font-weight:bold;">1911
</span>
Büyük romantizm geleneğine bağlı son kompozitör Gustav Mahler öldü.
Çin Devrimi başladı.
Güney Kutbu'na ilk defa Norveçli Roald Amundsen gitti.
Şangay'da Çin Cumhuriyeti ilan edildi. Sun Yat-Sen, cumhurbaşkanı seçildi.
<span style="font-weight:bold;">1912</span>
Çin'in son imparatoru Pu Yi, 6 yaşında tahttan indi.
Fas Sultanı Mulay Hafid, ülkesinin Fransa himayesine girmesine ilişkin anlaşmayı imzaladı.
Titanic, Newfoundland açıklarında battı: 1.517 kişi öldü.
<span style="font-weight:bold;">
1913</span>
New-York ile Berlin arasında ilk kıtalararası telefon görüşmesi yapıldı.
1. Balkan Savaşı'nı sona erdiren Londra Antlaşması imzalandı: Osmanlı İmparatorluğu, Yunanistan, Bulgaristan ve Mora'ya, Ege'deki Girit Adası'nı ve Avrupa'daki topraklarını bıraktı.
Bulgaristan; Sırbistan, Yunanistan ve Romanya'ya karşı, Osmanlı'nın bıraktığı toprakların paylaşımı yüzünden 2. Balkan Savaşı'nı başlattı.
2. Balkan Savaşı sona erdi. Bulgaristan yenik düştü. 10 Ağustos'ta imzalanan Bükreş Antlaşması'yla Bulgaristan, Sırbistan'a ve Yunanistan'a Makedonya'yı bıraktı. Romanya, Güney Dobruca Bölgesi'ni ilhak etti.
Güney Afrika'da ırk ayrımcılığı yapılan ilk yasalar çıktı.
<span style="font-weight:bold;">
1914</span>
Charlie Chaplin, ilk filminde rol aldı. (Making a living).
İngiliz bilim adamı Archibald Low, televizyonun atası olarak kabul edilen, uzaktan görüntüleri aktaran bir makina geliştirdi.
Saraybosna'da Arşidük François-Ferdinand'ın öldürülmesi 1. Dünya Savaşı'nı başlattı. Savaştan bir ay sonra, Avusturya-Macaristan, Sırbistan'a savaş ilan etti.
Fransız sosyalist ve siyaset adamı Jean Jaures öldürüldü.
Almanya, önce Rusya'ya daha sonra da Fransa'ya savaş ilan etti.
Alman birlikleri Belçika'yı geçip Fransa'ya girdiler.
Avusturya egemenliğindeki Polonya topraklarında Jozef Pilsudski'nin oluşturduğu Polonya birlikleri, Rus sınırını geçtiler: Polonya bağımsızlık mücadelesi başladı.
Japonya, Almanya'ya savaş ilan etti.
<span style="font-weight:bold;">
1915</span>
Çanakkale Savaşı'nda, müttefikler yenilgiye uğradı.
İtalya'nın Avezzano Kenti'nde deprem: 29.980 kişi öldü.
Almanlar, Langemarck ve Ypres arasındaki batı cephesinde, Fransız ve Kanadalı askerlere ilk zehirli gaz saldırısında bulundu.
İngiliz yolcu gemisi Lusitania, İslanda Adası açıklarında battı: 1.198 kişi kayboldu.
İtalya, Müttefikler'in yanında savaşa katıldı.
Ruslar, Almanlara yenildiler (Tarnov, Gorlice Savaşları).
<span style="font-weight:bold;">
1916</span>
Albert Einstein'in İzafiyet Teorisi Kuramı yayınlandı.
Avusturyalı Sigmund Freud, ''psikanalize giriş''yaptı.
18 Aralık'a kadar sürecek Verdun Savaşı başladı. 500 bin Alman ve Fransız öldü.
Sykes-Picot Antlaşmaları imzalandı: İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu'yu paylaştılar.
Almanya, Portekiz'e savaş ilan etti.
''Kanlı Paskalya'': Dublin'de İrlandalı cumhuriyetçilerin ayaklanması ve İngiliz Ordusu'nun bunu bastırmasıyla, İngiliz-İrlanda savaşı yeniden başladı. Ayaklanma, 1921'de Güney İrlanda'nın bağımsızlığını elde etmesi ve Ada'nın bölünmesiyle sonuçlandı.
Son Avusturya-Macaristan İmparatoru I. François-Joseph öldü.
Rusya'da ''Şeytan'ın Oğlu''olarak nitelendirilen Rasputin adlı papaz öldürüldü.
<span style="font-weight:bold;">
1917</span>
Rus Devrimi başladı.
ABD, Almanya'ya savaş ilan etti.
Portekiz'de (Fatima'da) 3 çocuk, Meryem Ana'yı gördüklerini iddia ettiler.
Çin, Almanya'ya savaş ilan etti.
Edgar Degas, 83 yaşında öldü.
Almanlar yararına casusluk yapmakla suçlanan Hollandalı dansöz Mata-Hari, Fransa'da öldürüldü.
İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, siyonist liderlere, Filistin'de ''Bir Ulusal Yahudi Merkezi''kurulması için söz verdi.
Rusya'da, Çarlık Dönemi'ne son verildi.
Heykeltraş Auguste Rodin, 77 yaşında öldü.
Finlandiya, bağımsızlığını ilan etti.
Kanada'nın Nova Scotia Eyaleti'ndeki Halifax Limanı'nda, Fransız Mont-Blanc kargo gemisinde patlama oldu: 2 bin kişi öldü.
İngilizler, Kudüs'ü işgal etti.
<span style="font-weight:bold;">
1918</span>
ABD Başkanı Wilson, adil ve uzun süreli barışa temel oluşturacak bir belge olarak On Dört Madde'yi yayınladı.
Rusya, Çarlar tarafından yabancı ülkelerden alınan borçları geçersiz kıldıklarını açıkladı.
56 yaşındaki besteci Claude Debussy öldü.
Son Rus Çarı Nicolas II ve ailesi, Sibirya'da öldürüldü.
İspanyol Gribi adı verilen bir virüs dünyaya yayıldı, 8 ay içinde 20 milyon insan öldü.
1. Dünya Savaşı, İhtilaf Devletlerinin zaferiyle sona erdi.
Polonya, 223 yıl boyunca Rusya, Prusya ve Avusturya işgalinde kaldıktan sonra bağımsızlığına kavuştu.
<span style="font-weight:bold;">1919</span>
Berlin'de, Spartacus Ayaklanması, başarısızlığa uğradı.
Paris Barış Konferansı başladı.
Paris-Londra hattında ilk ticari uçuş yapıldı.
Benito Mussolini, İtalyan faşist hareketini başlattı.
Milletler Cemiyeti, Cenevre'de kuruldu.
Mustafa Kemal, Samsun'a giderek, Kurtuluş Savaşı'nın ilk meşalesini yaktı.
İki İngiliz pilot John William Alcook ve Arthur Brown, mola vermeksizin ilk defa Atlantik Okyanusu'nu aştılar.
Almanya ve İhtilaf Devletleri arasında Versay Antlaşması imzalandı. Antlaşma, Avusturya Arşidükü'nün bir Sırp genci tarafından öldürülmesi ve 1. Dünya Savaşı'nın başlamasından tam 5 yıl sonra imzalandı.
Auguste Renoir öldü.
<span style="font-weight:bold;">1920</span>
ABD'de, kadınlara oy hakkı verildi.
Avusturyalı zooloji bilgini Karl von Frisch, arıların çeşitli tat ve kokuları ayırdedebilecek şekilde eğitilebileceğini gösterdi.
Kurtuluş Savaşı'nda, Yunan Orduları, Mustafa Kemal Paşa'nın denetimindeki birlikler karşısında bozguna uğradı.
ABD'de alkollü içkiler yasaklandı.
İtalyan ressam ve heykeltraş Amedeo Modigliani 36 yaşında, Paris'te öldü.
Mahatma Gandhi, Hindistan'da sivil itaatsizlik hareketini başlattı.
Hitler, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ni (Nazi Partisi) kurdu.
Osmanlı ve İhtilaf Devletleri arasında Sevr Antlaşması imzalandı, Osmanlı İmparatorluğu parçalandı.
Çin'in Kan-sou Bölgesi'nde deprem oldu, 180 bin kişi öldü.
Londra'da Lordlar Kamarası, Serbest İrlanda Devleti'nin kurulmasını onayladı.
<span style="font-weight:bold;">1921</span>
Charlie Chaplin'in ilk uzun metrajlı filmi ''The Kid''ABD'de gösterime girdi.
Fransız Etienne Oehmichen, ilk helikopteri uçurmayı başardı.
ABD'de Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti idam edildi.
Kanada'da insülin bulundu.
İtalyan tenör Enrico Caruso öldü.
<span style="font-weight:bold;">1922</span>
İrlandalı yazar James Joyce'in ''Ulysse''adlı kitabı yayımlandı.
Mısır'daki İngiliz hegemonyası sona erdi.
Bram Stoker'in kitabından uyarlanan ''Vampir Nosferatu''filmi gösterime girdi.
Lenin'in önerisiyle Joseph Stalin, Rus Komünist Partisi Genel Sekreteri oldu.
Paris'te ilk kadınlar olimpiyatı başladı.
Mussolini, başbakan oldu.
Lord Carnavon ve Carter tarafından, Mısır'daki Krallar Vadisi'nde Tutankamon'un mezarı bulundu.
Fransız yazar Marcel Proust 51 yaşında öldü.
Albert Einstein Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı.
Rusya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) adını aldı.
<span style="font-weight:bold;">1923</span>
Japonya'da Tokyo ve Yokohama Kentlerinde deprem oldu, 250 bin kişi öldü.
İspanya'da, General Miguel Primo de Rivera, iktidara geldi.
Etiyopya, Milletler Cemiyeti'ne kabul edildi.
Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Hilafet kaldırılarak, Osmanlı İmparatorluğu tarihe gömüldü.
Adolf Hitler'in yapmak istediği darbe engellendi ve Hitler tutuklandı.
91 yaşındaki mühendis Gustave Eiffel öldü.
<span style="font-weight:bold;">
1924</span>
Amerikalı Edwin Hubble, Samanyolu'ndaki yıldızları saptadı ve başka galaksiler olduğunu ispatladı.
Lenin öldü.
Chamonix'de ilk kış olimpiyatları yapıldı.
ABD'de ilk defa bir mahkûm, gaz odasında idam edildi.
Yunanistan, cumhuriyet oldu.
Franz Kafka, 40 yaşında öldü.
Yazar Joseph Conrad, 67 yaşında öldü.
İtalyan besteci Giacomo Puccini, 66 yaşında öldü.
<span style="font-weight:bold;">
1925</span>
İran'da, Şah Rıza Pehlevi, hükümdar oldu.
Adolf Hitler, Mein Kampf'ı (Kavgam) yayımladı.
Irkçı örgüt Ku Klux Klan'ın ilk kongresi, Washington'da yapıldı.
<span style="font-weight:bold;">1926</span>
Sovyet yönetmen Ayzenştayn'ın ''Potemkin zırhlısı''adlı filmi Almanya'da gösterime girdi.
Pilsoudski, Polonya'da darbe yaptı.
Portekiz Cumhuriyeti, askeri darbeyle devrildi.
Almanya, Milletler Cemiyeti'ne kabul edildi.
Fransız ressam Claude Monet, 86 yaşında öldü.
Avusturyalı yazar Rainer Maria Rilke öldü.
<span style="font-weight:bold;">1927</span>
Çin'in Nan-Şan Bölgesi'nde deprem oldu, 200 bin kişi öldü.
ABD'de ilk uzun metrajlı sözlü filmler, gösterime girdi.
Amerikalı pilot Charles Lindbergh, Atlas Okyanusu'nu tek başına ve kesintisiz geçti.
Fransız Jules Rimet'in önerisiyle, Dünya Futbol Şampiyonası düzenlenmesi kararlaştırıldı.
<span style="font-weight:bold;">
1928</span>
Finlandiyalı Paavo Nurmi, 9 altın 3 gümüşle, dünyanın en çok madalya kazanan atleti oldu.
İspanyol Luis Bunuel ve Salvador Dali'nin çevirdiği ''Bir Endülüs köpeği''adlı kısa metrajlı film, Paris'te gösterime girdi.
Ulusal politikanın bir aracı olarak savaşı yasaklamayı amaçlayan Kellog-Briand Paktı, 60 ülke tarafından imzalandı.
Çang Kai-Çek, Çin Devlet Başkanı oldu.
<span style="font-weight:bold;">1929</span>
Alman romancı Erich Maria Remarque'nin ''Batı cephesinde yeni birşey yok''adlı romanı yayımlandı.
1886'da benzinle çalışan ilk arabayı icat eden Alman mühendis Carl F. Benz öldü.
31 Ekim 1924'te tek başına dünya turuna çıkan Fransız denizci Alain Gerbault, turunu tamamladı.
Belçikalı Herge, ''Tenten''karakterini yarattı.
Hollywood'da ilk Oscar Ödül Töreni yapıldı.
Elzie Segar, ''Temel Reis''karakterini yarattı.
Rus balesinin kurucusu Serge De Diaghilev öldü.
New York Borsası iflas etti.
Salvador Dali'nin yağlı boya tabloları ilk defa sergilendi.
<span style="font-weight:bold;">1930</span>
Amerikalı Clyde William Tombaugh, Plüton Gezegeni'ni buldu.
Amerikalı Ernest Orlando Lawrence, yüksek enerjilere ulaşabilen ilk parçacık hızlandırıcısı siklotronu icat etti.
Mahatma Gandhi, toplumun en alt kesimleri üzerinde büyük bir yük oluşturan tuz vergisine karşı bir kampanya açtı.
Josef Von Sternberg ve Marlene Dietrich'in oynadıkları ''Mavi melek''adlı film, Almanya'da gösterime girdi.
Uruguay, organizatörü olduğu ilk dünya kupasını kazandı.
Sherlock Holmes'ün yaratıcısı Arthur Conan Doyle öldü.
Costes ve Bellonte, ilk kez Paris-New York hattında kesintisiz uçtular.
<span style="font-weight:bold;">
1931</span>
İspanya Kralı Alphonse XIII, ülkeyi tahttan feragat etmeden terketti, İspanya'da cumhuriyet ilan edildi.
Japonya, Mançurya'yı işgal etti. Uzakdoğu Savaşı başladı.
Sırp, Hırvat ve Slovenya Krallıkları, resmi olarak Yugoslavya adını aldı.
İlk elektrik ampulünü icat eden Thomas Edison, 84 yaşında öldü.
İngiltere parlamentosu, İngiltere'nin o dönemdeki demiryolları Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve İrlanda'nın eşitliğini hükme bağlamak üzere Westminster Tüzüğü adlı bir yasa çıkarttı.
<span style="font-weight:bold;">
1932</span>
Avusturya asıllı Adolf Hitler, Alman vatandaşlığına geçti.
Kodak'ın kurucusu George Eastman öldü.
Hitler'in de aday olduğu Almanya Devlet Başkanlığı seçimini Hindenburg kazandı.
Portekiz Başbakanı Antonio Oliveira Salazar, 1974'e kadar sürecek diktatörlüğünü ilan etti.
Irak, bağımsızlığını ilan etti.
Franklin D. Roosevelt, ABD Başkanlığı'na seçildi.
<span style="font-weight:bold;">1933</span>
Alman Ulusal Sosyalist Parti lideri Hitler, başbakan oldu.
Berlin'deki Reichstag'da (hükümet binası) yangın çıktı. Olaydan sonraki gün, drama ustası Bertolt Brecht Almanya'dan kaçtı.
ABD Başkanı Roosevelt, 36 eyalette ekonomiye canlılık kazandırmak için ''New Deal''(yeni anlaşma) başlattı.
Naziler, Dachau'da ilk toplama kampını açtılar.
Almanya'da Nazi Partisi, yahudileri boykot etme kararı aldı.
Nazilere bağlı gizli polis örgütü Gestapo kuruldu.
Naziler, Alman ırkını canlandırmak için halkı güçsüzlerden temizleme kararı aldı.
<span style="font-weight:bold;">
1934</span>
Fransız Irene ve Frederic Joliot-Curie çifti yapay radyoaktiviteyi buldular.
Almanya'da Devlet Başkanı'nın ölmesi üzerine Adolf Hitler, ülkenin mutlak lideri oldu ve başbakanlık, devlet başkanlığı yetkilerini elde etti.
Yugoslavya Kralı 1. Aleksandr ve Fransa Dışişleri Bakanı Louis Barthou, Marsilya'da öldürüldü.
Mao, Çin'in kuzeybatısına doğru ünlü "Uzun Yürüyüş" ü başlattı. 20 Ekim 1935 tarihinde sona eren bu yürüyüş sırasında Mao, KP'nin fiili önderi durumuna geldi.
<span style="font-weight:bold;">1935</span>
Amerikalı biyokimyacı Wendell Meredith Stanley, ilk kez bir virüsü ayrıştırmayı başardı. Virüslerin saf olarak elde edilmesi, kristallendirilmesi ve molekül yapılarının aydınlatılması üzerine araştırmalar yaptı.
Louis Lumiere, üç boyutlu sinema devrini başlattı.
Arap Lawrence, motosiklet kazasında öldü.
Amerikalı atlet Jesse Owens, bir saat içinde 3 dünya rekoru kırdı. (Uzun atlama, 220 yarda koşu ve 220 yarda engelli koşu)
Pakistan'da, Quetta'da toprak kaymasında 60 bin kişi hayatını kaybetti.
Nuremberg Yasaları olarak bilinen ırkçı yasalar resmen ilan edildi.
İtalya, Etiyopya'yı işgal etti.
<span style="font-weight:bold;">1936</span>
İngiliz John M. Keynes, uzun süreli işsizliğin nedenlerini bazı iktisadi kuramlarıyla açıkladı. (Keynesçi iktisat)
Filistin'de Araplar, İngiliz mandasına karşı isyan çıkardı. Üç yıl süren isyan, İngilizler'in Yahudilerin göçetmesini sınırlamaya karar vermeleri ve bir Filistin devleti kurmaya söz vermeleri sayesinde durduruldu.
''Ormanın kitabı''yazarı Rudyard Kipling öldü.
Charlie Chaplin'in ünlü filmi ''Modern zamanlar''Londra'da gösterime girdi.
İspanya'da General Franco'nun önderliğini yaptığı askeri ihtilal (18 Temmuz Hareketi) sonucu iç savaş çıktı. İç savaş, 1 Nisan 1939'da ''zafer geçidiyle''sona erdi. 29 Eylül 1936'da Franco, milliyetçi yönetim başkanlığına getirildi.
Amerikalı zenci atlet Jesse Owens, Hitler'in de izlediği Berlin Olimpiyat Oyunlarında 100 metre, 200 metre ve 4 X 100 metre yarışlarındaki zaferlerinden sonra, uzun atlamada 8,06 metre ile Olimpiyat ve Dünya rekorlarını kırdı. Hitler, Owens'in elini sıkmamak için stadı terketti.
38 yaşındaki şair ve drama yazarı Federico Garcia Lorca, Franco yanlısı birlikler tarafından öldürüldü.
<span style="font-weight:bold;">1937</span>
İspanyol milliyetçilerine destek veren Almanya, bir Bask kenti olan Guernica'yı bombaladı. Saldırıda 1.500 kişi öldü.
Bireysel psikolojinin kurucusu Avusturyalı doktor Alfred Adler öldü.
Naziler, Buchenwald Toplama Kampı'nı açtılar.
Japonya, Çin'i savaş ilan etmeksizin işgal etti.
Modern Olimpiyat Oyunlarının kurucusu Baron Pierre de Coubertin öldü.
Milliyetçi Çin'in başkenti Nanking'de 250.000 Çinli, Japonlar tarafından katledildi.
<span style="font-weight:bold;">1938
</span>
Alman birlikleri, Avusturya'ya girdi.
Troçki IV, Enternasyonal'i kurdu.
Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanya arasında yapılan ve Çekoslavakya'nın batısındaki Südetler Bölgesi'nin Almanya tarafından ilhak edilmesine izin veren anlaşma imzalandı.
Alman birlikleri, Südetler Bölgesi'ni işgal etti.
Almanya'da, Yahudi karşıtları şiddet eylemlerinde bulundu. Bu olaylar, tarihe "Kristal Gece" olarak geçti.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk vefat etti.
İtalya'da, Yahudilerin devlet işlerinde çalışmasını yasaklayan ve ticari faaliyetlerini kısıtlayan bir yasa tasarısı kabul edildi.
<span style="font-weight:bold;">1939</span>
Avusturyalı Lise Meitner ve İngiliz Otto Frisch, çekirdek bölünmesini (nükleer fisyon) tanımladı.
Frederic Joliot-Curie zincirleme nükleer reaksiyonu buldu.
Franco, Madrid'e girdi, İspanya'da iç savaş bitti.
İtalyan birlikleri, Arnavutluk'u işgal etti.
Almanya ve Sovyetler Birliği arasında, saldırmazlık anlaşması imzalandı.
Almanya'da, ilk tepkimeli uçak denemesi yapıldı. Heinkel HE 178 tipi uçak, saatte 750 kilometre hıza ulaştı.
Almanya, Polonya'yı işgal etti ve 2. Dünya Savaşı başladı.
Naziler, akıl hastalarına ötenazi uygulanmasını kabul ettiler, onbinlerce insan öldü.
İngiltere ve Fransa, Almanya'ya savaş ilan ettiler.
Sovyetler Birliği, Ribbentrop-Molotov Antlaşması'nın gizli bir maddesi gereğince Polonya'ya saldırdı.
Psikanalizin bulucusu, Avusturyalı psikolog ve sinir hastalıkları uzmanı Sigmund Freud öldü.
Hitler ve Stalin, Polonya'yı paylaştılar.
<span style="font-style:italic;">1940<span style="font-weight:bold;"></span></span>
Sovyetler Birliği, Finlandiya'ya saldırdı. Saldırı, tarihe ''Kış Savaşı'' olarak girdi.
Victor Fleming'in yönettiği, başrollerini Vivian Leigh ve Clark Gable'ın paylaştığı ''Rüzgar Gibi Geçti'', Hollywood'da gösterime girdi.
<span style="font-weight:bold;">1946</span>
Yunanistan'da iç savaş çıktı. ABD'nin geniş çaplı desteğiyle, komünist gerillaların eylemi durduruldu.
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün ilk toplantısı yapıldı. 13 Şubat'ta New York, BM'nin merkezi oldu.
Norveçli Trygve Lie, BM'nin ilk genel sekreteri oldu.
BM, ilk kez Sovyetler Birliği tarafından veto edildi.
Juan Peron, Arjantin Devlet Başkanlığı'na seçildi.
Winston Churchill, Missouri'deki Fulton'da, ilk kez "demir perde" den sözetti.
Japonya'da, ilk defa kadınların da katılımıyla, kamuoyu yoklaması yapıldı.
Nürnberg Mahkemesi'nde savaş suçlularının yargılanması bitti.
Hindiçini'de ayaklanma başladı.
<span style="font-weight:bold;">1947</span>
İtalya, Afrika'daki bütün topraklarından vazgeçti.
Al Capone öldü.
14 Ağustos 1988'de ölen Enzo Ferrari'nin adını taşıyan ilk araç, piyasaya çıktı.
Avrupa Kalkınma Programı açıklandı.
Birmanya'nın milliyetçi lideri Aung San öldürüldü. 4 Ocak 1948'de Birmanya bağımsızlığını ilan etti.
İngiltere'de ilk atom pili kullanıldı.
Hindistan ve Pakistan, bağımsızlık ilan etti.
Charles Yeager'in pilotluğunu yaptığı Bell XI adlı Amerikan uçağı, yatay uçuşta saatte 1.078 kilometre hıza ulaştı ve ilk defa ses duvarını aştı.
SSCB, atom bombası yapabildiğini açıkladı.
BM, Filistin'in, Araplar ve Yahudilerce kurulacak iki devlete bölünmesini onayladı.
John Bardeen, Walter Brattain ve William Schockey adlı araştırmacılar transistörü buldular.
<span style="font-weight:bold;">
1948
</span>
Güney Afrika'daki seçimleri, Ulusal Parti (NP) kazandı.
Willard Franck Libby, radyoaktif karbonla (karbon 14) tarihleme yöntemini geliştirdi.
Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasını sağlayan Mahatma Gandhi öldürüldü.
Sovyet sinemacı Eisenstein öldü.
Orson Welles'in ''Şangaylı Kadın''filmi New York'ta gösterime girdi.
David Ben Gourion, İsrail Devleti'ni ilan etti. Arap Ordusu, yeni devlete savaş açtı. Savaş, 13 Ocak 1949'a kadar sürdü.
SSCB, Berlin'i ablukaya aldı. 26 Haziran'da Batılı Müttefikler; yiyecek, kömür ve diğer gereksinim maddelerini uçaklarla havadan Berlin'e indirdiler.
Tito'nun Yugoslavyası ve SSCB arasındaki ilişkiler koptu.
Paris'te toplanan BM Genel Kurulu, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni kabul etti.
<span style="font-weight:bold;">
1949</span>
İngiliz yazar George Orwell, ''1984''ü yazdı.
Leyde Üniversitesi'nden Dr. Müller ve Pastör Enstitüsü'nden Dr. Lepine, gribe yol açan iki tür virüs saptadılar.
Amerikalı boksör Joe Louis, 12 yıl dünya ağır siklet boks şampiyonu olduktan sonra boksu bıraktı. Louis, 71 maçta sadece 3 yenilgi aldı.
Amerikan bombardıman uçağı B-50 Lucky Lady, konaklama yapmaksızın ilk defa dünya turu yaptı.
NATO kuruldu.
Bonn, Yeni Federal Almanya Cumhuriyeti'nin başkenti oldu.
SSCB'de ilk atom patlaması oldu.
Mao, Çin Halk Cumhuriyeti'ni kurdu.
Demokratik Almanya Cumhuriyeti kuruldu.
İsviçreli Walter Hess ve Portekizli Antonio Egas Moniz'e Nobel Ödülü verildi.
<span style="font-weight:bold;">1950</span>
Kore Savaşı başladı.
ABD Kore'ye çıkarma yaptı. 29 Eylül'de Seul işgal edildi.
Çin birlikleri Tibet'i ilhak ettiler.
İrlandalı yazar Georges Bernard Shaw öldü.
Çin, Kore'ye müdahalede bulundu.
İki jet uçağı arasında ilk çatışma: Kore'de bir Amerikan F-86'sı, bir Rus MİG 15'ini düşürdü.
<span style="font-weight:bold;">1951</span>
SSCB yararına casuslukla suçlanan Ethel ve Julius Rosenberg çifti, ABD'de ölüme mahkum edildi.
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun kurulmasını sağlayan anlaşma, Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda arasında Paris'te imzalandı.
Ürdün Kralı Hüseyin'in büyükbabası Kral İbni Hüseyin Abdullah, Kudüs'te El-Aksa Camisi'nin merdivenlerinde, Filistin'i İsrail'le paylaşmayı kabul etme kararına karşı olan aşırı dinci bir Filistinli tarafından öldürüldü.
Kaptan Cousteau, Calypso Okyanus Gemisi'yle ilk yolculuğuna çıktı. Cousteau, Mercan resiflerini incelemek üzere Kızıldeniz'e açıldı.
<span style="font-weight:bold;">1952</span>
Marshall Adaları'nda, ABD tarafından yapılan ilk hidrojen bombası patladı.
İlk bilgisayar IBM-701 piyasaya çıktı.
Fransa'yla İngiltere arasında ilk uluslararası televizyon bağlantısı kuruldu.
İngiltere Kraliçesi Elizabeth, VI. George'un yerine geçti.
Avrupa Topluluğu Savunma Anlaşması Paris'te imzalandı.
Mısır'da hükümet darbesi oldu. Kral Faruk ülkeyi terketti.
Arjantinli Evita lakaplı Eva Peron, yakalandığı kan kanserinden 33 yaşında öldü.
Ürdün Parlamentosu, Kral Tallal'ı hükümetten indirdi. Yerine 16 yaşındaki oğlu Hüseyin getirildi.
General Dwight Eisenhower, ABD Başkanı seçildi.
Fransız romancı François Mauriac, Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Yabancılar yararına çalışmakla suçlanan 14 Çekoslovak liderin duruşması, Prag'da yapıldı. 3 Aralık'ta 11'i ölüme, 3'ü de ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Alman doktor ve filozof Albert Schweitzer, Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
<span style="font-weight:bold;">1953
</span>
Tito, Yugoslavya Cumhurbaşkanı seçildi.
Stalin öldü.
Dünyanın en yüksek tepesi Everest'e ilk kez Yeni Zelanda'lı Edmund Hillary ve Nepal'li Norgay Tensing tırmandı.
SSCB yararına casusluk yapan Julius ve Ethel Rosenberg çifti öldürüldü.
Kore'de, Panmuncam Ateşkesi imzalandı. 38. Paralel'in kuzeyindeki ateşkes hattı sınır oldu. Bu savaş sırasında 24,119 Amerikalı öldü.
<span style="font-weight:bold;">1954</span>
Fransız Pierre Lepine ve Amerikalı Jonas Edward Saly, çocuk felci aşısını buldular.
Nükleer enerjiyle çalışan ilk denizaltı Nautilus, ABD tarafından suya indirildi.
Fransız Ordusu, Viet-Minh Kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldı. Hindiçini Savaşı sona erdi. Fransa, Asya'dan çıktı.
ABD Yüksek Mahkemesi, devlet okullarında ırk ayrımını yasakladı.
Cenevre Antlaşmaları imzalandı: Kamboçya ve Laos, bağımsızlığını elde etti. Vietnam ikiye bölündü.
Mao Ze Tung, Çin Cumhurbaşkanı oldu.
Cezayir Savaşı başladı.
Fransız ressam Henri Matisse öldü.
Ernest Hemingway Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Dünyanın en büyük ABD savaş gemisi Forrestal, suya indirildi.
<span style="font-weight:bold;">1955</span>
Calder Hall'de ilk nükleer merkez açıldı.
İlk fast-food lokanta, McDonald's, ABD'de açıldı.
Hastalanan Winston Churchill, görevinden istifa etti.
Fizikçi Albert Einstein öldü.
Endonezya'nın Bandung Kenti'nde 29 ülke temsilcisinin katılımıyla yapılan konferans sona erdi.
Varşova Paktı imzalandı.
Arjantin'de Peronist Hareket'in kurucusu Juan Peron, hükümetten uzaklaştırıldı.
Ünlü ABD'li aktör James Dean, 24 yaşında öldü.
<span style="font-weight:bold;">1956</span>
SSCB'de destalinizasyon dönemi başladı. SSCB Komünist Parti 10. Kongresi'nde Nikita Kruçev, Stalin'in histerik, paranoyak ve megaloman olduğunu söyledi.
Fas, bağımsızlığını elde etti.
Tunus, bağımsızlığını kazandı.
Arthur Miller, Marilyn Monroe ile evlendi.
Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdul Nasır, Süveyş Kanalı'nı millileştirme yoluna gitti.
Bertold Brecht, 58 yaşında öldü.
İsrail, İngiltere ve Fransa askeri güçleri, Nasır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesinden sonra Mısır'a saldırdılar. 6 Kasım'da ateşkes ilan edildi. 7 Kasım'da SSCB ve ABD'nin baskılarıyla İngilizler ve Fransızlar geri çekildiler. 22 Kasım'da ateşkes imzalandı.
Sovyet zırhlı araçları, Macar ayaklanmasını bastırdı.
Eisenhower yeniden ABD Başkanı seçildi.
<span style="font-weight:bold;">1957</span>
Güney Afrika'da, Beyazlarla Siyahlar arasındaki cinsel ilişki, cezalandırılması gereken ahlak dışı bir davranış olarak nitelendirildi.
Gana, bağımsızlığını elde etti.
Roma'da AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) kuruldu.
ABD'li komedi sanatçısı Oliver Hardy öldü. Stan Laurel de 75 yaşında 1965'te öldü.
Haiti Başkanlık Seçimleri'ni François Duvalier kazandı.
SSCB, ilk yapay uydu Sputnik 1'i fırlattı.
Fransız yazar Albert Camus, Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Rus köpeği Layka, uzaya gönderilen ilk hayvan oldu.
Filim sanayisinin öncüsü Charles Pathe öldü.
<span style="font-weight:bold;">1958</span>
İlk kez Olimpiyat Kayak Sporları'nda Avusturyalı Toni Sailer, 3 şampiyonluk kazandı.
Kruçev, SSCB'nin tek taraflı olarak nükleer denemelerini durduğunu açıkladı.
Köylerde küçük sanayinin modernleştirilmesine yönelik "İleriye Doğru Büyük Atılım Hareketi" başladı. Çin'de büyük kıtlık yaratan Hareket, 15 ila 30 milyon kişinin ölümüne yol açtı.
Fransa'da General de Gaulle, devlet başkanı olarak yeniden iktidara geldi.
Alman atlet Armin Hary, 100 metreyi 10 saniyede koştu. Hary, başarısını 21 Haziran 1960'ta tekrarladı.
Fransa'da 5. Cumhuriyet, referandumla kabul edildi.
ETA (Euskadi Ta Askatasuna: Bask Yurdu ve Özgürlük) ayrılıkçı Bask hareketi kuruldu.
6 Afrika ülkesi (Moritanya, Mali, Senegal, Çad, Gabon ve Kongo-Brazzaville) bağımsızlığını elde etti.
Rus yazar Boris Pasternak, Sovyet yetkililerin baskısıyla Nobel Edebiyat Ödülü'nü reddetti.
<span style="font-weight:bold;">1959</span>
Fidel Castro, Küba'da iktidarı ele geçirdi.
Alaska, ABD'nin 49. eyaleti oldu.
İngiltere, Kıbrıs'ın bağımsızlığını ilan etti.
Dalai Lama, Tibet'in başkenti Lhassa'dan kaçarak, Hindistan'a sığındı.
Hawai, ABD'nin 50. eyaleti oldu.
<span style="font-weight:bold;">1960</span>
Mısır'da Nil Irmağı üzerinde Assuan Barajı çalışmaları başladı.
Birçok kez dünya şampiyonluğunu kazanan, İtalya ve Fransa turu galibiyetlerini alan İtalyan bisikletçi Fausto Coppi öldü.
Fransız yazar Albert Camus, geçirdiği trafik kazasında öldü.
Fas'ın Agadir Kenti'nde deprem oldu: 14 bin kişi öldü.
Güney Afrika'da, Siyahlara, ülke içinde pasaport uygulaması getirilmesinden sonra ayaklanma çıktı.
Brezilya'nın yeni başkenti Brasilia oldu.
ABD U2 tipi keşif uçağı, SSCB üzerinde Sovyetler tarafından düşürüldü. Pilot Gary Powers, hapse atıldı.
Doğum kontrol hapı, ABD'de satışa sunuldu.
Kongo, bağımsız cumhuriyet oldu.
İngiltere, Nijerya'ya bağımsızlığını verdi.
John Fitzgerald Kennedy, ABD'de 35. başkan seçildi.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-30365448747881131982009-04-19T08:11:00.000-07:002009-04-19T08:14:35.773-07:0020 YY. OSMANLI DEVLETİ Islahat Hareketleri Fikir Akımları<span style="font-weight:bold;">20 YY. OSMANLI DEVLETİ</span>
20 yy başında Osmanlı devletinde kötü gidişi durdurmak için, birlik ve bütünlüğü sağlamak için iki türlü kurtuluş çaresine baş vurmuştur:
<span style="font-weight:bold;">a) Islahat hareketleri</span>
<span style="font-weight:bold;">b) Fikir akımları</span>
<span style="font-weight:bold;">I. ISLAHAT HAREKETLERİ:</span>
Osmanlı Devletinde 16. yüzyılın sonlarında başlayan bozulma zamanla iç bütünlüğü tehdit etme¬ye başladı, iç ayaklanmalar artmış savaşlarda isteni¬len sonuçlara ulaşılamamıştı. Bütün bu olumsuz ge¬lişmeler Osmanlı Devleti'nde 17. y.y'ın ilk yarısından itibaren Osmanlı devletinin ıslahata muhtaç olduğu gerçeğini ortaya koymuştu.
Osmanlı Devletinde ıslahatları ve ıslahatların öncülüğünü padişahlar ve bazı devlet adamları yapmıştı. Ulema Avrupa'daki gelişmeleri takip ede¬memiş bundan dolayı da bir ıslahat bilinci uyanmamıştı. Islahatlar halka indirgenememiş yapılan mas¬raflar da boşa gitmiştir.
17. yüzyılda yapılan ıslahatlar (Genç Os¬man dışında) genelde başarılı olmuş, fa¬kat Avrupa'nın bu dönemde hiç etkisi ol¬mamıştı, ilk ıslahatların en önemli özelliği disipline bir karakterde olmasıdır.
18. Yüzyılda, Avrupa'nın üstünlüğü ilk kez askeri alanda hissedildiği için, bu yüzyılda batıdan ilham alınarak yapılan ıslahatların ağırlık noktasını askeri alandaki ıslahatlar' oluşturmuştur.
Aynı dönemde Avrupa'dan getirilen askeri uzmanlardan da yararlanılmıştır.
Buna rağmen askeri alanda girişilen ilk ye¬nileşme çabaları da başarılı olamamıştır.
Islahat tarihimizin bilerek ve bilinçli olarak yapılmış ilk önemli hareketi Nizam-ı Cedit yeniliğidir. III. Selim, Avrupa standartlarında bir ordu yetiştirmek ve çağdaş bir düzen kurmayı amaçlamıştı.
Siyaset ve diplomasi alanında önemli yeni¬likler yapılmış, Avrupa devletlerinde sürekli elçilikler kurulmuştur.
Nizam-ı Cedit devri ıslahatlarına karşı baş¬layan Kabakçı İsyanı başarıya ulaşmış ve ıslahatlar kaldırmıştır.
II. Mahmut yeniden çok yönlü olarak ısla¬hatlara başlamıştır. Türkiye'nin modernleşme sürecinde önemli adımlar atıldı.
II. Mahmut devri ıslahatlarını, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, l. ve II Meşruti¬yetler takip etmiştir.
Bu ıslahatlarla önemli reformlar yapıldıysa da başarı sağlanamamış, Osmanlı Devleti¬nin birlik ve bütünlüğü gerçekleşememiştir.
Bazı fikir, devlet ve sanat adamları impara¬torluğun içinde bulunduğu duruma çözüm getirmek için çeşitli fikirler ortaya atmışlardır.
<span style="font-weight:bold;">II. FİKİR AKIMLARI</span>
19. yüzyılda daha düzenli ve programlı bir şe¬kilde yapılmaya çalışılan ıslahatlar, imparatorluğun bünyesindeki rahatsızlıklar (azınlık isyanları) ve dış baskılar nedeniyle başarıya ulaşamamıştı.
Her yapılan ıslahat hareketi, Avrupa'nın üzerimizdeki baskısının artmasına neden oldu. Böylece içişlerimize karışılmış, azın¬lık isyanları artmıştı. Toplum hayatı düze¬ne girmemiş, batılıların "hasta adamı" de¬dikleri Osmanlı Devleti iyileşmemişti.
Islahat hareketiyle belirginleşen eski-yeni mücadelesi gittikçe şiddetlenmiştir.
Bu olumsuzluklar, 19. yüzyılın ikinci yarı¬sından itibaren devleti batmaktan kurtar¬mak amacını güden bir takım fikir akımla¬rının ortaya çıkmasına neden oldu.
Devletin birlik ve bütünlüğünün sağlamaya çalışan bu fikirler zamanla birer devlet doktrini olarak ortaya çıkmışlardır.
Osmanlıcılık, İslamcılık, Batılıcılık ve Türkçülük olarak ortaya çıkan fikir akımları I. ve II. Meşrutiyette devlet hayatına hakim olmuşlar ve etkilerini göstermişlerdir.
Osmanlıcılık, siyasi ve hukuki düşünce tarzına,
Türkçülük, millet duygusuna,
İslamcılık, dini duygu ve hissine,
Batılıcılık ise, yenileşme ve değişime bağlı idi.
Şimdi bu fikir akımlarını sırayla görelim:
<span style="font-weight:bold;">a. Osmanlıcılık:</span>
Tanzimat döneminin sonlarına doğru bazı Os¬manlı aydınları Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Daha sonra siyasi faaliyette bulunmaya başladılar. Onlara göre milliyet isyanlarını durdurup ülkenin bütünlüğünü korumak için devletin sınırları içinde yaşayan bütün milletleri Osmanlıcılık düşün¬cesi etrafında toplamak gerekiyordu.
Bunun için dil, ırk ve din farkı gözetmeden herkesin aynı hak ve yetkilere sahip olması şarttı. Bu yapılırsa Osmanlı birliği gerçekleşir ve devlet yıkılmaktan kurtulabilirdi. Bu düşünceler ancak meşrutiyet yönetiminde uygulanabilirdi.
'Osmanlıcılık, milliyetçilik akımının Osmanlı Devleti üzerindeki yıkıcı etkilerine karşı ortaya atıl¬mış bir fikir akımıdır.
II. Mahmut'un "Ben tebamdaki din farkını ancak camilerine, havralarına ve kiliselerine gir¬dikleri zaman görmek isterim!" sözleri bu fikrin pratikteki en önemli göstergesidir. Osmanlı toplu¬munu kaynaştırmayı hedefleyen Osmanlıcılık akı¬mı, fertlerin sosyal siyasi ve hukuki eşitliklerini sağ¬lamak için faaliyet göstermiştir.
Bu amaçla iki önemli çalışma yapıldı:
a) Mebusan Meclisinin Açılması
b) Kanun-i Esasinin İlanı
Böylece meşrutiyet fikri ve programı yürürlüğe girmiş oldu. Osmanlıcılık fikrine taraftar olanlar, bü¬tün Osmanlıların siyasi birliğini gerekli görüyorlar ve ortak yurt gereğini savunuyorlardı.
İlk Anayasanın yürürlüğe girmesiyle Osmanlı toplumunda hukuki bir eşitlik, ilk meclisin açılmasıy¬la da siyasi bir eşitlik sağlanmıştır.
Osmanlıcılık fikrini zayıflatan ilk büyük etki 1877 -1878 Osmanlı-Rus savaşı ve bu savaşın so¬nuçları oldu. Bu savaş sırasında Balkanlarda Os¬manlı egemenliğinde yaşayan Hıristiyanların Müslü¬manlara kötü davranmaları, Rusların Rum ve Ermenileri kışkırtmaları, Müslüman halkta Hıristiyanlara karşı sert bir tepki doğurmuştu.
II. Abdülhamit’in meşrutiyet yönetimine son vermesinde bu gelişmelerin büyük etkisi olmuştur.
I. Balkan savaşı Osmanlıcılık akımına kesin darbe vuran en önemli olay olmuştur.
Milliyet duygusunun ve milliyetçilik akımının çok etkili olduğu bu dönemlerde Osmanlıcılık akı¬mının başarılı olması beklenemezdi.
<span style="font-weight:bold;">b. Adem-i Merkeziyetçilik:</span>
Prens Sabahattin'e ait olan bu görüş Osmanlı¬cılık akımından çok farklı değildir.
Prensin görüşleri yerinden yönetim ve birey¬sel girişim ilkelerine dayanıyordu. Buna göre mer¬kezi hükümetin yetkileri azaltılacak, buna karşılık imparatorluktaki çeşitli unsurların yönetime katılma yetkileri artırılacaktı.
Liberal bir ekonomi modeli de uygulanacaktır.
<span style="font-weight:bold;">c. İslamcılık:</span>
İslamcılık, Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü korumak amacıyla XIX. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından son¬ra, önem kazanan bir düşünce akımıdır.
İslamcılık düşüncesini savunanlara göre; top¬lumun temel direği dindir. Din ile millet birdir. Hangi milletten olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların halifenin etrafında birleşmesi gerekir, İslamcılar, Osmanlı Devleti'nin şeriat esaslarından ayrıldığı için geri kaldığını ileri sürdüler.
İslamcıların bir bölümü şeriattan zerre kadar ayrılma yanlısı değildi. Diğer bir grup ise, batı uy¬garlığının maddi yanını oluşturan endüstrinin, bilim ve teknolojinin alınmasında bir sakınca görmüyor¬du, İslamcılık XIX. yüzyılın sonlarına doğru devle¬tin resmi politikası olacak kadar önem kazandı.
II. Abdülhamit İslamcılık siyasetini geliştirip teş¬kilatlandırmış gerek içte gerekse dışta bir devlet poli¬tikası haline getirmişti. Padişahın bu politikasında Berlin Kongresi'nde Osmanlı devletinin Avrupa'daki topraklarının kaybedilmesi karşısında Asya'daki var¬lığımızı devam ettirmek ve buradaki topraklarımızı kaybetmemek düşüncesi önemli bir etken olmuştur.
II. Abdülhamit, İslamcılık politikasıyla bir taraftan İmparatorluğun bütünlüğünü korumaya çalışırken bir taraftan da İngiltere ve Rusya'nın hâkimiyetleri altın¬da yaşayan Müslümanları, kendilerine karşı kullan¬mayı düşündü.
II. Abdülhamit bu amaçla :
1. Afrika içlerine ve Çin'e elçiler gönderdi.
2. Hicaz demiryolunun inşasına başlandı.
3. Almanya ile yakın bir ilişki içine girdi.
4. Osmanlı ordusunu eğitmek için Alman su¬bayları getirildi.
5. Almanya'dan silah ve mühimmat alındı.
Bu düşünce de devleti kurtarmaya yeterli ola¬madı. Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı padişahı¬nın halife olarak yayınladığı cihad fetvasına rağ¬men bazı Araplar Türk askerine ateş açmaktan geri durmadı. Bu olay Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü korumada, İslamcılık düşüncesinin başarılı olama¬dığını açık bir şekilde ortaya koymuştur.
II. Abdülhamit döneminde yapılan faaliyetlerin faydaları Milli Mücadele döneminde Hindistan ve Buhara Müslümanlardan gelen yardımlar şeklinde kendini göstermiştir.
d. Türkçülük (Türk Birliği):
Türkçülük, dil, tarih ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarla, yani bir kültür hareketi olarak bağladı. Türkçülük akımı Osmanlıcılık ve İslamcılık akımla¬rının geçerli olduğu dönemlerde pek yaygınlaşmadı. Ancak bu akımların Osmanlı Devleti'ni kurtarma¬ya yetmediği görüldükten sonra, özellikle İkinci Meşrûtiyet döneminde Türkçülük akımı güç kazan¬dı. Bu akımın hız kazanmasında, Rusya'nın Türk ülkelerindeki işgalinden kaçan Türkler oldukça etkili oldular.
Ziya Gökalp, Türkçülük akımını II. Meşrutiyet¬te ilk defa sosyolojik bir metotla inceleyerek etnik, dağınık, çekingen fikirlerin toplanmasını ve bir sis¬tem haline getirilmesini mümkün kılmıştır.
Türkçülük düşüncesinin öncüleri bir milleti; dil, din, soy ve ülkü birliğinin oluşturduğunu savunuyor¬lardı. Onlara göre devlet ancak; dili, dini, soyu ve ül¬küsü bir olan topluma dayanarak ayakta durabilirdi.
Bunun için Osmanlı yönetimi altında yaşayan Türklere milli bilinç kazandırılmalıydı.
Balkan Savaşının meydana getirdiği olumsuz sonuçlar ve Osmanlıcılık akımının birleştirme yö¬nündeki çabalarının başarısız olması, Türkçülük akımının önem kazanmasına neden oldu.
Balkan Savaşı'nın acı ve felaketli sonuçları Türk toplumunun uyanmasına neden olmuştur.
Türkçülük akımı II. Meşrutiyetin ilanından son¬ra bütün Türklerin kurtuluş çarelerini de araştıran
Pan Türkizm cereyanına doğru yönelmiştir. Türk birliğini sağlamaya yönelik olarak Turancılık doğ¬muştur.
Turancılık, Türkçülük hareketinin siyasi yönü¬dür. Amacı, bütün Türkleri bir ülkede bir devlet için¬de tek bir bayrak altında birleştirmektir. Bunu, bu düşüncenin en önemli kişisi olan Ziya Gökalp, "Va¬tan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan" diyerek özetlemiştir.
Bu hareket, ikinci Meşrûtiyet döneminde ay¬dınlar ve devlet adamları arasında çok sayıda ta¬raftar buldu.
iktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakkî Fırkası ileri gelenleri tarafından desteklendi. İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa, devletin çö¬küşten kurtulabilmesinin, Turancılığın başarılı ol¬masıyla mümkün olacağını düşünenlerdendi.
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmesi Turancılık hareketini zayıflattı. Turancı¬lar, Türkleri birleştirme ülküsünün Türkiye Türklüğü ile sınırlanması gerektiğini savunmaya başladılar. Enver Paşa buna karşı çıktı. Hayalini gerçekleştir¬mek için Türkistan'a gitti. Orada bir ordu kurarak, Ruslara kaşı mücâdeleye girişti, fakat bu savaşlar¬dan birinde şehit oldu (1922).
Son Osmanlı Meclis-i Mebûsan'ın ve Kuvây-ı Milliyecilerin "Mîsak-ı Milli" ilkesini benimsemesi, TBMM'nin millî egemenlik anlayışını kabul etmesi gibi nedenler, 1920'den sonra Turancılık hareketini büyük ölçüde zayıflattı. Kurtuluş Savaşı'nın kaza¬nılmasından sonra Turancılık düşüncesi tamamen reddedildi. Bütün dünya Türklerini tek bir bayrak al¬tında birleştirmeyi amaç edinen Turancılığın tersi¬ne, "vatan kavramı", bugün üstünde yaşanılan si¬yasi sınırlarla çevrilmiş topraklar olarak kabul edildi.
e. Batıcılık :
Kaynağını Tanzimat ve hatta ondan önceki ıs¬lahat hareketlerinden alır. Batının sosyal, siyasi, ekonomik ve felsefi görüşlerinin ifade ettiği bir dev¬let anlayışını benimser.
Bu görüşe sahip kişiler, devletin ancak batılıla¬şarak kurtulabileceğini savunmaktadırlar. Yalnız si¬yasi alanda değil, sosyal, hukuki ve ekonomik alan¬da da değişikliklerin olmasını istemişlerdir. Bundan dolayı meşrutiyetleri yeterli görmemişlerdir.
ilk olarak askeri alanda başlayan batılılaşma hareketi, daha sonraları devlet ve toplum hayatında da etkili oldu.
l. Meşrutiyete kadar süregelen batılılaşma ha¬reketlerinin önderleri ya padişahlar ya da onların destekledikleri sadrazamlardır, l. Meşrutiyetten son¬ra batılılaşmanın önderleri yönetim kadrosunun dı¬şında bulunan Jön Türklerdir.
Batıcılık ikinci Meşrûtiyet döneminde bir dü¬şünce akımı hâlini aldı. Bu düşünceyi savunanlar çıkardıkları dergilerde görüşlerini yaymaya çalıştı¬lar. Batının üstünlüğünün bilime dayalı olduğunu ve ona karşı gelmenin doğru olmadığını açıkladı¬lar. Onlar, tek kadınla evliliği, kadın haklarını, batılı bir medenî kanunun kabulünü, şeriat mahkemeleri yerine laîk mahkemelerin kurulmasını, Lâtin harfle¬rinin kabulünü, tekke ve zaviyeler ile bütün medre¬selerin kapatılmasını, fesin kaldırılıp başka bir baş¬lığın benimsenmesini, millî bir ekonominin kurulma¬sını savunuyorlardı.
Batıcılar arasında görüş ayrılıkları vardı. Batıcıların bir bölümü Avrupa'dan her şeyi al¬maya gerek yoktur, batılıların teknolojisi alın¬malı fakat kültürü alınmamalı görüşündeydi. Di¬ğer bir bölümü ise tek bir medeniyet vardır o da batı medeniyetidir, gülü ve dikeni ile alınmalıdır diyordu.
20. YÜZYIL BAŞINDA OSMANLI DEVLETİ'NİN YIKILMA SÜRECİNE GİRMESİ:
İttihat ve Terakki Partisi:
Önce cemiyet daha sonra siyasi bir parti ola¬rak kurulan ve gelişen ittihat ve Terakki Partisi, Türk tarihinde önemli rol oynayan ilk büyük siyasi partidir, ittihat ve Terakki Cemiyeti, 1889 tarihinde İstanbul’da Sarayburnu'nda Gülhane bahçesinde kurulan İttihat-ı Osmanî Cemiyeti ile 1906'da Selanik'te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin 1907'de birleşmesi ile oluşmuştur.
İttihat-ı Osmanî Cemiyeti, kısa zamanda yurt içinde ve yurt dışında teşkilatını genişletmiş, Jön Türklerin Paris grubunu içine almıştır. Cemiyet ilk defa yurt içinde varlığını Ermeni olayları vesilesiyle duyurmuştur. Bundan sonra cemiyetin Cenevre (1897) ve Kahire (1897) şubeleri faaliyete geçtiği gibi Rumeli'de de hızlı bir şekilde örgütlenmiştir. Cemiyet bu dönemde kendisini batı dünyasına, Jön Türklerin (Genç Türkler) temsilcisi olarak tanıt¬mıştır. Cemiyete bağlı olarak İzmir’de Hizmet, Saa¬det ve Ahenk, İstanbul’da Şura-yı Ümmet, Cenev¬re'de Osmanlı İçtihat, Paris'te Meşveret Kahire'de Kanun-u Esasî, Basiretül Şark gazeteleri ile yayınlar yapmıştır.
Cemiyetin başlıca amacı, 1876 Kanun-i Esasi’sini (Anayasasını) tekrar yürürlüğü koy¬mak ve Osmanlı Meclisi Meb'usanının açılması¬nı sağlamaktı.
Paris'te, 4 Şubat 1902'de toplanan Jön Türk Kongresinde, Meşrutiyet düzeninin uygulanma me¬totları konusunda varılan görüş ayrılığı, Cemiyeti ikiye bölmüştür. Prens Sabahattin, Teşebbüs'ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet derneği kurarak Cemiyet'ten ayrılmış, diğer taraftan da Ahmet Rıza Bey de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyetini kurarak fa¬aliyetine devam etmiştir.
1906 yılında Selanik'te kurulan gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ise, İttihat ve Terakki Cemiyetinin hayatında bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Os¬manlı Hürriyet Cemiyeti, Rusların Bulgarları koru¬yarak memleketin iç işlerine müdahalesini protesto etmiş, özellikle ordu mensupları arasında da taraf¬tar bulmaya çalışmıştır.
14 Eylül 1907'de Merkezi Paris'te olan Os¬manlı Terakki ve ittihat Cemiyeti ile merkezi Sela¬nik'te olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Osmanlı Te¬rakki ve İttihat Cemiyeti olarak bir yazılı anlaşma ile birleşmişlerdir.
Bu birleşmelerden sonra ittihat ve Terakki Ce¬miyeti, Rumeli'de büyük bir silahlı ayaklanma hare¬ketine girmiştir. Enver Bey Tikveş civarında, Niyazi ve Eyüp Sabri Beyler Resne ve Ohri'de, Selâhattin ve Hasan Tosun Beyler Arnavutluk'ta hürriyet ta¬burları kurmuşlardır. Cemiyetin Silahlı müfrezeleri halkı ayaklanmaya teşvik ve buna karşı da II. Abdülhamit'in bu bölgeye gönderdiği baskı unsuru adamlarını öldürmeye başlamışlardır. Derne'de da¬ğa çıkan Kolağası (önyüzbaşı) Niyazi ve arkadaşla¬rını sindirmeye çalışan askerî birlikler, hürriyet iste¬yenlerle birleşmişlerdir. Cemiyet 23 Temmuz 1908'de Manastır, Selanik ve Rumeli şehirlerinde hürriyet ilân etmiş ve bunun sonucu olarak II. Abdülhamit de, Kanun-i Esasîyi (Anayasayı) yürürlüğe koymuştur. Böylece ikinci Meşrutiyet ilân edilmiştir.
17 Aralık 1908'de, Osmanlı Meclisi Mebusanı açılmış böylece Cemiyet mensupları siyasî iktidara sahip olmuşlardır.
Yeni kurulan rejim içerde ve dışarıda bir takım olaylarla karşı karşıya kalmıştır. Bulgaristan, 5 Ekim 1908'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Avusturya-Macaristan, 6 Ekim 1908'de Bosna-Hersek'i ülkesine kattığını, Girit ise Yunanis¬tan'a katıldığını ilân etmiştir.
Balkanlar'daki bu kayıplar ülke içinde ilk kez re¬jime yönelik bir tepkinin doğmasına neden oldu. Ta¬rihte 31 Mart Olayı diye anılan bu isyan İstanbul’da bir terör ortamı meydana getirdi. 31 Mart olayını ön¬lemek ve Meşrutiyet rejimini tehlikeden kurtarmak için Rumeli'de Hareket Ordusu adıyla bir ordu kurul¬du. 21 Nisan 1909'da İstanbul’a gelen ordu, 31 Mart olayını bastırarak, duruma hakim oldu.
Bu olaydan sonra II. Abdülhamit tahttan indiri¬lerek yerine Sultan V. Mehmet Reşat getirilmiştir.
Bundan sonra 1909'da Anayasada değişik¬likler yapılarak parlamenter bir rejime yönel inmiştir. Bu değişikliklerle yürütme organının ba¬şı olan hükümdarın yetkileri sınırlandırılmış, kabinenin meclise karşı sorumlu olması ilke olarak kabul edilmiş, yasama organını bağım¬sızlığı kabul edilerek yetkileri genişletilmiştir.
Bu değişikliklere rağmen durum düzelme¬miş, içerde ve dışarıda büyük gaileler çıkmış, artan malî zorlukların yanı sıra, Arnavutluk'ta ve Arap ülkelerinde ayaklanmalar çıkmıştır.
İmparatorluğun bu güç durumunda bu defa, 1911'deTrablusgarp Savaşı, 1912 yılında I. Balkan Savaşı ve 1913'te de II. Balkan Savaşı patlak ver¬miştir.
TRABLUSGARP SAVAŞI (1911-1912)
Trablusgarb ve Bingazi (Bugünkü Libya), Ka¬nuni döneminde 1551 yılında Turgut Reis tarafın¬dan Osmanlı topraklarına katılmıştı. XIX.yüzyılda önce Cezayir (1830) ardından da Tunus (1881) ve Mısır (1882) işgal edildiği için Kuzey Afrika'da Os¬manlı Devletinin kontrolünde sadece Trablusgarp kalmıştı. Mısır'ın İngilizler tarafından işgali ile Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp bölgesi ile kara¬dan irtibatı kesilmişti. Denizlerde de önemsenecek bir donanmamız olmadığından bölgenin kaybı an meselesiydi. II.Abdülhamit bölgenin her an işgal edilme ihtimaline karşılık Trablusgarp'a bol miktar¬da asker ve cephane yığmıştır. Bununla da yetin¬meyen Abdülhamit herhangi bir saldırıda bölgeye yardım göndermenin imkansızlığını aşmak için böl¬gedeki kabile reislerini İstanbul’a çağırarak onlarla görüşmüş ve onlardan bölge savunması için des¬tek almıştır. Ayrıca bölgeye başarılı bir vali ile ba¬şarılı bir komutan tayin edilmiştir. II.Abdülhamit'in yönetimden uzaklaştırılmasından sonra yeni yöne¬tim Trablusgarp'taki silah ve cephaneyi geri çeker¬ken buradaki askerlerin önemli bir bölümünü de Yemen'e kaydırmıştır. Ayrıca bölge valisi ve komu¬tanı görevden alınmıştır. İttihat ve Terakki hüküme¬ti bu icraatları ile adeta bölgenin işgalini kendisi ha¬zırlamıştır.
19.yüzyılın ikinci yarısında birliğini kuran İtal¬ya kısa sürede sanayileştikten sonra sömürge ara¬yışına girmiştir. Bu arayış döneminde Tunus'u ele geçirme hesapları yapan İtalya bölgenin Fransızlar tarafından işgali üzerine Habeşistan'a yönelmiş, ancak yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu gelişmelerden sonra İtalya bütün dikkatlerini he¬men karşısında bulunan Trablusgarp üzerine yo¬ğunlaştırmıştır. Trablusgarp'ın işgali konusunda di¬ğer Avrupa devletleri ile anlaşan İtalya Osmanlı Devletine bir nota göndererek bazı imtiyazlar iste¬miş, nota süresi henüz dolmadan da Libya'ya asker çıkarmıştır.
Savaşın Sebepleri:
a) İtalya’nın gelişen sanayisi için hammadde ve Pazar arayışı
b) Trablusgarb’ın coğrafi açıdan İtalya’ya yakın olması
c) Osmanlı devletinin İtalya’yı savunamayacak kadar güçsüz olması
d) İngiltere , Fransa ve Rusya’nın çıkarlarına uygun olması
e) İtalya’nın Osmanlının bölgeyi geri bıraktığı ve İtalyanlara kötü davrandığı iddiası
İtalya’nın Trablusgarp'a saldırması üzerine zor durumda kalan Osmanlı Hükümeti bölgeye yar¬dım yapma imkanına da sahip değildi. Zira kara¬dan bölge ile irtibat yoktu. Denizlerde ise üç-beş gemiden oluşan donanma ile yardım gönderilmesi mümkün değildi. Buna rağmen Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere bazı su¬baylar devlet tarafından bölgeye gizlice gönderildi. II.Abdülhamit devrinde teşkilatlandırılmış ve silah¬landırılmış olan yerli halk Türk subaylarının da yar¬dımları ile İtalyanların iç kesimlere kadar sokulmasını engellediler. Yerli halkın direnişini kıramayan İtalya, Osmanlı Devletini barışa zorlamak amacı ile bazı Ege adalarını (12 Ada ve Rodos) işgal etti. Bu arada Balkan Devletleri'nin de aralarında ittifak ku¬rarak Osmanlı Devletine savaş ilan etmeleri üzeri¬ne durumu daha da zorlaşan Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. Ve bunun sonucunda Uşi Antlaşması imzalandı.
UŞİ (Ouchy) ANTLAŞMASI (18 Ekim 1912)
Maddeleri:
1- Trablusgarp ve Bingazi Osmanlı Devleti ta¬rafından İtalya'nın kontrolüne bırakılacak.
2- İtalya’nın işgal ettiği Rodos ve Oniki Ada Osmanlı Devletine geri verilecek. Ancak Balkan savaşı sırasında adaları Yunanis¬tan işgal edebileceğinden savaş sonuna kadar Rodos ve Oniki Ada İtalyan işgalin¬de kalacak.
3- Trablusgarb ve Bingazi dini bakımdan ha¬lifeye bağlı olacak.Bu amaçla bölgeye bir temsilci gönderilecek.
4- Kapitülasyonların kaldırılması konusunda İtalya Osmanlı Devletine siyasi destek ve¬recek.
5- Trablusgarb ve Bingazi'nin Düyun-u Umumiye'ye ödediği taksitleri bundan sonra İtalya ödeyecek.
Trablusgarp'ın İşgalinin Sonuçları:
1- Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son top¬rak parçasını da kaybetmiştir.
2- Osmanlı Devleti'nin güçsüzlüğünü gören Balkan devletleri Osmanlıya saldırma konusunda cesaretlenmişlerdir.
3- Halifeliğin siyasi gücü kullanılarak bölge ile bağlar devam ettirilmeye çalışılmıştır.
4- Trablusgarp ve Ege adalarının bir bölümü¬nü kontrol eden İtalya Doğu Akdeniz’de önemli bir güç haline gelmiştir.
5- Geçici olarak İtalyanlara bırakılan Rodos ve Oniki Ada tekrar geri alınamamıştır. Üst üste gelen savaşlardan dolayı Osmanlı Devleti Adalarla ilgilenemediği gibi onun varisi olan Türkiye Cumhuriyeti de karşı karşıya bulunduğu ciddi problemlerden dolayı adaları İtalya’dan devralmayı başa¬ramamıştır. II. Dünya savaşına kadar İtalyanlarda kalan adalar bu savaş sırasında Almanlar tarafından Türkiye'ye verilmek is¬tenmiş, ancak Cumhurbaşkanı ismet İnö¬nü "Biz savaşa katılmıyoruz sonuçlarından da hiç bir şekilde istifade edeme¬yiz" diyerek adaları reddetmiştir. Türki¬ye'nin kabul etmemesi üzerine Rodos ve Oniki Ada Yunanistan'a bırakılmıştır.
I. BALKAN SAVAŞI (1912-1913)
Büyük bir bölümü Fatih devrinde fethedilmiş olan Balkanlar'da ilk olarak Yunanistan (1829) Os¬manlı Devletinden kopmuştu. 93 Harbi sonunda ise Romanya, Sırbistan ve Karadağ'a tam bağımsızlık Bulgaristan'a ise muhtariyet verilmesi ile Osmanlı Devletinin Balkanlar'daki hakimiyeti büyük ölçüde sona ermişti. 93 Harbinden sonra II.Abdülhamit Bal¬kanlarda kalan toprakları korumayı amaçlayan bir politika izlemiştir. II.Abdülhamit politikasını Avrupa’nın büyük devletleri arasındaki rekabet ile Balkan ulusları arasındaki düşmanlık üzerine kurdu. Onun döneminde Balkan ulusları arasındaki anlaşmazlık¬lar körüklenerek onların Osmanlı'ya karşı birleşme¬si engellendi, ittihat ve Terakkinin baskısıyla ilan edilen II. Meşrutiyet Osmanlı Devletinin Balkan¬lar'daki kısmi hakimiyeti için yeni bir darbe oldu. Zi¬ra meşrutiyetin ilanı sırasında yaşanan kargaşadan faydalanan Bulgarlar bağımsızlıklarını ilan ederken, Avusturya da Bosna-Hersek'i ilhak etti.
II.Abdülhamit'i hâl ederek yönetimi devralan İttihat ve Terakki onun "bölücü" Balkan politikasına karşı "birleştirici" bir politika izleyerek Balkan ulus¬ları arasındaki dini ve siyasi anlaşmazlıkları çözümledi. Böylece birbirlerine yaklaşan Balkan ulus¬larını Rusya Osmanlı'ya karşı hiç zorlanmadan bir¬leştirdi ve 1912 yılında Bulgaristan, Sırbistan, Ka¬radağ ve Yunanistan Osmanlıya karşı bir ittifak kur¬dular. Ayrıca ittihat ve Terakki Hükümeti Rusya'nın saldırmama garantisine dayanarak Balkanlardaki Osmanlı ordusunun büyük bir bölümünü terhis etti. Böylece hükümet Trablusgarp'ta olduğu gibi Bal¬kanların kaybını da bizzat hazırladı.
Balkan Savaşının Nedenleri:
1- Fransız İhtilalinin doğurduğu fikir akımları¬nın etkisi
2- Başta Rusya olmak üzere Avrupa Devlet¬lerinin Balkan uluslarını kışkırtmaları
3- Haçlı dünyasının Osmanlı Devletini Bal¬kanlardan atmak istemesi.
4- Balkan devletlerinin sınırlarını genişlet¬mek istemeleri
5- Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp savaşın¬daki başarısızlığının ve hükümetin yanlış politikalarının Balkan uluslarını cesaret¬lendirmesi.
6- Osmanlı- alman yakınlaşmasını tehlikeli bulan İngiltere’nin Estonya’nın başkenti Reval’de (1908) Reval görüşmelerinde Rusya’yı Balkan politikası ve boğazlar konusunda desteklemesi ve Rusların Balkan uluslarını kışkırtması
Müttefik Balkan devletlerinden ilk olarak 8 Ekim 1912 Karadağ Osmanlı Devletine savaş ilan etti. ardından da Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanis¬tan Osmanlı Devletine savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti hazırlıksız yakalandığı Balkan Savaşında hiç bir varlık gösteremedi ve bütün cephelerde yenildi. Ordunun hazırlıksız olması, cepheler arasındaki kopukluk ve ordu içindeki siyasi çekişme (ittihatçı-itilafçı) yenilginin başlıca ne¬denleri oldu. Osmanlı devletinin zor durumda kal¬masından faydalanan Arnavutlarda bağımsızlıkları¬nı ilan ettiler.(Arnavutlar Balkanlarda bağımsızlığını son kazanan millettir.) Bulgarların Çatalca'ya kadar ilerleme¬si üzerine Osmanlı Devleti ateşkes istemek zorun¬da kaldı.
Yenilginin Sebepleri:
1. Trablusgarb savaşı sebebiyle bölgeye asker ve cephane yığılamaması
2. Osmanlı subayları arasındaki fikir ayrılıkları
3. Osmanlı ordusunun teknik yetersizliği
4. Savaşın geniş coğrafyada 4 ayrı devletle olması
5. Savaş öncesi orduda eski, savaş görmüş askerlerin terhis edilmesi
LONDRA ANTLAŞMASI (30 MAYIS 1913)
Osmanlı Devleti'nin isteği üzerine 17 Aralık 1912'de toplanan Londra Konferansı'nda Balkan devletleri ve onların avukatlığını yapan Avrupa dev¬letlerinin (Avusturya, Almanya, İngiltere ve Rusya) istekleri kabul edilebilecek nitelik taşımadığı için Türk Hükümeti görüşmelerden çekildi. Bu arada İs¬tanbul'da da hükümet değişikliği olmuş ve yeni hü¬kümet savaşa devam kararı almıştı. Devam eden savaşta Osmanlı Devleti'nin son direniş noktaları olan Yanya, İşkodra ve Edirne'nin de düşmesi üzeri¬ne Osmanlı Devleti şartlar ağır da olsa antlaşmaya razı oldu. Osmanlı'nın isteği üzerine tekrar toplanan Londra Konferansı antlaşma ile neticelendi.
Maddeleri:
1- Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının do¬ğusuna çekilecek.
2- Arnavutluk ve Ege Adalarının durumunu Avrupa’nın büyük devletleri belirleyecek.
3- Selanik, Güney Makedonya ve Girit Yuna¬nistan'a verilecek.
4- Kavala, Dedeağaç ve Bütün Trakya Bulga¬ristan'a verilecek.
5- Orta ve Kuzey Makedonya Sırbistan'a ve¬rilecek.
I. Balkan Savaşının Sonuçları:
1- Ata yadigarı Rumeli topraklarındaki Os¬manlı hakimiyeti sona ermiştir.
2- Balkanlardaki son azınlık olan Müslüman Arnavutlar da savaş sırasındaki kargaşa¬dan faydalanarak Osmanlı Devletinden ayrılmış ve bağımsızlığını kazanmıştır.
3- Fatih devrinden beri devam eden Ege de¬nizindeki Türk hakimiyeti sona ermiştir.
4- Bulgaristan Balkan devletleri arasında sivrilmiş ve sınırlarını Ege denizine dayandır¬mıştır.
5- Osmanlı Devleti'nin Balkan devletlerinden sadece Bulgaristan ile sınırı kalmıştır.
6- Osmanlı Devleti'nin en önemli merkezle¬rinden olan Edirne kaybedilmiştir.
7- Midye - Enez hattının batısında yüz binlerce Türk kaldığı için Balkan Türkleri sorunu doğmuştur.
8- Osmanlı'dan alınan toprakların paylaşımı sırasında Balkan devletleri arasında mey¬dana gelen anlaşmazlık II.Balkan Savaşı¬na neden olmuştur.
9- Ordunun siyasete karışmasının sakıncala¬rı açıkça görülmüştür.
10-Balkan savaşları sonrasındaki Bab-ı Ali baskını ile İttihat ve terakki partisi ileri gelenleri hükümeti ele geçirdiler.
II. BALKAN SAVAŞI (1913)
l.Balkan savaşı sonunda, batılılarca 1699 Karlofça Antlaşmasıyla başlatılan Türkleri Balkan¬lardan atma girişimi hemen hemen tamamlanmış oluyordu. Ancak diğer Osmanlı topraklarının payla¬şımında olduğu gibi l.Balkan Savaşı sonunda Os¬manlı'dan alman toprakların paylaşımı da anlaş¬mazlık konusu oldu.
Sırbistan, Osmanlı Devletinden kopan Arnavutluk'u kendi nüfuzuna alarak Adriyatik'e açılma¬nın hesaplarını yapıyordu. Ancak, Avusturya ile İtalya aralarında anlaşarak Sırbistan'ın hesaplarını bozdular ve Arnavutluğu kendi himayelerine aldılar.
Bir başka anlaşmazlık konusu da Makedonya idi. Bulgaristan'ın, Makedonya'nın büyük bir bölü¬münü kontrol etmesi ve Batı Trakya'yı da sınırları¬na katarak Ege denizine kadar ulaşması Yeşilköy Antlaşmasındaki Büyük Bulgaristan'ın kurulması anlamına geliyordu. Bu durum Osmanlı Devleti'nden çok Sırbistan ve Yunanistan'ı rahatsız et¬miştir. Yunanistan ve Sırbistan'ın Bulgaristan'a kar¬şı İttifak kurması üzerine Bulgarlar önce Sırbistan’a ardından da Yunanistan'a saldırdılar. Böylece II.Balkan Savaşı başladı. Kısa sürede savaş yayıl¬dı Karadağ ve Romanya'da Bulgaristan'a karşı sa¬vaşa giriştiler. Osmanlı Devleti de Balkan Devletle¬ri arasındaki bu anlaşmazlıktan faydalanarak Bul¬garistan'a savaş ilan etti. Osmanlı ordusu tarihi şe¬hir Edirne'yi kurtardıktan sonra Meriç’e kadar ilerle¬di. Ancak durum müsait olmasına rağmen Avrupa devletlerinin müdahalesinden çekinildiği için daha ileri gidilmedi.
Beş devletle birden savaşmak zorunda kalan Bulgaristan bütün cephelerde yenilerek anlaşma is¬temek zorunda kaldı. Bulgaristan ile diğer Balkan devletleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda Bükreş Antlaşması imzalandı.
BÜKREŞ ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1913)
1- Bulgaristan, Dobruca ve Silistre'yi Roman¬ya'ya verecek.
2- Manastır, Üsküp, iştip ve Priştine Bulgar¬lardan alınarak Sırbistan'a verilecek
3- Bulgaristan, l.Balkan Savaşı sonunda al¬dığı Selanik, Serez, Drama ve Dedeaağaç'ı Yunanistan'a bırakacak.
Yorum: Bükreş Antlaşmasıyla Bulgaristan Ege Denizi ile olan bağlantısını sürdürmekle birlikte önemli ölçüde toprak kaybına uğ¬radı. Bir kısım topraklarını komşularına bırakmak zorunda kaldı.
OSMANLI DEVLETİNİN BALKAN DEVLETLERİ İLE İMZALADIĞI ANTLAŞMALAR
İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)
Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında ya¬pılan bu antlaşma ile iki devlet arasında Meriç nehri sınır olarak kabul edildi. Bulgaristan, Edirne ve Dobruca'yı Osmanlı Devletine bırakmayı kabul etti. Ayrıca bu antlaşma ile Bulgaristan’da kalan Türkle¬rin her türlü din, mezhep ve ibadet hürriyetleri temi¬nat altına alındı.
Bulgaristan, Osmanlı Devleti'nin batıda ortak kara sınırına sahip olduğu tek ülke oldu. Türklere azınlık statüsü veren bu antlaşma ile Türkler Bulgarlarla eşit haklara sahip hale geldi. Bunun yanın¬da isteyenlerin dört yıl içinde göç edebilmelerine imkan tanındı.
Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)
Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında ya¬pılan Atina Antlaşmasında iki devlet arasındaki en büyük problem olan Adalar sorunu büyük ölçüde çözüldü ve Ege adalarının büyük bir bölümü Yuna¬nistan'a bırakıldı. Antlaşma ile Osmanlı Devleti Mo¬ra Yarımadasındaki Yunan işgalleri ile Girit'in ilha¬kını tanıdı. Ayrıca antlaşma ile Yunanistan'da ka¬lan Türk azınlığın hakları da güvence altına alındı.
İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914)
Sırbistan ile Osmanlı Devleti arasında yapı¬lan antlaşma ile Sırbistan sınırları içerisinde kalan Türklerin durumu görüşülmüştür. Bu iki devletin or¬tak bir sınırı kalmadığından, bu antlaşmanın konu¬su bu ülkede kalmış Türklerin ve taşınmaz malları¬nın durumuna ilişkindi.
II. Balkan Savaşının Sonuçları:
1- Balkanlarda kalan Türk azınlığının hak ve hürriyetleri yapılan antlaşmalarla garanti altına alınmıştır.
2- Balkanların siyasi haritasında önemli deği¬şiklikler olmuş ve Bulgaristan topraklarının önemli bir bölümünü kaybetmiştir.
3- Balkan Savaşlarındaki başarısızlık Os¬manlı ordusunda yeni düzenlemelere ne¬den olmuştur.
4- Osmanlı Devletinin sosyal ve ekonomik çöküşü hızlanmıştır.
5- Bulgaristan'ın diğer Balkan Devletleri ve Rusya ile arası açılmıştır. Bu durum Bulgaristan’ı Avusturya ile Osmanlı Devletine yaklaştırmıştır.
6- Balkan Türkleri proplemi ortaya çıkmıştır.
Yorum : Balkan Savaşları Osmanlılı Devleti tari¬hinin en ağır yenilgisine uğrayarak sınırla¬rını Adriyatik kıyılarından Meriç nehrine kadar çekmek zorunda kaldı. Rumeli top¬rakları terk edildi. Balkanlarda ki binlerce Türkün yaşadığı toprakları terk etmesine neden olmuş ve büyük göç hareketleri yaşanmıştır.
Balkan Savaşı Balkanlar'daki dengeleri büyük oranda değiştirmiş, yeni olarak Ar¬navutluk kurulmuştur. Balkan Savaşı, Avrupa devletlerini de etki¬lemiş, bloklar arasındaki gerginliği arttır¬mış, silahlanma yarışı hızlanmış bu da l. Dünya Savaşının çıkmasına neden ol¬muştur.
Balkan savaşları, Avrupa devletlerini de etkilemiş, bloklar arasındaki gerginliği artırmış, silahlanma yarışını hızlandırmış bu da I. Dünya savaşının çıkmasına sebep olmuştur.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-36346063309441688302009-04-19T04:35:00.000-07:002009-04-19T04:38:03.172-07:00Trabzon Mebusu ALi ŞÜKRÜ BEY<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSre7NhdNQp8vnd3aAjBNtMzGBe83nxq0AUX7jcBYY1KdqGfNDtVDW1mnN4meTOScGjZi1HnQ2O2kjagfaVjI2SjkrLBEeEZfOm-6_6plMl3-ZjiGD0Vea9poxaaBQ4J1LXJ8XH9hkIVM/s1600-h/ali+%C5%9F%C3%BCkr%C3%BC2.jpeg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 79px; height: 112px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSre7NhdNQp8vnd3aAjBNtMzGBe83nxq0AUX7jcBYY1KdqGfNDtVDW1mnN4meTOScGjZi1HnQ2O2kjagfaVjI2SjkrLBEeEZfOm-6_6plMl3-ZjiGD0Vea9poxaaBQ4J1LXJ8XH9hkIVM/s200/ali+%C5%9F%C3%BCkr%C3%BC2.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5326365330756059042" /></a>
<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmKJwXAd0aeoiqfWUD26vAEzOdscH5g5FjcX8ow9NBwiq8NKMRVFSw8gaq02KFPWQ2N-hghjPqHV9rJAM6aGktXtLDynN1EO7i3TpSoZjKuEviwNBGBrqYSeNltjOcWbUEdeHr7vxmSy8/s1600-h/ali+%C5%9F%C3%BCkr%C3%BC.jpeg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 102px; height: 136px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmKJwXAd0aeoiqfWUD26vAEzOdscH5g5FjcX8ow9NBwiq8NKMRVFSw8gaq02KFPWQ2N-hghjPqHV9rJAM6aGktXtLDynN1EO7i3TpSoZjKuEviwNBGBrqYSeNltjOcWbUEdeHr7vxmSy8/s200/ali+%C5%9F%C3%BCkr%C3%BC.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5326365263828091890" /></a>
ALi ŞÜKRÜ BEY (Trabzon 1884 - Ankara 1923)
(Bahriye Subayı -Trabzon
Milletvekili - Gazeteci-Yazar)
Ali Şükrü Bey, 1884 (1300)’te Trabzon’un Beşikdüzü (Şarli) İlçesi’nden,Emekli Bahriye Kolağası (ön yüzbaşı veya kıdemli yüzbaşı) Hacı Hâfız Ahmed Kaptan’ın oğludur. Ailece mahallî olarak “Reisoğulları” diye anılırlar.
Ali Şükrü Bey, denizci olan babasının yerleştiği İstanbul Kasımpaşa semtinde doğdu. Ali Şükrü Bey, çocukluk yıllarını, kendisinden üç yaş küçük olan Kardeşi Mehmet Şevket (Doruker) ile birlikte geçirdi. Ali Şükrü, ilk mektebi bitirince (1310 /1897) Heybeliada’daki “Mekteb-i Fünûn-i Bahriye-i Şahane” ye kaydoldu. Bilâhare, Trabzon Rüştiye- i Askeriyesi’nden mezun olan küçük kardeşi Mehmet Şevket (1887-1955) de Ağabeyi Ali Şükrü’nün okuduğu bu okula gönderildi.
Ali Şükrü Bey, 1903 yılında eğitim için İngiltere’ye gönderildi ve 26 Şubat 1904 tarihinde ise, Mekteb-i Fünûn-i Bahriye’nin Güverte Bölümünden mezun oldu. Teğmen rütbesiyle Deniz Kuvvetleri’ne katıldı. Sınıfının üçüncüsü olarak diploma aldığı için kurmay sınıfına ayrıldı. Heybetnümâ Okul Gemisi’ndeki güverte mühendisliği eğitiminden sonra çeşitli gemilerde Seyir Subayı Yardımcısı olarak görevlendirildi.
16 Teşrin-i evvel 1321 (29 Ekim1905)’de Kurmay Üsteğmenliğe yükseltildi.3 Eylül 1907’de Mesudiye Zırhlısı Seyir Subayı yardımcılığına atandı.Meşrutiyetin ilânından sonra, Deniz Kurmay Başkanlığında görevli iken kurulan Donanma Cemiyeti’ ndeki faaliyeti ve Donanma Dergisi’ndeki yazıları ile dikkati çekti.
1909 yılında “Donanmay-ı Osmânî Muâvenet-i Milliye Cem’iyyeti” nin kurucuları arasında bulunmuş ve ikinci başkanlığa seçilmiştir. 14 Nisan 1327 (27 Nisan 1911)’ de yüzbaşı olan Ali Şükrü Bey, Sultaniye, Osmaniye gemileri,Yarhisar torpidosu ve Nevşehir gambotlarında seyir subaylığı yapmıştır. Balkan Savaşı sırasında askerlikten istifa etmişse de bu isteği kabul edilmemiştir.İstifası ancak savaştan sonra, 1 Haziran 1330 (14 Haziran 1914) tarihinde kabul edilmiş ve bundan sonra sivil hayatı başlamıştır. Ali Şükrü Bey, siyasetin ordunun içine girmesi ve orduda siyasî akımları yöneten İttihâd ve Terakki Cemiyeti’nin baskılarına daha fazla tahammül edemeyerek çok sevdiği askerlikten ayrılmışsa da askerlik mesleği ile alâkasını kesmedi ve Donanma Cemiyeti tarafından alınmak istenen nakliye gemileri için İngiltere-Liverpol’a gönderildi.İngiltere’de bulunduğu süre içinde deniz hukukunu tetkik etti. Deniz Hukuku Profesörü Zibel’den özel dersler aldı.Ali Şükrü Bey, daha resmi olarak askerlik görevinde iken, “Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti” tarafından 1326 (1910) ‘da çıkarılmaya başlanan aylık “Donanma Mecmuası” nın yönetiminde bulundu. 15Mayıs 1329 (28 Mayıs 1913) de “İdman Mecmuası” adında onbeş günlük bir dergi çıkarmaya başladı. Askerlikten istifa ettikten sonra da bizzat sahipliğini ve mesul müdürlüğünü üstlendiği haftalık edebi bir mecmua olan “Gündoğusu Mecmuası” nı 1 Nisan 1335 (1919) tarihinden itibaren ancak 9 sayı çıkarabildi. Bunun için de İstanbul’daCağaloğlu Yokuşu’nda “Ali Şükrü Matbaası” nı kurmuştu.İngiltere’den döndükten sonra siyasete atılan Ali Şükrü Bey, 36 yaşında İstanbul Meclîs-i Meb’ûsân’da Trabzon Meb’ûsu oldu. (12 Ocak 1920 / 16 Mart1920) Ancak, İstanbul’un işgâl edilerek,yakalanan meclis üyelerinin Malta’ya sürgün edilmeleri üzerine, Ankara’ya gelmiş ve yeni kurulan mecliste Trabzon Meb’ûsu olarak görev almıştır (23 Nisan 1920)Ali Şükrü Bey, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “İrşâd Encümeni”ne seçildi. “Men-i Müskirât Kanûnu” nun çıkışına önayak oldu. Birinci Büyük Millet Meclisinin en faal üyelerinden biri olarak yoğun çalışmalara koyuldu. Bu arada Trabzon’la irtibatını hiç kesmedi. Özellikle Fâik Ahmed Barutçu ve İstikbâl Gazetesi aracılığıile fikirleri ve görüşlerini sık sık belirtti,gazetede yazılar yazdı ve İstikbâl Gazetesi’nin yazı âilesi içine girdi. Kendiside İstanbul’dan Ankara’ya naklettiği “Ali Şükrü Matbaası” nda 19 Ocak 1923 tarihinde “TAN Gazetesi” adı ile bir gazete çıkarmaya başladı.Çok hareketli, açık sözlü, güzel konuşan,ağır başlı, hileli davranışlardan hoşlanmayan, mert, cesur ve sözünü esirgemeyen bir kimse olan Ali Şükrü Bey, Meclis’te oluşan İkinci Grup’un liderliğini yürüttü. Lozan görüşmelerine şiddetle karşı çıktı. “Millî Mîsak’tan tâviz verildiğini belirterek, mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan muazzam zaferin Lozan’da hebâ edildiğini, Lord Kinros’un oyununa gelinilerek görüşmelerde Musul, Kerkük, Ege Adaları’ndan söz edilmediğini, Anadolu’yu yakıp yıkan, ocaklar söndüren ve üstelikde mağlup olan Yunanistan’dan hiçbir tazminatın alınmadığını, aksine lütfedilip herşeye rağmen Edirne Karaağaç İstasyonu’nun Yunanistan’a bırakılışını” acı ve ağır bir dille tenkit etti.
Mecliste uzun tartışmalara ve kavgalara yol açtı.Birinci Lozan görüşmelerinin Meclis’te sert tartışmalarla tenkit edilmesi ve tartışmaların başını Ali Şükrü Bey’in sürüklemiş olması ve giderek taraftarkazanmaya başlaması karşısında tahriklere kapılan (bazı görüşlere göre talimat alan) Giresunlu Topal Osman Ağa,bir oyunla hemşehrisi ve bir yerde de hâmisi durumundaki Ali Şükrü Bey’i,Samanpazarı’ ndaki evine çay ve sohbetetme bahanesiyle davet edip, oradaki fedâileri vasıtasıyla boğdurtmuştur.Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi Mecliste ve yurt çapında büyük yankılanmalara yol açtı. Özellikle Trabzon’da İstikbâl Gazetesi’nde bu konu üzerinde durularak ağır ve ithamkâr yazılar yazılmıştı.27 Mart 1923’te katledilen Ali Şükrü Bey’in cesedi, ancak üç gün sonra bulunabildi.Trabzon’a getirilen nâşı, 10 Nisan 1923 tarihinde İskender Paşa Câmiî’ndeyer yerinden oynayan mahşeri bircemaatin katılması ile cenâze namazı kılındıktan sonra, Boztepe’de toprağa verildi.
Ali Şükrü Bey’in ölümü ile ilgili esrar perdesi (diğer siyasî cinayetlerde olduğu gibi) hâlâ aydınlanmış değildir.
Şimdiye kadar bu konuda çeşitli eserler çıkarılmış ve çeşitli yazılar yazılmıştır.Ancak, Ali Şükrü Bey’in Topal Osman Ağa tarafından adamları vasıtasıyla boğdurularak öldürüldüğü dışında kesin bir delil ortaya konulamamıştır.Hep yuvarlak ifadelerle geçiştirilmiş, perde arkasında bir başka yönlendirici veya bir talimat verenin olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Olayın üzerinden 80 küsür yıl geçmiş olmasına rağmen, konu halâ müphemiyetini korumaktadır. Konunun aydınlığa kavuşturulması ve gerçeklerin olduğu gibi tarihçilerimizce yazılması, gizli bir el ve çevrelerce engellenmekte ve kimse de buna cesaret edememektedir.
ESERİ:
. Pusula Hatası ve Tashihi, Matbaa-i Bahriye, 1325 (1909), 142 sayfa, 1 levha
. Gazete ve dergilerdeki makaleleri
KAYNAKÇA:
. Kadir Mısıroğlu, Şehîd-i Muazzez Ali Şükrü Bey, Sebil Matbaacılık ve Ticaret, İstanbul,
1987
. İsmail Hacıfettahoğlu, Ali şükrü Bey, Emperyalizme karşı Bir Hürriyet Kahramanı, Özkan
Matbaacılık, Ankara 2003
. İstikbâl Gazetesi’nin 28 Mart /15 Nisan 1923 tarihli sayıları
. Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 333, Dilek Matbaası, İstanbul, 1980
. Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, C.1, s. 295, Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık T.A.Ş., İstanbul,
1957
. Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s. 324, Tan Gazetesi ve Matbaası, İstanbul, 1961
. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, C.3, s. 1170-1191, Garanti Matbaası, İstanbul, 1968
. Lord Kinros, Atatürk, (Tercümesi: Ayhan Tezel),s. 553, Sünbül Basımevi, İstanbul,1980
. Erik Jan Zürcher, Milli Mücadele’de İttihatçılar,(Tercüme: Nüzhet Salihoğlu), s. 277, Gümüş
Basımevi, Ankara, 1987
. Ömer Sami Coşar, Atatürk’ün Muhafızı Topal Osman (Osman Ağa, Garanti Matbaası, İstanbul,
1971
. Cemal Şener, Topal Osman Olayı, s. 94-155,Anadolu Matbaası, İstanbul, 1992
. Ahmet Kekeş, Ali Şükrü Bey Cinayeti, Gümüş Matbaası, İstanbul, 1994
. Ahmet Demirel, Ali Şükra Bey’in Tan Gazetesi,Şefik Matbaası, İstanbul, 1996
. Cumhur Odabaşıoğlu, Trabzon Milli MücadeleYılları Basını, s. 339-349, Eser Ofset, Trabzon,1993
. Murat Yüksel, Faik Ahmet Barutçu’nun İstikbâl Gazetesi Belgelerine Göre Ali Şükrü Bey ve Topal Osman Ağa, Karadeniz Gazetesi OfsetTesisleri, Trabzon, 1993
. Sadi Borak, İktidar Koltuğundan İdam Sehpasına,s. 187-219, Yeni Matbaa, İstanbul, 1962
. Sebahattin Özel, Milli Mücadelede Trabzon,(Muhtelif sayfalarda), T.T.K., Ankara, 1991
. TBMM Albümü, s. 46, Ankara, 1994
. Türk Parlamento Tarihi, (Milli mücadele ve TBMM I. Dönemi 1919-1923), III. Cilt, s.923, TBMM Basımevi, Ankara 1995
. Ahmet Demirel, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C.1, s. 238
. Necmettin Karaduman, Ali Şükrü Bey, Trabzon/ 1992, Sayı:6, s. 7, Nurol Matbaacılık, Ankara,1992beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-1900860058396917362009-04-19T04:32:00.000-07:002009-04-19T04:34:06.278-07:00Hürriyet ve İtilaf Fırkası<span style="font-weight:bold;">Hürriyet ve İtilaf Fırkası</span>
Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İkinci Meşrutiyet döneminde iktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne karşı kurulmuş olan en önemli muhalefet partisidir. 1911-1913 arasındaki ilk etkinlik dönemi, 23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki'nin Babıali Baskını ile diktatörlüğünü ilan etmesi üzerine sona ermiştir. Mütareke'den sonra 1919 Ocağı'nda yeniden kurulan parti, ertesi yıl başlarında etkinliğini kaybetmiştir.
Partinin bellibaşlı liderleri Damat Ferit Paşa, Gümülcineli İsmail Bey, "Filozof" Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Refik Halit Karay, Ali Kemal, Lütfi Fikri (Düşünsel), Rıza Nur'dur. Birinci dönemde Kâmil Paşa hükümeti (29 Ekim 1912 - 23 Ocak 1913), ikinci dönemde ilk Damat Ferit Paşa hükümetleri (4 Mart - 30 Eylül 1919), parti hükümeti olmamakla birlikte, Hürriyet ve İtilaf Partisinin desteğine sahip olmuşlardır.
<span style="font-weight:bold;">
Konu başlıkları</span>
* 1 Birinci Dönem
o 1.1 Parti Programı
o 1.2 Siyasi Olaylar
* 2 İkinci Dönem
* 3 Ayrıca Bakınız
* 4 Kaynakça
<span style="font-weight:bold;">
Birinci Dönem </span>
Birinci Meclis-i Mebusan (1908-1912) içinde İttihat ve Terakki'ye (İ-T) muhalif olan çeşitli grupların birleşerek güçlü bir parti kurması fikri 1911 başlarından itibaren gündeme geldi.[1] Bu gruplar arasında en çok adı duyulan, "Prens" Sabahaddin Bey'in liberal-ademimerkeziyetçi çizgideki Ahrar Fırkası (Özgürlükler Partisi) idi. Mutedil Hürriyetperveran Fırkası (Ilımlı Liberal Parti) daha çok Arnavut ve Arap liberallerin desteğine sahipti. Osmanlı Demokrat Fırkası, İttihat ve Terakki'den ayrılan iki ünlü Jöntürk, Abdullah Cevdet ve İbrahim Temo tarafından kurulmuştu. İsmail Kemal'in Ahali Fırkası (Halk Partisi), İ-T'nin aşırı Türk milliyetçiliği nedeniyle Balkanlarda Arnavut isyanına yol açtığı kanısındaydı.[2]
Yeni parti 21 Kasım 1911'de kuruldu. 24 Kasım'da yapılan kongrede Damat Ferit Paşa parti reisliğine seçildi. Ancak partinin aktif önderi daha çok Miralay Sadık Bey idi. Parti programını Ahmet Reşit (Rey) kaleme aldı. [3]
<span style="font-weight:bold;">
Parti Programı </span>
Partinin amacı "en felsefi manasıyla hürriyete vasıl olmak" olarak tanımlanmıştı. İ-T'nin, Osmanlı toplumunu oluşturan çeşitli kavimleri Türkleştirmek çabası bir "hayal-i ham" olarak tanımlanıyor ve "muhtelif anasır [unsurlar] arasında hakiki bir imtizaç [uyum] ile daimi bir vifak ve tesanüt [birlik ve denge]" hedef gösteriliyordu. Balkan Harbi arefesindeki şartlarda, İ-T'nin güttüğü İslamcılık ve Türkçülük siyaseti, devletin dini ve etnik yapısından ötürü dağılmasına yol açacak tehlikeli bir tavır olarak görülüyordu. Seçilmesi gereken siyaset, "ittihad-ı anasır" [unsurların birliği] olmalıydı. [4]
"Memleket şimdiye kadar ne çekmişse hep cebirden, tazyikten" çekmişti. Bu yüzden örfi idare (sıkıyönetim) kaldırılmalıydı. İdari yapılanmada merkeziyetçi yapıdan uzaklaşılmalıydı.
Dış politikada parti İngiliz dostluğundan yana idi. "Bu mülkün atisi ve hali [yarını ve bugünü] İngiliz dostluğu ile temin" olunabilecekti [güvenceye alınabilecekti]. "Denize düşerseniz yılana sarılın, kurtulursunuz; fakat Almanya'ya sarılmayın, boğulursunuz," deniyordu.[5]
<span style="font-weight:bold;">Siyasi Olaylar </span>
Parti, Meclis-i Mebusanda 70 dolayında mebusun desteğine sahipti. 11 Aralık 1911'de İstanbul'da yapılan ara seçimi de H-İ adayı kazandı. Bunun üzerine Sait Paşa kabinesinin devrilerek, H-İ'nin desteklediği Kâmil Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesi umudu doğdu.
15 Ocak 1912'de Sait Paşa bir manevrayla meclisin feshini sağladı. 20 Şubatta sonuçlanan yeni meclis seçimi, İttihat ve Terakki örgütünün ağır baskısı altında gerçekleşti; siyasi literatürde "sopalı seçim" adıyla anıldı. Seçim sonunda, altı muhalif mebus dışında Meclise sadece İ-T yandaşları girebildi. Etnik ve dini azınlıklar çok az temsilci çıkarabildiler. Seçim sonuçları tüm ülkede büyük tepkiyle karşılandı. Balkan ve Arap vilayetlerinde ayaklanma çalışmaları başladı. Nihayet ordu içinde kurulan Halaskâr Zabitan [Kurtarıcı Subaylar] adlı bir grup, 16 Temmuz'da verdikleri bir muhtıra ile Sait Paşa hükümetinin istifasını sağladı. 22 Temmuz'da Gazi Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında kurulan partilerüstü "Büyük Kabine", başta H-İ olmak üzere, tüm İ-T muhaliflerinin coşkun desteğiyle karşılandı.
22 Temmuz 1912 - 23 Ocak 1913 arasındaki muhalif hükümetler dönemi, muhalefet için tam bir hayal kırıklığı ile sonuçlandı. 8 Ekim'de çıkan Balkan Savaşı, kısa sürede bozguna dönüştü. 29 Ekim'de Ahmet Muhtar Paşa hükümeti kargaşalık içinde istifa etti; ancak yerine gelen Kâmil Paşa hükümeti de H-İ partisiyle direkt bir bağlantıdan kaçındı. 8 Kasım'da imparatorluğun ikinci kenti Selanik düştü. Kasım ortasında Edirne kuşatıldı ve Bulgar ordusu Çatalca'ya vardı.
23 Ocak 1913'te Enver Bey öncülüğündeki bir İ-T fedai grubu Babıali'de bakanlar kurulu toplantısını basarak Harbiye Nazırı'nı öldürdü; sadrazam Kâmil Paşa'yı da başına tabanca dayayarak istifaya zorladı. Babıali Baskını olarak anılan bu olaydan sonra muhalefet şiddetli polis baskısıyla etkisiz hale getirildi. H-İ liderlerinin birçoğu 1918'e dek geri gelmemek üzere yurt dışına kaçtı. Kâmil Paşa hükümetinin maliye ve dahiliye nazırları tutuklandı. Muhalefet gazeteleri kapatıldı.
Mart sonunda H-İ içinde Prens Sabahaddin Bey'e yakın bazı kişilerin içinde yer aldığı bir hükümet darbesi teşebbüsü ortaya çıkarıldı. Bu olay üzerine Sabahaddin Bey ve Dr. Nihat Reşat (Belger) de yurt dışına kaçtılar.
11 Haziran 1913'te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın bir suikast sonucunda hayatını kaybetmesi, muhalefetin tamamen ezilmesine vesile oldu. Yurt dışında bulunan H-İ liderlerinin çoğu gıyaben idama mahkûm edildi. Basın ve siyaset dünyasında İttihat ve Terakki karşıtı olarak tanınan 322 kişi (Burhan Felek'e göre 601 kişi) Sinop'a sürüldüler.
<span style="font-weight:bold;">İkinci Dönem </span>
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanması üzerine Talat Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki hükümeti düştü. Hemen ardından genel af ilan edildi ve Sinop'ta ve yurt dışında bulunan sürgünler İstanbul'a dönmeye başladı. 17 Kasım 1918'de eski Tokat mebusu Mustafa Sabri Efendi'nin, Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin yeniden örgütlenmesine dair yazısı yayımlandı. 2 Aralık'ta Ali Kemal, Sabah'taki başyazısında hükümetin H-İ tarafından kurulmasını savundu. Bunu izleyen günlerde ülkenin çeşitli yerlerinde H-İ şubelerinin açıldığına dair haberler çıktı.
10 Ocak 1919'da yapılan bir toplantıda H-İ Fırkası yeniden kuruldu ve Merkez-i Umumi oluşturuldu. Yeni yönetim kurulunun çoğunlukla saraya yakın yaşlı ve emekli devlet görevlilerinden oluştuğu dikkati çekiyordu. Eski genel başkan Damat Ferit Paşa partiye katılmamıştı. Eski ve aktif H-İ üyelerinden Mustafa Sabri, Ali Kemal, Rıza Tevfik ve Refik Halit (Karay) parti yönetiminde görev aldılar. Basında partinin en önemli sözcüleri Ali Kemal ve Ref'i Cevat (Ulunay) idi.
3 Mart 1919'da kurulan birinci Damat Ferit Paşa hükümeti kamuoyunda genellikle "Hürriyet ve İtilaf hükümeti" olarak değerlendirildi. Oysa gerçekte partinin, hükümete bir veya iki üye vermek dışında, iktidarda gerçek bir payı yoktu. Refik Halit'e göre, Ferit Paşa "fırkayı kışlık bir hırka gibi kullanmıştı."[6] 23 Haziran'da başbakanın Fransa lehine verdiği bir demeç, İngiliz politikasını savunan parti sözcüleri tarafından basında şiddetle eleştirildi. 25 Haziran'da H-İ merkez-i umumisi, yayınladığı bir bildiri ile, hükümetle fırka arasında hiçbir münasebet kalmadığını ilan etti. [7] Bu tarihten sonra parti birkaç hizbe bölündü. 21 Temmuz'da merkez-i umumi yeni Damat Ferit hükümetini gayrımeşru ilan ederek derhal istifasını talep etti. Aynı günlerde partiden ayrılan bir kanat Muhafazakârlar Fırkası adıyla yeni bir parti kurdu. [8]
Kasım 1919'da yapılan son Osmanlı Meclis-i Mebusan seçimlerine, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile ondan ayrılan grupların hiçbiri katılmadı. Seçim, Sivas ve Ankara'dan yönetilen Müdafaa-yı Hukuk hareketinin kesin galibiyetiyle sonuçlandı.
Kaynakça
1. ^ Ali Birinci, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Dergâh Yay. İstanbul 1990, sf. 45.
2. ^ A.g.e. sf. 36-41.
3. ^ A.g.e. sf. 48-49, 55.
4. ^ A.g.e. sf. 57.
5. ^ A.g.e. sf. 58-60.
6. ^ Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cem Yay. 1983, sf. 205.
7. ^ Akşin, a.g.e. sf. 374.
8. ^ A.g.e. sf. 448.
"http://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BCrriyet_ve_%C4%B0tilaf_F%C4%B1rkas%C4%B1"'dan alındıbeytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-3908666178264219522009-04-19T04:29:00.000-07:002009-04-19T04:31:24.184-07:00"İslamcılık Düşüncesi""İslamcılık Düşüncesi"
Mehmet Fatih ÖZKAN
İslamlaşmak Ne Demektir? İslamcı Kime Denir?
Bir toplantıda isminin önünde akademisyen-yazar sıfatı bulunan bir hocamız, İslamcı kelimesini bir kişi için kullandıktan sonra bir müddet durup düşünüp istihza ile şu kelimeleri sarf etmişti : "İslamcılık... Ne demek ki? Sucu, çantacı gibi bir şey mi ola ki? Su satar gibi İslam mı satar bir İslamcı. 'Müslüman, mümin' neye yetmiyor... İslamcı da ne oluyor... Allah bizden Müslüman mı olmamızı istiyor yoksa İslamcı mı? İslam'ın nesini satacağız ki Allah aşkına?" Bu şekilde akıp giden konuşmasında kendisine İslamcı diyenlerin, İslam'ı bu şekilde ideolojileştirenlerin ne kadar komik duruma düştüklerini anlatmıştı uzun uzun.
28 Şubat sürecinde egemen güçlerin kendilerine rakip gördüğü bir kavramdı İslamcılık. İslamcılar öncelikli tehdit olarak algılanıyordu. "Topyekûn bir Savaş"a girişilmişti İslamcılarla. Ancak İslamcılarla amansız bir mücadele içine girdiklerini iddia edenler her fırsatta annelerinin, ninelerinin başörtülü olduğunu, kendilerinin İslam'a karşı olmadıklarını sadece dini kendi emellerine alet edenlere karşı olduklarını ifade ediyorlardı.
Hal böyleyse yukarıda alıntıladığım hocamın sözleri kadar basit değildi bu konu. Müslümanlar ve İslamcılar aynı kefede değerlendirilmiyordu. Müslüman ve İslamcı ayrımı açıkça ifade ediliyordu...
Ortada alıp satılan bir İslam olmadığına göre İslamcılık ne demekti o zaman? Nasıl anlamamız gerekiyordu İslamcılığı? Nerede ve nasıl ortaya çıkmıştı?
Bunlar cevaplanması gereken elzem sorular... Peki bu soruların cevaplarını kimlerden almamız gerek? Bu fikre savaş açmış insanlardan cevap beklemenin safdillik olacağı kesin. Tatminkar bir cevabın alınabilmesi için bu kavramın neden ve ne zaman ortaya çıktığı ve neden mevcut kavramaların yerine böyle bir kavramın kullanıldığına dikkat etmek soruya yanıt aramada isabetli bir başlangıç olacaktır.
İsmail Kara'nın Türkiye'deki İslamcılık Düşüncesi adlı kitabının Giriş bölümünde İslamcılık için şöyle bir tanım getiriyor:
"İslâmcılık XIX-XX. yüzyılda, İslâm'ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlâk, siyaset, felsefe, hukuk, eğitim...) "yeniden" hayata hakim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslam dünyasını batı sömürgesinden, zâlim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden... kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri ağır baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tarif edilebilir."
Bu tanımdan açıkça anlaşılacağı üzere bu hareket bilinçli bir tavırdır... Yeniden yapılanmayı tekrar sağlam temeller üzerinde doğrulmayı amaçlayan fikri bir tavırdır... Bu doğruluşun aslında Batı karşısında bir yenilmişliğin neticesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
İsmail Kara'nın yine aynı kitabında belirttiği gibi bu tanımda kilit kelime "yeniden" kelimesidir. Mevcut fikirlerin hepsini bırakıp sil baştan bir başlangıç değildir İslamcıların peşinde oldukları... Varolanların yeni baştan daha sağlam bir şekilde ortaya konulmasıdır istenen. Zira bir Müslümanın Kur'an ve Sünnet'i bir yana bırakarak yeni bir sistem kurması düşünülemez. Bir yenilmişliğin, ezilmişliğin karşısında, ümidin mevcut değerlere yeniden dönme olduğu tezidir bahsedilen...
İsmail Kara'nın tespitlerine dönecek olursak:
"Bu hareket Mısır'da Cemaleddin Efgani (Aslen İranlıdır, 1839-1897), sadık talebesi Muhammed Abduh (1845-1905), Hindistan'da Seyyid Ahmed Han (1817-1898), Seyyid Emir Ali (1849-1928), Türkiye'de Sırat-ı Müstakim, Sebiülleraşad, Beyan'ul Hak, İslam Mecmuası, Volkan gibi dergilerde kümelenen kişilerin öncülüğünde ortaya çıktı ve gelişti."
İslamcılık düşüncesinin bizde yükselişine baktığımızda Osmanlının son dönemlerine rast geldiğini görüyoruz. Avrupa karşısındaki ülkenin çöküşüne çareler arandığı sırada ortaya atılan kurtuluş reçetelerinden birisidir İslamcılık.
Said Halim Paşa bu topraklardaki İslamcılık düşüncesinin önde gelenlerinden biri olarak tanınır, bilinir. İttihatçı bir Sadrazam olarak serdettiği ve yukarıda adı geçen bazı dergilerde yayınlanan makalelerinde toplumda ve Müslümanlarda yaşanan sorunları gözlemlemiş ve çareler aramıştır...
İslamcılık düşüncesi ile ilgili olarak Paşa'nın İslamlaşmak kitabı oldukça önemlidir...
...
Günümüze gelinecek olursa... Bu kavramın içi nasıl doldurulmakta ve insanlar hangi kriterler ışığında kendilerine İslamcı demektedirler...
Kavramların içerikleri zamandan çok rahatlıkla etkilenebilirler. İlk kullanıldığı zamanki anlamından zamanla uzaklaşan ve şimdiki insanların çok farklı algıladıkları kavramların sayısı oldukça fazladır.
İslamcılık kavramı için böyle bir serüvenden bahsetmek doğru mudur bilmiyorum. Ancak kavramın ilk kullanıldığı zamanlarda insanların İslamcılıktan anladıkları ile bizim şu an İslamcılıktan anladığımızın aynı olduğunu söylemek biraz zor gibi görünüyor. Batının bir parçası olma hayali içerisinde olmadan gerçek kurtuluşun İslam'a "yeniden" sarılmak olduğunu söyleyen bir görüş, şu an Avrupa Birliği yolundaki bir Türkiye'de ne kadar anlaşılabilir bilemiyorum. Yüzünü sadece Avrupa'ya dönmüş oradan gelecek bir üyelik tarihine tüm geleceğini bağlamış bir Türkiye için İslamcılık düşüncesi hele de toplumsal bir takım belirleyiciliği olan böyle bir düşüncenin zamanındaki anlamından çok farklı anlaşıldığı apaçık ortada. Şimdi insanlar İslam'ı daha çok kişisel alanlara has kılma çabası içerisinde iken toplumun topyekûn inşası için bir İslamcılık düşüncesi peşinde koşması son derece zor görünüyor.
Türkiye'deki İslamcıların şu an yaptıkları aslında sürekli yıpratılmaya çalışılan düşünce ve inançları savunmaktan öte bir şey değil. Televizyon programlarında başörtüsünü savunan, kurban kesmenin gerekliliğini söyleyen insanların isimlerinin altında yer alan bir ibare oldu İslamcılık. O insanlar "İslam"ı sattıklarından değil İslam'ı savunduklarından bu şekilde tanımlanıyorlar artık. Programı sunan veya başörtüsü karşıtı insanlar da kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar ancak hiç birinin altında İslamcı yazılmıyor.
Bir insan yeterince iyi bir Müslüman olmadığından hareketle İslamın esaslarına "yeniden" sarılması gerektiğini düşünüp bu uğurda gayret sarf edebilir. Ancak İslamcılık'ın felsefi ve siyasi anlamda Türkiye'de kayda değer bir gücü olmamıştır. 28 Şubat sürecinde yaşananlar İslamcılık'ın siyasi anlamda bu alana çok yaklaştığını bile söylemek son derece zordur. Devlet yönetiminin, kanunlarının topyekûn yeniden yapılandırılmasına gidilmesi, hiçbir zaman tam anlamıyla söz konusu olmamıştır. İslamcılık düşüncesinin fikri alt yapısını oluşturan kişilerin eserlerinde üzerinde çokça durdukları konuların başında devletin şekli ve yönetimi gelir. Fakat gelişen süreçte insanlar bireysel olarak kendilerini yeniden yapılandırma arzusu içerisinde olsalar dahi tam anlamıyla devleti değiştirme temayülünde olmamışlardır. Bunun da gerekli olmadığı anlayışı egemen olmuş durumdadır. İslamî bir devlet anlayışının olmadığı egemen bir görüş olarak serdedilmeye başlanmıştır.
Bu görüşlerden hangileri tam anlamıyla doğrudur. Bunu tam olarak belirlemek zor olsa da İslamcılık düşüncesinde önde gelen insanların görüşlerini bilmek İslamcılık konusunda sağlıklı bir düşünce yapısı oluşturmak adına atılacak ilk adım olmalıdır.
XIX YÜZYILDA İSLAM ülkeleri içerisinde sömürgeye uğramamış olan Osmanlı Devleti'nin önce dağılma daha sonra parçalanma sürecine girmesi, o dönem müslüman ve Osmanlı aydınlarının soruna acil, pratik ve kısa vadeli bir anlayışla bakmalarına sebep olmuştur. Öyle projeler üretilmeliydi ki, sonuçları kısa zamanda ortaya çıksın; Osmanlı Devleti/Hilafeti kurtulsun.
Sanayi devriminin ekonomik alanda, tüccarlar sınıfına az zamanda çok şeyler kazandırması ve askeri teknolojide batının üstünlüğünün bariz bir şekilde ortaya çıkması, ulus-devlet kavramını daha sahiplenici bir konuma sokuyordu o dönem aydınlarını. Zira batıda ulus-devlet, sömürgelerin ekonomik ve sosyal kazanımlarıyle sanayinin kazanımlarına sırtını dayadığı için batıcıl anlamda parlak sonuçlar ortaya çıkmıştı.
Doğucu, islamcı ve osmanlıcı aydınlanmacılara göre eğer, Avrupa'nın yeni geliştidiği bu kavramların içini islam kültürü ve bilgisiyle doldurabilirsek, mesela islam devleti veya buna mümasil kurumları oluşturabilirsek, islam aydınlanmasını sağlayabiliriz. Sebep-sonuç zinciri içerisinde bir anlam ifade eden batı birikimi veya batı demokrasisi, bir ideal model haline gelmişti. İslamcılar da, batının tecrübesini yaşamadan bu ideale ulaşılabileceğini hayal ediyorlardı.
Konumuzun bakımından, doğu milletlerinin batı medeniyetine karşı duruşunda ilk radikal çıkışı Cemaleddin Efgani ve onun devamı mahiyetinde olan ekoller temsil etmektedir.
Dönemin hakim ülkelerinin tamamını gezdiği ve gezdiği ülkelerde hep üst düzey politikacı ve yöneticilerle temasını dikkate aldığımızda, o'nun ittihad-ı İslam hedefi doğrultusunda, bütün İslam ülkelerinin halklarını, mevcut yöneticilere ve sömürgeci Batıya karşı mücadeleye çağırdığını görüyoruz. Hindistandan başlayarak gezdiği, İran, Mısır, Rusya, İngiltere, Fransa, Osmanlı Devleti ve kayıtlara geçmeyen daha bir çok ülkede hep bu idealini gerçekleştirmek için yoğun çabalar sarfetmiştir.
Efgani'yi günümüz projeci anlayışlardan farklı kılan, o'nun medeniyet anlayışıdır. O'na göre medeniyet, dev şehirlerin inşası, büyük servetlerin yığılması ya da ölüm ve yıkım makinalarının geliştirilmesi gibi maddi ilerleme esası üzerine değil, ilim ahlak ve din üzerine kurulu olanıydı. Kur'anda aklın kullanılmasını tavsiye eden ayetlerden yola çıkılarak, bu medeniyetin inşasını sağlanabilir.
İbn-i Sina'yı inceleyen biri olan Efgani, gerek onun felsefesinden gerekse onun çağdaşlarından etkilenmiştir. Bu açıdan bakıldığında, Said Nursinin sözü edilen filozofları eleştirmesi ve onlara muhalefet etmesi, Efgani ve Abduhla olan önemli bir görüş farklılığını işaretlemektedir. Zira, İslami bir gelenekten gelmesine rağmen, eski yunan felsefesinden beslenen bir iktidar anlayışıyla, İslam ortaçağındaki devlet anlayışını şekillendiren, İbn-i Sina ve Farabi gibi filozofların devlet anlayışlarını, Efgani ve Abduh ekolü yeniden yorumlayarak, yeni bir İslam felsefesi/devleti anlayışını, geliştirmeye çalışmışlardır.
Halife Me'mun zamanında tercüme edilen Yunan Felsefesi, İslam düşüncesini derin bir şekilde etkilemiş, 'tahkikten taklide' ( Muhakemat, Yeni Asya Yay. s. 1988-1989,İstanbul, 1995 A.g.e, s.1993-1994 ) yol açılmıştır. Böylece, dinamik bir İslam anlayışını ifade eden içtihad donmuş; yerini taklide bırakan bir 'fetva/taklid' dönemi başlamıştır. Said Nursi bu yeni dönemi hicri 'beşinci asır ile onikinci asır' olarak belirleyip, İslamın mazisi diye nitelemiştir. Mazi, karanlık geçmişi sembolize etmektedir. Bu dönemde parlak İslam imparatorlukları kurulmuş bile olsa, İslami bakımdan karanlık bir dönem olarak geçirilmiştir. Bu dönemin en belirgin özelliği, hissiyat, cehalet, taassup, kuvvet ve şehvetin hakim oluşuydu.
Yunan felsefesinin aklı ön plana çıkaran özelliğinden dolayı, akılcılık vahye karşı çıkmış, vahyi kabul etmediği yerlerde taklide yönelmiştir. İbn-i Sina'nın İslamiyetin temel önermelerinden olan haşir meselesinde, haşri akılla kabul etmeyip taklidî bir biçimde kabul etmesi bunun en meşhur örneklerindendir. Felsefenin bu akılcı tahakkümüne karşı, medrese savunma bir psikolojisi ile, geri çekilmiş(Gazali hariç) ve suçlu akıl imiş gibi, aklı medresenin dışına itmiştir.
İslam düşüncesinin mu'tezili ve benzeri mezheplerin saldırısına açık düşüren bu felsefi anlayış, zamanla müslümanların sosyal hayatlarından devlet hayatlarına kadar, devletin saray kültürüne kadar bir çok alanda bid'aların çoğalmasına sebep olmuştur.
Efgani ve Abduh ekolu, işte bu mazi kıtasının felsefesini yeniden yorumlamak ve müslümanların içine düştüğü karanlığı bu şekilde aydınlatılabileceğini iddia etmişlerdir. Bunun yapılabilmesi için içtihad kapısının açık olması, bu felsefesinin tabiatı gereğiydi.
İçtihad kapısının kapalı değil, ardına kadar açık olduğunu söyleyen anlayış, işte bu yeni filozofik anlayıştır. Said Nursi de prensip olarak içtihad kapısının açık olduğunu söylemekteydi. Ancak Said Nursi'ye göre, bu zamanda içtihad kapısından içeri girmeye engeller bulunmaktaydı. İçtihad kapısının tamamen açan bu anlayış, İslamın içtihada müsait olmayan muhkem kısımların da tartışılmasına sebep olmuştur. Başka bir deyişle, Kur'anın etrafındaki surlar zaten yıkılmış, doğrudan Kur'ana saldırılar başlamıştı.
İçtihad kapısının açılması, dinde teceddüt anlayışını da beraberinde getirmekteydi. Dini bir teceddüd fikri Efgani'de ifadesini bulmaktadır. Efgani'ye göre bu uğurda en önemli engel, müslümanların siyaseten dağınık oluşuydu. Öyle ise, tecdid için önce bütün dünya müslümanlarının siyasi birliğinin sağlanması gerekiyordu. İttihad-ı İslam ya da panislamizm, bu anlayışın doğudaki ve batıdaki tanımlama biçimiydi.
Cemaleddin-i Efgani, bir ittihadd-ı İslam hastasıydı. Her nereye giderse gitsin, her kiminle görüşürse görüşsün, bu konuda onunla birlikte hareket edebileceği kanaatiyle, kendini ona adayıp birlikte hareket edebileceği şartlar oluşturmaya gayret etmek ister. Fikirlerini diri tutmak için, devlet başkanlarıyla görüşmelerde bulunup eyleme geçmek ister. Ancak devlet adamlarının statükocu yapısı o'nu hep yeni birilerini aramaya sevketmiştir.
İstanbula ikinci gelişinde, II. Abdülhamid'in de benzer bir politikası olduğunu görünce, birlikte hareket etmek niyetiyle, Abdülhamid'i yönlendirmeye çalışır. Abdülhamid'in sadece Osmanlı Devleti altında yaşayan müslümanların birliğini ve daha ziyade Osmanlı Devletinin kurtarılması fikrini önce o da kabul eder. Böylece, dönemin en büyük gücünün etrafında diğer İslam ülkelerinin birleşebileceğini düşünerek destek verir. Ancak, Abdülhamidin yanlış istibdadı ve sadece ülkeyi kurtarma fikri etrafında politika yapması, o'nu kendi projesini uygulaması konusunda derin hayal kırıklıklarına uğratır.
O'nu hayal kırıklığına uğratmayan biri vardır. O da İslamcı projenin önemli sacayaklarından Muhammed Abduh'tur. Birlikte Fransa'da Urvet-ul Vuska dergisini çıkararak müslüman devletlerin batı emperyalizmine karşı duruşlarını teşvik ederler. Müslüman ülkelerin önce bağımıslıklarını kazanmalarını, daha sonra da birlikte büyük bir güç oluşturmalarını hararetle savunuyordu.
Nedeni henüz anlaşılamayan bir tarzda, Abduh, Beyrutta, İslam, Yahudilik ve Hristiyanlığı uzlaştırma amaçlı bir dernek kurdu. Ancak, halifelik siyasetine uygun düşmediği için, Abdülhamit, bu hareketi sona erdirmek için İngiliz hükümeti nezdinde girişimlerde bulunarak Abduh'un Suriyeyi terketmesini sağladı.
Tekrar geldiği Mısır'da, Ezher Üniversitesi yönetim kuruluna üye seçildikten sonra, kafasındaki projeyi uygulamaya koyuldu. Ve bu üniversitede daha önce okutulmayan, tarih, coğrafya, tabiat tarihi, matematik ve felsefe gibi derslerin müfredat proğramlarına alınmalarını ve okutulmalarını sağlamıştı. 1899'da Mısır başmüftüsü olmuştu.
Verdiği üç fetva onun ıslahatçı özelliğini ele verrmektedir. Birincisi, müslümanlara faiz ve kârdan hisse alma ruhsatını; İkincisi, gayri müslim ülkelerde yaşayan müslümanlara müslüman olmayan kişiler tarafından kesilmiş hayvanların etlerini yeme ruhsatını; üçüncüsü, müslümanların gerektiğinde geleneksel kıyafetlerinden başka giysilerle örtünme ruhsatını vermesinden dolayı, çok şiddetli tartışmalara sebebiyet vermiştir.
Abduh, hayatının son yıllarını Mısır başmüftüsü olarak geçirmiş; böylece, düşüncelerinin çoğunu hayata geçirme fırsatını bulduğu bir devlet görvi de ifa etmiştir.
Efgani gibi Abduh ta klasik islam filozoflarını ve ilk çağ filozoflarını okumuş ve onlardan etkilenmiştir. Onun mantığı, Aristo, İbn Rüşd, İbn Sina ve Fransız yazarların etkisindedir.
Abduh'a göre akıl, nassın yardımı olmaksızın iyiyi kötüden ayırabilir; Allahın varlığı, sıfatları, ruhun ölümsüz olduğu ve başka bir hayatta mükafat veya ceza göreceğini tasdik edebilir. Ancak insan, kendisini sırf aklın yönlendirmesine izin vermez. İnsanın davranışları yargılarını en az akıl kadar etkilemekte olup yanlışlara ve kötülüklere kaynaklık etmekte olan başka meleke ve faktörler de vardır. Çok az istisnanın dışında akıl insanı mutluluğa ulaştırmada tek başına yeterli değildir; Bir peygambere ihtiyaç vardır.
Abduh o kadar akla önem vermiştir ki, bazıları onun bu tavırlarını mu'tezili akılcılığın yeniden canlandırılması olarak tavsif etmektedir. Böylelikle, son bir kaç yüzyıldan beri İslam aleminde mevcut bulunan fikri durgunluk, taklitçilik ve monotonluğu bu tarz akılcılıkla kurtarabilmeyi ummuştur.
Abduh'a göre, insanların tekamülü üç safhadır. Birincisi, insanların inançlarının animistik olduğu, fiziki kaygıları nadiren aştığı duygu çağıdır. İkinci safha, ilk safhanın tecrübesine sahip olan insanın tabiat kanunları ve toplum yapısını kavrayacak seviyeye geldiği nübüvvet çağıdır. Üçüncü safha ise bizim de içinde bulunduğumuz hata çağıdır. Peygammberden uzak kaldıkça kalplerimiz katılaşıyor ve tutukularımız ağır basmaya başlıyor; toplum akl-ı selimden ve ahlak kaidelerinden uzaklaşıyor; ilahiyatçılar ilahi öğretiyi çarpıtıyor ve kutsal metinleri insanların üzerindeki dinin etkisini yok edecek bir biçime sokuyorlar.
Çözüm, evrensel vicdanın uyandırılmasıdır. Bunun için akıl ve fazilet şarttır. İnsanın aklı, fıtratında yerleştirilmiş bulunan iyi ahlakı bulmakla yükümlüdür. Eğer insanoğlu kendisinde doğuştan var olan iyiyi ortaya çıkarır ve fıtrratının rehberliğinde tabi olursa, insanlara barış, sevgi ve uyumlulluk eğilimleri aşılayacakolan fıtri kimliğin zhinlerde kuvvetlendirilmesi suretiyle erdemli br topluluk meydana getirebilir. Görüldüğü gibi, Abduh, ilk çağ stoacıları, Sokrates ve yakınçağ filozofları gibi, toplumcu ve projeci bir gayeyi hedef ittihaz etmiştir.
Abduh, Kur'anı parçalar halinde değil, bir bütün olarak ele almak gerektiğini kabul etse de bazan kartezyen ispat metodunu kullanabilmektedir. Sadece muhkem ayetlere itibar etmemizi, müteşabih ayetleri, görüş ayrılıkları ve hizipleşmelere neden olabilecek şeylerden kaçınılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bazılarının İslamın zayıf karnı dediği 'kadın' meselesine Abduh, modernist bir yorum getirmektedir. Kur'anın birden fazla evliliğe cevaz vermesini, şu an mevcut olmayan bazı tarihi zorunluluklardan kaynaklandığını; çok kadınla evlilikte gözetilen kuralları yerine getirmenın zorluğu, Abduh'a göre, çok kadınla evliliğin yasaklandığı şeklinde anlaşılmaktadır. Bu yüzden, gerekirse İslamın şer'i hükümlerine uygun değişiklikler yapmak suretiyle, kadınların toplumda daha etkin rol üstlenmelerini sağlamak gerekir.
Bu noktadan da Abduh'tan ayrılan Said Nursi, 'Kadınlar, yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli' derken, şeriatın rahmeten onları tekrar yuvalarına davet ettiğini vurgulamaktadır. Zira, bir meclise güzel bir kadın girdiğinde, riya ile rekabet damarlarının depreşmesi, haset ve hodgamlığın ortaya çıkması, kadının bulunmaması gereken yerler hakkında fıtri bir ipucudur.
Görüldüğü gibi Abduh, modernleşme olgusundaki erkekle eşitlenmiş olan kadın anlayışından etkilenmiş ve kendince kadınlara daha fazla hak vermek gerektiği savunmasını yapmıştır. Toplumda kadının statüsü hep geri planda kalmakla beraber, çözüm olarak, toplumda kadına daha fazla rol verilmesi şeklinde olamaz. Son tahlilde, kadınların cahil bırakılması, erkeklerin ilim tahsili uğruna değildir. Cehalet, ortaçağ toplumunu bir bütün olarak etkilediğinden, kadınlar da toplumun bir parçası olarak cahil kalmışlardır.
Topyekün cehaletle savaşılması gerekirken, sırf kadınların cehaletleriyle uğraşıp, kadını daha fazla nazara vermek feminizmin 'islami' kılıfta sunulmasını sonuçlamıştır. Gerçek bir uyanış için, toplumda kadınların sosyal durumunun ıslahını şart gören erkekler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu tarz fikirler, Mısır'da feminist hareketin gelişmesini sağlamıştır. Öyle ki, Mısırlı kadınlar, yürüyüşlerde erkeklerin önünde yürüyerek 'eşitlik' duygularını tatmin etmişlerdir. Bu durum, kırsal kesimden kente yeni göç eden bir ailede, 'çağdaş tip' olma uğruna, kadın ve kızlarını önden yürütüp kendileri arkadan gelen aile büyüklerini çağrıştırmaktadır.
Bir düşünürün fikirlerinin ne olduğunu anlamak için, ürünlerine bakmak gerekir. Muhammed Abduh'a da öyle bakmak mümkündür. Abduh'un ürünleri O'nun her biri yeni bir ekol kurmuş olan öğrencileridir.
İlk islamcıların projelerinden, doğrudan ya da dolaylı olarak, arap ve türk milliyetçiliği, devletçilik ve diğer modern akımlar türemiştir. Özellikle Mustafa Abdurrazık, Reşit Rıza ve Kasım Emin gibi ıslahatçılar, Urvet-ül Vuska ve onun fikri atmosferinden beslenmişlerdir.
Yukarıda değindiğimiz gibi müslüman feministlerin doğuşuna ve gelişmesine, Abduh'un İslamda kadın hakları konusundaki fikirlerinden etkilenen Kasım Emin sebep olmuştur.
Abduh'un, ümmetçi fikirlerini daha da ileri götürerek panislamizmin ateşli bir savunucusu olan Reşit Rıza, müslümanların ne itikadi ne de ibadetle ilgili konularda belli bir imamı taklit etmek zorunda olmadıklarını savunarak, uzantısı bu günlere kadar gelen bir akımı başlatmıştır.
Abduh'un başlattığı islahat çalışmalarını en istikrarlı bir şekilde devam ettiren öğrencisi Mustafa Abdurrazık'tır. Abdurrazık, Abduh'un ıslahatçı fikirlerinin takipçisi ve uygulayıcısı oldu. Cömertliği, hoşgörüyü, insan sevgisini, diğergamlığı ve erdem'i projesinin merkezine alarak, kendi felsefesini geliştirdi. O'na göre, bu felsefe ilk olarak doğulu peygamberler tarafından uygulandı. Daha sonra Sokrates'ten Eflatun'a Aristo'ya, oradan Stoacılara Plotinus'a, oradan Farabi'ye ve Deskartes'a ve oradan da Kant ve Gandhi'ye doğru uzanan halkaların oluştuduğu zincirdeki filozoflar tarafından yayılmıştır. Bütün filozoflar da dahil olmak üzere hepimiz aynı bütünün parçalarıyız diyen Abdurrazık'a göre, parçanın görevi bütünün yararına çalışmaktır. Bizim parçaları olduğumuz bütün, tüm insanlıktır.
İslamcı projeci anlayışın şekillendiği böyle bir ortamda Türk milliyetçiliği doğmuştur. Türk milliyetçiliği bu yeni düşünce biçiminden etkilenmiştir. Bu etkilenmenin köşe taşlarından biri 'vatan' ideolojisidir. Orjinal İslami literatürde, ümmet'in sınırları belirlenmiş bir 'vatan' kavramı bulunmamasına rağmen, Projeci anlayışta sınırları belirlenmiş bir coğrafya, 'vatan' olarak kabul edilmiştir.
Bu 'vatan'ın sınırları, gerek Osmanlıcı gerekse islamcı proje tarafından kalın çizgilerle çizilmiştir. Modern Avrupanın yeni şekillenen ulus-devlet modelinden neş'et eden bu 'vatan' anlayışı, müslümanların arasını açarak, ayrı ayrı ulus-devletlere bölmüştür. Böylece, her bir müslüman topluluk, kendi muhayyel 'vatan'ını diğer müslümanlardan korumak uğruna yıllar süren savaşlara katlanmıştır.
Yeni Osmanlılar bilinçli olarak bütün aydınlara bir 'vatan' ideolojisi aşılamışlar ve Süleyman Paşa'nın yardımlarıyle askeri mekteplerde bunu bir dereceye kadar başarmşlardır. Vatan kavramına kutsallık atfeden günümüz müslümanın vatan anlayışının tohumları işte böyle atılmıştır.
Avrupanın teknolojik/askerî saldırganlığına karşı bir sığınak arayışı, 'önce vatan' şeklinde özetlenebilecek bir savunma psikolojisine yol açmıştır. Bu durum, cihad anlayışının değişmesine yol açmıştır. Geleneksel bir fütuhat anlayışının ifade biçimi olarak 'cihad' yerine, savunmacı bir cihad anlayışı sergilenmiştir.
Bu tarz cihadın gereği olarak 'önce vatan' savunması, geleneksel silah ve fikirlerle mümkün görünmediğinden, ulus-devlet kavramı, özellikle de devlet kavramı üzerinde fikri bir yoğunlaşma sözkonusudur. JönTürklerin Avrupa yayınlarındaki ana temalarından biri de 'vatanın elden gitmesi' idi. Bu temayı anayasa tahlillerinden daha fazla işlemişlerdir.
Avrupanın tasallutuna karşı 'terakki' hemen bütün fikirlerin zembereğini oluşturur. Yeniden yükseliş için terakki şarttır. Geleneksel anlayışlardan sarf-ı nazar edip, ilk kaynaklara dönüşün yolları aranmalıdır. Özellikle ilimle barışık bir İslam yeniden ortaya çıkarılmalıdır. Bunun ilk yolu, aklı ön plana çıkaran ilk dönem islam hükeması gibi yeniden bir üretimin yapılması kanısıydı.
1850'li yıllarda İran'da dini bir reform hareketine girişen Babi'ler 1864 yılında Sultan Abdülaziz'in uygun görmesiyle İstanbul'a sığınmışlar. Babilerin Jön Türkleri etkilediği, özellikle Efgani'nin çabalarıyle bir örgüt gibi çalışmalarından anlaşılmaktadır. Gerçekten de Efgani 1892'de Şişli'deki konağında haftalık sophbetler tertip etmiş, müdavimleri arasında babiler olduğu gibi, genç osmanlılar da vardı.
Bu sohbetlerde Türkçü olarak bilinen M. Emin de vardır. Hatta Ş. Mardin'e göre, Efgani Türkçülüğün ortaya çıkmasında etkili olmuştur; islam memleketlerinin kendi enerjilerini toparlamalarıyle ancak ilerleyebileceği vurgusunu sürekli bir biçimde işlemiştir bu sohbetlerinde.
Abdülhamidin panislamist politikasından bahsedenler, muhtemelen 1890 yılından sonraki dönemden sözetmektedirler. Zira bu tarihe kadar Abdülhamidin politikası tanzimatı ve osmanlıcılığı devam ettirmekti. Bu tarihten önce 'bila tefrik-i ırk ve din' bir politika takibedilmekteydi.
Bu politika, sadece Osmanlı sınırlarıyla sınırlı idi. Bu, tipik osmanlıcı bir anlayıştı. Onun döneminde panislamizmin yoğun bir şekilde görülmesinin birinci sebebi, onun 1890 tarihinden sonraki Abdülhamidin panislamist politikasının genelleme yapılarak bütün Abdülhamid dönemine teşmil edilmesi. İkinci sebebi o dönem basınının yoğun bir şekilde panislamist yazılar yazmış olması ve Abdülhamidi etkilemesidir.
Bir Proje Olarak İslamcılık
İslamcılığı benzeri bir kavram olan İslami uyanıştan ayırdederek incelemek önemlidir. Zira her ikisinin de çıkışı aynı döneme rastlamaktadır. Mutlaka bir öncelik vermek gerekirse, İslami uyanışın İslamcılığı kışkırttığını söyleyebiliriz. Yaklaşık 1800'lü yılların başlarında müslümanlar asında yaşanan İslami uyanış, yüzyıllardır yaşayan cehalete, uyuşukluğa karşı batının tasallutuyla oluşan bir yeniden İslamı keşfetme arayışıdır.
Bu arayış sürerken, İslamın batıyla mukayeseli bir biçimde yeniden okunması, batı felsefesinin ve bu arada hristiyanlığın, batı teknolojiisini doğurduğu, buna karşılık İslamın da kendi dinamiklerine uygun bir medeniyet projesi olması gerektiği şeklinde özetlenebilecek bir ideolojik hareket başlamıştır. İşte bu ideolojik hareket İslamcılıktır. Ve bu hareket batıya karşı olmasına rağmen, batıdan etkilenerek zaman zaman batı normlarını kullanagelmiştir.
Felsefi alt yapısıyla, mu'tezili duruşuyla, siyasi niteliğiyle, toplumcu düşünce tarzıyla İslamcılık kavramı, 'İslamiyet'ten ayırdedilebilmektedir. İslami düşünce tarihi, nassın, felsefe ile mücadelesi üzerine kuruludur. Halbuki, bu yeni üretim(islamcılık), felsefe ile barışık ve hatta yer yer onun metodlarını kullanmaktadır.
'İslamcılık cereyanı' sırf bu güne ait bir cereyan olmamakla beraber, kullanılışı yenidir. Bu cereyanın başlangıcı gibi gösterilen Osmanlı Devletinin son dönem Osmanlı/İslam aydınları, kendilerini muhtemelen İslamcı diye nitelememişlerdir ve bu kullanım muhtemelen daha sonraki yazarların bir kullanım biçimidir. Osmanlı son döneminin kullanım biçimi, 'İslamlaşma'dır. Bu gün 'İslamlaşma'yı, İslamcılık biçiminde okuyabiliriz.
İslamcılığı kullananlar arasında da, farklı anlamlarda kullanıma rastlanmaktadır. Sözgelimi, T.Z. Tunaya İslamiyetten bahsederken 'İslamlık' ; İslamın asli prensiplerine dönüşü arzulayan son dönem İslam/Osmanlı aydınını İslamcı diye tarif etmektedir . Said Halim Paşa'nın İslamlaşma'ya getirdiği tarif ile, Tunaya'nın İslamcılığı arasında pek fark bulunmamaktadır.
Yine Tunaya'ya göre, müslümanların tek tek hayatlarını düzenlemek isteyen dar yorumlanmış İslamcılık; toplulukların, milletlerin, devletlerin kurutuluşunu arzu eden ve onlara yol gösteren İslamcılık her ikisi de rasyonalisttir.
Burada asıl önemli olan, o dönem İslamcılarının fikirlerinde bir homojenite olmayışıdır. Yani İslamcılar şöyle düşünüyor dendiğinde, sadece bunu söyleyenle bağlı sayabiliriz. Bunları da kendi aralarında, hiç modernist olmayan, devletçi olan, devletçi olmayan, batıcı olan, batıcı olmayan gibi ayırımlar yapılabilmektedir.
Yukarıdaki ayırımların önemi, aktüel İslami bakışaçılarının rengini bize vermektedir. Bu gün bir batıcı/kemalistin 'İslamcı' deyişinden namaz kılan bütün müslümanları kastettiği; devletçi bir anlayışın 'İslamcı' tabirinden devleti dini esaslara dayandırma amacıyla devleti yıkacak bir örgütsel yapıyı kastettiği; sıradan bir müslümanın 'İslamcı' tabirinden anladığı, İdeolojik bir İslami düşüncesi olan elitistir. Bu çalışma, ideolojik hiç bir kaygı gütmeden hazırlandığı için sonuncu kategoriye örnek teşkil edebilir.
Burada islamcılığı bir proje olarak, bir toplumsal mühendislik projesi olarak değerlendirmek mümkündür. O dönem basınında, toplum mühendisliğin çok revaçta olduğunu görmekteyiz. Bu projelerin bir çoğu 'toplum'u kurtarmak için üretilmiştir. Ferdin arka planda olduğu bütün bu projelerde, toplum, ulus ve devlet eksenli yaklaşımlar sergilenmektedir. Ferdİ ön planda tutanların en önemlisi Prens Sabahattinin projesidir. Ancak o da islamcı bir proje değil, toplumcu bir projedir.
Prens Sabahattinin sekreteri Joseph Denais'in bildirdiğine göre Sabahattin bey, Heackel, Büchneer, Fouilé, Le Play, Ednıb Demolins gibi Avrpalı düşünürlerin etkisi altındadır.
Prens Sabahattinin Jön Türklerden farklı düşünmektedir. En keskin farklılıklardan biri Sabahattinin memuriyet kavramına karşı oluşu ve memuriyeti zararlı bir uğraş saymasıydı. (Bu noktada Said Nursi'nin 'Memuriyet hizmet için olmazsa bir nevi çingeneliktir' görüşüyle paralellik arzetmektedir.) O memurlar hakkında "...hükümet kapısından çıkar çıkmaz soktakta kalacaklarına hepsi iman getirmiş. O halde servet, ikbal, herşeye hükümdardan geleceği için bütün gözler onun gözüne girmeye onun gözü ise tahakkümü artırmaya dikiliyor''
Devletin ve toplumun kurtarılması ideali ise bu makam sevgisinin zahiri perdesini oluşturmaktaydı. Günümüze kadar uzayan bu 'hizmet aşkı' hep 'vatanın' kurtarılmasına hizmet etmiştir.
Prens Sabahattini Jön Türklerden ayıran ancak Said Nursi ile birleştiren başka önemli nokta da adem-i merkeziyet fikridir. İmparatorlukların yıkılıp kurulmaya başladığı XVIII ve XIX yüzyılda ulus-devletletin en önemli unsuru katı merkeziyetçi özelliğiydi. Katı merkeziyetçi anlayışı beraberinde kuvvetli bir bürokratik rejimi getirmiştir. Bunun tabii neticesi devlet istibdadıdır.
Bu günkü dille ifade edersek, üniter devlet yapısı taşralılık özelliği bastırarak, her yeri ve herkesi aynı tarzda düşünmeye, aynı tarzda yönetilmeye, aynı merkez etrafında pervane olmaya zorlamıştır. İşte merkeziyetçiliğin bu tahakkümcü sonuçlarını Jön Türkler farkedemeyerek, bütün düşüncelerini üniter devlet yapısı ekseninde/etrafında şekillendirmiştir.
Prens Sabahattine göre merkezi bir meşrutiyette memurlanın çoğunu merkez tayin ettiği için, vilayetleri genellikle etkisiz kimseler yönetmektedirler. Bu yönetim ister bir kişinin(hükümdarın), ister 500 kişinin (parlametonun) yönetimi olsun. Her ikisinin sonucu da aynı kapıya çıkıyor.
Sabahattin'in, fikirlerinin sosyolojik/teorik plandan siyasi plana geçirmedeki başarısızlığı, merkeziyetçi/üniter devlet fikrinin o zaman da - tıpkı bu gün gibi - tartışılamayan bir tabu oluşundan kaynaklanmaktadır.
Jön Türklerin de merkeziyetçi-güya hürriyetçi- meşruti anlayışları önce İttihat ve Terakki despotizmini daha sonra da üniter yapılı Türkiye Cumhuriyetini doğurmuşrur. Böylece batının modern devlet anlayışının taklit edilerek Osmanlıya uyarlanması modernizmin ilk acı tecrübelerini ortaya çıkarıyordu.
Jön Türkler, önce halk hareketi olmaya yeltenmiş; halktan bir ses çıkmayınca, seçkinci bürokratik elite hitap etmişlerdir. (Medresenin bu seçkincilerden uzak durması dikkat çekicidir.) Özellikle de askeri kanada ağırlık vermişlerdir. Böylece Osmanlı askeri erkanında 'vatanperverlik' duygusu geliştirerek, askeri elitin yetişmesine zemin hazırlamışlardır.
Bu durum, Jön Türkleri halkçı değil, devletçi olmaya itmiştir. Muhafazakar devletçilik. Bir padişah ve yönetim kötü ise onu ve memurlarını değiştirmek gerekir. Muhafazakar devletçilik anlayışının günümüz militarist güçlerince güçlü bir şekilde işlenmesi ve uygulanması, böyle güçlü bir geçmişe dayandığından dolayıdır.
Geçmişe ve tarihe yaslanıp fikir üretmek Türklerin şanlı devirleri edebiyatı yaparak, vukuatı romantikşetirmek onların şe'ni olmuştur. Durkheim'ci olmak da onların özelliklerindendir.
İslamcılığın avrupa medeniyetine bakışı, bir toplumsal proje anlayışı aracı olarak kuvvete bakışı, elit olmayan kesimleri etkilemeye dayalı gazete anlayışı, meşrutiyet eksenli olarak devlete bakışını yansıtan anayasa tartışmaları ayrı ayrı incelenmesi gereken konulardır. Sözü edilen konular, bu çalışmada bütün ayrıntılarıyla incelenmiş değildir. Örnekleme yoluyla, seçilen İslamcı aydınların görüşleri incelenmiştir.
İslamcıların Avrupa Medeniyetine Bakışı
Sanayi devriminin XIX. Yüzyılda kazandığı ivme, Osmanlı aydınları tarafından derin bir hayranlık ve şaşkınlıkla izleniyordu. Edebiyat ve düşünce dünyasında bu şaşkınlığın izlerini görmek mümkündür.
XIX. yüzyılda genel olarak İslam dünyası, özel olarak Osmanlı Devleti çöküş içindedir;
Hem İslam dünyasında hem de Osmanlı Devletinde genel bir fiili ve fikri bir durgunluk hakimdir.
Ulema, umeranın yaptıklarını meşrulaştırma çabası içerisindedir. Umera, Avrupanın ezici üstünlüğünü görüp, ya benzerini taklid; ya da tamamen içine kapalı bir duruma gelmiştir. İçine kapanmanın sonucu olarak tepkiler, yüzeysel, tepkiselci bir davranış özelliğine bürünmekteydi.
İslamcılık, Osmanlı Devleti içinde bir ideoloji olarak 1860'lı yıllara kadar götürülebilir. Yeni Osmanlıların çıkışını bu ideoloji ile eşzamanlı düşünebiliriz. Bunu söylememizin nedeni Yeni Osmanlıların ortaya çıkaran faktörlerin, İslamcılığın çıkışında ve gelişmesinde de önemli derecede rol aldığıdır.
Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler, bütün çabalarına rağmen halka inememiş olmanın sıkıntısını çekmişlerdir. Islahat hareketlerinin batı kökenli olması; halkın bu hareketlere soğuk bakmasını netice vermiştir. Halkın ve ilim çevrelerinin, meşayihin/ulemanın bu soğuk duruşu karşısında, Osmanlıcı aydınların bir kısmı da dini motifleri söylemlerinin ana ekseni haline getirdiğini görüyoruz. Osmanlıcılık akımında da, islamî söylemin bazı unsurlarının eklemlendiğini söyleyebiliriz.
Her şeyi önüne katıp sürükleyen taşkın Avrupa seli, aydınların düşünce yapısının oluşumunda, siyasi yönelimlerinde belirleyici faktör olmuştur. Bu Avrupa selini şairler ve yazarlar 'seyl-i huruşan' diye özetlemişlerdir. Akif'e göre bu selde boğulmamanın çaresi 'bu cûşun, bu hurûşun ahehgine uymak'tır:
"Milletlerin hayatında durmak yoktur. Bir millet ne kadar ileri giderse gitsin, ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın, olduğu yerde durdu mu mahvolur. Çünkü bütün insanlık alabildiğine pek uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye doğru koşup gidiyor. İnsanlık coşkun bir sel gib terakki ummanına atılmak için alabildiğine akıyor. Bu selin önüne durulamaz. İşte biz de ya boğulacağız, ya o sel ile beraber gideceğiz. Görüyorsunuz ki bütün insan milletleri ileriye gidiyor. Yalnız biz duruyoruz."
Medeniyete tealisi umumen şarkın
Yalnız bir yolu takibederek kabildir;
Başka yollarda selamet gözeten gafildir.
Bakarak hangi zeminden yürümüş Avrupalı,
Aynı izden sağa, yahut sola hiç sapmamalı.
Garbın efkarını mal etmeli Şark'ın beyni;
Duygular çıkmalı hep aynı kalıptan; yani:
İçtimai edebi, hasılı her meselede,
Garbı taklid edemezsek, ne desek beyhûde.
Bir de din kaydını kaldırmalı, zira, o bela,
Bütün esbab-ı terakkimize engel hala
Sadık Rıfat Paşa, 'mizac-ı asr ve efkâr-ı zamane cûş-u hurûşa gelmiş bir nehre şebihtir.' der.
Ziya Paşa'ya göre, 'Avrupa'nın efkar-ı umumiyesi seyl-ül arz gibi bu cihete akmakta'
Abdullah Cevdet, 'Şark ahalisinin sel-i terakkiyi takip etmekten başka yapacakları bir iş yoktur.' demektedir.
Said Nursi, "Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum." demektedir.
Said Nursi'nin Avrupa'nın bu hucumuna, 'seyl-i hurûş'una karşı tedbir olarak Avrupaî yöntemlerle mücadeleyi tavsiye etmediği bu ifadelerinden anlaşılmasına rağmen, İsmail Kara, Said Nursi'yi de Modernistlerin kategorisine dahil etmiştir. Bu yanılgı, Said Nursi'nin ilk dönem fikri yapısını iyi okumamaktan kaynaklanmaktadır.
Avrupa medeniyetinin/terakkisinin hayata getirdiği yenilikler/kolaylıklar vs.lerin İslam dünyasında meydana getirdiği psikolojik mağlubiyet duygusu, İslamın mani-i terakki olduğu şeklindeki oryantalistik kanaat, şiddetli bir şekilde müslüman aydınları rahatsız etmektedir. Buna karşı üretilen fikirlerde, hep islamın terakkiye muhalif olmadığı fikri işlenmektedir. Getirilen bütün yorumlarda, bu baskının izleri görülür.
"Şeriatımız ve ulemamız mani-i medeyiyet değildir." "Şeriatımız halka ziraat, ticaret, sınaat ve emsali suverle kesb-bi menafi-i ümmet ve hasıla umran-ı memleket eylemelerini talim ve irşad eylemişken ve her vechile terakkiyat ve medeniyetimizi mütekeffil ve müteahhid bulunmuşken, neden ve ne cihetten medeniyete mani oluyormuş" (Beyan-ül Hak'ta yer alan Mehmed Sadık'ın ifadesi)beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-43598603622924480882009-04-19T04:26:00.000-07:002009-04-19T04:29:16.891-07:00Fıkıh Tarihinde (Uygulamada) Gelenek ve Yenileşme Hareketleri<span style="font-weight:bold;">Fıkıh Tarihinde (Uygulamada) Gelenek ve Yenileşme </span>
Birinci bölümde klâsik usûl-i fıkhın delillerine bakarak -nazarî bakımdan- gelenek, gelenekleşme ve geleneğin değişip yenileşmesi imkânı incelenmiş ve bunun mümkün olduğu görülmüştü. Bu mümkünün İslâmî hayatta gerçekleşmesi bakımından üç devri birbirinden ayırmak gerekmektedir:
İctihad devirleri, taklit devirleri ve uyanış devri.
Ortada bir fetvâ ve icmâ bulunmamakla beraber IV. asırdan itibaren mutlak ictihad faaliyetinin fiilen durakladığı ve giderek nâdir hale geldiği kabul edilmektedir (H. Karaman, İslâm Hukukunda İctihad, Ankara 1971 , s. 167, 183).
Bu hal XIX. yüzyıla kadar genel mânâda devam etmiş, ancak Gazzâlî (ö. 505/1111), Ebû Şâme (ö. 665/1267), İbn Teymiyye (ö. 728/ 1327), İbn Kayyim (ö. 751/1350), Şâtıbî (ö.790/1388), İbn Hümâm (861/1457), Süyûtî (911/1505), Şah Veliyyullah (ö.1176/1762), Şevkânî (ö.1250/1834), Muhammed b. Ali es-Senûsî (ö. 1276/1859), Şehâbeddin el-Mercânî (ö.1306/1889) gibi ictihad eden ve/veya ictihad kapısını açık tutan fakihler uyanış ve ictihad asrına dönüş çağının müjdecisi olmuşlardır.
XIX.yüzyılda güçlü bir medeniyetle karşılaşan İslâm dünyası kendini korumak ve onunla hesaplaşabilmek için dinamikler aramaya koyulmuş, bunlardan biri de ictihad hareketinin ihyası olarak ortaya çıkmıştır. XIX. asırda Efganî ve Abduh'un öncülük ettiği bu hareket Hindistan'dan Fas'a kadar yayılmış, Tunus'ta Muhammed Tâhir b. Âşûr, Cezayir'de Abdülhamîd b. Bâdîs (ö.1940), Mısır'da Abduh'un öğrencileri ve özellikle M. Reşîd Rızâ (ö. 1935) , Suriye'de Cemâleddin el-Kasımî (ö. 1914), Türkiye'de Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd grubu hareketin meşhur temsilcileri olmuşlardır.
<span style="font-weight:bold;">İslâmî Uyanışın Öncüleri1 </span>
<span style="font-weight:bold;">
Uyanış Öncesi: </span>
Uyanış kavramı insan zihnine hemen onun zıddı olan uyku kavramını çağırmaktadır. Uyanışı, çelişkisi içinde kavrayabilmek için, uyku dönemini kısaca tasvir ve tahlil etmek gerekir.
İslâm dünyasının uyku dönemi için genellikle benimsenen ve tekrarlanan şu tasviri gözönüne alabiliriz: İslâm dini Hz. Peygamber (sav) ve Râşid Halifeler (Hz. Hasan'a kadar) çağında sosyal düzen ve teşkilât bakımından değilse de bunlara da temel teşkil edecek olan mânevî değerler sistemi olarak tamamlanmış, gelişmiş ve yayılmıştır. Emevî ve Abbasîlerin hâkim olduğu yüzyıllarda ise müslümanlar siyasî sahaya olduğu gibi ilim ve sanat sahasına da gerekli önemi vererek büyük medeniyet kurdular. Abbasîlerin sonuna doğru başlayan Haçlı Seferleri ve Moğol istilâsı İslâm dünyasını derinden sarstı ve zayıflattı. Selçuklu ve Osmanlıların hâkimiyeti, çöküşü önleyerek siyâsî varlığı korudu; ancak onaltıncı yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında önce duraklama, sonra gerileme şeklinde kendini gösteren vâkıa önlenemedi. Osmanlı Devleti'nin dağılması ile İslâm dünyasının esâret hayatı başladı.2 Onaltıncı yüzyıldan itibaren gelişen durumu hafiften ağıra seyreden uyku olarak isimlendirirsek, ondokuzuncu asırdan itibaren başlayıp gelişen esarete karşı savaşa da uyanış diyebiliriz.
Uyku döneminin yukarıdaki tasviri, sebeplerden ziyade sonuçları ihtivâ etmektedir. Sebepler bahsinde "dinden uzaklaşma, tasavvuf, Moğol istilâsı, medreseler, saltanat..." üzerinde durulmuştur. İlk devirde müslümanların dine bağlılıklarını, ters düştükleri cahiliyye inanç ve kurumlarının olumsuzluğuna, Hz. Peygamber'in (sav) fevkalâde tesir gücüne ve örnekliğine, yenilik ve tazelik heyecanına bağlamak daha doğru olabilir. Duraklama ve gerileme dönemlerinde dine bağlılık zayıflamışsa, bunu sebep olarak değil, sonuç olarak görmek gerekir. Ayrıca bağlılık ve din kavramları da aydınlığa kavuşturulmalıdır. İnsanlar genellikle korku ve sıkıntı zamanlarında dine daha fazla sarılırlar; uyku döneminde de bu böyle olmuştur, ancak sarıldıkları din ve dindarlık vasıfları ilk İslâm çağınınkinden farklıdır. Din anlayışına donukluk gelmiş, dine bidat ve hurafeler karışmıştır. Dindarlık bölünmüş, ferdî ve manevî hayata yönelmiştir.
Moğol istilasının hemen arkasından istilâcılar İslâm medeniyetinin içinde erimişler, ilim ve imar faaliyeti yeniden başlamıştır. Oldukça karmaşık sebeplerle İslâm medeniyetinin hamle gücünü kaybetmesi ile mezkûr istilâ aynı zamanda vâki olmuş; istilânın tesiri, ilim ve sanat faaliyetinin sınırlarının daralması, umûmî bir bıkkınlık ve ümitsizlik şeklinde kendini göstermiştir.
Durgunluk ve gerilemenin âmilleri arasında medreselere fazla yüklenilmiştir. Aslında medreselerdeki gerileme, İslâm medeniyetindeki durgunluğu takip etmiş, ondan sonra hâsıl olmuştur. Ortaçağda Avrupa medreseleri ilmi gerçeği, tecrübe ve müşahede yerine Aristo gibi üstadların kitaplarında arayarak koyu bir skolastisizme düşmüşken, İslâm medreselerinde oldukça rasyonel bir öğretim ve eğitim yapılıyordu. Avrupa'da akıl-nakil çatışmaları sebebiyle ilmî gelişmelere kiliseden reaksiyon geldiği olmuştur; İslâm dünyasında baskı ve reaksiyon ile ilmî gelişmeye karşı çıkıldığı nadirdir ve bu da son zamanlara aittir. Onaltıncı yüzyıla kadar medreselerimizde dinî ilimler yanında aklî ilimlere de yer verilmiş, tıp ve matematik okutulmuştur. Avrupa'da Ortaçağ skolastisizmi onaltıncı ve onyedinci asırlar arasında yenilmiş, ilim inkılâbı yapılmıştır. Bu asırlarda Kopernik, Batlamyus sistemi ile birlikte -o sistemle uygunlaşan- hristiyan kâinat görüşünü yıkmış; O'nun ardından, gezegenlerin kanunularını ortaya koyan Kepler, mutlak zamanın ölçülmesi ve düşme ile ilgili tecrübeleriyle Aristo fiziğini tarihe karıştıran Galileo gelmiştir. İşaret etmek gerekir ki, bu ilim inkılâbının öncüleri inkılâbı plânlamış değillerdir; çoğu defa gayeleriyle netice farklı olmuş, buluşları kilise yanında üniversite adamlarının da şiddetli tepkilerini çekmiştir. Ancak Batı'da başlayan hamle gücü bu engelleri aşmış ve sonunda Ortaçağ zihniyeti tarihe ihtikâl etmiştir. Bizde ise umûmî durgunluk ve gerilemeden medreseler de nasibini almış, sonradan skolastisizme saplanmıştır. Bu çizgide medreseler dinî ilimlere özellikle fıkıh ve kelâma ağırlık vererek aklî ilimleri, faydasız olduğuna inandıkları için program dışına atmışlardır. Fıkıh (İslâm Hukuku) öğrenimi toplumun değişmesi ile ortaya çıkan meselelere çözüm getirmeye, yeni sosyal kurumlar ve kaideler bulmaya değil, eskilerin ortaya koyduklarını tekrarlamaya ve değişmez kılmaya yönelmiştir.
İlk beş halifeden sonra Emevîler hilâfeti saltanata çevirmişler; hürriyet içinde en lâyık olanı beyat ile işbaşına getirme prensibi, yerini siyasî entrikalara, baskılara, şahsî menfaat ve nüfûz temini için her vasıtayı mübah gören zihniyete bırakmıştır. Yine adına halife denilen idareciler bir müddet düzen kurup hâkim olmuşlar, ancak IV/X. asırdan itibaren gerçek iktidar onlara görünüşte bağlı olan emir ve sultanların eline geçmiştir. Askerî ve siyasî liderler gönüllü askerlerine ücret ödemek ve hazineyi doldurmak için vergi yükünü ağırlaştırmışlardır. Bu, diğer sebeplerle birlikte, tüccar ve zanaatkâr sınıfının zayıflamasına yol açmıştır. Şehir hayatı gücünü yitirip orta sınıf zayıflayınca medeniyet kurmak ve geliştirmek bir yana, mevcudu korumayı ümid etmenin bile mümkün olmadığı bilinmektedir.
Kısmen tahlil edilen tarihî sebeplerle vücuda gelen durgunluk ve gerilemenin, Osmanlı Devleti'nin sona ermesi ile esarete dönüşmesi uyanış için nihaî şok olmuştur; ancak bundan önce de önemli uyarıcılar ve bunları algılayarak uyanış teşebbüsünü temsil edenler eksik olmamıştır.
Meşrûtiyette Batıdan kanun-i esâsî (anayasa) ve bazı kurumlar alınarak -reddedip etmeyeceğine bakılmaksızın- bünyeye eklenmiş, kurtuluş bu mânâda Batılılaşmada aranmıştır. Cumhuriyet dönemi ise mâzînin tam olarak inkârı, bütünüyle mahkûm edilmesi, bütün menfî oluşumlardan öz kültürün sorumlu tutulması ve bütün kurumları, araçları ve amaçları ile Batı kültür ve medeniyetine girme hareketi şeklinde tecellî etmiştir. Dün "Batı medeniyetinin seviyesine ulaşmak ve onu aşmak" şeklinde ifade edilen amaç bugün "çağı yakalamak ve çağ atlamak" şeklinde ilân edilmektedir.
Osmanlıda (son devirlerde) alternatif kültürü çağdaş söylem ile ortaya koyacak, hastalığı teşhis edecek, doğru teşhise dayalı doğru reçeteler sunacak yeterli aydınımız bulunmadığı için Batı taklitçileri giderek güçlenmiş ve kendilerinin de içinde bulundukları güzelim gemiyi batırmışlardır. Günümüzde İslâm dünyasında ve Türkiye'de alternatif öz kültürümüzü adım adım keşfeden, doğru teşhisleri ve reçeteleri ifadelendiren İslâm düşünürleri yetişmiştir, yetişmektedir.
Uyanış:
<span style="font-weight:bold;">A - Siyasî Görünüm : </span>
Ondokuzuncu yüzyılda sanayileşmiş Avrupa ile sanayileşme yolunda olan Rusya'nın gözü kendi sınırları dışında kalan ülkelerde idi; bunlar ise müslümanların elinde bulunuyordu. İslâm dünyasında Osmanlı ve İran'da başka müstakil devlet yoktu. İngiltere Hindistan'ı ele geçirmiş, Uzakdoğu hâkimiyetini tamamlamak üzere Afganistan'dan Mısır'a kadar birçok ülke üzerinde faaliyete girişmişti. Fransa, Kuzey Afrika ülkelerine yönelmişti. Rusya, Ortodoksların yaşadığı yerler ile kendisini Akdeniz'e ulaştıran Boğazlar'ı yahut Basra Körfezi'ne ulaştıran İran'ı istiyordu. Osmanlılar, onsekizinci asır sonlarına kadar ülkeye ve İslâm'a yönelen bütün düşmanca emelleri önlemiş, İslâm vatanını korumuştu; ancak hemen bütün cephelerde kendini gösteren geri kalmışlık Osmanlı'yı modern güçlere karşı koyamaz hale getirdi. III. Selim devrinden itibaren teşebbüs edilen yenilik hareketleri, Avrupa'daki modern gelişmelerin temeline ve kökenine değil, dış görünüşe ve sonuçlara yöneldiği için başarılı olamamış, yenilgi yenilgiyi takip etmişti. Müslümanların tek müstakil devleti Berlin Kongresi'nden itibaren yavaş yavaş paylaşılırken, diğer İslâm toprakları da birer birer sömürge haline geliyordu.
<span style="font-weight:bold;">B - Tepkiler : </span>
Batı'nın sömürgelerinde kendi hâkimiyet ve değerlerini zorla kabul ettirme faaliyeti karşısında üç temayül görümektedir: a) Kendini yenilemeksizin Batılı herşeye karşı düşmanca direniş, b) Kendini hor, yabancıyı üstün görme eğilimi, c) Millî bir sentez: Kendine güven ve modernleşme eğilimi.5 Başlangıçta sıradan âlimlerde ve halkta genellikle birinci temayül; bilgi, iman ve şuurda İslâmî yanı zayıf aydınlarda ikici meyil; ıslâhatçı, ihyacı, modernist, müceddid gibi kelimelerle (aralarında nüanslar vardır) ifade edilen zümrede ise üçüncü eğilim temsil edilmiştir. Zamanla birinci ve ikinci zümreden üçüncüye katılmalar olduğu gibi, aydınların tavır ve temayül değiştirdikleri de görülmüştür. Çünkü İslâm ülkelerinde aydınların kendilerini inkâr ederek bütünüyle Batı medeniyetine yöneldikleri 20. asırda Batı kendi medeniyetinden şüpheye düşmüş, Batılı aydınlar Medeniyetlerinin geleceği üzerine ciddî endişeler ileri sürmeye başlamışlardı. İslâm ülkelerinde de aydınlar Batı'yı taklid yolunda aradıklarını bulamayınca kurtuluşu sosyalizm, İslâm gibi başka sistemlerde aramaya yöneleceklerdir.
<span style="font-weight:bold;">C - Öncüler : </span>
Uyanışın öncüleri bu yazının asıl konusudur ve öncüden maksat yenileşmeyi ve gelişmeyi İslâmî temele dayandıran, çözümü gene İslâm'da arayan siyaset, ideoloji ve hareket adamıdır. Öncüleri, Muhammed bin Abdulvahhab'dan Cezayirli Abdulhamid bin Bâdis'e kadar önemli saydığımız örneklerle sınırlıyoruz. Islâhatçıları Cemaleddin Efganî'ye kadar modernizm öncesi, bundan sonra modernistler diye iki gruba ayıranlar olmuştur.6 Bu ayırım müslümanların ondokuzuncu asırdan itibaren Batı tesirine girmelerini, bu tesir karşısındaki tavır ve mücadeleyi esas almaktadır. Biz modernizm öncesi ve sonrası ıslâhat hareketlerinin "batıl inançların ve cehaletin yokedilmesi, sûfuliğin ıslâhı, ahlâkın yüceltilmesi, dinin esaslarına (Kitap ve Sünnet'e) dönüş, cihad" gibi ortak vasıflarını baz olarak aldığımız için sözü geçen ayrımdan yürümeyecek, kronolojik sırayı takip edeceğiz.
<span style="font-weight:bold;">1. Şah Veliyullah Ahmed b. Abdurrahim (v. 1763) : </span>
Hindistan'da İslâm'ın yeniden düşünülüp yorumlanması, bünyenin yabancı unsurlardan temizlenmesi, İslâm ilim ve medeniyetinin kuruluş çağındaki usûle dönülmesi ve müesseselerin çağın ihtiyaçlarına göre yeniden kurulması hareketinin en önemli siması Delh bölgesinden Şah Veliyyullah'tır. O hemen tamamı orijinal eserleriyle, dersleri ve ıslâhata yönelik faaliyletileri ile hem çağında, hem de günümüze dek süren zaman içerisinde müessir olmluştur. İctihad kapısının açılması, mezheb taassubunun terkedilmesi, siyasî organizasyonun Râşid Halifeler devrindeki esaslara dayanması O'nun müstakil kitaplara konu ettiği meseleleridir. Huccetullahi'l-bâliğa isimli eserlerinde önce, kendine has bir metod ve uslûp ile İslâm'ın metafiziğini, dünya görüşünü, sosyo-ekonomik sistemini "kelâm ile tasavvufun bilgi teorisini meczederek" anlatmış, sonra çeşitli konulara ait hâdiselerin hikmetini, sırrını (arkasındaki gerçeği, fert ve topluma faydalarını) açıklamıştır.
Şah Veliyyullah'ın tesiri öğrencileri ve özellikle büyük oğlu Abdüaziz vasıtasıyla ondokuzuncu yüzyılın başlarında Hindistan'da yayıldı. O'nun ıslâhat hareketinde "tasfiyecilik, Kitap ve Sünnet'e dönme, ahlâkı takviye, cihad" gibi -diğerlerinde de bulunan- özellikler yanında Sünnî prensiplerle ters düşmeyen bir tasavvuf anlayışı ve temayülü dikkat çekmektedir. O'nun yolunda yürüyenlerden Seyyid Ahmed, ıslâhatı bir cihad hareketine dönüştürdü, ordu teşkil etti, kendisi Şah İsmail ile beraber Sihlere karşı savaşırken şehit düştü (1831); ancak taraftarlarının Sihlere ve özellikle İngilizlere karşı savaşları 1890'lara kadar sürmüştür. Yine Veliyullah ekolüne bağlı âlimler 1876'da Deoband'da bir okul kurdular.
Okulun iki gayesi vardı: a) Islâhatçı din bilginleri yetiştirmek, b) Hindistan'ı İngilizlerden kurtarmak. Bhopal Devleti Begümü'nün kocası Sıddık Hasen Han (v. 1889), İbn Teymiyye ve Yemenli Şevkânî yanında Şah Veliyullah'ın tesiri altında kalmış, eserleri ve dersleri ile tasfiyecilik ve esasa dönüş hareketini temsil etmiştir.
<span style="font-weight:bold;">2. Muhammed b. Abdulvahhab (v. 1792) : </span>
Genç yaşında İran ve Irak'ta bulunan, dinî ilimlerden başka felsefe dersleri alan ve tasavvufa intisab eden Muhammed, sonradan İbn Teymiyye'nin tesirinde kaldı; O'nun gibi bu da, vahdet-i vücud'u esas alan İbn Arabî tasavvufunu reddetti; halkın tasavvuf büyüklerine ve bunların kabirlerine karşı gösterdikleri büyük alâkaya ve şirk derecesine varan davranışlara şiddetle karşı çıktı; taklidi reddederek ictihad yapılmasını, Kitap ve Sünnet'e dönülmesini, bidat ve hurafelerden uzak durulmasını istedi. Halkın selef anlayış ve uygulayışındaki İslâm'a ters düşen davranışlarını, bunlardan menfâatlenen şeyhlerin ve din adamlarının inkâr etmemesinden, bunlara karşı çıkmamalarından şikayet etti.
İbn Abdulvahhâb ıslâhât hareketi için Arabistan yarımadasını, onun da gözden ırak bir mıntıkasını seçmişti. Suûd ile temas kurdu, ona fikirlerini açtı, ikna etti ve tam desteğini kazandı. 1792 yılında vefat ettiği zaman -İbn Suûd da 33 yıl önce ölmüştü- ıslâhât Yarımada'da tutulmuş ve yayılmış bulunuyordu.
Bilâhere "Vehhâbilik" diye adlandırılan hareket, halk sûfiliğinin en önemli faktör haline geldiği bir sırada, İslâm ümmetinin tedricen içine düştüğü ahlâkî çöküntüye bir tepki olarak ortaya çıkmıştı. Vehhâbiliğin ilk müsamahasız ve dar görüşlü günleri geride kaldıktan sonra da bu ahlâkî sâik onun mirası olarak devam etti. Modernistler, açılan yoldan ilerleyerek onun muhafazakâr ve lafza bağlı tutumunu aşmanın dinî metinleri daha serbest bir şekilde yorumlamanın yolunu buldular. Vehhâbilik sedece kurucusunun başlattığı hareket için bir ad değil, İslâm dünyasında dinin, yozlaştırıcı düşünce ve tutumlardan ayıklanmasını savunmanın ve din üzerinde bağımsız (ictihada dayalı) hükümler verme, yorumlar yapma faaliyetinin genel adı olmuştur
<span style="font-weight:bold;">3. Muhammed b. Ali Şevkânî (v. 1834) :</span>
Yemen'in başşehri San'a'nın yakınında dünyaya gelen Şevkânî, kendi ülkesinde babasından, Zeydiyye mezhebine mensûb âlimler ile müstakil ictihad geleneğini sürdüren ve talebelerine ictihad terbiyesi veren hocalardan okumuş, genç yaşında ictihad derecesine ulaşmış, itikâdî sahada da Zeydîliği reddederek selefî bir yol tutmuştur. Şevkânî, Muhammed bin Abdulvehhâb ile temas kurmadığı halde, onunkine benzer fikirlere ve ıslahât programına sahiptir; ondan farklı olarak kendisi İbn Teymiyye'den beri gelişmekte olan yeni tasavvuf cereyanına da mensûb sayılabilir. Bu tasavvuf anlayışı, Sünnî İslâm'ın sınırlarını zorlayan tevilci, cezbeci, keşifci tasavvuf yerine Resûlullah'ın ruhânî hayatını örnek alan, ahlâka ağırlık veren, Sünnî prensiplerle çatışmayan bir muhtevâya sahiptir. Şevkânî "benim bir dostuma (veli) düşmanlık edene savaş ilân ederim..." diye başlayan kudsî hadîsin şerhi için yazdığı bir eserde bu tasavvuf anlayışını savunmuş, vahdet-i vücûdçu tasavvufu reddetmiş, keşif, kerâmet ve ilhamı Sünnî prensipler içinde benimsemiştir. Bu eserinde ve İrşadu'l-fühul, el-kavlu'l-müfîd, Neylu'l-evtâr, el-Bedru't-tali'11 gibi eserlerinde taklîdi reddetmiş, ictihâd etmiş, bidat ve hurafenin karşısında olumuştur. Fethu'l-Kadir isimli tefsirinde Kur'an-ı Kerîm'i önce Sünnet ve sahâbe anlayışından hareketle, sonra da dil, örf-âdet ve akıl prensiplerine göre yorumlamış, sıfat âyetlerinde selefî bir üslûp kullanılmıştır. 34 yaşından vefâtına kadar Yemen'de kadı ve vezir olarak da vazife yapan Şevkânî oğulları, talebeleri ve özellikle eserleri vasıtasıyla tesirini Hindistan'dan Ortadoğu'ya yaymış ve günümüze kadar devam ettirmiştir.
<span style="font-weight:bold;">4. Muhammed b. Alî es-Senûsî (v. 1859) : </span>
Yeni tasavvuf veya ıslâh edilmiş sûfiliği benimseyen, ictihad üzerinde ısrar eden, Faslı Ahmed bin İdrîs'in talebesi Cezayirli Muhammed bin Alî es-Senûsî Mekke'de Senûsî tarikatını kurdu. Onun tasavvuf anlayışı, icma konusundaki düşüncesi, ictihadı teşvik etmesi ve bizzat müctehid olduğunu ifade etmesi Mekke'de muhalif bir cephenin oluşması sonucunu doğurdu ve 1843 yılında Mekke'den ayrılmak zorunda bırakıldı. Kuzey Batı Afrika'ya geçen Senûsî daha ziyade Libya çölünde kurduğu zaviyelerde tâbîlerine tarikat disiplini içinde İslâm esaslarını öğretiyor, zikir yanında cihâd, zirâat ve zanâat bilgisi veriyor, eğitim yaptırıyordu. Bu zaviyelerde yetişen mürîdleri Afrika'da İslâm'ı yayarak hıristiyan misyonerler karşısında en güçlü engeli teşkil ettikleri gibi Kuzey Afrika'da huzuru ve kısmen birliği sağlamışlar, önce Fransızlara, sonra Osmanlıların müttefiki olarak İtalyanlara karşı savaşıp, Mısır'da da İngilizlere karşı direniş hareketine katılmışlardır. Senûsîlik ıslâh edilmiş tasavvuf disiplini ve şevki içinde ahlâka ve hareketliliğe ağırlık veren, dünyadan el-etek çekme yerine İslâm'ın eşitlik ve kardeşlik anlayışına dayalı sosyal adalet ve kalkınma tedbirleri getiren bir tarikat olarak "Müslüman Kardeşler" hareketine kadar -kendi nevinden- birçok harekete örnek olmuştur. Bizde Şehbenderzâde Ahmet Hilmi Bey, hem Senûsîlik konusundaki eseri, hem de A'mâk-ı Hayâl isimli tasavvufî romanının sosyal ıslâhâta yönelik kısımları ile bu tesiri temsil etmiştir. Senûsî'nin maksadı önce Afrika'da, sonra da bütün İslâm dünyasında birliği sağlamak (panislamizm), müslümanları tek halifenin idaresinde toplamaktı. Bu maksad, Osmanlı siyasetine de uygun düştüğü için -bazı Batılı yazarların iddialarının aksine- Osmanlılara bağlı kalmış, onları desteklemişti.
<span style="font-weight:bold;">5. Cemâleddin Efgânî (v.1897) : </span>
İslâm dünyasının uyanması, esaretten kurtulması, bir yönetimde birleşmesi ve modernleşmesi konusunda muhtemelen en büyük tesir Cemâleddin Efgânî'ye aittir. Efgânî'nin İranlı bir Şiî aileden mi, yoksa Afganistanlı Sünnî bir aileden mi geldiği konusunda karşılıklı iddialar mevcuttur; vesikalar ikinci iddianın daha doğru olduğunu göstermektedir.14 1832'de Kabil yakınlarında dünyaya gelen Efgânî, Hz. Hüseyin soyundan inen asil bir aileye mensuptur. Sekiz yaşında iken ailesi Kabil'de ikâmete mecbûr edildiği için tahsilini orada yapmış; Arapça, dinî ilimler, tasavvuf, tarih ve askerlik bilgisi almıştır. İlmini, görgü ve tecrübesini geliştirmek için bir yıldan fazla Hindistan'da bir yıl Hicaz'da dolaşmış, İran'da bulunmuş sonra tekrar memleketine dönmüş, iç savaşta Muhammed A'zam'ın tarafını tutmuş, onun iktidarı elde etmesi üzerine 27 yaşında iken veziri olmuştur. İngilizlerin desteğini kazanan Şir Ali'nin iktidara gelmesinden bir müddet sonra yeniden Hindistan'a geçmiş, burada müslümanları İngiliz politikasının aleyhine şuurlandırma faaliyetine girişmiş; İngilizler kendisini ülkeyi terke zorladıkları zaman şu meşhur sözü söylemiştir: "Hakk'ın kudretine yemin ederim ki ey Hindistanlılar, sizler -ki yüzlerce milyonsunuz- eğer sinek olabilseydiniz, vızıltınız Büyük Britanya'nın kulaklarını sağır ederdi!"
Hindistan'dan sonra 1870'de Türkiye'ye gelmiş, Sultan Abdulaziz'in iltifatına mazhar ve altı ay sora meclis-i maârif azası olmuş, maârifi ıslâha teşebbüs etmesi sebebiyle şeyhülislâm ile ters düşmüş ve bir bahane ile Türkiye'den uzaklaştırılmış; Mısır'da sekiz yıl kalmış, husûsî ders ve sohbetlerinde önce çevre ile ilgilenip sora siyasî irşad ve yönlendirme faaliyetlerinde bulunmuş, 1879'da Hidiv Tevfik'in emri ile Mısır'dan çıkarılmış ve Hindistan'a gitmiş, burada meşhur er-Reddu ale'd-dehriyyin (Tabiatçılığa Reddiye) risâlesini yazmıştır. Yine İngilizlerin zorlaması ile Hindistan'ı terkederek kısa bir müddet Londra'da bulunmuş, sonra Paris'e gelerek burada Muhammed Abduh ile beraber 1884'te el-Urvetu'l-vuskâ isimli dergiyi çıkarıp, şubelerini yaydıkları bir gizli cemiyet vasıtasıyla İslâm dünyasına dağıtmaya çalışmışlardır. Derginin ve cemiyetin gayesi, ilk sayıda ifade edilmiştir: a) Şarklılara ihmal ettikleri vazifelerini anlatmak, geçmişi telâfi etmelerini sağlamak, b) Ümitsizlik ile mücadele etmek, c) Müslümanları selefin dayandığı esaslara çağırmak, d) Doğulu ve müslümanlar aleyhindeki ithamları ve özellikle müslümanların dinlerine sarıldıkça medeni olamayacakları iddiasını reddetmek, e) Müslümanları umûmî ve husûsî siyasî konularda bilgi sahibi kılmak, f) İslâm birliğini teşvik etmek, müslümanlar arasındaki bağı güçlendirmek...
Efgânî, sömürgecilerin tazyiki sonunda dergiyi durdurduktan sonra kendi çizgisindeki irşad ve politikayı yürütmek üzere Rusya, Almanya, İran, İngiltere gibi ülkelere gitmiş, buralarda önemli faaliyetlerde bulunmuş, İran Şahı'nın ricası üzerine Abdülhamid'in davetine icabetle tekrar Türkiye'ye gelerek burada "altın kafes" içinde ömrünü tamamlamış ve 1897'de vefat etmiştir. Efgânî'nin fikrî ve siyasî hayatını ve bu arada benimsediği ıslâhât esaslarını üç merhalede özetlemek mümkündür:
a) Doğumundan 1869'da vatanını terketmek mecburiyetinde kalmasına kadar devam eden birinci merhalede tahsilini yapmış, seyahat ve vezirliğe kadar resmî vazifelerle tecrübe kazanmış, olgunlaşmıştır. Bu dönemde şahsî ve fikrî yapısını şekillendiren önemli amiller arasında asil soyu, tahsili, seyahat ve incelemeleri, önemli mevkiler işgal ederek sorumluluklar alması, ve millî-İslâmî menfaatlere aykırı olan İngiliz siyasetiyle karşılaşması vardır.
b) 1883 yılında Londra ve Paris'e gitmek üzere Hindistan'dan ayrılmasına kadar devam eden ikinci merhalenin başında daha çok ilmî, sonuna doğru ise siyasî ıslâhât faaliyeti ağır basmaktadır. Üzerinde durduğu konular öğretim ve eğitimin yaygınlaşması, İslâm esaslarının çağın gereklerine göre yorumlanıp ortaya konması, halkın yönetime katılması, istibdat ile mücadele ve sömürgeciliğe karşı savaştır. Bu dönemde ıslâhât faaliyetinin sınırları dardır.
c) Üçüncü merhalede ıslâhât faaliyeti bütün İslâm dünyasını içine almış; önce üzerinde düşündüğü üç büyük semâvî din sâliki milletlerin birleşmesinin hayâl olduğunu anladıktan sonra İslâm birliği (panislamizm) üzerine eğilmiş, çıkardığı dergi, kurduğu cemiyet ve gizli ajanları vasıtasıyla emeline kavuşmak için çalışmış; şahısları, hidivleri makamlarından etmiş, sultanların ortak gayeler için yardım ricalarına ve davetlerine mahzar olmuştur.
Efganî'nin fikirleri Abduh'tan, İkbâl'e, Mehmed Akif'e kadar birçok talebesi, tâbii ve muhibbi tarafından -bazı tadilât ve farklarla- benimsenmiş, diriliş hareketinde büyük rol oynamıştır.15
<span style="font-weight:bold;">6. Şeyh Muhammed Abduh (v. 1905) </span>
Mısırlı Muhammed Abduh, ilk hocaları arasında bulunan Kuzey Afrikalı dayısının tesiriyle tasavvufa intisab etmiş; Sünnî esaslarla bağdaşan, ahlâkî ve faal yönü ağır basan, ıslâhât hareketini kolaylaştıracak olan bir sufî hareketine daima taraftar olmuştur. Bu özelliği dışında fikirleri ve ıslâhât programı, büyük ölçüde, hocası ve kader arkadaşı Cemâleddin Efganî ile aynı çizgidedir. Geçirdikleri uzun ve meşakkatli tecrübelerden sonra Abduh, Efganî'den farklı olarak, siyâsî faaliyetten önce ilmî faaliyetin geldiğini idrak etmiş, siyasî misyonu üstlenecek bir kadro ve bunlara taban oluşturacak şuurlu bir halk yetiştirmek istikâmetinde gayret göstermiş, tedbirler almıştır.
Abduh'un fikirlerini Tefsir derslerinden, Risâletu't-tevhîd isimli eserinden ve çeşitli gazete ve dergilerde neşredilen makalelerinden takip etmek mümkündür. O da ictihada taraftar, taklide karşı, tasfiyeci bir ıslâhâtçıdır. İslâm'ın ilme ve akla karşı olmadığını Efganî ifade etmiş ise, Abduh isbat etmek istemiştir. Bir çok müslümanın anladığı ve uyguladığı şekliyle İslâm, ona göre, modern gelişmelerin tehdidi altındadır. Bu sebeple Asr-ı Saâdet ve ictihad çağlarının usûlüne dönerek, aklı ve modern ilmi kullanarak İslâm'ı yeniden ifade etmek şarttır. Aslında İslâm, ilim ve akıl ile çatışmaz, tam aksine aklı kullanmayı ve tabîatı (ilâhî sünneti) tanımayı teşvîk eder.
Abduh, muâsırı olan Hindistanlı Seyyid Ahmed Han (v. 1898) kadar olmasa da Batı ilim ve medeniyetinin tesiri altında kalmış , İslâm'ı modern ilmin ve medenî gelişmelerin gerektirdiği şekilde ifade için zaman zaman zorlanmıştır. Ancak o bunu klâsik kelâm ve fıkıh usûlü çerçevesinde yapmaya çalışmıştır. Seyyid Ahmed Han ise ondokuzuncu yüzyıl Avrupa'sının akılcılığı ve tabiat felsefesinin tesirine girmiş, kelâmcıların değil, İslâm filozoflarının usûlünü benimsemiş, mucizeyi inkâr etmiş, aşırı tevil yoluyla nassları Batı felsefesi istikametinde şahsî yoruma tâbî tutmuştur.16
Bir mânâda Efganî ile başlayan modernizmin ilk çıkışından sonra birbirine zıd iki istikamette (batılı ve selefi) gelişmesine ve dolayısıyle Abduh'un tesirine, son uyarıcı örneğimiz Abdulhamîd bin Bâdis'ten sonra geleceğiz.
<span style="font-weight:bold;">7. Abdulhamîd b. Bâdis (v. 1940): </span>
Abduh, Kuzey Afrika'ya yaptığı seyahatleri, Cezayir ve Tunus'taki fikir arkadaşları ve dostlarıyla vefatına kadar devam eden yazışmaları ile bu mıntıkada ıslâhâtın tohumlarını atmış bulunuyordu. Cezayir halkı, millî hasletleri ve ıslâhâtçı ulemânın teşviki ile tevekkül anlayışına dayanan pasif tarikatların tesiri altında idi. Abdulhamîd bin Bâdis bu zemin ve şartlarda 1889 yılında Cezayir'in Kostantiniyye şehrinde dünyaya geldi.
Önce Cezayir'de, 1908'den itibaren Tunus'ta Zeytûne Üniversitesi'nde okudu ve bu sırada Zeytûne Rektörü (Şeyhi) olan Tâhir bin Âşûr'un öğrencisi oldu. Şeyh Tâhir, Efgânî-Abduh çizgisinde ictihad ve ıslahat taraftarı değerli bir İslâm âlimi idi. İbn Bâdis 1912 yılında Hicaz'a gitti. İslâm dünyasından buraya hicret etmiş âlimlerle görüştü, selefi daveti yerinde tanıdı, ülkesine dönerek girişeceği ıslâhât hareketinin fikriyat ve programını geliştirdi; kendisi bu sırada 24 yaşında idi. Döndüğü Cezayir'de, ailevî durumu onu sömürgecilerden vazife kabûlüne mecbur etmediği için serbestçe faaliyete koyuldu; ders okutuyor, halka konferanslar veriyor, gazetelerde yazıyor, kabiliyetli kişiler ve ileri gelenlerle temaslar kuruyordu. Bu faaliyetler 1931'de semeresini verdi ve kendisi "Cezayirli Müslüman Ulemâ Cemiyeti'ni kurdu. Bu cemiyetin gerek sömürgeciye karşı savaşta ve gerekse İbn Bâdis'in ıslâhâtının yayılmasında önemli hizmetleri olacaktır. İbn Bâdis gayesine ulaşabilmek için basın ve okul vasıtalarından faydalandı; aylık 'Şihâb' dergisini, haftalık 'Sırât', 'Şerîat', 'Sünnet' gibi gazeteleri çıkardı. Ülkenin her tarafında millî ilkokullar açtı ve yetiştirdiği talebelerini buralara hoca olarak gönderdi. Bütün bu faaliyetleri yanında vefatına kadar yolunu tıkamak için didinen sömürge idaresi ve bunlarla işbirliği yapan şuursuz sôfi ve âlimlerle mücadele etti.
İbn Bâdis de Abduh gibi, doğru olan İslâm anlayış ve inancını ortaya koymaya öncelik veriyor, onun gibi Kur'an tefsirinden faydalanıyor, onun gibi öğretim ve eğitime ağırlık veriyordu. Her ikisi de, cemiyet, okul ve basın vasıtalarını kullandı. Abduh, bulunduğu çevre gereği daha çok taklid ve mezheb taassubu ile mücadele etti; İbn Bâdis ise yine husûsî şartları sabebiyle pasif, istikametinden saptırılmış ve -bilerek, bilmeyerek- sömürgecilerle işbirliği yapmış tarîkatlerle uğraştı, halkı onların sultasından bidat ve hurafelerin zincirinden kurtarmaya çalıştı.17
İbn Bâdis'in ıslâhât faaliyetleri Cezayir'in Fransızlaşmasını önlemiş, halkın müslüman-Arap özelliğini koruyup geliştirmiş, kanlarını dökerek Cezayir'e istiklâl kazandıran mücahitlere iman ve güç kaynağı olmuştur. İbn Bâdis, İslâmlaşma yolunda emekleyen Cezayir'in bugün de imamıdır.
D-Uyanış Hareketinin Abduh'tan sonraki Seyri ve Neticeleri:
Abduh'un faaliyetlerini Ortadoğu ve diğer ülkelerde iki zıt cereyan takip etmiştiler. Bunlardan birincisi Abduh'un Suriyeli öğrencisi Reşîd Rızâ (v. 1935) liderliğindeki ihyacı, selefî harekettir. Diğeri ise Ali Abdurrâzık ve Tâhâ Hüseyin gibi şahısların temsil ettiği Batıcı laik harekettir. Reşid Rızâ çıkardığı el-Menâr dergisi vasıtasıyla selefî ıslâhât çerçevesindeki fikirlerini Mısır'dan Endonezya'ya kadar yaymış; bu hareketin meyvesi, fikir ve faaliyet sahasında, Mısır'daki "Müslüman Kardeşler", Pakistan'daki "Cemâat-i İslâmî", Hindistan'daki "Nedvetu'l-ulemâ" gibi birtakım grup ve partiler ile, Pakistan gibi bir devletin doğuşu olmuştur. Bu grup ve partilerin programlarında İslâmî esaslara bağlı sosyal ve hukukî ıslâhât ağırlık kazanmış, bazıları sosyo-politik program için nazarî prensipler de oluşturmuşlardı.
Geleceğin İslâm dünyasında, sözü edilen bu çizgideki ıslâhâtçıların, Batı yanlısı modernistlerden daha şanslı olduklarını söyleyebiliriz. Ancak ihyacıların, sosyal vâkıayı daha yakından görmeleri; günün aydınını ikna edecek, yirminci yüzyıl insanını kendine çekecek İslâmî sistem ve formülleri şekillendirip sunmaları hâlâ bir ihtiyaç olarak ortada durmaktadır.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1362002164410780196.post-40298306735771411942009-04-19T03:40:00.000-07:002009-04-19T03:58:04.581-07:00İslâmcılık Üzerine Hayrettin Karaman röportaj<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhV8KWUiOTSfH6x1t6yzJEP6Cv6OTtmOLUWy8BXQULFRf6ghyIfoh4y2630Lfd5_jDy53dyTJ7epYKFruI0cerLqoBtiCKIYQtuilpyLmXRzxHV8DlDZtk86Dg4gTXaGtAy1I0CC-TSYgE/s1600-h/karaman3.jpeg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 113px; height: 85px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhV8KWUiOTSfH6x1t6yzJEP6Cv6OTtmOLUWy8BXQULFRf6ghyIfoh4y2630Lfd5_jDy53dyTJ7epYKFruI0cerLqoBtiCKIYQtuilpyLmXRzxHV8DlDZtk86Dg4gTXaGtAy1I0CC-TSYgE/s200/karaman3.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5326354987005602018" /></a>
<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixQP6V5svqtxVfg3jtMzQVIKR_ZhGvnPhQw11h0C_KdUBpMZJLS0MBZRJ0uln0gy6ZnKFilpkuxLCzszzq-1wmi-mOotTL54Byh68VeauETfkeUIkn214U43nOJcyF318XbgpumnG9cJk/s1600-h/karaman.jpeg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 116px; height: 87px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixQP6V5svqtxVfg3jtMzQVIKR_ZhGvnPhQw11h0C_KdUBpMZJLS0MBZRJ0uln0gy6ZnKFilpkuxLCzszzq-1wmi-mOotTL54Byh68VeauETfkeUIkn214U43nOJcyF318XbgpumnG9cJk/s200/karaman.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5326354841826587106" /></a>
İslâmcılık Üzerine Hayrettin Karaman röportaj
<span style="font-weight:bold;">1.</span> "İslâmcılık" kavramını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu adlandırma ne kadar isabetli? İslâmcılıkla Müslümanlık arasında bir fark mı var? Siz, "Islamcı" olarak nitelendirildiğinizde buna itirâzınız oluyor mu?
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
İslâmcılık kelimesi Meşrûtiyet döneminde "Batıcı ve Türkçü olamayan, İslâm'ı dâvâsının merkezine alan, Batıcı veya Türkçülerin/Turancıların dünya görüşü ve devlet/toplum tasavvurlarından farklı bir görüş ve tasavvura sahip bulunan kesim" mânâsında kullanılıyordu. Bugün ise kemalist, çağdaşçı, milliyetçi, solcu gibi kavramların karşısında, bunlara alternatif düşünce ve hareket için kullanılıyor. Şu halde İslâmcı terimi, siyasî ve ideolojik bir kavrama sahip bulunuyor. İslâm, beşerî tefekkürün ürünü olan diğer ideolojilerin ve dâvâların karşısına konduğunda mâhiyet ve değer bakımından da onlarla eşit bir seviyeye indirilmiş, çerçeveye sokulmuş oluyor.
Yukarıda tanımlanan İslâmcılık ile müslümanlık arasında fark vardır; meselâ bugün Türkiye'de Türkçü/Milliyetçi/Ülkücü diye bilinen, böyle adlandırılan kesimin bireylerinin kahir çoğunluğu müslümandır, ama İslâmcı değildir. İslâmcı, ideolojisini ve siyasî projesini, kendi anlayışı çerçevesinde İslâm'a dayandırmaktadır. Bir teze göre Batılı veya başka bir yabancı modele İslâm elbisesi giydirmekte, bilerek bilmeyerek onu İslâm düzeni/modeli olarak takdim etmektedir. Meselâ aynı zamanda müslüman olan Türkçü ise siyasî projesini/modelini, Türk, İslâm ve Çağdaş değer ve kuralları mezcederek (böyle yaptığını söyleyerek, zannederek) oluştumakta, iddiasına göre İslâm'a aykırı olmayan ama Türk modeli olan bir yapı ortaya koymaktadır. Öte yandan o İslâmcı ile bu Türkçü/milliyetçi câmîde, düğünde, cenazede, hacda, umrede, birçok hüzün ve neşe münasebetlerinde bir arada, aynı safta bulunmaktadırlar.
Bana "İslâmcı" dediklerinde, ister Meşrûtiyet dönemindeki, ister günümüzdeki mânâsında İslâmcılık ile kendi dâvâm ve konumum arasında bir aynılık ve âidiyet ilişkisi kuramıyorum. Ama benim de -karıştırma sakıncası olmasaydı- İslâmcılık diye adlandırabileceğim bir dâvâm vardır, bu dâvâ şuurlu bütün müslümanların ortak dâvâsıdır ve bu tanımlamada İslâmcı ile müslüman aynı kimliktir. Bana göre İslâmcı, müslümandır, müslüman da düşünce ve inançtan davranışa, ferdi hayattan ictimâi hayata kadar bütün alanlarda, ilişki ve eylemlerde Allah'ın irâde ve rızâsını gözeten, buna aykırı bir inanç, düşünce ve eylem içinde olmamayı hayatının gâyesi edinen kimsedir. Benim İslâmcım dünyayı tanır, başka inançlar, dünya görüşleri, hayat tarzları hakkında doğru bilgi sahibi olur, ancak bunları büyütmez, kendini hiçbir alanda geri ve aşağı görmez, "iyi kötü, ileri geri, güzel çirkin" değerlendirmelerini kendi ana kaynaklarına, değer ölçütlerine göre yapar, kendine ait değerlendirmelerde -herhangi bir alanda- geçer not alamazsa kusuru kendinde arar, telâfiyi kendi ölçütleri ve dinamikleri ile gerçekleştirmeye yönelir. İslâmcı/müslüman vahye ve İslâm aklına dayanır, beşerî ve tarihî katkısı olan kurum, değer ve kuralların eskiyeni olursa bunları yine kendine ait araçlarla yeniler (tecdid ve ictihad eder).
Benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim de İslamcılık anlayış ve uygulaması alanında gerçekleşiyor, bu değişim, İslamcılığın yaygın anlamından benim İslamcılık tanımlamama doğru oluyor. İslam ile siyaseti ve ideolojiyi aynılaştıranlar, İslam'ın siyaset ve ideolojiyi aştığını bilmeyenler şimdi bunun hatalı olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye'de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi ile, İslamcılığın; yani müslüman kalma ve yaşama mücadelesinin de kendi mahiyetine ve amacına uygun kurallar, söylemler, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını almaktayım.
Siyasal İslamcılık nisbeten yeni bir terim; müslümanlar'ın yükümlülüklerinden bir kısmının, belli bir dönemin şartları içinde öne alınmasıyla ve gerçekleştirilme stratejileriyle ilgili. Bu "bir kısmı"ndan maksat da İslam'ın siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik talepleridir. "Bütün olmadan parça da olmaz" düşüncesinden yola çıkan siyasal İslamcılar, "inancın, ibadetin, eğitimin, medeniyetin olabilmesi için siyasi iktidarın da müslümanların elinde olması gerekir" diyorlardı. Bu düşünce dün de, bugün de yanlış değildir, ancak müslümanların bütün misyonu, siyasi iktidar şartına bağlı değildir, siyasi iktidar başkalarının elinde olduğu zaman da hem İslam, hem de müslümanlar ve onların insanlığa rahmet olan dini temsil ve tebliğ vazifeleri devam eder. Ben buna da İslamcılık dediğim için "İslamcılık bitmez" diyorum. İslamcılığın muhtevasını yalnızca siyasi iktidar ile sınırlamak doğru değildir, hiçbir devrin İslamcısı da dâvasının sınırını böyle çizmemiştir. Dün siyasi iktidar da müslümanların elinde olsun diye çalışanlar, bu amaçlarına eremedikleri zaman ve zeminlerde yine İslamcı olarak misyonlarını sürdürüyorlardı. Bugünün müslümaları, bana göre hepsi aynı zamanda İslamcıdır, işte bunların bir kısmı, yaşadığımız dünyanın şartları içinde yeni bir siyasî İslamcılık çizgisi belirlediler: Demokratik, laik, çoğulcu bir düzen içinde, başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar vermedikçe İslam'ı, azami ölçülerde yaşamak. Bunun içinde bütün şubeleriyle sosyal hayat da vardır.
<span style="font-weight:bold;">2.</span> Bir de "dindar" kavramı var. İslâmcılık kelimesinden rahatsız olanlar dindar demeyi tercih ediyor; fakat biliyoruz ki dindarlık da çeşitli derecelerde yaşanabilir. Meselâ siz, bu memlekette Müslüman olan yüzde 90 küsurluk kesimin aynı zamanda belli ölçüler ve dereceler içinde dindar olduklarını söylüyorsunuz. "İslâmcılık" daha çok siyasî bilince işaret ediyor olmalı?
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
Yaygın mânâsıyla İslâmcılığın daha ziyade siyasî bilinçle ilgili olduğuna yıkarıda işaret edilmiş oldu.
Dindarlık kavramı, kişi ile din arasındaki bire bir ilişki ile ilgilidir. İslâm âlimlerine göre iman ile amel arasında sıkı ilişki bulunmakla beraber, bu iki kavram birbirinden farklıdır ve ikincisi, birincinin olmazsa olmaz şartı değildir; yani kişi, amel etmese, namazı, orucu, haccı olmasa, bazı günahları günah bilerek işlese bile mümin olabilir. Dînin hüküm ve kurallarına aykırı davrandığı için bunun dünyada ve âhirette cezâsını görebilir, ama her şeye rağmen imanını korur ve Rabbine, bu iman ile kavuşursa ebedî kurtuluştan da nasibi olur, bir zaman gelir cennete girer. Dindarlık her şeyden önce bir amel, inanç ve düşünceyi uygulama, hayata geçirme meselesidir. Amelsiz veya amelî asgarî düzeyde olan müslümanlara/müminlere dindar denmiyor. Dindar miminler de amellerinin keyfiyet ve kemmiyetine göre "az veya çok" dindar oluyorlar.
<span style="font-weight:bold;">3.</span> Son yıllarda "İslâmcılar"ın, başka bir ifadeyle siyasî bilince sahip Müslümanların dindarlıklarında bir azalma olduğu gözleniyor. İslâm'ın siyasî yönüne vurgu yapan insanların bir kısmının dinî pratikleri daha az yaşadıkları, dinî hassasiyetlere daha az riâyet ettiği gözleniyor. Bu tespitlere katılır mısınız; bu durumu nasıl yorumlarsınız?
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
Meşrûtiyet dönemi İslâmcılarının hayatlarını araştırdığınızda, onlar arasında da dinî pratikleri eksik olanları görürsünüz. İslâmcılık inanç, siyasî tasavvur ve şuurla ilgili olduğu için bu bakımdan eksiği olmayan İslâmcılar, dindarlık yönünden eksiklikler, kusurlar, ihmâller içinde olabiliyorlar.
Günümüze yakın zamanlarda biraz kavram değişikliğine de uğrayan İslâmcılığın mensupları, temsilcileri de böyle. Bunların amelce kusurlu olanlarının kusur gerekçeleri farklı; kimi eğitim almamış, kimi yaptığı "İslâmcılık" faâliyetini cihad ve en önemli/öncelikli amel olarak biliyor, diğer kusurlarını bunun örteceğini düşünüyor, kiminin de İslâm anlayışı bu gibi kusurları kusur saymıyor.
Benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim de İslâmcılık anlayış ve uygulaması alanında gerçekleşiyor, bu değişim, İslâmcılığın yaygın anlamından benim İslâmcılık tanımlamama doğru oluyor. İslâm ile siyaseti ve ideolojiyi aynılaştıranlar, İslâm'ın siyaset ve ideolojiyi aştığını bilmeyenler bunun hatâlı olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye'de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi ile, İslâmcılığın, müslüman kalma ve yaşama mücadelesinin de kendi mâhiyetine ve amacına uygun kurallar, söylemler, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını almaktayım.
<span style="font-weight:bold;">4.</span> Dinî pratikler açısından son yıllardaki gevşemenin daha çok İslâmcıların içgelişme/ değişmesinden mi; yoksa dışarıdan/ yukarıdan yapılan müdahalelerin etkisinden mi kaynaklandığı söylenebilir?
<span style="font-weight:bold;">
Cevap: </span>
Dinî pratiklerden namaz, oruç, hac, umre, zekât, cemâat vb. kastediliyorsa benim tesbitlerime göre bu alanlarda bir gevşeme yok, hattâ başka mahrûmiyet ve baskılara bir tepki olarak zaman zaman yoğunluğu değişen bir artmadan da söz edilebilir. Müslümanların hak ve özgürlük alanlarını genişletmek için yapılan mücadelede gevşemeden söz ediliyorsa bu doğrudur. Bana göre bu alandaki gevşemenin sebebi, 28 Şubat sürecinde yaşananlar sonunda, insanların birçok şeyi yeniden gözden geçirme durumuna girmiş olmalarıdır. Yapılanlar, söylenenler, hedefler, sloganlar gözden geçirilecek, alınan sonuçlar açısından değelendirilecek, buna göre yeni guruplar, taraftarlıklar, yöntemler, hedefler ve söylemler benimsenecektir; böyle bir sürece girilmiştir. Bunun da bir zaman alması, bu zaman içinde kararsızlık ve hareketsizlik görülmesi tabîîdir. Hızlandırmak isteniyorsa hızlı düşünenlere, halkın içine girerek, ayaklarına giderek yardımcı olmak düşüyor.
<span style="font-weight:bold;">5.</span> Türkiye'de yaşayan bir Müslümanın bugün için önceliği nedir; ya da öncelik sırası nasıl olmalı? Daha çok eğitim mi, daha çok tebliğ mi, daha çok isyan mı, daha çok uzlaşma mı?
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
Uzlaşma daha çok değil, hiç yoktur, olmamalıdır. Benim uzlaşmadan anladığım, karşılıklı fedakârlıklarla, kabûl ve terklerle yeni bir sistem oluşturmak ve bu sistemi hayata geçirmektir. Bir müslüman, kendine ait olmayan, kendi değerlerine ve meşrûiyet ölçülerine uygun düşmeyen hiçbir şeyi alamaz, kabûl edemez, benimseyemez, kendine ait olanı bununla değiştiremez. Laikliği örnek olarak alalım: Bu kavram, bazı düşünce, davranış ve kurumların din dışına çıkarılmasını, dînin bu alanlara müdahalesinin engellenmesini ifade etmektedir. Laikliği benimseyenlerle bir masaya oturan müslümanların uzlaşması demek, aslında dîne dahil olduğu halde bazı davranış, ilişki ve kurumların dinden bağımsız ve tabîî bazan da ona aykırı olarak düzenlenmesine ve uygulanmasına râzı olmaları demektir. Allah'ın kendi hükmüne, talimâtına, irâdesine tâbî ve bağlı kıldığı konuları O'nun hükmünden dışarı çıkarmak bir müslümanın yapacağı şey değildir. Uzlaşma, liberal İslâm adı verilen bir anlayışı benimseyen ve savunanların işidir; liberal İslâmcı, farklı okuma ve yorumlama sloganına sarılarak her gerekli gördüğünde Kur'ân'ı yeniden yazan "yorumcu" demektir. Bu sebeple ben, "uzlaşma" kelimesi yerine, "anlaşma veya sözleşme" kelimelerini tercih ediyorum. Müslümanlar aynı zamanda hâkim gücü temsil ettiklerinde ülkede temel referans İslâm (dinî delîller, kaynaklar) olur. İslâm'a inanmayanların da, bu kaynakların tanıdığı temel insan hakları vardır, bunlar tanınır, verilir ve birlikte yaşanır. Müslümanlar dünyada veya bir ülkede hâkim gücü oluşturamadıklarında, kendileri olabildiğince kâmil mânâda bir din hayatını sürdürebilmek için başkalarıyla anlaşma/sözleşme masasına otururlar. Bu masada kabûl edilen, İslâm'da olanı değiştirmez, mevcût şartlarda mümkün olanı kabûl mânâsına gelir; zarûrete ve maslâhata (müslümana faydalı olanı, zararlı olana tercih etme ilkesine) dayanır.
İsyan devamlıdır. Müslüman Allah'a itâat, nefse ve şeytana isyan ile yükümlüdür; bu yükümlülük kesintisiz olarak ömür boyu sürer; çünkü şeytanı müslüman olanlar (yani şeytanları azdırmaktan ümit kesip teslim olanlar, nefisleri emmâre olmaktan çıkıp râzıye ve merzıyye olanlar) nâdirdir. Dışarıdan gelen azdırma, saptırma, hakkı ve ödevi engelleme faâliyetlerine karşı isyan da kesintisizdir; ancak bu isyanın şekli güce ve maslâhata bağlıdır; dil ile olur, gönül ile olur, tavır ile olur...
Tebliğ ve eğitim, tavuk ve yumurta gibidir; biri olmadan diğeri olmaz, birini durdurarak diğeri yapılamaz; belki ağırlıkları zamana ve ihtiyaca göre değişebilir. Bilgi ve yöntem eksikliği tebliği kötü etkilediği zamanlarda, tebliğ -ki bu da bir eğitimdir- yapacak olanların eğitilmesine (eğitimcilerin eğitimine) öncelik ve ağırlık verilmelidir.
<span style="font-weight:bold;">6.</span> Geçtiğimiz yıllarda onuruyla ayakta duran insanlarımızın birçoğu, sosyal ve ekonomik durumlarında gerilemelerle karşılaştılar. Öğrenciyseler okuldan atıldılar, memur iseler işten atıldılar ya da daha az aktif olacakları bir yere gönderildiler, iş adamı iseler işleri aksadı. Bu durum gerek tek tek bireylerin hayalleri açısından, gerekse bütün bir İslâmî hareketin seyri açısından önümüzdeki 10 yılı nasıl etkileyebilir.
Cevap:
Önce onuruyla (inancıyla, ilkeleriyle, değerleriyle, taviz vermeden) ayakta durmak yerine araziye uyanları konuşalım. İnsanlar inandıkları gibi yaşmazlarsa yaşadıkları gibi inanmaya alışırlar. Meselâ İlâhiyât Fakültelerinde araziye uyan bazı kızların, yalnızca mecbûr oldukları yerde başörtüsünü çıkarmakla da yetinmeyip her yerde açtıklarını, bunun da ötesinde dinî davranış ve yaşantılarında önemli değişmelerin meydana geldiği konusunda bilgiler alıyorum. Bu tiplerin önemli bir kısmı pazarlık müslümanlarıdır; menfaatlerine uygun düştüğü, yollarına engel çıkmadığı sürece belli bir İslâmî hayat ve hizmet içinde bulunurlar, imtihan (mihnet, sıkıntılarla sınanma) devri gelince de hemen araziye uyar, dünya menfaati öncelikli hayatlarını sürdürmeye bakarlar.
Onurlarıyla ayakta duranlar kimlik, kişilik ve ahlâklarının gereğini yerine getirmişlerdir; bu duruşun bir bedeli varsa onu da ödemişlerdir.
"Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten"
diyen şair, onurlu duruşun bedelini ödemenin, bu duruş sahiplerini zaafa uğratmak şöyle dursun, azim ve azimetlerini arttırdığını beliğ bir şekilde dile getiryor. İmam-ı Rabbânî'nin sık sık tekrarladığı bir özdeyiş var: "Hükümdara ait yükleri ancak onun at ve develeri taşıyabilir." Elbette Allah yolunda mihnet ve meşakkatlara göğüs germe bakımından müminler aynı kâbiliyette değildir. Ama benim beklentim, büyük çoğunluğunun daha bilinçli, azimli, fedâkâr, Allah rızâsı öncelikli bir hayata daha yatkın hale gelecekleri, kendilerini daha hasbî ve fahrî (karşılık beklemeden) hizmete verecekleri, kapanan resmî hizmetlerin yerine yeni sivil hizmet alanları bulup açacakları şeklindedir. Kayıp daha ziyade araziye uyanlar arasında olacak, kazanç ise daha çok duruşunu bozmadığı için maddî kayba uğrayanlara ait bulunacaktır. En önemli kazanç da, maddî kayıp korkusu azalan, bu bakımdan hür ve bağımsız hale gelen müminlerin sivil toplum örgütleri oluşturarak, meşrû zeminlerde güçlü ve etkili hak talebini başlatmaları ve sürdürmeleri olacaktır.
<span style="font-weight:bold;">İslamcılar Değişti mi?</span>
Zinaya ceza konusu tartışılırken başta iktidar partisi olmak üzere müslümanların (islamcıların) değişmesi konusu da konuşuldu, tartışıldı. Başka vesilelerle de sık sık bu konu ele alınıyor, içlerinde eskiden islamcı oldukları söylenen veya kabul edilen kimselerinde bulunduğu şahıslar islamcıların değiştiğini veya değişmediğini iddia ediyor, örnek ve deliller ile bunu ispat etmeye çalışıyorlar.
Değişmedi ve değişmez diyenler dinin ve inancın mahiyet ve tabiatından yola çıkıyor, "değişmek bir manada dinden çıkmaktır, dinden çıkan da müslüman ve dolayısıyla islamcı olmaz, bu sebeple islamcı değişmez, değişen de islamcı değildir" demeye getiriyorlar. Eğer değişmeden maksat İslam'ın kırmızı çizgilerini, taktik icabı uygulamadan kaldırmak, ertelemek, müzakere konusu yapmamak ... ise bunu yapanların din değiştirdikleri söylenemez. Ama maksat dinin değişmezleri ve kırmızı çizgileri alanında inanarak değişmek ve onları gyr-i islami olanla değiştirmek ise yukarıdaki tahlil ve hükmün doğru olduğunu söyleyebiliriz. Bu manada değişenlere bakarak "islamcılar değişti" hükmü doğru değildir. "Bazı islamcılar saf değiştirdi" demek doğru olur.
"Değişti, değiştik, değişir" diyenlerin bundan maksatları "islamın kendi usulü ve mantığı içinde ictihad ederek, daha önceki ictihadlara dayanan bazı kabulleri, uygulamaları, âdetleri, kural ve kurumları değiştirmek" ise bu manada islamcılar değişebilir, hatta değişmeleri zorunlu hale geldiğinde buna karşı direnirlerse islama aykırı hareket etmiş olurlar.
Müslümanların talepleri bakımından değişime baktığımızda, çok partili demokrasi öncesi ile sonrası arasında önemli farkların (değişimin) bulunduğunu görürüz.
Ölülerini kaldıracak ve arkalarından bir fatiha okuyacak insanlar yetiştirme talebi 1950'den sonra "dindar okumuş, dindar bürokrat, dindar kanaat önderi..." talebine dönüştü. Bu talep devam ederken bazı kişi ve guruplar işi "islami devlet" talebine kadar getirdiler. Bu devlet de ya zorla veya halkın çoğunluğunun iradesi ile gerçekleşecekti. Şunu hemen kaydetmek gerekir ki, islami devklet talebi bütün müslümanlara ve islamcılara ait değildir, bir önceki talepte ısrar eden ve siyasete karışmamaya özen gösteren müslümanlar/islamcılar o çizgide sabit olmuşlardır.
Gerek zoru ve gerekse demokrasiyi kullanarak islam devleti kurmak isteyenler bugünün dünyasında ve Türkiye'sinde bunun imkansız gibi olduğunu anladılar (bu manada bir değişimden de söz edilebilir). Hatta içlerinden bazıları böyle bir talebin İslam'a uygun olup olmadığını bile tartıştılar ve uygun olmadığı kanaatine vardılar. Bunlara göre devlet cebir demektir; din, inanma, ibadet, kulluk cebir ile olmaz, şu halde islam devleti de olmaz.
<span style="font-weight:bold;">Peki ne olur, ne olmalıdır? </span>
İslam devleti talebinden vazgeçen islamcıların çoğuna göre olması gereken: 1. Din özgürlüğüdür, devletin din özgürlüğünü kısıtlamak bir yana koruması ve güçlendirmesidir. 2. Halkının çoğu müslüman olan bir ülkede tabii olarak dinle içiçe olan genel ahlakın korunmasıdır. 3. Müslüman ülkelerle ilişkilerin ve dayanışmanın güçlendirilmesidir. 4. Çok köklü, muhteşem ve diri olan islam medeniyetinin müslümanlar tarafından çağdaş dünyada temsil edilmesidir.
Müslümanların ve islamcıların önemli bir kitlesi arasında ortak olduğunu zannettiğim bu son talep çerçevesinin iktidar partisi mensuplarını da içine aldığını düşünüyorum. Şimdi, tartışılan, "laik demokrat ve AB yolcusu bir ülkede bu talep geçerli midir, dile getirilebilir ve uygulanabilir mi" konusudur.
Böyle bir talep elbette dile getirilebilir; gerçekleşip gerçekleşmeyeceği de bir yandan müslümanların irade ve gayretlerine diğer yandan ise "hür, çoğulcu, demokrat, insan haklarına saygılı" olduklarını iddia eden Batı'nın bu kavramlara samimi olarak sahip çıkmasına bağlıdır.
Keşke bu talep, Batı'nın yardımı (!) olmadan islam ülkelerinde kendi irade ve dinamikleri ile gerçekleşebilseydi!
<span style="font-weight:bold;">Demokrasi ve İslam </span>
Belli bir çağın makbul ölçülerine göre kalkınmış, ileri, uygar sayılan bir toplumun kültürü ve medeniyeti çağdaşlığın ölçütü oluyor, insanlığın ulaşabileceği zirve, medeniyetin sonu olarak ilan ediliyor, bu zirveye ulaşamıyanlar "geri, ilkel, kalkınmakta olan" gibi yaftalarla aşağıya doğru sıralanıyorlar ve "adam olmak istiyorlarsa çağdaşlaşmalarının gerektiği" bir reçete gibi kendilerine sunuluyor. Bu reçete kültürel farklılığı ortadan kaldırmayı ve fertler gibi sosyal grupların da tek-tipleşmesini öngörüyor, öngörmese bile bu sonuca yönelmiş bulunuyor.
Bugün çağdaşlığın ölçütü olan Batı uygarlığı, bir siyasî sistem, bir rejim olarak demokrasiyi benimsemiş bulunuyor. Batı'da demokrasi tartışıldığı, çeşitlerinden söz edildiği, sakıncalarını en aza indirmek için gayret edildiği, Fransız İlimler Akademisi üyesi André Maurois onu "ehliyetsizliğe tapış" diye nitelendirdiği halde, geri kaldığı söylenen toplumlarda demokrasi kutsallaştırılıyor, tartışılamaz ve dokunulamaz kılınıyor, demokrasiyi tenkit etmek ve bir alternatif sistem, model teklif etmek cesaret meselesi haline geliyor. Bu sosyo-psikolojik baskı karşısında Müslüman düşünürlere kalan vazife, İslâm ile demokrasi arasında birebir aynılık veya uzlaşabilirlik ilişkisi kurmak, bu hükme varmak ve bu hükmü delillendirmek oluyor.
Demokrasiyi daha iyi bir siyasî sisteme ulaşabilmek için veya ulaşılıncaya kadar benimseyip uygulamak başkadır, onu kutsallaştırıp insanlığın ve uygarlığın ölçütü kılmak başkadır. Komünistler ve faşistler, mükemmel olduğuna inandıkları sistemlerini hakim kılmak için demokrasiden yararlandıkları gibi bir kısım Müslümanlar da "insanlık için en iyisi" olduğuna inandıkları sistemlerini kurup işletebilmek için demokrasiden istifade ediyorlar.
Demokrasinin içeriği ile bu "diğer sistemlerin" içeriklerinin örtüşen ve çelişen kısımlarını ayırmaya, "çelişme, uzlaşma ve aşma" tavırlarından birini benimsemeye sıra gelince gruplar birbirinden ayrılıyorlar ve farklı yollar tutup farklı hedeflere yöneliyorlar.
Çağımızın ikinci yarısında "İslâm ve demokrasi" tartışmasına katılan düşünürlerimiz farklı değerlendirmeler yapmışlar, tavırlar takınmışlardır:
Mevdûdî'ye göre tarihî arka-planı ve felsefî temeli itibariyle demokrasi İslâm ile bağdaşmaz. Demokraside mutlak özgür bireyler, ulus-devletin vatandaşları, halkın kayıtsız şartsız hakimiyeti ve ilahî iradeden bağımsız yönetim söz konusudur. İslâm ise her biri Allah'ın yeryüzünde halife kıldığı mü'minlerin, içlerinden en iyi olanı seçerek işbaşına getirmelerini, onu denetleyerek ilahî iradeyi gerçekleştirmesini sağlamalarını öngörmektedir. Böyle bir sisteme demokrasi değil, "teo-demokrasi" denebilir.
Hem mütefekkir hem de devlet tecrübesini yaşamış bir lider olan Sudan'lı Turâbî'ye göre, bağlayıcı olan, ulemânın değil belli bir zaman dilimi içinde Müslüman halkın icmâ'ıdır. Halkın tercihi âlimler ve uzmanlar tarafından aydınlatılmalıdır. Hükümet de halkın iradesini yansıtacak şekilde serbestçe seçilmelidir. Bu şekilde seçilen hükümetin hem teşrîde önemli rolü olur, hem de şeriatın yorumlanmasında hakemlik yapabilir. İslâmcı hareket de devlet içinde İslâmî ahlâkın koruyucusu olma rolünü üstlenir.
Gannuşi'ye göre çağdaş İslâmcı hareketin rolü, liberal demokratik devlet içindeki faktörlerden yalnızca biridir. İslâm'ın yorumlanması da, ahlâkın dikte edilmesi de İslâmcı hareketin tekelinde değildir. İslâmcı hareket halka programını sunan siyasî partilerden biridir. Yapacağı şey vaaz ve iknaya çalışmaktan ibarettir, halkın neyi tercih edeceği onların kendi meselesidir.
Türkiye'de bazı İslâmcılar, Medine Vesika'sının kurduğu sistemden yola çıkarak nisbeten çoğulcu, zaruri müşterek alan dışında çok kültürlü, çok hukuklu bir model teklif etmektedirler. Bize göre de henüz yeterince işlenmiş, mübhem noktaları açıklanmış, muhtemel problemleri çözümlenmiş olmamakla beraber daha iyisi bulununcaya kadar bu model üzerinde durulmaya değerdir.
Görüldüğü üzere İslâmcılar, farklı düşünen, inanan ve yaşayanlara tek tip bir inanç ve hayat tarzı dayatmak yerine, din, düşünce ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere, insan haklarını koruyarak kendi inançlarını yaşayacakları bir sistem üzerinde düşünürken, kendilerini çağdaş ve ileri gören sözde liberal demokratlar dayatmacı bir tavır sergilemekte, kutsallaştırdıkları bazı kavramlar ve kurumlar adına insan hak ve hürriyetlerini ihlal edebilmektedirler.
Bizce çağdaşlık adına yapılması gereken şey, tabuları ve yasakları kaldırmak, dayatmalardan vazgeçmek, uzlaşmaya ağırlık vermek, düşünmeyi suç olmaktan çıkarmak ve en iyiyi bulmak üzere insan zekâsını alabildiğine çalıştırma ve vicdanını işletme yollarını açmaktır.
________________________________________
<span style="font-weight:bold;"> AB ve İslâmcılar </span>
Modernizm karşısında müslüman münevverlerin farklı yaklaşımları olmuştur. Bunlar arasından bazıları, eski hâli olduğu gibi muhafaza etmeyi de yeni hâli (Batı çağdaşlığını) olduğu gibi, kabûl etmeyi de reddetmiş, bunların yerine İslâmî çağdaşlaşmayı savunmuşlardır. Bu çağdaşlaşmanın nasıl gerçekleşeceği (meselâ atılacak, alınacak, korunacak şeyler) husûsunda düşünmüşler, çeşitli projeler oluşturmuşlardır; işte bunlar İslâmcılardır. Bugünden geriye bakarak İslâmcılar hayli hırpalanmış, bireylerinin farklılıklarına bakılmaksızın hepsi aynı kefeye konmuş, atılıp tutulmuştu. Şimdilerde yeni bir furya başladı, AB ye giriş macerâsında İslâmcıların (bunlar kimlerse ve kendilerine kim İslâmcı demiş ise) tutumu, yaklaşımı ele alınmakta, birtakım yakıştırmalar yapılmakta, tenkit, hattâ karalamalar yapılmaktadır. Bunu yapanlar da müslüman münevverler olduğuna göre kendilerinin neci olduğu bence merak konusudur. İslâmcılık iyi bir şey ise bunlar neden İslâmcı değil, kötü bir şey ise niçin başkalarına İslâmcı diyorlar; onların rızâlarını ve onaylarını aldılar mı?
Bütün mesele, korunması gereken değerleri zedelemeden çağdaşlaşmaktır. İslâm dünyası bunu kendi başına gerçekleştiremedi, şimdi Türkiye, AB ne girerek çağdaşlaşmak istiyor. Şuurlu müslümanların korkusu, bu macerâdan zararlı çıkmak, belki hiçbir önemli şey elde edemeden veya maddî bazı avantajlar elde ederek manevî bakımdan büyük kayıplara uğramaktır. Bu kayıplar da başta dînimiz, dindarlığımız olmak üzere kültürümüz, mâzîden devraldığımız güzel hasletlerimiz, onlarsız var olamayacağımız değerlerimizdir.
İdeal olanı kendi dinamiklerimiz ile çağdaşlaşmak idi, başka kültür ve medeniyet mensuplarını hayran bırakacak bir çağdaş medeniyet ortaya koymak, onların bize katılarak tamamlanmalarını sağlamaktı. Eğer bu yapılamadıysa her müslüman sorumludur; suçu, kabahatı, sorumluluğu İslâmcıların veya başkalarının üzerine atarak bundan kurtulmak mümkün değildir.
Her şeye rağmen müslüman kesimde AB ne girme konusunda bir direniş vardı. Türkiye'de öyle şeyler oldu ki, "böyle kaybemektense girelim de öyle kaybedelim, kimbilir belki de kazanırız" noktasına gelindi. "Acaba bütün olup bitenler, yapılanlar, müslümanları bu noktaya getirmek için mi yapıldı?" sorusu da akla gelmiyor değil.
Her ne ise bundan böyle, Avrupa birliği içinde müslüman olarak kalmak, kendi kültürünü korumak, teorik olarak çağdaş İslâm medeniyeti kavram ve kurumlarını oluşturmak, pratik olarak da topluluk içinde öz kültürünü yaşamak için neler yapılması gerektiğini düşünmek, gece gündüz bunun için çalışmak gerekiyor. Kimi başörtüsünü korumak, kimi yasağını kaldırmak, kimi ipten kurtulmak, kimi hür düşünmek ve yaşamak... için AB'ni kuratrıcı Mehdî gibi karşılıyor; hâlbuki bu macerâ tuzaklarla dolu. Çok önemli belirsizlikler, problemler ve handikaplar var. Belki eski hâl muhal ama, yeni hâl de bir başka mânâda izmihlâl olabilir. Allah korusun bu izmihlâl gerçekleşirse, bunun da sorumluluğunu İslâmcıların üzerine atarak işin içinden sıyrılmak kimseye bir şey getirmez, herkes sorumluluğunu bilmeli, elele verip çalışmalıdır.
<span style="font-weight:bold;">İbn teymiyye ve Mevdûdî </span>
İbni Teymiyye, Mevdudi vb. aynı mahiyetteki insanları 4 mezheb imamını taklit ettiğimiz gibi taklid edebilir miyiz? Bazı kitaplarda buların görüşleri veriliyor. Ve günümüz bazı hocaları da bunların görüşleri doğrultusunda fetva veriyor. Bu konuda bilgi verirseniz sevinirim.
<span style="font-weight:bold;">Cevap:</span>
İbn Teymiyye Hanbelî mezhebinde yetişmiş bir müctehiddir. Mevdûdî ise bir İslamcı fikir ve siyaset adamdır. Bir ilahiyatçı hiçbir fıkıhçıyı körü körüne taklit etmemeli, yapabiliyorsa delillerine bakmalı ve ona göre hareket etmelidir. "Fıkıh konusunda ilim yapmış ve kendini fetva vermeye selahiyetli görmüş, başka alimler tarafından da bu selahiyeti kabul edilmiş" kimseler bir konuda fetva verirlerse elbette onlar kadar bilgi sahibi olmayanlar bu fetvalardan istifade edeceklerdir. İstifade üç şekilde olur. a)Hiç bilgisi olmayanlar taklit ederler, delillerine bakmadan fetvalarını uygularlar. b)Yeterince bilgisi olanlar farklı fetvaların delillerine bakar, ona göre hareket ederler; yani fıkıhçının görüşünü değil, delilini esas alır, uygulamalarını buna göre yaparlar. c)Fetva verenler kadar bilgisi olanları ise onların fetvaları bağlamaz, ancak fikir edinir, bir mânada istişare yapmış olurlar.
<span style="font-weight:bold;">Soru: </span>
Taliban Hareketi'nin Selefi yönünün ağır bastığı ifade ediliyor...
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
Selefilik; dini Sahabe, Tabiun, Etba'ut Tabiîn gibi (ilk üç nesil gibi) anlayıp uygulama iddiasında olan bir İslami çizginin adıdır. Selefelik ikiye ayrılır.1. İlk üç Nesilin din anlayış ve uygulaması . 2. Sonra Kelam mezhepleri çıkmıştır. Hicri sekizinci asırda vefat eden İbni-Teymiye isimli zat ikinci Selefilik hareketini başlatmıştır. Birinci selefî çizgiyi hem felsefeye hem Kelam'a karşı savunan bir yaklaşımla İbni Teymiye ortaya çıkmıştır. Talebeleri ve onun takipçileri fikir ve ilim faaliyeti olarak bu çizgiyi devam ettirmişler. Osmanlının sonuna doğru Suudi Arabistan'da Muhammed bin Abdülvehhab isimli bir zat Selefi çizgiyi içtimai ve siyasi hayata yansıtmak üzere Suud ailesiyle işbirliği yapmıştır. Suud ailesi Arabistan yarımadasında Selefi anlayışı yerleştirmek için Osmanlı'ya karşı mücadele etmişlerdir. Bu mücadeleyi kısmen belli bir bölgeye münhasır olmak üzere kazanmışlardır. Bugün iki kutsal şehri de içine alan Suudi Arabistan Krallığı'nı oluşturmuşlardır. Bu krallık siyasal İslamcı bir rejimi benimsemiştir. Mezhep olarak da İbn Hanbel, İbni Teymiye ve Muhammed bin Abdülvehhap'ın İslam anlayışını benimsemiştir. Bu selefi anlayışa sahip kişiler sadece Afganistan'da yok. Yeni İslam'a açılan veya eskiden Müslüman olup Sovyet Rusya'nın hegemonyası altında İslam'dan uzaklaştırılmış bölgelere başka grupların dışında Selefiler de akın ettiler. Selefiler Afganistan'da kısmen etkin. Usame Bin Ladin Suudi, Hanbeli ve Selefidir. Molla Ömer ile aralarında kız alışverişi olmuştur. Ladin ve yakınları besbelli Selefi'dir. Molla Ömer de, Pakistan'da bulunan medreselerde okumuştur. Pakisten ve Hindistan'da ehli-Hadis ve Selefi bir damar vardır. Bugün Afganistan'da geleneksel Hanefi mezhebi hakimdir. Hanefi mezhebi ve Selefilik anlayışının kalburlandığı, bir ölçüde teyid edildiği ve nufüz sahası bulabildiği bir dini hayat vardır.
<span style="font-weight:bold;">Soru: </span>
Türkiyeli Müslümanların Taliban Hareketine nasıl bakmalı
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
Biz insanların beyanlarına ve yaptıklarına göre hüküm vermek zorundayız.İhtimallere, spekülasyonlara dayanarak değil. Taliban medrese öğrencileridir, kökleri bellidir. Kim çıkıp da diyebilir ki "Taliban münafıktır, sahtekardır, bunlar aslında kızıldır, komünisttirler, dinsizlerdir ve ateisttirler yada İslam'a zarar vermek için yetiştirilmişlerdir ama küçük yaşlardan itibaren normal liselere gönderilmişlerdir. Medreselerden mezun olduktan sonra üslerine İslami libas giymişler, içleri kıpkızıl olarak Afganistan'da İslamı bütün dünyanın gözünden düşürmek ve vahşi göstermek için faaliyet yapıyorlar." Bunları nasıl diyebilirsiniz Bunun için elinizde ne deliliniz var Ama şunu diyebilirsiniz: (Benim yukarıda dediklerimi diyebilirsiniz): Bunlar Müslüman ama çağdaşlaşamamış Müslüman. Batılaşmamış demiyorum. Müslüman Batılılaşmaz. Müslüman çağdaşlaşır. İnsan her çağda Müslüman olur. Ama medeniyetini kendi dinamikleriyle yenileyerek Müslümanlığını idame ettirir. Taliban için şunları söyleyebilirsiniz. Onlar da müslüman ama çağdaşlaşamamış Müslümanlardır
<span style="font-weight:bold;">Soru:</span>
Milliyetçiliğin İslam'a uygun olup olmadığı noktasındaki düşünceniz nedir?
<span style="font-weight:bold;">Cevap: </span>
İslamcı ve milliyetçi diye anılanların -her iki guruba mensup olanların- kendi aralarında önemli farklılıklar var; bu bakımdan milliyetçiler de aynı değil. Görünmek istedikleri istasyon da bu farklı anlayışlar yüzünden farklıdır. Genel olarak bakıldığında "milliyetçi" denilen kesimin az veya çok İslam'a ve ümmet kavramlarına ters düştüklerini görmek mümkündür. Milliyetçiliği, dünyanın geldiği uluslararası sistemde bir zorunluluk olarak görenler ve bu zorunluluğu kendi sınırları içinde yaşamakla beraber ümmet idealini yitirmeyenler, bir şekilde bu ideale ulaşmak için çaba sarf edenler olursa bunlar İslam'a ters düşmeyen milliyetçi olurlar. Bu konularda "İslam'ın Işığında Günün Meseleleri" isimli kitabımda bir şeyler yazdım.
Fıkıh Usulünün kaynağı Kur'an-ı Kerim, Hz.Peygamber'in (sav) sünneti, sahabe uygulaması, akıl ve tecrübedir. Usulcüler bu kaynakların yönlendirme ve verilerini kullanarak metodolojilerini oluşturmuşlardır.
Kur'an-ı Kerim :
<span style="font-weight:bold;">1)</span> İlim/talîm, nazar, tefekkür, akl/teakkul, fıkh/tefakkuh, istinbat, fehm/tefhim, re'y/irâe gibi kelime ve kavramları sıkça kullanarak insanları düşünmeye, akıllarını işletmeye, bilgi edinmeye ve bilgiyi yaymaya davet ve teşvik etmiştir.
<span style="font-weight:bold;">2)</span> İnsanlara fikir ve vicdan hürriyeti tanımış, belli bir inancı ve düşünceyi benimseme konusunda baskı yapmayı yasaklamış, kişiyi hür iradesi ile yaptığı seçimden şahsen sorumlu tutmuştur.
<span style="font-weight:bold;">3)</span> İkna için aklî ve amelî delillere dayanmıştır. Sonucu gözler önünde gerçekleşen mucizeler, düşünmeyi teşvik eden yeminler, tecrübeye çağıran meydan okumalar (tehaddi), kozmik ve ictimaî kanunların Allah'ın sünnet ve âyeti (koyduğu kanunlar ve kendisine delâlet eden işaretler, deliller) olarak takdimi, kıyas yapma melekesini geliştiren misaller (emsâl), delil isteme ve delil çürütme yöntemi, araştırmaya teşvik ve bilmediğini inkâr etmenin doğru olmayacağını beyan (Yunus: 10/39), ezberlemekle yetinmeyip anlamanın gerekliliğini vurgulama (Cuma:62/5), müminlerden istenen ibadetlerin ve genellikle yükümlülüklerin fert ve toplum hayatına getireceği faydaların açıklanması, Kur'an-ı Kerim'in bu özelliğinin ve İslâmî usule katkısının başlıca göstergeleridir.
<span style="font-weight:bold;">4)</span> Dine davette kılıç yerine hikmeti (amaca en uygun metodu), güzel ve etkili sözü, tartışmanın en güzelini, misillemeyi de tecviz etmekle beraber daha iyisi olarak sabrı tavsıye etmiştir (Nahl:16/127).
<span style="font-weight:bold;">5)</span> Nahl sûresi başta olmak üzere birçok sûrede ve âyette insanların dikkatini kendilerine ve çevrelerine çekmiş, müşahede, inceleme, araştırma, deneme yollarını kullanarak cüzden külle bir düşünce ve sonuç çıkarma (istikra) metodunu telkin etmiştir.
<span style="font-weight:bold;">6)</span> Aklı doğru kullanmanın en önemli engellerini göstererek ataların, kutsallaştırılmış kişilerin (ruhban, ahbar vb.) vehimlerin, nefsanî arzuların şuursuzca peşine düşmenin tehlikelerine dikkat çekmiştir. (Abdulhalîm el-Cündî, el-Kur'an ve'l-menhecu'l-ılmiyyu'l-mu'âsır, Kahire, 1984, s.29-49).
<span style="font-weight:bold;">7)</span> Gerçeğin, hakkaniyet ve adaletin bulunması ve uygulanması için Kitab ile birlikte "mîzan"ın da indirildiğini (Şura: 42/17) ve konulduğunu (vazedildiğini: Rahman: 55/7) bildirmiş, gerçeği ve adaleti bilmenin, bulmanın en uygun yoluna (metoduna, usulüne) dikkat çekmiş, bunun Kur'an'dan çıkarılmısını istemiştir. (Ali Sami en-Neşşâr, Menahicu'l-bahs ınde-müfekkirî'l-İslâm, Beyrut, 1984,s.272-273).
<span style="font-weight:bold;">
Şafî ve sonrası: </span>
Hicri ikinci asrın ortalarına kadar İslam müctehidlerinin ihtiyaç duydukça bulup kullandıkları usul kaideleri kitap düzeni içinde derlenip toplanarak yazılmamıştı. İmam-Ebu-Hanife, Ebu-Yusuf, Muhammed, Bâkır gibi müctehidlerin usul konusunda kitap yazdıkları rivâyet edilmiş ise de bunlar zamanımıza kadar gelememiştir. Elimizde bulunan ilk fıkıh usulü kitabı İmam Şafî'nin er-Risale ismiyle bilinen kitabıdır. Meşhur hadîs alimi Abdurrahman b. Mehdî'nin (v.197/812), "Kur'an'ın mânâlarını, makbul hadîsleri, icma'ın bağlayıcı delil oluşunu, Kur'an ve sünnette nasih ve mensuhu (hükmü kaldırılan ve kaldıran âyetleri, hadîsleri) açıklayan bir kitap yazmasını istemesi üzerine Şafî bu kitabı yazmış ve bir aracı ile İbn Mehdî'ye göndermiştir; kitaba Risale: mektup ismi verilmesinin sebebi de budur. Müellifin kitabında ağırlık verdiği husûs "beyan"dır; yani Şari'in (din ve kanun vâzı'ının) sözü, anlatma, ifade etme üslubu, bu üslubun çeşitleri ve özellikleri, onu anlamanın yollarıdır; yani "hermeneutique"dir. Allah ve Rasulü'nün (sav) söylediklerini doğru anlayabilmek, onlara -yorum yapıyorum diye- beşerî maksat ve arzuları söyletmekten sakınmak için beyan konusuna detaylı bir şekilde (kitabın yaklaşık yarısında) yer veren Şafî, nassın bulunmadığı yerde Şari'in maksadına ve hükmüne ulaşmanın tek yolu olarak ictihadı göstermiş, onun da -dayanağı ister illet (yasama gerekçesi, sebebi), ister şibih (benzerlik) olsun- kıyastan ibaret olduğunu söylemiştir.
Beşinci asrın başından itibaren yazılan fıkıh usulü kitaplarında metod, hareket noktası, füru-usul ilişkisi bakımlarından dört farklı yaklaşım gurubu birbirinden seçilir olmuştur: Kelâmcılar, Hanefîler, sentezciler ve Şatıbî.
<span style="font-weight:bold;">Şatıbî:</span>
Beşinci ve altıncı asırlarda fıkıh usulü konusundaki orijinal çalışmalar kemal noktasına gelmiş, bundan sonra yazılanlar genellikle tekrar, ihtisar, ayıklama, açıklama çalışmalarına yönelmiştir. Bunların tek istisnası Endülüslü İbrahim b. Musa eş-Şâtıbî'nin (v.780/1378) eseridir. Şatıbî usul yazımında, daha önceki müelliflerin, kıyas veya fasid istidlaller (muteber olmayan deliller) bahsinde birkaç sayfa ile geçiştirdikleri "mekasıdu'ş-şeri'a: fıkıh hükümlerinin sırrı, gayesi, hikmeti ve Şari'in kanun koyarken fayda (mesalih)" konusuna (414) sayfalık bir cilt ayırmış (Dıraz neşri, Kahire, ts, C.II), diğer ciltlerinde de gaye problemini daima göz önünde tutmuş, ayrıca kelâmcı, tasavvufçu ve usulcülerin yaklaşımlarını telif etmeye, daha geniş bir bakış açısı içinde bütünleştirmeye çalışmıştır.
<span style="font-weight:bold;">
Fıkıh nedir?</span>
Fıkıh, İslâmî kaynaklardan (el-edilletü'ş-şer'iyye) ictihad ve tahrîc yoluyla elde edilen hukuk bilgisi ve mevzûatıdır. İctihad, delili okuyarak, anlayarak, yorumlayarak, kapsamını belirleyerek ve kıyas ederek fıkıh üretmektir. Tahrîc ise aynı işlemi, müctehidler tarafından üretilmiş bulunan fıkıh (fürû) üzerinde yaparak fıkhın boşluklarını doldurmaktadır. Hz. Peygamber (sav) ve sahâbe döneminden itibaren vahiy ile anlama birbirinden ayrılmış, fıkıh münhasıran anlamayı ve beşerin anlama yoluyla sahip olduğu din bilgisinin bütününü ifade etmiştir, ancak giderek fıkhın kapsamı daralmış ve yukarıda işaret edilen boyutlara gelmiştir.
S. H. Nasr gibi gelenekçi düşünürlere göre gelenek ''semadan gelen kutsaldır'', ''değişmezliği, kalıcılığı, bir ilke ve metafizik düzenin bilgisini imâ eder''. Bu tebliğde ise gelenekten maksat, vahye dayansın dayanmasın, meşrû olsun olmasın, geçmişten gelerek toplumun zihniyet ve uygulamasına yerleşmiş tutumlar, töreler, adetler ve kurumlardır.
Geleneğin sahihi ve sapmışı vardır; birincisine geniş manada sünnet; ikincisine bid'at denir. Yaşayan sünnetin (ümmetin dinî anlayış ve uygulaması) sahih sünnet olması da, bid'at olması da mümkün ve vâkidir; yani ilk devirlerde daha az olmakla beraber ümmetin yaygın anlayış ve uygulayışında sahih gelenek mânasında sünnet bulunduğu gibi, sapmış gelenek mânasında bid'atlar da var olagelmiştir.
Sünneti, ''Hz. Peygamber (sav) ve ashabının uygulamalarında vahyin hayata yansıması, uygulama olarak ferdî ve sosyal hayatta yer alması'' şeklinde tanımlarsak bu ''anlayış ve uygulama ,, doğrultusunda olmayan, bunlara ters düşen anlayış ve uygulamalar -bazıları bunların bir kısmına da yaşayan sünnet dese bile- sünnetten sapıştır, sapmış gelenektir, bid'attır. Tecdid hareketi işte bu mânada bid'ata karşı bir harekettir ve sünneti esas alarak toplumsal bir arındırma ve yeniden sünnete uygun bir yapılandırmayı amaçlamaktadır. Yenileşme, geleneğin -yüzeysel veya radikal, yahut da organizasyonel olarak- değişmesidir. Her değişme bir yenileşmedir. Fakat her yenileşme bir sünnete dönüş, sünnet doğrultusunda ilerleyiş değildir. Sünnete dönüşün veya sünnet doğrultusunda ilerleyişin/gelişmenin tersine işleyen ve oluşan yenileşmeler bid'attır; bu mânâda bid'atın çağdaş örneği Batılılaşma ve Batıyı örnek alan çağdaşlaşmadır.
<span style="font-weight:bold;">A) Fıkhın Kaynaklarında Gelenek ve Yenileşme </span>
<span style="font-weight:bold;">1. Kur'an'da Gelenek ve Yenileşme </span>
Kur'ân-ı Kerîm'de biri uyulması, tamamlanması ve devam ettirilmesi istenen (el-En'âm 6/90) peygamberler geleneği (İslâm) diğeri terkedilmesi ve değiştirilmesi istenen (el-Bakara 2/ 170; el-Maide 5/104) atalar geleneği (âsâr, ümmet) olmak üzere iki geleneğe atıfta bulunulmuştur.
<span style="font-weight:bold;">2. Sünnette Gelenek ve Yenileşme </span>
Sünnetin, Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan fıkıh hükümlerini teyit eden kısmı olduğu gibi âyetleri açıklayan, belirlenmemiş olanları belirleyen, boş bırakılan bazı alanları dolduran kısımları ve çeşitleri de vardır. Hz. Peygamber'in (sav) risâlet, nübüvvet ve örneklik vasfı, Kur'ân-ı Kerîm'in ona itaati emretmesi ve kendisine açıklama vazifesinin verildiğini bildirmesi sünnetin, yukarıda ifade edilen otoritesinin ve işlevlerinin ilâhî dayanaklarıdır. Resûlullah (sav) sünnetin gelenekleşeceğini ve bu geleneğin devamlılık kazanacağını bildiği için gelişme yönünde ve mahiyetinde olan değişmenin yolunu tıkamasını şu tedbirlerle önlemiştir: a) Açıklamadığı bir hükmün sorulmasını istememiş, böylece ictihada bırakılan alanın geniş kalmasını sağlamıştır. b) Tasarruflarının bağlayıcı olanları ile olmayanlarını birbirinden ayırabilmemiz için bazı işaretlerde bulunmuştur. c) İctihada izin vermiş, sahâbeyi buna alıştırmış, zaman zaman danışmalar (şûra) yapmış, ictihadın hatasına bile ecir verileceğini bildirmiştir.
İlk ictihad asırlarında fukaha (müctehidler) birbirini taklit etmiyor, fıkhın kaynakları ve dinî hükmün delillerine bakarak (İslâmî zihniyetle, İslâmlaşmış akıl ile) bilgi ve hükme ulaşıyorlardı. Bu tutum ve metot, geleneği koruyarak yenileşmenin en önemli âmilleri arasında idi. Korunması gerekenler, evrensel olanlar titizlikle korunuyor, değişmeye, mesâlihe bağlı olanlar da -değişmez kural ve kurumların ışığında ve rehberliğinde- değiştiriliyordu.
Taklit döneminde fıkıh mezhepleri oluşmuş, taklit (delilini incelemeden şahsına ve ilmine güvenilen müctehidin ictihadını benimseme) zihniyeti yerleşmiş, uygulama yönünden din, bağlılarına göre belli bir mezheple aynılaştırılmış, mezhepler taassupla savunulmuş, yalnızca naslara dayalı veya üzerinde icmâ hâsıl olmuş hükümler değil, ictihada dayalı mezhep hükümleri de değiştirilemez ve muhalefet edilemez hükümler arasına katılmıştır. Bu vâkıa, taklit yoluyla fıkıh bütününün gelenekleşmesini ve değişmezlik zırhına bürünmesini temsil etmektedir. Bu dönemde fıkıh usulü hükme ulaşmak üzere kullanılmak için değil, müctehidlerin usulünü öğrenmek ve ehli olanlarca tahrîc yapılırken yararlanılmak maksadıyla okutulmuştur. Çünkü tahrîc, fıkıh usulünü, şer'î deliller (Kitap, Sünnet...) üzerinde değil, müctehidlerin açıkladığı hükümler üzerinde uygulayarak -boş bırakılan sahada yeni hükümlere ulaşma çabasıdır. Bu dönemde fıkıh usulü yerine iftâ usulü kullanılmıştır.
Batı kültür ve medeniyetinin İslâm dünyasını istilâ etmesi, dinin etki alanını daraltması, şeriatın yerini Batı kaynaklı hukukların alması tehlikesi karşısında harekete geçen XIX. asır uyanış öncüleri/müceddidleri, değişmez gelenek haline gelmiş bulunan ictihad fıkhının, yeni ictihadlar ve ictihadlar arası tercihlerle aşılmasını savunmuşlar, yeni ihtiyaçları karşılayacak örnekler, tasarılar, modeller ileri sürmüşlerdir. Değişen ve yenileşen hayatın kenarında kalan fıkıhçılar yerine toplumun hayatına dahil olan, yeni ihtiyaç ve şartları idrak eden, bunlara çözümler arayan fıkıh talebeleri yetiştirmeye çalışmış, hazırı tüketmeyi ve taşımayı öğreten kitaplar yerine yenileşme, gelişme ve üretmeyi öğreten kitapları tekrar gün ışığına çıkarmışlardır. Bütün bu gayretler çok geçmeden meyvelerini vermiştir; bugün İslâm dünyasında yüksek seviyede fıkıh öğretimi ve araştırması yapan kurumların tamamına yakını taklit usul ve zihniyetini terketmişlerdir. Bugün fıkıh alanında yapılan tebliğler, makaleler, tezler eski ictihadların değerlendirilmesi, tenkidi, ayıklanması, tercihi, yenileriyle değiştirilmesi, yeni ihtiyaçların yeni ictihadlarla karşılanması gibi işleri gören ilmî üretim örnekleridir.
<span style="font-weight:bold;">sonuc</span>
Müslüman zihniyetiyle bakıldığında geleneğin hak ve bâtıl olmak üzere ikiye ayrılması kaçınılmaz olmaktadır. Hak olan gelenek, Kur'an ve Sünnet'in toplum hayatına girmesi ve orada -öze dokunmayan değişiklikler ile- devamlılık kazanması şeklinde oluşmaktadır. Buna aykırı olan gelenekler ise bâtıl, sapmış, doğrusu ile değiştirilmesi gereken geleneklerdir. Fıkıh ictihad döneminde (ilk üç asır boyunca) meşrû gelenekleşme ve yenileşme bakımından kaynaklarına (Kitap ve Sünnet) sadık kalmış, bunların gönderiliş ve açıklanış amaçlarını gerçekleştirmiştir. Uzun taklit asırlarında bir yandan İslâm'ın beyanlarına ve ruhuna aykırı inançlar, düşünceler, kurumlar ve uygulamalar, gelenekler halinde ümmetin hayatına girerken diğer yandan fıkhın değişmeye ve yenileşmeye açık bulunan kısmı (ictihad fıkhı) değişmez gelenekler arasına yerleşmiştir. Son iki asırda, geleneği sorgulayarak hak olanı bâtıldan, olduğu gibi kalması gerekeni değişmesi icap edenden ayırma, İslâm 'ın hayatiyetini temin eden ictihad metodunu ihya etme gayretleri başlamış, bu hareket elle tutulur, gözle görülür önemli ve İslâmî amaca uygun sonuçlar vermiştir. Bu arada ıslâh etme ve yenileşme hareketinin uç noktasında yer alan, dengeyi bozan, İslâm'ın özünü bozulma tehlikesi ile karşı karşıya getiren düşünce, tavır ve teşebbüsler de olmuştur. Bu teşebbüslerin ortak noktası/alanı, klâsik ictihad usulünü terketmek, sünneti büyük ölçüde devreden çıkarmak, Kur'ân-ı Kerîm'i de yeni okuyuş ve anlayışlarla -en azından tek tek âyetler, parça hükümler getiren açıklamalar olarak- tarihe hapsetmek ve arşive kaldırmaktır. Modernistler diye bilinen bu yaklaşım sahiplerine göre evrensel olan vahyin parça açıklamaları, çözümleri ve hükümleri değildir, evrensel olan İslâm'ın sosyal ve ahlâkî amaçlarıdır. Bu ''sosyal ve ahlâkî amaçlar nedir?" sorusuna verilen cevaplar ise henüz tatmin edici olmaktan uzaktır; daha doğrusu, üzerine İslâmî libas giydirilmiş ''Batılı sosyal ve ahlâkî amaçlardır, zihniyet ve hayat tarzıdır'', Batılı mânâda ''demokrasidir, çoğulculuktur, insan haklarıdır...'' Bize göre bu yaklaşım bid'atın modern örneğidir, çağdaş İslâmlaşma değil, İslâm'ı aşarak çağdaşlaşmadır. Klâsik ictihad usulüne dönüldüğünde ise elde edilecek sonuç, sahih ölçütlerle keşfedilecek evrensel değerlerin ve delillerin ışığında ilerleyerek insan aklının teklediği/yetmediği noktalarda insanlığa, saâdete götüren hayat modelleri sunmak olacaktır. Bu modellerde, Batılı anlayış çerçevesinde demokrasi, çoğulculuk, insan hakları olmayacaktır; ancak bu kavramların hedeflediği sosyal ve ahlâkî amaçlar bulunacak, hatta onların hayal edemediği ufuklar ortaya çıkacaktır. Bu iddianın delili, İslâm'ın altın çağında bu anlayış ve yöntemle ortaya konmuş bulunan başarılardır.
<span style="font-weight:bold;">İslâm Dünyasında Yeni İctihad Teşebbüsleri</span>
<span style="font-weight:bold;">Giriş: </span>
<span style="font-weight:bold;">A - İctihadın mânâ ve mahiyeti: </span>
İctihad, "özellikle ilgili delillerden fer'i-şer'i hükümleri çıkarmak için sarfedilen ilmî ve fikrî çaba" şeklinde tarif edilmiştir. İmam Şâfiî gibi ictihadı kıyasla eş mânâlı sayan âlimler bulunmakla beraber, Ebû Bekr er-Râzî el-Cessâs (v. 370/980) gibi onu farklı ve daha geniş mânâlı anlayan ve uygulayan fıkıh bilginleri çoğunluktadır. "Nassın bulunduğu yerde ictihad caiz değildir" kaidesi19 ya nass karşısında kıyas ictihadını menetmekte, yahut da nassa karşı ve aykırı ictihadı mahkûm etmektedir. Nassın bulunduğu konularda onu anlama, delâletlerinden faydalanarak şümulünü tesbit etme, nassa dayalı hükmün illetini (hükme esas olan vasfı) bulma, hükmü hayata ve olaylara uygulama... çalışmaları hep birer ictihattır. Ve bunların men'i sözkonusu değildir. Biz ictihadı geniş mânâsıyla alıyor, "Tefsir ve kıyas yanında, örf, mesâlih ve zarûretten hareketle hükme varma usullerini" de ictihad içinde mütâlaa ediyoruz.
Sanat, düşünce ve ilimde inkılâb, 18. asırdan itibaren sanayi inkılâbını, bütün bunlar Avrupa devletlerinin güçlenip gelişmesini, müslümanlar lehine kaybettiklerini geri alma ve İslâm ülkelerinde yayılma hareketine girişmelerini sağladı. Avrupa'da bu gelişmeler olurken maddî ve mânevî mirası yiyen, etrafında olup bitenleri dikkat ve tedbirle takip edemeyen İslâm toplumları ancak bütün cephelerde İslâm'a ve müslümanlara düşman milletlere yenilmeye başlayınca, hayli gecikmiş olarak, uyanma dönemine girmişlerdir. İşte bu gelişmelerin ve ihtiyacın 19. asırdan itibaren ortaya çıkardığı ıslâhâtçı kişilerin (müceddidlerin) programlarındaki ortak noktalardan biri "taklide karşı çıkmak ve ictihadı teşvik" etmektir. Ortaya çıkan yeni meseleler üzerinde ictihad etme yanında taklidi yerme ve ictihadı savunmayı da "ictihad teşebbüsü" sayarak önceki asrın müteşebbislerine şu örnekleri vermek istiyoruz.
1. Hindistan'da Şah Veliyyullah'ın (v. 1762) açtığı ıslâhât çığırı, kendisini takip eden müceddidler ile okul haline gelmiştir. Bu okulun mensuplarından Seyyid Ahmed (v. 1831), Şah Veliyullâh'ın "ıslâhâtçı okulunu bir cihad hareketi şekline sokmuştur."22 Şah Veliyyullâh ve tâbîlerinde ictihad büyük teşvik görmüş, sahih hadîslere aykırı reylerle amel menedilmiş, taklid ancak zarûrete bağlı olarak caiz görülmüştür. Yine Hindistan'da Sıddîk Hasan Han (v. 1889), aşağıda zikredilecek olan Yemenli müctehid Şevkânî'yi örnek almış, kendisi taklidi terkettiği gibi yazdığı çeşitli risalelerle ictihad hareketini savunmuş ve teşvik etmiştir.23 1886'da vefat eden Hindistanlı Abdulhayy Lüknevî ictihad ve taklid konusundaki fikirleri ile Dehlevî okulunun temsilcilerinden olmuştur.24
2. Yemenli mutlak müctehid Muhammed b. Ali eş-Şevkânî (v. 1834) usûlde ve fürûda tamamen ictihad mahsulü eserler yazdığı gibi25 bazı risalelerini taklidin men'i ve ictihadın gerekliliğini izah ve müdafaya tahsis etmiştir.26 Zeydî bir muhitte yetişmiş olmasına rağmen kendisi itikatta selefî, fıkıhta Sünnî usûl çerçevesinde müctehiddir.
3. Kuzey Afrika'da ve özellikle Libya'da Muhammed b. Ali es-Senûsî (v. 1859) zahirde tasfiyeci vehhâbî hareketi ile bâtında tasfiyeci tasavvuf hareketini birleştiren bir tarikat kurmuş (Senûsiyye), eserlerinde taklidi yermiş, ictihadı savunmuş, ictihad kapısının kapandığı iddiasını muknî deliller ve örnekler vererek reddetmiştir.27
4. Bugün Sovyet Rusya sınırları içinde kalan Kazan vilayetinin Mercân kasabasından Şihâbuddîn b. Bahâuddîn el-Mercâni (v. 1889) ictihad mertebesine geldiğini açıklamış, gerektiğinde önceki asırlarda yaşamış müctehidlerin görüşlerini tenkit etmiş ve ictihad mahsulü eserler yazmıştır.28
5. Başta Mısır olmak üzere birçok İslâm ülkesinde mektep kişi olarak kabul edilmiş bulunan Cemâleddin Efgânî'nin (v. 1897) ıslâhât programı içinde ictihadın önemli bir yeri vardır. O'na göre İslâm toplumlarının zayıf kalma amillerinden biri de ictihad kapısının kapalı olduğu inancıdır. Kapı açıktır, ictihad ehliyetini kazanmak imkânsız değildir, ictihad devam etmelidir.
<span style="font-weight:bold;">D. Asrımızda ictihad hareketinin önemli merkezleri ve simaları </span>
Yirminci asra girerken Avrupalıların denge gereği ölmesine de, sıhhat ve güç kazanmasına da izin vermedikleri hasta adam Osmanlı Devleti'nin miadı dolmuş, 1878 Berlin Konferansı'ndan itibaren mezkûr ülkeler mirasın paylaşılmasını müzakere masasına getirmişlerdi. Benimsenen yeni siyaset gereği İngilizler 1878'de Kıbrıs'ı 1882'de Mısır'ı; Fransızlar 1831'de Cezâyir'i, 1881'de Tunus'u istilâ ettiler. İslâm devletlerinin zayıflığından faydalanan Avrupalıların istilâları artarak devam edecek ve bütün İslâm dünyasını kaplayacaktır.
19. ve 20. asır ıslâhâtçıları, sömürgecileri İslâm ülkelerinden atmak ve İslâm toplumunu, yükselme çağının madde ve mânâda güçlü günlerine döndürebilmek için geri kalış sebepleri üzerinde durup çareler aradılar. Hemen hepsinin ittifak ettiği bir zayıflama ve geri kalma sebebi de ictihad kapısının kapanması, taklidin, şuursuz ve tefekkürsüz dinî hayatın müslümanlara hakim oluşu idi. İşte bu sebeple Hindistan'dan Fas'a kadar birçok ülkede ortaya çıkan ıslâhâtçılar taklide savaş açmış, ictihadı teşvik etmiş, ferd ve kuruluşlar olarak ictihad teşebbüslerinde bulunmuşlardır.
<span style="font-weight:bold;">1. Mısır: </span>
Şeyh Muhammed Abduh (v. 1905) hocası ve kader arkadaşı Cemaleddîn Efgânî'nin daveti üzerine Paris'e gitmiş ve orada el-Urvetü'l-vüskâ isimli bir dergi çıkararak30 aynı adı taşıyan gizli bir cemiyet vasıtasıyla İslâm dünyasına dağıtmışlardır. Derginin ilk sayısında neşredilen ve çıkış maksadını açıklayan yazıdaki bir madde mevzûmuzla ilgilidir: "Bütün müslümanları, selefin tutunduğu köklere tutunmağa çağırmak, çünkü bu işin evveli ne ile düzen buldu ise sonu da onunla düzelecektir."
Abduh ömrü boyunca bu prensibe sadık kalmış; el-Ezher'de giriştiği ıslâhât teşebbüsünde, derslerinde ve eserlerinde taklidin yerine ictihadı ve ilmî düşünceyi yerleştirme gayesini hedef almıştır. Mısır Müftüsü olduktan sonra verdiği fetvâlar genellikle icthada dayanmaktadır. Bunların içinde posta sandığına para yatırmak, hayat sigortası, şapka giymek gibi yeni konulara ait olanları da vardır.
Abduh'un en sadık ve meşhur talebesi Reşîd Rızâ (v. 1935) Suriye'den Mısır'a göçtükten sonra hocası ile iştişare ederek genel hedefleri el-Urvetü'l-vüskâ ile aynı olan el-Menâr dergisini 1898 yılında çıkarmaya başlamıştır. Dergide taklidi yeren, ictihadı teşvik eden yazılar, eski ve yeni müelliflere ait risaleler neşretmiş,31 ayrıca 1904 yılından başlayarak vefatına kadar bin civarında dinî suale yazılı cevap (fetvâ) vermiştir. Vefatından sonra altı cild halinde toplanıp neşredilen32 bu fetvâlar, eski ve yeni bir çok meseleye cevap getirmekte ve kitap, sünnet, istihsan, mesâlih (amme menfaatı), örf gibi şer'î delillerden ictihadla çıkarılmış bulunmaktadır. Reşîd Rızâ'nın 1325 yılında basılan ve Türkçe tercümesi de iki defa basılmış bulunan33 Muhâverâtü'l-muslih ve'l-mukallid isimli eseri, İslâm dünyasının ve müslümanların çeşitli problemleri yanında bilhassa ictihad ve taklid konularını işlemekte, karşılıklı konuşmalar halinde taklidi mahkum ve ictihad hareketini teşvik eylemektedir. Abduh'un talebelerinden olup bilâhare Ezher şeyhliği yapan Mustafa el-Merâgî 1935 yılında, Ezher ulemâsından kurulu bir fetvâ heyeti teşkil etmiştir. Bu heyet, fetvâlarında belli bir mezhebe bağlı kalmamış, delili kuvvetli olan ictihadları tercih etmiş, hakkında nass bulunmayan meselelerde umûmî ve husûsî örfe, âmme menfaatine ağırlık vermiştir.34
1961 yılında çıkan ve Ezher Üniversitesi'ni yeniden düzenleyen kanun, Meşîhatü'l-Ezher bünyesinde Mecmau'l-buhûs isimli bir kuruluşa da yer vermiştir. Bu kuruluşun, İslâm'ın araştırılması ve yayılması hedeflerine yönelik çeşitli komisyonları ve faaliyetleri içinde mevzûumuzu yakından ilgilendiren birisi de 1964 yılından bu yana yapılgelen ilmî kongrelerdir (el-mu'temerât). Şimdiye kadar dokuzu gerçekleştirilen bu milletlerarası ilmî toplantıların ilkinde (Mart, 1964) ictihad ve taklîd konularındaki tebliğlere ağırlık verilmiş ve bu mevzûuda şu kararlar alınmıştır.
a) Kur'an-ı Kerîm ve Sünnet dinî hükümlerin asıl kaynaklarıdır. Bu iki kaynaktan hüküm çıkarmak, şartlarını taşıyan ve ictihadını caiz olan sahada yapmış bulunan her müslümanın hakkıdır.
b) Müslümanların menfâatlerini korumak ve yeni ortaya çıkan meseleleri şer'i hükümlerine kavuşturabilmek için öncelikle fıkıh mezheblerinden ihtiyâcı karşılayan ictihadları seçmek gerekir.
c) Aranan hüküm fıkıh mezheblerinde bulunmazsa önce mezheblerin usûlü dairesinde, bu da mümkün olmazsa mutlak mânâda toplu ictihada (el-ictihâdu'l-cema'î) başvurulur. Kuruluş, gerektiğinde başvurulmak üzere toplu icitihadın yollarını tanzim edecektir.35
Kuruluş, yaptığı dokuz toplantıda siyâsî, ictimâî, iktisâdî, dinî ve hukukî birçok konuyu ele almış, hazırlatılan tebliğler tartışılmış, tavsiye kararları alınmıştır. Bunlardan bazı örnekler vermek gerekirse:
Birinci kongrede ictihâd, ikincisinde çeşitli şekilleri ile sigorta, faiz ve zekât; üçüncüsünde yine sigorta, dinî günler ve bayramların tesbit usûlü, haccda kesilen kurbanların değerlendirilmesi, dördüncüsünde İslâm ülkelerinin faydalanabilmesi için çeşitli kanun taslaklarının hazırlanması... konuları, yukarıda zikredilen usûl ve ölçüler içerisinde incelenmiş ve hükme bağlanmıştır.
Ezher'in başlattığı bu toplu ictihad teşebbüsü aşağıda zikredeceğimiz benzerlerine de örnek olmuştur.
<span style="font-weight:bold;">2. Suriye: </span>
Cemaleddin el-Kâsimî (v. 1914) bu asrın başlarında Suriye'de dinî ve ictimâî ıslahat öncülüğü yapanların başında gelir. 49 yıllık ömrü içinde, çeşitli meşgaleler arasında, 100'ün üzerinde eser veren bu gayretli âlim, Şah Veliyullah, Abduh gibi müceddidlerin takipçisidir. Onun ictihada davet konusundaki faaliyetleri idarecileri tedirgin etmiş, "Cemâlî Mezhebi" diye bir mezheb kurduğu iddiasıyla gözaltına alınmış, kitapları müsadere, tetkik ve iade edilmiştir. İctihad-taklid konusundaki düşüncelerine şu sözleri ışık tutmaktadır:
"Hak ve isabet yalnızca bir mezhebin veya görüşün inhisarında değildir. Allah bu ümmete birçok müctehid verme lütfunda bulunmuştur. İctihad yoluyla ilmî ıslâhâttan maksat bir mezhep kurup halkı ona çağırmak değil, ilim yolcularının azimlerini kamçılamak, meseleleri delilleriyle birlikte kavramalarını sağlamaktır. Biz ictihatta müstakiliz; ne taklid eder ve ne de taraf tutarız."36
Kâsimî ve arkadaşı Abdurrezzâk el-Beytâr'ın gayretleri boşa gitmemiş, aynı yolu benimseyen M. Ahmed Zerkâ, Ma'rûf Devâlibî, Saîd Ramazân el-Bûtî gibi âlimler Suriye'de bu temayülün temsilcileri olmuşlar, tesirlerini kendi ülkelerinin dışına da taşımışlardır.
<span style="font-weight:bold;">3. Tunus: </span>
Tunus'ta, müftülük ve Zeytûne Üniversitesi şeyhliği (rektör mesabesinde) yapmış bulunan Muhammed Tâhir b. Âşûr, Efgânî ve Abduh'un yolunda yürümüş, Abduh gibi o da âlimler topluluğunun (akademi vb.) ictihadını teşvik etmiştir:
"İslâm ümmetinin ülke ve halk olarak ihtiyaçları ölçüsünde ictihad farz-ı kifâyedir. Yolları ve vasıtaları imkân dahilinde ve güçleri mevcut olduğu halde ictihad mevzûundaki kusurları sebebiyle ümmet günaha girmiştir. (Ulemâ, kendi dinî hayatlarında uygulamak üzere ictihada kendilerini verme imkânını kullanmadıkları için günahkârdır. Halk, âlimlerden bunu istemedikleri, ictihadı teşvik eden ehliyetli kişilerden yüz çevirdikleri için günaha girmişlerdir. İdareciler, âlimleri ictihada sevketmeyi ihmal ettikleri için günah işlemişlerdir.) İctihad müessesini kapalı tutmanın kötü tesirleri, önceki müctehidlerin yaşadığı zamanlardakine benzemeyen meseleler ile ümmetin, reyler içinden bir rey (ictihad, mezhep) ile amel etmek durumunda oldukları meselelerde ortaya çıkmaktadır. Bu ikinci durumda âlimler mezheplerin görüşlerinden birini tercih etmelidirler... Bütün bunları yapmak üzere İslâm ülkelerinde bulunan âlimlerin en ehliyetli olanları seçilmeli ve bir akademi (mecma') kurulmalıdır.37
<span style="font-weight:bold;">
4. Cezayir: </span>
Cezayir'in doğusunda Konstantiniyye şehrinde doğan Abdülhamîd b. Bâdîs (v. 1940) Cezayir'in kurtuluş hareketinin olduğu kadar, bu ülkedeki dinî ve içtimâî ıslâhâtın da unutulmaz siması, büyük lideridir. Zeytûne Üniversitesi'nde okumuş, et-Tâhir b. Âşûr'un öğrencisi olmuş, 1912'de Hicâz'a giderek buradaki selefî âlimlerden ilim ve fikir almıştı. İbn Bâdîs memleketine döndükten sonra ders, kitap, konferans ve periyodik neşriyat vasıtaları yanında 1931'de kurduğu "Cem'iyyetü'l-ulemâi'l-müslimîne'l-Cezâyyiriyyin" cemiyeti yoluyla görüşlerini yaymış, mektebini yerleştirmiştir.
Abduh, İbn Âşûr gibi ıslâhâtçıların çizgisini takip eden İbn Bâdîs, ülkesinin şartları öyle gerektirdiği için daha çok tarikatlere cephe almış, bu arada kitap ve sünnete dönmeyi kurtuluş şartı saymıştır.38
İbn Bâdîs ve Mâlik b. Nebî gibi öncülerin peşinden giden Cezayirli aydınlar ve idareciler her yıl tekrarladıkları milletlerarası ilmî toplantı ve kongrelerden (el-Mültekâ) birini de (1983'te yapılan) ictihad konusuna tahsis etmişlerdir. Toplantıyı tertipleyen Din İşleri Bakanı açış konuşmasında "Bu asırda ictihad ile yeni meselelere cevap getirilemeyince meydanın ehliyetsiz tahrifçiler ile donuk mukallidlere kaldığını, ulemanın ictihad hareketini ihya ile mükellef bulunduklarını" ifade etmiştir. İctihadın mahiyeti, geçmişi, halihazır durumu, geleceği, ictihad konuları, şekli, müctehid yetiştirme yolları gibi konularda yüzlerce tebliğin tartışıldığı bu toplantıda şu tavsiye kararları alınmıştır.
Ürdün İslâm İlâhiyyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdülaziz Hayyât başkanlığındaki birinci komisyonun kararları:
a) Ehliyetsiz kişilerin yanıltıcı ictihadlarına karşı müslümanları uyarmak gerekir.
b) Ulemanın, çağımızın getirdiği meseleleri çözmek üzere ictihad etmeleri gereklidir.
c) Öğretim müesselerinde programlar müctehid yetiştirmeyi hedef alarak düzenlenmelidir.
d) Halkın, meselelerini, ehliyetli âlimlere götürmeleri istenmelidir.
e) Âlimler, asrın problemlerini kavrayacak seviyeye gelmeli ve asrın problemlerini halletmek için mutemed mezheplerden (ictihadlardan) en uygun olanını seçmelidirler...
f) Kitap ve sünnetin nassları ile icmaa aykırı ictihad yapılamaz.
Ma'rûf Devâlîbî'nin başkanlığındaki ikinci komisyonun kararlarından bazıları:
a) Komisyon bu asırda ictihadın zarûrî olduğu hükmünü teyid eder.
b) İslâm dünyasında ferdî veya toplu halde (cemâî, akademilerde) yapılan ictihad teşebbüslerine bir bütünlük ve düzen kazandırılmalı, faaliyetlerin haber ve bilgisini yayan periyodikler çıkarılmalıdır.
c) Bir İslâm fıkıh ansiklopedisi çıkarılmalıdır.
d) Mukeyeseli İslâm hukuku tedris eden fakülteler kurulmalıdır.
e) İctihad komisyonları ve akademileri öncelikle şu konular üzerinde durmalıdır:
- İslâm İktisad teorisini ortaya koymak.
- Sosyal adalet prensibini incelemek.
- İslâm bankaları tecrübesini ve İslâmî sigorta müesseselerini incelemek, sonra da bunları İslâm ülkelerinde yaygınlaştırmak.
- Gıda ve meşrûbat mevzûularında haram-helâl açısından incelemeler yapmak.
-Haccda kesilen kurbanlar meselesini, fukaralığa çare ve israfı önleme prensiplerinden hareketle çözüme bağlamak.
- Yeni bazı ameliyat şekillerini ve organ nakillerini, insanın değeri ve hayat hakkı açısından inceleyerek şer'î hükme kavuşturmak...
Dr. Fâdıl el-Cemâlî'nin başkanlığındaki üçüncü komisyon, müctehid yetiştirme hedefine yönelik eğitim ve öğretim tedbirlerinin alınmasını teyid etmiş, değişecek ictihadların örf, âdet ve zamana bağlı amme menfaatlerine dayalı olan ictihadlar olduğunun altını çizmiş, toplu ictihadların gerekliliğine işaret etmiş ve ictihad mertebesine gelememiş insanların taassub göstermeden bir mezhebe tâbî olabileceğini ifade etmiştir.39
<span style="font-weight:bold;">
5. Hindistan ve Pakistan: </span>
Şah Veliyyullâh'ın vatanında önemli idarî mevkilere de gelmiş bulunan Ebu'l-Kelâm Âzâd'ın (v. 1959) uzunca bir makalesini, taklidi ve ictihadı ihya çağrısı ile noktaladığını görüyoruz: "davetsiz (irşad ve propagandasız) ıslâhât, delilsiz davet olmaz. Taklid devam ettikçe delile bakılmaz. Şu halde kör taklidin kapısını kapayıp, ictihad kapısını açmak her ıslâhın ilk hareket noktasıdır..."40
Geçen asrın sonlarında vefat eden Seyyid Ahmed Han (v. 1898), bu asrın başında yaşayan Seyyid Emîr Ali (v.1928), halen yaşamakta olan Dr. Fazlurrahman gibi, usûl-i fıkh ve Ehl-i Sünnet prensiplerini zorlayan modernistleri klâsik ictihad çizgisi dışında tutarsak, Ebu'l-Kelâm Âzâd, Şiblî Nu'mânî (v. 1914) gibi zevât, Cemaat-i İslâmî denilen bir ihyâ hareketinin (Veliyullâh, Abduh ve İbn Bâdîs çizgisinde selefî hareket) zeminini hazırlamışlardır.41 Ülkemizde de tanınan Ebu'l-Â'lâ el-Mevdûdî merhum ile Ebu'l-Hasen en-Nedvî bu çizginin temsilcileridir.
Pakistan Devlet Başkanı Ziyâ ül-Hakk'ın isteği üzerine "İslâm Düşüncesi Meclisi" tarafından hazırlanan ve 1982 yılında ilk baskısı yapılan rapor Pakistan ekonomisinden faizi kaldırmayı hedeflemiş bir toplu ictihad örneğidir. Müzakerelere meclisin İslâm ilimlerinde mütehassıs 12 üyesinden başka ekonomi dalında ihtisası olan 15 şahıs katılmıştır. Meclis'in raporu faizsiz bir ekonominin hem uygulanabilir, hem de yüksek insânî ve ahlâkî değerlere uygun bir sistem olduğunu ortaya koyan başarılı bir denemedir.42
<span style="font-weight:bold;">
6. Suûdî Arabistan :</span>
İbn Teymiyye yolunda bir ıslahat hareketine imam olan Muhammed b. Abdulvahhâb'ın selefî din anlayışına dönüş davetine icabet eden Suudî Arabistan'da hakim fıkıh mezhebi Hanbelî mezhebi olmakla beraber, Kral Abdülazîz b. Suûd şu talimatı vermiştir: "İhtilaflı meselelerde delili en kuvvetli mezhep tercih edilerek hüküm teke indirilmelidir."43
Râbıtatü'l-Âlemi'l-İslâmî'ye bağlı olup yedi seneden beri Mekke'de faaliyet gösteren "Fıkıh Akademisi (Mecmau'l-fıkh)", inceleme ve araştırmalarını toplu ictihad metoduna göre yürütmektedir. Akademi Müdürü Dr. Tallâl Ömer Bâfakıh, sekizinci dönem çalışmaları dolayısıyla yaptığı bir açıklamada akademinin faaliyetinin ictihadla alâkasını şu cümlelerle açıklamıştır: "Akademi müslümanların dinî ve dünyevî hayatlarında, ailevî, ictimâî ve iktisâdî hayatlarında ortaya çıkan meselelerle meşgul olmaktadır. Bazan fıkıh kitaplarında bahsi geçmeyen meseleler ortaya çıkıyor ve ictihada ihtiyaç gösteriyor. Akademi, kitap ve sünnete dayalı toplu(cemâî) ictihad ile reyini ortaya koyuyor -ki bu, asrımızda ictihattır- ve müslümanlara iyileştirici ilacı ihtiva eden çözümler sunuyor."44
1981 yılında Tâif'te yapılan 3. İslâm Zirvesi'nin tavsiye kararı gereği kurulan Fıkıh Akademisi'nin açılış merasiminde (26 Şaban 1403/1983) Kral Fahd b. Abdülaziz, İslâm âlimlerini ictihad yapmağa çağırmış ve şöyle demiştir: "Bizim düşüncemize göre müslümanların bölünmesi, âlimleri, yeni meseleleri toplu ictihad ile hükme kavuşturma konusunda çekingen kılmıştır. Bugün -kardeşlerim- olay ve suallerin nasıl çoğaldığını görüyorsunuz. Bütün zaman ve mekânlarda âlimlerin ve müctehidlerin bolca bulunmasına rağmen problemler çoğalmıştır; ancak bu iş eski ve yeni fıkıh üzerinde yeterli araştırma sonunda âlimlerin kabulü ile desteklenmedikçe ferdî ictihad ile yetinilmeyecek kadar önemlidir ve Allah'a karşı sorumluluk taşımaktadır."45
Mezkûr akademi bu merasimle faaliyetlerine başlamıştır. Bu yıl hazırlanan faaliyet programında yeniden neşredilecek eserelerin listesi yanında, üyelerin görüşleri alınarak hazırlanmış araştırma ve fetvâ konuları cetveli vardır. Bu konuların bir kısmı el-Ezher'in Mecmau'l-buhûs'unda da ele alınmıştır, bir kısmı ise yepyeni meselelerdir.
<span style="font-weight:bold;">7. Türkiye : </span>
Türkiye'de önce Sırât-ı Müstakim, sonra Sebilürreşâd adıyla intişâr eden, yazarları arasında Manastırlı İsmail Hakkı, İzmirli İsmail Hakkı, Halim Sâbit, Ahmed Naim, Mehmed Akif (Ersoy) gibi zevâtın bulunduğu mecmûa, İslâm'ı anlama ve ıslâhât programı bakımından Efgânî, Abduh mektebinin esaslarını benimsemiştir. İlk üç isim tarafından yazılan makalelerde ictihad kapısının açık ve ictihadın dinî ve hayatî bir zarûret olduğu ortaya konmuştur.46 1908'den sonra derginin başmuharrirliğini üstlenen şairimiz Mehmed Akif Bey, Abduh ve Ferid Vecdî'nin bazı makale ve eserlerini tercüme ederek mecmûada neşretmiştir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi, Beyânu'l-Hak mecmûa-sında neşredilen bir makalesinde ferdî ve toplu ictihadın mümkün olduğunu ve yapılması gerektiğini ifade etmiştir.47
Reşid Rızâ'nın yukarıda sözü edilen eseri, Mezâhibin Telfîkı ve İslâm'ın bir Noktaya Cem'i adıyla Ahmed Hamdi Akseki tarafından dilimize çevrilmiş ve önce Sebilurreşâd'da kısmen tefrika edilmiş, sonra kitap halinde basılmıştır.48
1949 yılında kurulan Ankara İlâhiyât Fakültesi, 1959 yılından itibaren açılan Yüksek İslâm Enstitüleri (sonradan İlâhiyât Fakültelerine çevrilmiştir) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne bağlı İslâm Araştırmaları Enstitüsü'nde yapılan tezlerin büyük bir kısmı ictihad metodunu kullanan, delil ve araştırmaya dayanan ilmî eserlerdir. Son yıllarda İstanbul'da Ensâr Vakfı ve İslâmı İlimler Araştırma Vakfı tarafından tertib edilen ilmî-İslâmî seminerlerde örtünme, vade farkı, narh ve enflasyon, işçi-işveren münasebetleri gibi konularda araştırma ve ictihad mahsûlü tezler ortaya çıkmış ve tartışılmıştır.
<span style="font-weight:bold;">
Netice : </span>
Son iki asırda, İslâm dünyasında ıslâhât hareketlerine öncülük etmiş, faaliyetleri yürütmüş olan şahıslar iki grup teşkil etmektedir. Birinci grup akıl-nakil münâsebeti konusunda eski İslâm filozoflarının yollarını tutmuş, akla öncelik vermiş, nakli tevil etmişlerdir. Modernist veya reformcu diye isimlendirilen bu şahıslar, Kur'ân'ın ruhu ile şeklini, maksadı ile örneklerini ve uygulamalarını birbirinden ayırmakta, akla ve fayda prensibine ağırlık vererek nasslara aykırı, fakat kendilerince maksada uygun görüşler ileri sürmektedirler. Tipik örneğini Hindistanlı Seyyid Ahmed Han'da gördüğümüz bu hareketi biz İslâmî ıslâhât ve ictihad içinde görmüyoruz. İhyâcı, muhafazakâr gibi isimlerle anılan, bizim müceddid demeyi tercih ettiğimiz öncüler ise sahâbe devrinden itibaren gelişen, dört mezheb imamının yaşadığı devirlerde tekemmül eden usûl (metodoloji) çerçevesinde kitap ve sünneti yorumlamakta, diğer şer'î delillerden de istifade ederek asrın meselelerine çözümler getirmektedirler. İşte bu mânâda tecdid ve ictihad, asrımızda tartışma konusu olmaktan çıkmış, yukarıda örneklerini sunduğumuz ferdî ve toplu teşebbüslerde uygulanır olmuştur. Bugün İslâm'ı anlama ve uygulama konusuna ictihad metodu ile yaklaşan ferd ve kuruluşların listesi sayfalara degil kitaplara sığmaz ölçüye ulaşmıştır. Bu ilmî mesainin, bu mânevî cihadın hem müslümanlara, hem de bütün insanlığa adâlet, refah ve ebedî mutluluk yollarını açmasını, sınırsız Rahmet Sâhibi Mevlâmızdan diliyoruz.
<span style="font-weight:bold;">TECDÎD </span>
Kelime:
Teceddüd ve tecdîd "cidd" kökünden gelir; birincisi yenilenmek, ikincisi yenilemek mânâsında kullanılır. Hz. Peygamber (sav) bir hadîsinde tecdîde işâret buyurduğu için bu kelime ve ondan yapılmış olan "müceddid: yenileyen" kelimesi İslâmî eserlerde çokça kullanılmıştır.
Önce tecdîde temel teşkil eden hadîse bakalım:
"Şüphe yok ki Allah, her yüzyıl başında bu ümmete dinî durumunu yenileyen birisini gönderecektir."83
Şah Veliyyullah mezkûr hadîsin şu hadîs ile açıklandığına işaret eder:
"Bu ilmi her neslin kâmil kişileri taşıyacak; onu aşırı gidenlerin bozmasından, bâtıl inançlıların karıştırmasından ve bilgisizlerin yanlış yorumlamasından koruyacaklardır.
<span style="font-weight:bold;">Başka Kelimeler ve Tecdîd Mefhumu: </span>
Şah Veliyyullah'ın tarifi ile aşağıda vereceğimiz diğer tariflerin özü, birleştiği nokta şu oluyor: Tecdîd, İslâm'ı bozmadan, ebedî prensiplerini değiştirmeden korumak, yeni nesillerin anlayacağı kalıplarda sunmak, yaşamak ve yaşatmaktır... Ancak bu mefhumu ifâde etmek için kullanılan kelimeler farklı olmuş, ortaya teceddüd, dinî ıslâhat, reform, İslâmlaşmak gibi kelimeler çıkmış, bu da mefhum karmaşasına sebep olmuştur.
Suyûtî, Münâvî gibi eski sayabileceğimiz müellifler, hadîsten hareket ederek tecdîd ve müceddid kelimesini kullanmışlar, yaklaşık olarak Şah Veliyyullah'ın naklettiği mefhumda birleşmişlerdir. Yeni müelliflere gelince:
<span style="font-weight:bold;">a) Saîd Halim Paşa: </span>
Saîd Halim Paşa gerekli gördüğü dinî ve içtimâî ıslâhâtı "İslâmlaşmak" kelimesiyle ifâde etmiştir:
"Bizim için İslâmlaşmak demek, İslâmiyet'in inanç, ahlâk, yaşayış ve siyâsete ait esaslarının tam olarak tatbik edilmesi demektir. Bu tatbikin ise o esasların, zaman ve muhitin ihtiyaçlarına en uygun bir şekilde tefsir edilmesinden sonra yapılması gerekir."85
"Müslüman milletler mütemâdiyen değişmekte olan zamanın zarûretlerini dikkate almamış, bu değişmeyle meydana çıkan yeni ihtiyaçların, ancak dinlerini daha yüksek ve daha verimli bir tarzda tefsir ve tatbik etmeleriyle karşılanabileceğini anlayamamışlar, bu yüzden de gerileyip çökmüşlerdir..."
<span style="font-weight:bold;">b) Prof. Afîfî: </span>
Ezher ulemâsından ve bu isimle neşredilen derginin muharrirlerinden Prof. Seyyid el-Afîfî, eski tarifleri naklettiten sonra "tecdîd"in mefhumunu şu maddelerde toparlıyor:
a) Kitâb, Sünnet gibi kaynaklardan, zaman ve zemine uygun hükümler çıkarmak, ortaya koymak,
b) Kapalı kalmış noktaları açıklığa kavuşturmak
c) Uygulamadan kaldırılmış İslâmî nasslara hayatiyet kazandırmak,
d) Dini desteklemek ve yaymak,
e) Hak ve gerçeğin yanında olmak,
f) Toplum için faydalı olanı yapmak,
g) İlâhî nizama hâkimiyet sağlamak..
<span style="font-weight:bold;">c) Mâlik Binnebî: </span>
Cezâyirli mütefekkir Mâlik Binnebî tecdîd ve teceddüd kelimelerini, birbirine zıd mânâda kullanmak yerine, birbirini tamamlayan iki mefhumun ifâdesi olarak ele alıyor, bu arada reform kelimesini de müsbet mânâda kullanmaktan kaçınmıyor:
"Üstelik bu şekilde bir Kur'ân telâkkisi, el-Muvahhid sonrası insanının ne hayat zembereğini kurmakta, ne de düşünce ve davranışlarına bir yön vermektedir. Çünkü reform için Kur'ân bir "Tecdîd" (yenileme) vâsıtasıdır, bir "Teceddüd" emri (yenilenme) değil. "Bununla beraber, Reform hareketinin içtimâî portresi muazzamdır ve bugünkü Rönesansımızın temeline her hâlükârda onu yerleştirmek gerekir.
Bu "Tecdîd" de aslında bizim "yığılma"lar diye bahsettiğimiz şeylerin, psikolojik bir dille izahıdır. Teceddüd ise, rönesansın temeli olan "ferdin kendisini yenilemesi" demektir. Bu mânâda "Tecdîd", "Teceddüd"ün maddî şartlarını, daha doğrusu gıdasını teşkil eder. Bunun dışında ve bunsuz bir tecdîd -Sadece ruhu yenileştirmeye çabalamak- ancak bir zevâhirdir."88
Mâlik Binnebî tecdîd ve tecedüdü "reform"un iki ayrı yönü, birbirini tamamlayan iki unsuru olarak değerlendirmiş oluyor. Ona göre tecdîd nazarî plânda reformdur; teceddüd ise insanın kendini yeniden inşâsı, Kur'an-ı Kerîm'in potasında şekillenmesidir.
<span style="font-weight:bold;">d) Prof. M. el-Behiy: </span>
Batı emperyalizmi ile alâkası yönünden yeni İslâm düşüncesini tahlil ve tetkik için kaleme aldığı eserinde Behiy, 19. asrın ikinci yarısından itibâren İslâm dünyasında iki fikir hareketinin vücut bulduğunu, bunlardan birisinin müstemlekeci Batıyı tamamen taklide yöneldiğini, İslâm-doğu'ya ait eserleri inkâr ettiğini ve bu harekete "tecdîd" ismi verildiğini kaydediyor. Hindistan'da Seyyid Ahmet Han, Mirza Gulâm Ahmed; Mısır'da bunların muakkipleri tarafından temsil edilen bu hareketin karşısında olup, emperyalizm ile mücâdele eden, batıya cephe alan, doğunun kendi değerlerine yönelerek ve kendini yenileyerek kalkınacağını ileri sürenlerin temsil ettikleri hareket ise el-Behiy tarafından "dinî ıslâhat" adıyla anılmaktadır. Efgâni, Abduh, İkbâl gibi zevât tarafından temsil edilen ve kendisinin de katıldığı bu ikinci hareketin esaslarını el-Behiy şöyle özetliyor: "Dinî değerlere yeniden itibâr kazandırmaya ve müslümanların gözünden düşürmek için bu değerler etrafında meydana getirilen şüphe bulutlarını dağıtmaya çalışmak. İslâmî esasları, müslümanların hayatında durakladığı noktadan alarak çağdaş müslümanın hayatına getirmek; yarınına gözlerini açan müslümana -dünü ve bugünü arasında zikzaklar çizmeden- gideceği yolu göstermek..."89
<span style="font-weight:bold;">e) Mevdûdî: </span>
Pakistanlı İslâm mütefekkiri Ebu'l-A'lâ el-Mevdûdî tecdîd ve teceddüd kelimelerini titizlikle birbirinden ayırmaktadır. O'na göre tecdîd kemâle doğru şu basamakları tırmanarak seyreder:
1 - Müceddid (tecdîd hareketini yürüten kişi veya zümre) önce içinde yaşadığı çevrenin hastalığını teşhis eder; gayr-i İslâmî tesirlerin giriş yollarını, yerleşme merkezlerini, derinliğini, yayılma hızını... tesbit eder.
2 - İslâh ve tedâvi çarelerini gösterir.
3 - Kendi gücünü ve imkânlarını, faâliyetinin saha ve sınırını tesbit eder; netice alabileceği sahayı seçer.
4 - Bütün imkânlarını seferber ederek bir kültür ve zihniyet inkılâbı meydana getirmeye çalışır.
5 - Amelî ıslâhâta teşebbüs eder; gayr-ı İslâmî davranışları ve ahlâkı, İslâmî olanlarıyla değiştirmeye, gönülleri İslâm sevgisiyle doldurmaya çalışır.
6 - İctihad eder; dinin prensiplerini ve yaşadığı asırda hâkim olan medeniyetin husûsiyetlerini kavrar; İslâm'ın bütün dünyaya yeni bir medeniyetin müjdesini götürme yollarını çizer, vâsıtalarını tâyin eder.
7 - İslâm'ı kökünden kazımak için faâliyet gösteren güçlerle mücâdele eder.
8 - Asr-ı Saâdet nizamına yeniden hayatiyet kazandırır.
9 - İslâm'ın saâdet pınarından bütün dünyanın kana kana içmesini sağlamak için gayret eder.
Teceddüd ise tecdîdin tam aksine, İslâmî olan ile olmayanı birbirine karıştırmak, tâvizler ve te'villerle barışmazı barışır, bağdaşmazı bağdaşır kılmaya çalışmaktır.90
tecdîd: "Esasını bozmadan dîni korumak, toplumun ihtiyaçlarını, onun katkısız ve tükenmez kaynaklardan karşılamak, ilâhî nizamdan sapmaları düzeltmek ve önlemek, İslâm'ı asrın anlayışına söyletmektir. Tecdîd toplumun kalkınması ve dünyada refahı, âhirette felâhı için gereken her tedbirin alınması; nazarî, fikrî, amelî faaliyetlerin icrâsıdır."
Ancak bu mefhumu tecdîd, ıslâh, reform, İslâmlaşmak... terimlerinden birisi ile ifade etmekte birlik hâsıl olmamıştır. Bu terimler bazan zıt mânâda kullanılmış, bu da zihinlerin karışmasına sebep olmuştur.
Biz, bu yazıda, İslâm'ın ruhuna uygun ve hadîs-i şerifin ifade ettiği ıslâhât için "tecdîd", bunu yürüten ıslâhâtçı kişiler için de "müceddid" terimlerini kullanacağız. Günümüzde daha çok kullanılan "reform" tâbirini ise, İslâm ile bağdaşmayan bir ıslâhâtı ve protestanlığın doğmasını sağlayan hareketleri andırdığı, yanlış anlamalara meydan verdiği için tecdîd mânâsında kullanmayacağız.
<span style="font-weight:bold;">Reform ve Tecdîd: </span>
Islâh etmek, düzeltmek gibi lûgat mânalarında kullanılan 'reform' kelimesinin terim olarak umûmi ve husûsi mânaları vardır:
a) Umûmî olarak reform: Dindarların törenlerinde veya din adamına bağlı oldukları kaidelerde yapılan değişiklik ve bilhassa bir tarikatte ilk kaidelere dönmektir.
b) Husûsî olarak reform: Çeşitli protestan birliklerinin kilise inanç ve disiplininde yaptıkları değişikliklerdir. XVI. yüzyılda Avrupa'nın büyük bir kısmını papaların hâkimiyetinden çıkaran ve protestan kiliselerinin kurulmasına yol açan dinî hareketler "reform" terimi ile ifade edilir.
10 Kasım 1483'te Saksonya'da doğan Luther'i, mezkûr reform hareketine sevkeden âmiller vardır:
a) Dördüncü asırda kurulmuş olmasına rağmen papalık ilâhî, mukkaddes ve lâ-yuhti (yanılmaz) kabul edilmektedir. Ayrıca papadan papaza doğru bir mertebe zinciri vardır.
b) Rahiplere evlenmek yasaktır.
c) Papanın günahları affetme selâhiyeti ve tevbe için papaza günahın itirâf edilmesi mecbûriyeti vardır.
d) Papa zaman zaman günahların affedildiğini bildiren vesikalar (endülüjans beratları) satmaktadır.
e) Hıristiyanların mukaddes kitâbı okuyup anlama selâhiyetleri yoktur.
Luther uzun süren bir vicdânî bunalımdan sonra, Paulus'un "Romalılara Mektubu"nda insanın mânevî kurtuluşunu doğrudan doğruya imâna bağlayan bir metin buldu. Artık bu metin, bütün protestan kiliseleri için bir ilâhiyat, ahlâk ve mistizm kaynağı olacaktır.
Hıristiyanlığı hak ve tek inanç etrafında toplamaya muvaffak olamamakla beraber reform hareketleri yeni kiliselerin doğmasını (protestanlar) ve bu kiliselerin şu esasları benimsemesini sağlamıştır:
a) Kitâb-ı Mukaddes hıristiyanlık için tek kaynaktır.
b) Her hıristiyanın bu kitâbı okuma ve açıklama selâhiyeti vardır.
c) Kilise günah bağışlayamaz.
d) Kitâb-ı mukaddes çeşitli dillere çevrilebilir ve ibâdet bu tercümeler ile yapılır.
e) Din adamları evlenebilir.
f) Günahları itiraf zarûrî değildir.
g) Kilisede resim ve heykeller bulunmaz...
<span style="font-weight:bold;">Mukâyese: </span>
Dinde reform veya ıslâhât deyince yukarıda özetlenen tecdîd, reformcu deyince de müceddid kastediliyorsa mesele yoktur. Fakat bu tâbir İslâm için kulanılırken hıristiyanlıktaki reform kastediliyorsa birbirinden tamamen ayrı ve farklı iki şeye aynı ismi vermek gibi bir hatâya düşülüyor demektir. Yukarıda reform hareketinin ulaştığı neticelerin önemlilerini kaydetmiştik. Bunları İslâmî esaslar ve tecdîd yönünden de ele alır ve karşılaştırırsak aradaki fark berraklaşacaktır:
1 - Reform Kitâb-ı Mukaddes'i hıristiyanlığın tek kaynağı haline getirmiş, papaların buyruklarına bu mânâda kudsiyet tanımamıştır.
İslâm'da, Kur'ân-ı Kerîm ve Resûlullah'ın (sav) sünneti ana kaynaktır. Bunlar dışında kalan fikir ve kaynaklar "şaşmaz, yanılmaz" değildir. Tenkit ve tartışmaya ve gerektiği zaman değişmeye tâbîdir.
2 - Reform hıristiyanlara Kitâb-ı Mukkades'i bizzât okuma ve açıklama selâhiyetini getirmiştir.
İslâm'da her mü'min Kur'ân-ı Kerîm'i okur, dil ve usûl biliyorsa anlar ve açıklar.
3 - Protestanlara göre kilise günah bağışlayamaz.
İslâm'da günah bağışlama selâhiyeti yalnızca Allah'a aittir. Bunun için şefâat dahi onun iznine tâbîdir.
4 - Reformdan sonra Kitâb-ı Mukaddes'in çeşitli dillere tercümesi ve bunlarla ibâdet mümkün hâle gelmiştir.
İslâm'da başlangıçtan beri Kur'ân-ı Kerîm kısmen ve zamanla tamamı çeşitli dillere çevrilmiş, meâller ve tefsirler yazılmış, aslını öğreninceye kadar tercümesi ile ibâdete izin verilmiştir.
5 - Ancak reformdan sonra din adamları evlenebilmiştir.
İslâm'da ise Allah'a tam kulluk yapayım diye evlememeye kalkışanlara Resûlullah (sav) karşı çıkmış, "Benim yolumdan ayrılan benden değildir" buyurmuştur.92
6 - Reform günahların affı için papaza itiraf zarûretini kaldırmıştır.
İslâm'da günahların gizlenmesi, kimseye ifşâ edilmemesi ve Cenâb-ı Mevlâ'ya içten tövbe edilmesi, her kulun bizzat bağışlanmayı dilemesi esastır.
7 - Reform kiliseden resim ve heykelleri kaldırmıştı.
Resûlullah'ın (sav) Mekke fethinden sonra ilk işi Kâbe'yi putlardan temizlemek olmuştur.
Şu kısa mukâyese gösteriyor ki hıristiyanlıkta kilise, halk ile Mukaddes Kitâb'ın kul ile Allah'ın arasına girmiş, dinde olmayan bir takım inanç, ibâdet ve âdetler getirmiş... reform hareketi de bunları ortadan kaldımayı hedef almıştır.
Daha kısa bir deyişle din -iman, ibâdet, âyin ve ahlâk yönlerinden- bozulmuş, değiştirilmiş, reformcular da bunu aslına çevirmeye çalışmışlardır.93
İslâm'da imân, ibâdet, ahlâk ve cemiyet düzeni Resûlullah (sav) zamanında, Kur'an-ı Kerîm ve Sünnet'te nasıl tesbît ve tanzim edilmiş ise bugüne kadar aynen kalmış, kitapta ve nazarî plânda hiçbir kayıp ve değişme olmamıştır.
<span style="font-weight:bold;">Tecdîdin Hikmeti: </span>
Tecdîde niçin ihtiyâç duyulmuş ve Hz. Peygamber (sav) tarafından yüzyılda bir müceddidin geleceği haber verilmiştir? "Tecdîdin Hikmeti" başlığı altında bu soruya cevap arayacağız.
İslâm'a göre Hz. Âdem'den Peygamberler Hâtemi'ne (sav) kadar, rasûllerin getirdiği dinler, tevhid (Allah'ın birliği), nübüvvet (peygamberlik, vahiy), âhiret (öldükten sonra tekrar dirilme, hesap verme, karşılığını görme ve ebedî yaşama) gibi değişmez esaslar yanında, insanoğlunun zaman içindeki gelişmesine paralel olarak değişen içtimâî, hukûkî, ahlâkî... hükümler getirmişlerdir. Mustâfây-ı Müctebâ (sav) son peygamber, Kur'ân-ı Mecîd de son kitâbdır. Bu demektir ki artık peygamber ve kitâb gelmeyecek, İslâm kıyâmete kadar devâm edecektir. İnsanların ve onlara mahsus müesseslerin değişme zarûreti yanında bu devamlılık, değişmeyen ile değişenin beraber yürümesi ve yaşaması nasıl olacaktır? İşte İslâm'da kaynakların özelliği, ictihâd ve tecdîd müesseseleri ve zarûret prensibi bu suâle cevap, bu probleme çözüm getirmektedir:
a) Kitâb, sünnet, icmâ gibi kaynaklar, hayatın değişen, değişmesi zarûrî olan taraflarını serbest bırakmış, bunları durdurucu, bağlayıcı hükümler getirmemiştir.
b) Anormal durum ve zamanlarda zarûret (zorda kalma) prensibi, bağlayıcı hükümlere yumuşaklık getirmiştir.
c) İctihâd ve tecdîd müesseseleri, çözümü ilim ve ehliyet sahibi müslümanlara bırakılmış meselelere -zaman ve zemînin gereğine göre- ana kaynaklardan çözüm getirme imkânını bahşetmiştir.
İsrailoğulları içinde sayıları binleri bulan ara peygamberlerinin vazifelerini İslâm'da, -onlardaki vahiy yerine ictihâdlarını kullanarak- ifâ edenler müceddid ve müctehidler olmaktadır.
<span style="font-weight:bold;">a) Bidatlerle mücâdelede ifrat: </span>
İbn Hazm, İbn Teymiyye, Muhammed b. Abdulvehhâb gibi âlimler, vehhâbîler, kadızâdeliler gibi gruplar müslümanları sünnet yolunda birleştirmek ve bidatları ortadan kaldırmak için mücâdele bayrağını açmışlardır. Ancak mücâdelede usûlleri çok sert ve kırıcı olduğu için müsbet netice alamamış, bidatçıların taassubunu körüklemiş, birleştirmek yerine ayrılmalara, sünnete bağlamak yerine ondan uzaklaşmalara sebep olmuşlardır. İslâmî terbiyede, iyiyi emir ve kötüyü yasaklamada esas, kaş yaparken göz çıkarmamak, bir avuç pirinç için bir çuval bulguru zâyi etmemektir.
<span style="font-weight:bold;">
İslâmî Harekette Aydın ve Ulemâ</span>
Müslüman-Türk ilim ve kültür tarihinde okumuşların, mektepli-medreseli şeklinde ayrılmaları oldukça geç devirlerde, daha ziyade Meşrûtiyetten sonra görülmektedir. Bundan önce bizde "aydın" tabirine rastlanmamakla beraber, kavram olarak "âlim aydındır, aydın da âlimdir." Osmanlının son zamanlarında medreseler bozulup, ıslâhından da ümit kesilince, bunları oldukları gibi bırakıp, ülkenin muhtaç olduğu teknisyen, teknokrat, eğitimci, idareci... elemanları yetiştirmek üzere çeşitli mektepler açılmıştır. Bu mekteplerin büyük bir kısmının programlarında dînî bilgiler yanında müsbet ilimlere de yer verilmiştir. Yeni mektepler mezun verip mezûnlar da toplum içinde yerlerini almaya başlayınca ortaya tâbir caiz ise iki okumuş tipi çıkmıştır: mektepliler ve medreseliler. Ancak bu iki tip arasındaki önemli fark, din karşısındaki tavır ve dünya görüşü değil, eğitim ve bilgi farkıdır. Ülkemizde dünya görüşleri farklı ulemâ ve aydın tiplerinin zuhûru cumhuriyetin ilânından sonradır. Bu son dönemi de ikiye ayırmak gerekir: 1950 öncesi ve sonrası. Birinci dönemde ülkede resmî din tahsili veren bir mektep bulunmadığı gibi, mevcut mekteplerin programlarından da din maddesi tamamen çıkarılmış, yalnızca din aleyhinde propagandaya izin verilmiş, hatta bu husûs teşvik edilmiştir.
Bu resmî yaklaşım ve uygulama karşısında halk, cumhuriyet öncesi mektepler ile medreselerden kalma okumuşlara (bunlara bir mânâda ulemâ da denebilir) sarılmışlar, dîne yan bakan okumuşlardan (bu tip aydınlardan) uzaklaşmışlardır. Bu devrin aydınları, Batıda yaşanan Aydınlanma devrinin aydınları gibi, bilgiyi semâdan değil yerden, akıldan alıyorlar, Hâtemu'l-enbiyâ yerine Auguste Comte'a iman ediyorlardı.
<span style="font-weight:bold;">Hadis’e yaklaşım nasıl olmalı?</span>
İslâm'a karşı olanlar (münafıklar) ile İslâm'ın belli bir yorumunu (mezhebi, tarîkatı) din hâline getiren bazı mutaasıp taraftarlar, cahiller, gâfiller hadîs uydurmuş, bunları ilim ve din piyasasına sokmaya çalışmışlardır. Bu tehlike bizzat Rasûlullah (s.a.v.) tarafından zamanında -hatta zamanından önce- haber verildiği için hadîs biliminin uzmanları doğruyu, gerçeği, yanlış ve sahteden ayıracak ölçüler geliştirmişler, belli kitaplarda uydurma hadîsleri toplayıp hapsederek, belli kitaplarda da sahih hadîsleri toplayıp hizmete sunarak tedbir almışlardır. Bütün bunlara rağmen hadîs ilminde zayıf, hadîs uydurma hareketine karşı gâfil bulunan bazı iyi niyetli müslümanlar bilmeden bazı uydurma hadîsleri sahih zannetmiş, sözlerinde, sohbetlerinde ve kitaplarında bunları kullanmışlardır. Ancak buna bakarak bütün hadîsleri uydurma saymak, dînin ikinci önemli kaynağı olan Sünnet'i devre dışı bırakmaya kalkışmak, hiyânet değilse, büyük bir gaflettir.
<span style="font-weight:bold;">Batılılaşma Efsânesi </span>
Tanzimat'ın mimarı Mustafa Reşid Paşa bir gazeteciye şunları söylemişti: Bugün Avrupa gerek sınâî kudreti ve ilmî seviyesi ile gerek her şehirde görüp hayran kaldığım refah ve umran ile gerek maârif hayatı, hukukî ve ictimaî nizamı ile beşerin vasıl olabileceği en mükemmel bir sosyeteye mâliktir...Bu hakikaten kuvvetli ve temeddün etmiş (medenîleşmiş) sosyeteye dühûl etmekten (girmekten) başka çâre-i halâsımız (kurtuluş çâremiz) yoktur... Aklımız yettiği kadarınca mezkür seviyeye erişebilmek ve devr-i müstakbelde (gelecekte) Avrupa ailesinin lâakal (hiç değilse) mütevâzı bir ferdi olabilmek gâyesiyle bazı tedâbîr ve ıslâhâta tevessül ettik..."
Tanzimat reformunun niçin yapıldığını en selâhiyetli ağızdan açıklayan bu sözlerin özeti şudur: İnsanlığın ulaşabileceği en ileri uygarlık düzeyi Batı uygarlığıdır; bizim de kurtuluş çâremiz batılılaşmak, Batı uygarlık ailesine dahil olmaktır.
Gerek tanzîmat ve gerekse meşrûtiyet devirlerinde yapılan ıslâhat ve yenilik hareketlerinde daima din devreye giriyor, kimi zaman engel olduğu için dışlanan, dışlanması gereken bir köhne kurum, kimi zaman veya kimilerince de yapılacak ıslâhata kaynak olmasa da destek olarak kullanılan bir unsur olarak görülüyordu. Din veya dînî olan, kısmen tasfiye edilip yerine Avrupalı yenisi konularak kısmen de yine Avrupalı/çağdaş yeniyi meşrûlaştırmada bir araç olarak Cumhuriyete kadar işlevini sürdürdü. Cumhuriyet de başlangıçta dîni kullandı, ona işi bitince bir alan belirledi, dîni oraya hapsetti ve sınırını aşmasını, dünya ve siyaset işlerine karışmasını yasakladı; bunun da adına laiklik dendi.
Çağdaşlaşabilmek için üç farklı yaklaşım üzerinde durabiliriz: Batılılaşma, Batıdan bazı şeyler alarak eksikleri tamamlama ve alternatif bir medeniyeti canlandırma, ihyâ etme.
a) Batılılaşma, bir müslüman toplum için kendinden çıkma, baştanbaşa değişme, kimlik değiştirme mânâsına gelir. Müslümanların böyle bir değişmeyi, başkalaşmayı, kimlik değiştirmeyi isteyip istemedikleri, böyle bir talebin meşrû olup olmadığı bir yana -ki asla istenemez ve meşrû değildir- bunun mümkün de olmadığına yukarıda işaret edilmiştir.
b) İkinci yaklaşım, bütün ıslâhât teşebbüsleri boyunca denenmiş bulunan yoldur. Değişen husus, alınıp alınmayacak unsurlar ile bunların dozunun belirlenmesinden ibârettir. Konu üzerinde kafa yoran ıslâhatçılar ve düşünürler içinde "yalnız müsbet ilim, metodoloji ve teknoloji" diyenlerden tutun, "din hariç her şey" diyenlere kadar çeşitli görüş ve düşünce sahibi olanlara rastlamak mümkündür. Birinci yaklaşımı benimseyenlere "köktenci Batıcılar" denirse, bunlara da "sentezciler" demek mümkündür. Eğer sentez formülünde Batıdan alınacak unsurlar hâkim ise "sentezci Batıcılar", yerli kültürün unsurları hâkim ise "sentezci .....lar" terimlerini kullanabiliriz.
c) Öz kültürü canlandırma yaklaşımı son yıllarda İslâm aydınlarının gündemini işgal etmektedir. Buna göre İslâm kültür ve medeniyeti bir bütündür, savunma mecbûriyeti ve hayatî zarûretler bulunmadıkça yabancı kültürlerden, bilim ve teknolojiden bir şey olduğu gibi alınmaz. İslâm kültürünün kendi dinamikleri iyi işletildiği takdirde o kendini yeniler, her çağın ihtiyacına cevap verir (çağdaştır), asırlar boyunca bu kâbiliyetini isbat etmiştir, duraklama ve gerileme çağlarında olandan İslâm sorumlu değildir, saltanat ve bilimsel donukluk (ictihad yerine taklid) sorumludur. İslâm ümmeti içindeki tefrîka ve fitne sorumludur. Bunlara Moğol istîlâsı gibi bazı dış âmiller de eklenince İslâm medeniyet ve kültürü bir duraklama dönemine girmiştir. Duraklamanın sebeplerine doğru teşhis konur, çözüm için ana kaynaklara dönülür, iyi bir eğitim programı yapılır, tefekkür ve ictihad devreye sokulursa İslâm toplumları aradıklarını kendi kültür ve medeniyetlerinde yeniden keşfeder ve bulurlar.
Gazzâlî vahyin, ilhâmın ve kalbin ihmâline başkaldırmıştır. İbn Teymiyye aklın ve ilhâmın haddini aşmasına ve atâlete karşı çıkmıştır. İmam-ı Rabbânî şerîat ile tasavvuf (vahiy ve bunun metodolojik yorumu ile ilhâm, zevk ve keşif) arasında bozulan dengeyi düzeltmeye çalışmıştır. Şâh Veliyyullah, Molla Sadra bir alternatif düşünce sistemini kurmaya çaba göstermişlerdir. Bütün bu gayretler teori ve pratikte başarıya ulaşabilse ve unsurlar arasındaki âhenk yeniden kurulabilseydi bugün İslâm dünyası bir başka yerde ve seviyede olurdu.
"Din terakkiye mânîdir, değildir" tartışması, Batılılaşma âfetinin haberci rüzgârı olarak ortaya çıktı; Ziyâ Paşa'nın deyişi ile "Evvel yoğidi işbu rivâyet yeni çıktı". "Din terakkiye mânîdir" diyenlere göre hem müslüman olmak, hem de ileri, gelişmiş, çağdaş olmak mümkün değildir. Bu tartışmaya girmeden önce çağdaşlaşmaktan maksadın ne olduğunu açıkça ortaya koymak şarttır. Çağdaşlaşmak madalyonun iki yüzü ile (hem bilim, teknik, teknoloji, ekonomik kalkınma, insan hakları, hayatı kolaylaştırıcı icatlar, keşifler..., hem de stres, terör, cinsel özgürlük, ahlâksızlık, dinsizlik, sekülarizm, kirlilik, tene ve toprağa mahbûsiyet, Allah yerine kendine tapınma... ile) Batılılaşma, Batı standartlarını yakalama ise, buna hem milliyet, hem de din mânîdir, engeldir, ikisi bir arada olamaz.
<span style="font-weight:bold;">Hilâfet nedir? </span>
Hilâfetin lûgat mânâsı, birinin yerine geçmek, arkasından gelmek ve temsil etmektir.
Bir fıkıh terimi olarak hilâfet, İslâm toplumumun ve devletinin başkanlığını ifade etmektedir. Aynı mânâda "imâret" ve "imâmet" terimleri de kullanılmaktadır.
Hilâfetin özü, "İslâm ümmetinin birliği, beraberliği, bu birliğin siyâsî ve hukûkî yapıda temsili, yapının İslâmî amaçları gerçekleştirmeye yönelik olmasıdır". Bu özün çeşitli şekillerde gerçekleşmesi mümkündür. Meselâ İslâm ülkeleri, kısmen veya -ideal olanı- tamamen anlaşarak birleşik devlet, konfederasyon, federasyon vb. bir yapı meydana getirseler ve bu yapının bir meclisi ve başkanı olsa, ortak yapı ile ünitelerin karşılıklı ilişkileri, hak, selâhiyet ve sorumlulukları belirlense hem bir mânâda İslâm Birliği (İttihâd-ı İslâm), hem de özü itibarıyla hilâfet gerçekleşmiş olur. Yeter ki bu yapının siyâsî, sosyal, hukûkî, iktisâdî nizâmı İslâm şemsiyesi altında gerçekleşmiş bulunsun! Yapının daha gevşek, ünitelerin daha hür olacakları başka şekiller de düşünülebilir ve bunların tamamı, hilâfetin özüne yönelik adımlar veya bu özün bizzat kendisi olabilir.
<span style="font-weight:bold;">İslami Vahdet deyince ne anlamak lazım?</span>
İslâmî vahdet herkesin aynı çatı (inanç, düşünce, yorum, yaklaşım) altında birleşmesi değildir. Böyle olsaydı İslâm'da ictihada, yorum ve bunlara dayalı ihtilâfa izin verilmezdi, mezheb, meşreb ve tarikatler olmazdı. İslâmî vahdet -teşbihte hatâ olmazsa- bütün bu farklı malzemenin bir ümmet binasını kuracak kâbiliyette, vasıfta, özellikte olması, birbirini tamamlayarak bir ümmet bahçesini teşkil etmeleridir. Bu binâda ve bahçede dışlanacak malzeme, bütünlüğü bozan, yapıyı zayıflatan, bahçeyi harâb edecek olan yabancı malzemeler ile zararlı bitkilerdir (Münâfıklar, düşmanlar, hâinler, hakka boyun eğmeyenler, haksız eyleme kalkışanlardır..) Bu teşbîhi biraz açmak gerekirse önce aynı düşünce ve yaklaşımda olanlar kendi aralarında birlikler oluştururlar; sonra bu birlikler "bizden olanı olmayandan, dostu düşmandan" ayıran daha geniş ölçüler kullanarak aralarında yaklaşma, dayanışma ve bütünleşmeye giderler.
Karşı grubu değerlendirirken insâf ve adâletten ayrılmamak, her unsura ve vasfa ayrı ayrı hakkını vermek, sonra genel bir kanâate varmak gerekir. İki grup düşünelim, bunlar aynı imân esalarına inanmış, İslâm'ın insan hayatının çeşitli boyutları ile ilişkisi konusunda da aynı görüşü benimsemiş olsunlar. Farkları lider veya maksada ulaştıran yol ve taktik konusunda olsun; imdi bu iki grup birbirini değerlendirirken ortak noktaları bir kalemde geçer, farklı noktaları büyütür, fer'i aslın, vesileyi maksadın, önemsizi önemlinin, ihtilâflıyı ittifaklının üstüne geçirir, önüne alırlarsa insâf ve adâletten ayrılmış, doğru yoldan sapmış olurlar. Bu örnekte adâlet ve insâf ancak şöyle bir değerlendirme ile gerçekleşir: "Karşı grup ile biz, hepimizi bağlayan konularda ittifak etmişiz. Ayrıldığımız hususlar farklı ictihad ve yorumlara dayanıyor, bizim kadar onların da bu konularda ictihad ve yorum hakları vardır. Bize göre onlar bu noktalarda isâbetsiz bir ictihadda bulunmuşlardır, onlara göre de biz öyleyiz; hepimizin niyeti iyi, usûlü meşrû ve ilmî, niyeti kulluk, şu hâlde Allah her ikimize de ecir verirken, her ikimizi de kulluğuna kabûl buyururken biz niçin birbirimize düşman olalım, soğuk bakalım, uzak duralım, en azından duâ ederek birbirimizi desteklemeyelim!"
<span style="font-weight:bold;">Birlik, İhtilâf, Tefrika ve Şûra Üzerine</span>
İslâm düşüncesi ve inancı sâhasına geldiğimiz zaman, Emevîlerden itibaren yabancı kitapların tercüme edilmesi ile İslâm dünyası Yunan düşüncesi ile tanışmış, ortaya tasavvuf, felsefe ve kelâm okulları çıkmıştır. Bunların herbiri, kendilerine mahsus metodun doğruya götüren yegâne metod olduğunu iddiâ etmişler, bazı zamanlarda bu iddiâ sertleşmiş ve karşılıklı olarak birbirlerini tekfir (İslâm'dan çıkmakla itham) noktasına gelmiştir. İbn Rüşd, İbn Haldûn, Şâh Veliyyullah, İmam-ı Râbbânî, Molla Sadra, Sıddık Hasen Han, İkbâl gibi telifçi, uzlaştırıcı, birleştirici zâtların zuhûruna rağmen İslâm düşüncesi sâhasındaki ayrılıkların hâlâ devam ettiğini söyleyebiliriz.beytike islamhttp://www.blogger.com/profile/03735945954975637006noreply@blogger.com0